Saylfa Hergün Bu efe ruhu ile Mücadele etmek lâzım! Yazan: Muhittin Birgen (Baştarajı 1 inci sayfada) ne İstanbulun arz üzerindeki mevkii, ne de cihet mefhumu hakkında hiçbir fikir vermemişti. Mekteblerin halini bildiğim için ona muhtelif spor klüplerinin rengi- ni sordum. Ben bu venklı anımam; fa- kat, bülbül gibi ve heyecanla cevab ver- diğine göre malümatının doğru olduğun- da şüphem yoktu. Bu misal bir değildir; ben buna pek çok tesadüf ettim. Bundan on on iki sene evvel Galatasarayda hoca- hk yaparken daima dikkat ederdim. Spor bahsinde bülbül olmıyan talebem yoktu; fakat, öğrenmeleri en faydalı ve en lü- zumlu olan şeylerde bile kekeliyenler, dalma ekseriyeti teşkil ederdi. Bu müşahedelerin neticesi şudur: Mek- teb çocuğun kafasına giremiyor; fakat, mektebin harici çocuğun pafasını yaka- İamış, istediği gibi anu sevkediyor. * © zamanlar dikkat ederdim: Hem mek- tepte talebe olmak, hem de bir spor klü- bünün renklerini kuşanıp topa tekme vurmak çok iyi bir «iş» dir. Arada bir, spor federasyonu bir tezkere yazarak bu çocuğun filân veya falan memlekette, Klân veya falan şehirde oynayacak bir takımla birlikte seyahati için kendisine şu kadar müddet izin verilmesini rica e- derdi. Dünyayı fethe çıkacak olan bu de- likanlıya bu iznin verilmesi kadar tabii bir şey olamaz. O da izni alır ve arka- daşları, mekteb denilen kışlanın boğucu havasında hocaların anlattıkları - türlü törlü boş şeyleri dinliyerek esnerken, kendisi filân veya falan memlekette se- yahat ederdi! Bu tarzda okuyan delikanlıların sınıfı geçmeleri de kolay olurdu. Hocalar, bu çocuğa bakarlar, «her ne kadar zayıf ise de bu sene derslere kâfi derecede devam edemediğinden> geçmesini temin edecek bir not vermenin çaresini ararlardı. Bereket versin ki, bir sınıfta herkes, spor işlerinde ayni derecede meharet sa- hibi olamaz. Eğer böyle olsaydı, bugün karşımızda yalnız tekme ve — yumrukla, düşünen bir nesil görürdük! Karşımda talebelerim var demeğe be- nim onlara hayretle bakışıma mukabil onların da bana pcıyarak gülümsedikle- rini görürdüm: «Hoca! Sanki hoca ol- muş ta başı göğe ermiş'» Onların böyle düşündüklerini gözlerinden anlardım. Hakları da vardı. Ben hoca, günün mu- ayyen saatlerinde kürsünün üzerine çı- kıp şundan bundan bahseden çok nalü- matlı bir meçhul adamdım. Halbuki o, talebe, az bilen, fakat çok meşhür - olan bir insandı. Gazeteler hergün ondan bah- sederlerdi; bir sahaya çıkıp ta topa bir tekme vurdu mu, bütün seyirciler, bü- tün taraftarlar onun adını ve lâkabını baykırırlar ve «Yaşa! Varol!'» diye alkış- lardı. Elbet o büyük bir adamdı; ben de bir hiçtim! * Bunlardan bazı'srına sporun bir mes- lek olmadığını, bir gencin bir meslek sa- hibi olmak için çolışmaşı lâzım geldiğini söyliyerek ukalâlık yaptığim zamanları da hatırlarım. On'ar bana gülümsiyerek bakarlardı. Bu bakışta şu sözlerin okun- ması lâzım geleceğini de yavaş yavaş Öğ- rendim: «Ey gaf:l hoca! Sen bilmiyorsun ki iyi gol yapan bir adamın istikbali e- mindir? Böylelerine hayat yolunun her tarâfı açık durür!» O zamanlar bana filân ve falan diye bir takım isimler de sayar- Tardı. Sonraları. ben de kanaat getirdim ki hayatta il'm sahasında kafasile — binbir perende atabilen