Ölme * Son Posta ,, nın te'nkıı 5 Fransızcadan tercüme edebi roman Kadın mütema - diyen — ilerliyordu. Şimdi artık el ile tutulmaz, fevi t bia bir gölge ha -| Hnden çıkmış, mad « İl ıınr-mı—ıı İskarpin - B h rtısını, ça İ ilara Sürtünen etek | lerinin çıkı ardı Si bari iğı se- H İş F bir surette Kddıu bana sür- Etek geçti ve ge- Serken başını bile ğğ E;mem ve dur -ğw vi Çehresini ev n arşıdan, son - ı':::ünk tayet ,ı-i A O trak gördüm d: tanldım. Ağzım- P n knrm ile karı - bir feryat çıkh.ğ; — Madeleine! t Evet, © idi, Ma - Hiyays leine, metresim... | ı3*"-ı nasıl gör -İL de uş Bibi davrandı ve sür'atle yt VII Hayır Mam... & ilk defa evvelki sene görmüş - Evet evvelki sene... Zanneder- %lî“ı Mmayısında... Şimdi pek emin kunç —- O kadar uzak, o kadar kor - € türette uzak bir hatıra ki... Zih- tüke, Son yağ damlasıma kadar - yanıp Yör ve Bir mumun gibi sallanı - Sönük Ve Hi onun gibi, zaman zaman, Ti yaçı 3lev kımıldanışile son ışıkla- '907 'ğe ç.ıhşxyor._.. R © m" Mayısında İşte birdenbire, K ısıklardan birinin aydınlığ'le ... Harap şatonun avlu - * Ben, aheste aheste, yılan- lan yukarı çıkmıştım. Vak- ün kulesi iken şimdi şekilsiz y'K"ldan ibaret olan ankazın arka- oda Madeleinei gördüm. Oturuyo: - sına baktı, beni gördü ve kı - « Bu kızarışından, çok mahrem bir a fasını bozduğumu anladım. n,;/'akl.ırı'nn n altında kasvetli ova kud.qıde iyor, ovadan sanra, ufuklara vi leniz ğgörünüyordu, Parlak, mas- ti hı::;ada güneş altında çirkinliği- Snin, $ 1'"' âdeta güzelleşmi zım j albindeki heyecanı e ebildiği parlak günlerden biriy huı-ıyı onun soyadını yaza - Made JBinenin alt gördüğüm zaman, ladı. tn sarısı saçlarım kalbim çarpmağa lerinin — bakışı bana “Mizin, hakika a.ıj:ı (kıgduğunu öğrendim. Madeleine l'iır a İl*nde hâs olan değişikliği gö- dqyı disinin de, esrarengiz, ei « b'—' h sle sarsılmış olduğunu ocna Afıları İtiraf etmişti... m.ıı: Yarabbi! Bu ne akıl almaz şı * Sene bile olmadı. İki sene lımnb" sevilen, ben mi idim? Şim- ir deri parçası altında bir kaç kemikten ibaret olan ben!.. "' Mükellei Hin Barça k; f bir villanın par—"ı'fîıl v0 eğlentisi olmuştu. Villa, deni- vi Yol im bir noktada idi. Park yılanka- İ arla sahile kadar uzayordü. Bu Tla Dîufn ağaçlarile dolu idi. Her ta- z Sün ziyalar neşreden küâğıt fe - sılmıştı. Madeleinei ikinci defa Yuvarlak — amuzlarının meydanda bırakan, nefis bir Çiçek gibi süzüleyen, ay ir rob vardı. r * 4 çıplak ra baktıkça kendim- 1 edilmez bir arzu duyu- n dalgalarını gören bir karşıya idik, Dalgaların kadar geliyordu. Uzak- onda karşı Sürültüsü bize Jtan keman sesleri bu dalga gürültüle- rine karışıyordu. Etrafımızda başka kadınlar, başka er- kekler dolaşıyordu. Bulunduğumuz ta- raçaya bir çift geldi, sükütümüzü boz- du, tekrar çekildi, gitti... Şimdi Madeleine ve ben, balkonun