bir filozaf olmaktansa münasip zamanında hasım kalesine iki gol yapıştıran bir sporcu olmak iyidir! İ * Geçen pazar günkü hâdisenin hâlâ te- siri altındayım ve bu satırları o tesir ile yazmıyorum. Hâdise orada, kahramanlar orada, hâdisenin spor uleması taralın- dan gazete sütunlarındaki — tefsirleri de meydanda.. Bunları gördükçe yüreğim sızlıyor ve görüyorum ki, memleket bu sıhada on iki senedenberi ileriye doğru tek bir adım atmış değildir. Dün de söy- lediğim gibi, bu ruh ile mücadele etmek lâzım. Bu efe ruhu ile, bu derebeyliği devrine mahsus rtihu ezmek lâzım. Çün- kü Türkiveve kırıp döken, vürüp devi- ren, vırtıcı bir küvvet değil, düşünen ve tedeni bir kafanın ve incelmiş bir rubun | Resimli Makale: Henri Ford çocukluğunda bir demirci dükkânında çırak olarak çalışıyordu. Bir gün gehir dışında yol düzeltmiye Mmakinesi — gördü. hennemi bir gürültü çıkararak ağır ağır yürüyordu, Henri Ford bu ağır makinenin insan naklinde de kullanılabilece- ğini düşündü: Ben bunu yapabilirim, dedi, hemen o akşam işe koyuldu. Bugün 100,000 işçi kullanan muazzam Bir fab- başındadır. mahsüs bir - silinbir rikanın SON FOSTA Makine ce- etmeleridir. W Muvaffak olacağım. 3& Jak London çocukluğunda gazete müvezziliği yaparak annesini geçindiriyordu. Bir gün sattığı gazetelerden biri- nin hikâyesini okudu, kendi başından geçen bir hâdiseyi hatırladı: Ben bunun daha iyisini yapabilirim, diye düşün- dü, hemer o gürn gece mektebine yazıldı Hem çalışmaya devam etti, hem de okudu. öldüğü zaman Amerikanın en meşhur bir müuharriri idi ve müyanlara sahipti. Büyük adam- ları büyük yapan tılsım muvaffak olacaklarına iman SÖOÖZ ARASINDA 800 senelik Bir içkinin terkibini Bilen ihtiyar Vindsor Dükünün Silindir Şapkaları yerine... Dünyanın en büyük dedikodusu muhakkak ki Vindsor Dükünün İ tere tahtından çekilmesidir. Bu hâ se bir çoklarına muhtelif şekillerde sermaye oldu. Bunların içinde Con isminde bir İngiliz de en şayanı dikkat istismar şeklini tatbik etti. ve altı yüz İngiliz Dirası kazandı. Con, altıncı Corcun taç giyme me - rTasiminde bulunmak üzere Londraya gelen zengin Amerikalılara 25 İngi - liz lirasından tamam 24 silindir şapka sattı. Bu açık göz, eskicilerden ucuzca al- dığı eski bir silindir şapkayı zarif bir kutu içine köyüuyor, Londradaki bü - yük otellerden birine giriyor, Zzengin Amerikalılardan birini seçerek kulağı- na eğiliyor: — Eski kralın bir silindir şapkası e- lime geçti. Münakaşasız size 25 İngiliz lirasına satarım!» diyor. Amerikalının tehalükle uzattığı paraları — aldıktan sonra şapkayı bırakıp sükünetle dışa - rıya çıkıyormuş. Con böylece 24 olel dolaşmış, 24 si- lindiri 24 Amerikalıya kolaylıkla sat - Miştir. elinde, çelik gibi sert, kurşun gibi ağır bir yirminci asır kuvveti lâzımdır! Bir an evvel bunu temine çalışmalıyız! Muhittin Birgen | HERGON BİR FIKRA Yakın değilmiş Alimin biri dünyanın sonunu anla- tıyordu. M — İlmi hesaplara nazaren, dedi, kı- yamctin kopmasına daha - otuz altı milyon sene vardır. ,Dinliyenlerden biri, -ürkmüş / bir vaziyette sordu: — Ne dediniz, iyi anlamadım, kaç sene? — Otuz altı mülyon! Sakin bir tavırla yerine oturdu? 4 Sörünüzü ti duytnamışım.. Küt lağıma otuz beş milğon gibi gelmişti de birdendire ürkmüştüm.. Ne ise o kadar yakın değilmiş. * Kuş öldürmek Niçin Zararlıdır Yuva yıkmak, kuş öldürmek haddi za- tında iyi, mertçe bir hareket değildir. Yu- vanın bulunduğu yerin rençperlerine de büyük zararı vardır. Hesabını siz ya- pınız: Bir bülbül günde 50 tırtıl yer, beş kuş- dük bir yuvanın istihlâk ettiği miktar günde 270 tırtıldır, ayda 7500 tırtil eder. Bu tırtı!lardan birinin günde yediği mey- va veya ağaç gövdesi kendi sikletine muadildir, beheri için beş santim hesap edilse yekânu 1125 lira yapar. Demek bir kuş yuvasını bozmak, 7500 tırtılın hayatta kalmasırı, 1125 liralık meyvanın ziyan olmasım mücip olmak demektir. Garip bir hikâye Kanadanın umumi bahçelerinden bi- rinde talebelerile birlikte dolaşmakta olan bir mektep öğretmeni koyu yap - raklı geniş bir ağacı talebelerine gös - termiş, adamcağızım nebatatlan beh - resi azmış, bununla beraber çocuklara bir konferans vermek fırsatını kaçır - mak istememiş: — Buna «Kara ağaç» derler demiş, sonra mazide bu ağacın gölgesi altın - da dinlenmiş olan eşhası ima ederek: — Bu ağacın dili olsaydı kim bilir bi- ze-ne gibi hikâyeler anlatırdı, sözleri- Geçenlerde İngilterede küçük Barn- setyil kasabasının kuruluşunun yıldö - nümü yapıldı. Bu arada — davetlilere, çok leziz ve nefis kokulu bir de içki sunuldu. Yeryüzündeki içkilerden hiç birine benzemiyen bu içki karşısında damaklarını en ufak bir şeyden büyük işler yaratmak fırsatını kaçırmıyan A merikalılardan bir kaçı derhal içkinin terkibini öğrenmek istediler. Fakat ka sabadan hiç kimse bu nefis içkinin na- sıl yapıldığını bilmiyordu. Nihayet u- zun soruşturmalardan sonra içkiyi ka- sabanın en ihtiyar adamı olan baba Stouel'in bizzat tertip ettiği anlaşıl - dı. Amerikalılar derhal ihtiyara koştu- lar; Kenidisine büyük bir para teklif et- tiler ve ondan sadece içkinin terkibini sordular. Fakat baba Stouel — açıkgöz Amerikalılara şu kısa cevabı verdi: —-« Bu içki sekiz yüz seneliktir. ve şimdi bunun terkibini yeryüzünde yal nız ben biliyarum. Karıma bile söyle- miş değilim. Bana - milyonlarca dolar dahi verseniz gene söylemem!..» ni ilâve etmiş. Öğretmen hesabına «maalesef» di - yelim o sırada ağacın altından bir köy- lü geçiyormuş: — Ağacın dili olsaydı efendi ben ka- ra ağaç değil, meşeyim derdi, cevabını vermiş. vT ERERLR Haa VAY S DU İ Pazar günü Yalovnya gitmiştik. Akşam geç vakit döner- ken vapurda tanıdıklarımızdan üç muhtelif tabakaya men- sup üç kişi ile konuştuk. Birincisi; Gazete müvezzi: pekâlâ geçiniyorum, dedi. İkircisi: Bir memurdu, geçende tok yüksek mevki sahibi eolan bir âmiri ile karşılaşmış, onun bir sualine ceyap vererek: Ayda elime 120 lira geçiyor Allaha şükür gül gibi geçini- İSTER âdi: Allaha şükür günde 100- 120 gazete satıyorum, kazar.cım ayda 30-35 Uirayı buluyor, STER İNAN İSTER İNANMA! yorum, demiş, hakikaten de öyle, kelimeleri ile teyit ede- rek anlatıyordu. Üçüncü: Olarak bir iş adamı ile konuşmuştuk, bu zat memlekette yiyecek, içecek zibi bazı mevaddın ucuzlamak- ta olmasına mukabil iyi hayatın gittikçe pabalılanmakta olduğunu anlatıyor, bir hayat geçirmek için mullaka bin Biraya ihtiyaç olduğu- nü söylüyordu. Kendiyniz dnlediğimiz içiti biz bu üç Muha- verenin