korkuluğuna dayanmış, denize baka- rak alçak sesle konuşuyor, asıl söyle- mek istediğimiz şeyleri bırakarak, ha- val mevzulardan bahsediyorduk. Bu konuşma uzun müddet sürdü. A- ğaçlarda asılı fenerler birer birer sön- dü. Kı Tzi bır ay denizin içinden doğ- du, yü ası uzun, parlak bir servi gibi dcnmn ortasına doğru yayıl- di. ©O zaman keman sesleri sustu. Her- kes villâya avdet ediyordu. Madeleine üşüyen elini koluma değ- dirmek cesaretini gösterdi. Etrahımızdaki gölgeler gittikce koyu- Jaşıyordu. Büyük bir heyecan içinde i- dim, İlk tesadüf ettiğim gün sevdiğim, buyuk bir sevgi ile seyrettiğim ve lıuaı mın arasında tutüyor ve saçlarının, vü- cudünün kokusunu düyuyordum... Bunu şimdi hatırlamak çok, çok fe- Ci ŞEy..n VILI Çok canlı bir kadındı. Renginin kır- mızılığı, damarlarında dolaştığı görü- nen sıcak kanın cevvaliyeti, mevzun ba eaklarının u: luğu ve adaleli vücu- dünün sağlamlığı, zarif güzelliğine hiç halel vermiyor İlk derâguşumuz, bir güreş müsaba- kası gibi hi hatırımdadır. Onun mağlüp ve güzel vücudünü bir küçük çocuk vücüdü gibi kollarımın araşında kaldırdığım zaman hissetüğim ağırlık da hâlâ hatırımda, O, vücudünüm, benim kollarım için bi- le bu kadar ağır olduğunu görerek gü- Tüyordu. Bütün bunların ancak beni alâkadar edecek şeyler olduğunu biliyorum. Fa- kat yazdığım bu defter, bir hatıra def- teri değildir. Ve ben bu yazıların okun- masım istiyorum, çünkü bunlar her er- keğin ve her kadının öğrenmesi lâzım gelen bir sırrı ihtiva ediyor. Binaenaleyh, belki de, o sır ile alâ- kası olmuyan tafsilâtı bir tarafa bırakıp yalnız undan bahsetmek ve kısa kes- mek daha muvafık olacaktır... Lâkin sözlerimin başlanbaşa doğru olduğuna inanılmasını isterim. O olduğunu iddia ettiğim adamı, ikaten ben olduğu- mu isbat etmeliyim: 27 nisan 1876 da Lyon'da doğan ve 21 kânunuevvel 1908 de yahud 22 kânunusani 1909 da Tou- lon'da vefat eden süvari yüzbaşısı An- dr& Narey'nin, ben olduğumu isbat ede- BON POBTA cek hiç bir delile malik değilim. Bunu isbat edemediğim için ölüyorum Şu hal- de yazdığımı şeyleri okuyacak kimse- lerin sözlerime inanması için kabil ol- duğu kadar fazla tafsilât vermeliyim. Esasen biraz düşününce bak:yorum ki her şey, her şey bu sırra bağlı... İlk kucaklaştığımız gün, Madeleine'i kollarımın arasında kaldırdığım zaman vücudünün ağır olduğunu bhissetmiş- tim. Daha sonraları, gene onu böyle kollarımda kaldırdığım vakit bana, da- ha hafiflemiş gibi geldi. (Arkası ver) bezdiren şey: GRIPİN i tecrübe edinciye kadar çekmeğe mahktüm olduğu ağri ve sızılardır. En şiddetli baş ve diş ağrılarını keser GRİPİN Romatizma, sinir, adale, bel ağrılarına karşı bilhassa müessirdir. GRİPİN Kırıklığı, nezleyi, soğukalgınlıklarından mütevellid bütün ağrı, sızı ve sancıları geçirir, 'MEÇHUL DOST Yazan : Mih Zoşçenko Petr Petroviç ile