de doğru olduğunu biliyoruz, fekat ey okuyucu sen: iİSTER İNANMA! İNAN ayda 600 Kira ile güç geçindiğini, rahat Sözün Kısası Tifo Azaldı E. Talu stanbulda tifo hastalığı çıktı.. art * mağa, yayılmağa başladı. Gazete « Jer 'bunu haber aldılar.. yazdılar, çiz - diler, tehlikeyi işaret ettiler, Hükümet alâkadar oldu.. hassasiyet $ gösterdi. Sıhhat Vekâleti, şuurlu icraalile tedbir aldı. * 'Halk harekete geldi. Verilen öğüt - leri dinledi.. aşı istasyonlarına koşt aşılahdı. Hekimler ne yapılacağını gösterdi- ler.. ikaz ettiler.. tedavi etüler.. Bu elbirliği, bütün gayretler, hastalığı ortadan büsbütün proğramlı, kaldıramadı ise de — çünkü bu zaman meselesidir — ,gereği gibi azalttı. Bugün tifo tahdit edilmiştir. Bu mühlik illetin son mihrakı da pek ya - kında imha edilecektir. Bu, hep birlikte hareket — etmenin, halkta hükümete, hükümet müessese - — lerine karşı itimadın nasıl müsbet ve güzel neticelere varabileceğini çok gü- Zel, çok beliğ bir surette tebarüz etti- rTen bir keyfiyettir. Gazeteler, memleket camiasında fay dalı bir kuvvettir. Halk, gazetelere ve hükümete de - rin bir ilimatl beslemektedir. Hükümet halkın nef'ine — çalışan, nef'inden başka — bir şey düşünmiyen kudsi bir müessesedir. Bunlar, el verdikleri gün yurdda dert kalmaz. Misalini, işte bize son tifo — salgın Denizaltı gemilerile kaçakçılık Son günlerde Fransada son sistem bir kaçakçılık şekli meydana çıkarıl » mıştır.. Tayyare ile tatmin edilmiyen kaçakçıların şimdi de denizaltı gemi. lerile iş gör ş mıştır. Fransız gümrükçüleri Manş denizinde bir denizaltı gemisi « nin denizden fırladığını, saonra birden- bir sabab bire gene denize daldığını görerek hay — ret etmişler, hükümetten Manşta bir Fransız denizallı gemisinin — bulunup bulunmadığını sormuşlar. -Hükümet menfi cevap verdiklen sönra ayni su - aller Belçika, İngiltere ve Almanyaya da sorulmuş, onlardan da ayni menfi cevap alınmıştır. Fransız kara sularn- da müsaadestiz bir yabancı geminin do- laşmasına imkân olmadığı için hükü - met bu denizaltı gemisinin bir kaçak- çılık şebekesine ait olduğu hükmünü vermiştir. 30 senelik uykudan sonra çocukluğa dönüş Deyli Ekspres gazetesinin anlattığı- na göre İJohansburg şehtinin belediye hastanesinde 30 senedenberi uyumak- ta olan bir hasta geçenlerde iyileşerek uyanmıştır. Bu hastanın gö: nü açtık- tan sonra İlk istediği şey ne olsa beğe- nirsiniz? Oyuncak. Oyuncak demez mi?, Filbakika doktorlar bu zatın uykuda bulunduğu müddet zarfında — yeniden çocukluğa döndüğünü — görmüşlerdir. Şimdi muhakemesi ile, arzularile tıpkt bir çocuğa benzemektedir. eee rön gaa saReerAeEE SADA AEcEaa aa ea Biliyor musunuz ? 1 — Monako prensliğinin nüfusu v — mesahti sathiyesi ne kadardır? 2 — Dinamiti hangi yılda, kim keşfet- miştir? 3 — Birinci İnönü zaferi hangi yılâı hangi #ya ve bangi güne isabet eder? (Cevabları yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: 1 — Havagazı 1807 yılında keşfedilmiş> Yir. 2 — Eyfel kulesinin 300 metre, Ayasof” ya caniinin de 58 metre yüksekliği oldu” ğuna göre aradaki fark 242 metredir. , d 3 — Ayın dünyaya uzaklığı 3864394 KİT — lömetredir. Xe Aka bu mütecanis — Hü GAĞ eei Z eeei ÜĞĞÜ ADĞ ae n —— —— - a ö HĞ a eeei eli