Katerina Vasilyevna Farı koca idiler. Malüya Ohta caddesinde bir evleri vardı. Vakit ve halleri yerlerin- de idi. Zengindiler.. bir kelime ile, yaşa- yışlarından memnundular.. Fakat saadet yalnız para ile olmaz!. İş- te bizim Petr Petroviç de zengin olması- na nen mes'ud değildi.. hayatı daimi bir can sıkıntısı içinde geçiyordu.. gece gündüz evinde oturur hiç bir tarafa çık-; mazdı. Derdi gücü evindeki eşyaları mu- hafaza etmekte.. eve bırsız girer diye si- nemaya bile gitmezdi.. Bir gün Petr Petroviç'in kapısı çalındı. Postacı ona bir mektup getirdi. Mektup münhasıran ona aitti. Yani mahrem idi. Altında imza falan da yoktu.. Petr Petro- viç merakla mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılı idi: «Koca moruk!.. Genç karını karşına al- miş otuTuyorsun!, Fakat etrajta olup bi- tenlerden haberdar musın?. Koca abdal!. Gözünü eç. Karın seni aldatıyor.. seni se- ven bir dost sıfatile sana bunu bildirme- ği bir Dorç sayıyorum: Karını dşıkile be- Taber yakalamak istersen temmurun 29 vncu cumartesi güü akşamı tam saat ye- dide şehir parkında bulun!, Sevgili karı- nen ne mal olduğunu öğren!. Aç görünü koca moruk!, Derin saygılarla, Bir meçhul dost» Petr Petroviç mektubu okuduktan son- ra âdeta taş kesildi. Karısma ilişiği olan vak'aları hatırlamağa çalıştı. Karısı son zamanlarda iki mektup almış. bunların kimden geldiğini kendisine söylememiş- ti. bundan başka ton zamanlarda karısı- nn annesine olan ziyaretleri de sıklaş- mıştı. Bunun haricinde karısı ondan - se- bebini söylemeksizin - bir çok defalar para da istemişti.. bütün bunlar iyi alâ- metler sayılamazdı. Petr Petroviç kendi kendisine düşünmeğe başladı: «<Demek ki yılanı koynumda besliyor- muşum da haberim yokmuş.. fakat artık yağma yok.. bundan böyle il âleme kepa- ze olmak niyetinde değilim.. alacağı ol- sun kaltağın!. Yarından tezi yok bütün hareketlerini kontrola başlıyacağım.. bir yakalarsam iş iştir. Petr Petroviç, 29 temmuz cumartesi günü hasta olduğunu karısına söyledi. Karyolaya uzandı, karısının hareketlerini tetkike koyuldu. Karıs: her vakitki gibi ev işlerile meşgüldü. Halinde hiç bir fevkalâdelik görünmüyordu.. fakat akşa- ma doğru vaziyet değişti. kadın kocası- nın yanıma gelerek: — Petr Petroviç, dedi, annem fena hal- de hastalanmış. muhakkak onu gidip gör- mem İâzım. Kadın bunları Söyledikten sonra ko- casının cevabını beklemeden odadan dı- şarı çıktı.. giyindi. Süslendi. Pudralandı. Başına şapkasını geçirerek sokağa fırla- di Kapı”kapanır kapanmaz, Petr Petroviç yataktan kalktı. Çabucak giyindi. Lâstik- lerini ayağına geçirdi. Sol eline kocaman bir sopa aldı. Karısının peşinden o da so- kağa çıktı. Kısa bir zaman sonra şehir parkına gel- di. Tarınmaması için yakasımı kaldırdı. Parkın içinde dolaşmağa başladı. Karısı | havuzun başında durmaştu. Her halinden | birisini beklediği anlaşılıyordu. Aradan | epey bir müddet geçmiş olmasına rağmen | gelen giden olmadı.. Petr Petroviç Gdaha fazla duramadı. Rusçadan çeviren: H, Alaz Yavaş yavaş havuza doğru gitti. Ansımıll arısının önüne çıkıverdi: — Kaltak, diye haykırdı, burada ne ya4 pıyorsun?. Âşıkını mı bekliyorsun?. Senf gebertmek artık farz oldu.. Kadın bir çocuk gibi ağlamağa başdı:î — Petr Petroviç, Petr Petroviç, bu kadar insafsız olma!. Ben buraya fena bir maksatla gelmedim. Durunuz da an« latayım., Kadın bu sözleri söyledikten sonra o« lunun içinden bir mektup çıkardı. Mektup, gayet acıklı ve müessir bir dille yazılmıştı. Mektubu yazan adam Katerina Vasilevna'dan imdad isliyori «İçinde bulunduğum korkunç ve acıklı vaziyetten beni kurtarabilecek biricik in- san sizsiniz,» diyordu. En sonunda da, Ka- terina Vasilevnaya, şehir parkında, 20 temmuz cumarlesi akşamı saat yedide bir randevu tayin ediyordu. Petr Petroviç, mektubu bir kaç dela e- kuduktan sonra: - Tuhaf bir iş, dedi, acaba bunu kim yazdı?. — Kimin yazdığını bilmiyorum. Yalnız, mektup çok merhametime dokundu. Bu- nun iç'n de gelmeğe karar verdim. — Madeniki geldin, otur ve bekle!, Ben şuraya, ağaçların arkasına saklanacağım. Bu zatı şerifin kim olduğunu muhakkak öğrenmek istiyorum. Ah it ağlu it bir gel se! Petr Petroviç bunları söylediklen son- ra ağaçların arasında kayboldu. Karısı i- se, sapsarı bir bhalde, havuzun başında Güt geçti, kimseler görün- medi. Bır saat aha geçti, gene gelen gi- n olmadı. Nihayet Petr Petroviç orta- 'a çıkmak lüzumunu duydu: — Biliyor musunuz, Katerina Vasilev- no, bana öyle geliyor ki birisi bizimle a« lay etti.. artık huıulı daha fazla bejdler mekte mana yok. Güzelce bir havâ ah dik; şimdi artık evimize gidebiliriz. Acaba bize bu işi yapan haylâz karde» şin olmasır?. Katerina Vasilyevna başını salladı: r, zannelmiyorum. Her halde ir iş var.. belki «meçhul adam> korktu da ortaya çıkmadı. Petr Petroviç yere tükürdü. Karısının koluna girerek eve doğru yollandılar, Karı koca eve gelince hayretlerinden do- na kaldılar.. ev tamtakır kırmızı bakır- dı. Sardıklar, komodinler altüst olmuş, tamamen boşaltılmışt:. Herifler semavere teri bile alıp götürmüştüler.. Petr Petroviç daha nelerin eksik oldu. ğunu araştırırken duvara İliştirilmiş blr kâğıt gördü. Kâğıtta da şunlar yazılı idi: «Mandıra köpekleri gibi evinizden bir. türlü ayrılmıyorcunuz!. Nerde ise hava- mzlıktan boğulacaktınız!, Size bir iyillkk ettim, hava aldırdım. Koca moruk!.. Elbiselerin bana dar gel- di. Bu kadar alçak olmakta ne manu var?. Karına da....... Haydi neyse - vazgeçe tim.r Karı kocatbu mektubu okuduktan san- va derin derin içlerini çektiler.. yere otu- gibi, hıçkıra hıçkı- , ağlamağa baştadılar. rarak küçük çocuk Yarınki nushamızda : Kadın ruhu Yazan: Melâhat Tezer