x Sayfa SON POSTA Ha: 26 Hergün Dersim vukuatı Münasebetile kaydı zaruri Olan bazı müşahade Ve mülâhazalar Başvekil İsmet — İnönünün Moclisteki sözlerini müetakip - İstanbul gazetelerinde büyük başlıklar ve büyük kelimelerle ve bilhassa heyecanlı üslüb- larla bir takım havadisler ve malümat çıktı. Bunün üzerine herkes heyecanlı gözlerini, o dakikada zaten bitmiş olan bu harekete çevirdi: Dersimde büyük bir isyan varmış, yirmi beş bin kişilik bir or- du ile, hükümet burada tedibata geçmiş, asiler «imha» ediliyormuş! Bu habetler, ecnebi gazetelerine de gitti; ecnebi radyoları da harekete geçti- ler: Türkiyede Kürdler isyan etmişler, hükümet te koca bir ordu ile bunların üzetlerine gitmiş, asileri imha ediyor- müş! Yalnız, Suriye gazetelerinde kendi göz- lerimle okuduklarıma gore, şimdiye ka- dar, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere birkaç bin Kürdün öldürülmüş olduğun- dan bahsediliyordu. Bir gazete, bu mik- darı yedi bine kadar da çıkarmıştı! 'Yedi bin insan! Hususi bir salhane ya- pılsa yedi bin tnsanı öldürmek için yet- miş gün lâzımdır! Bu nasıl şey? * İki gün evvel bir meslekdaşım, Lon- drada mübalâgalı haberler- den bahsederek «kendimizi Avrupaya ta- hıtmasını bilmiyoruz!» diye, gazete sü- tunlarında tamam otuz senedenberi ara- gda bir yazageldiğimiz bir fikri tekrar e- diyordu. «Kendimizi Avrupaya tanıtma - sını bilmiyoruz» demek, şu Dersim vuku- atı bahsinde, çok gayri kâfi olan bir ifa- dedir. Bu iş için «kendimizi Avrupaya fena tanıtmak üzere her şeyi yapıyoruz'» demek elbet daha doğru olurdu. Hakikatte asıl mübalâğayı bizim gaze- telerimiz yaptılar. Hem de mübalâganın her türlüsü: İsyan denilen hareketin nis- betinde mübalâga edilmiştir; meselenin konuşunda mübalöğga edilmiştir; mahiye- tinde mübalâga edilmiştir. Niçin? Bu- nün âmillerini tahlile geçmiyeceğim. Bu mübalâgada Son Postanın en az hissesi ve en az mesuliyeti vardır. Bununla bera- ber, o bile etrafındaki mübalâğa hava- sından müteessir. olmakltan tamamen kurtulmuş demek değildir. O kadar mübalâğa oldu ki Başvekil İs- met İnönü, yalnız on üç ordu mensubu- nun şehid düşmüş olduğundan bahsettiği halde Türkiyede pek çok insan, bu söze ibanmadı. Halbuk! evvelâ, Türkiye Baş- vekili yalan söylemez bir insandı; sani- yen yaları söylemek için ortada sebeb yoktu. Salisen de hakikat onun söyledi- ginden ibaretti! * Demek oluyer ki, Dersim vukuatı mü- nasebetile hariçte akseden haberlerin çok mübalâğalı ve hakikate tamamen mugayir nisbetler alışında bizim gazete- lerimizin mesuliyetleri vardır. Bunda hiç Şüpheye mahal olamaz. Biz <asilerin im- ha edileceğinden, edilmek üzere — aldu- Bundan» bahseden büyük başlıklarla ha- vadis değil, mütales, zihniyet ve hava neşredecek olursak, elbet, Suriyedeki maruf düşmanımız El Kabes gazetesinin de binlerce Kürt çocuk ve kadınının Türk satırından geçt'ği hakkında havadis neş- Tetmesini tabil bulmalıyız! Hakikat şudur ki bazan havadis ver- me ve havadis vermekte diğerine takad- düm etme meselesinde biz Türk gazete- cileri ölçülerimizi iyi tayin edemiyoruz. Yeni gazeteciliğin de bunda ayrı bir te- siri oluyor. Gazeteciliğimiz sansasyoncu Amerika gâzeteciliğinin çok tesiri altın- Bazı Insanlar hesapsız yaratılmışlardır, hususl yaşayışla- rından, ticari veya resmi iş hayatlarına varıncaya kadar her meşgüliyetlerinde atiyi düşünmeden hareket ederler, kese- lerinin bütün mevcudunu, vücudlarının bütün kuvvetini, ka- falarının bütün kabiliyetini bir gün içinde bitirirler, bugün zenginken yarın fakir, bugün vas:talı iken yarın âciz yaşar- lar, hayatlarının sanumda sefil kalma: öÖZz Resimli Makale: mahkümdurlar. 9€ Hesaplı insan, hesapsız insan $ İnsan mutlaka her meziyete ve her haslete sahip ölarak doğmaz. Fakat mutlak olarak takit edilmek, muhite intibak etmek, eğilip bükülmek elâstikiyetine maliktir. Onun bu ka- biliyetini hayat sahasında tatbik mevkiine koyacak, ve sonra kendiliğinden harekete alıştaracak olan mürşidi ailesi, an- pesi, babasıdır. Çocuklarınızı ve sizden küçük aile efradınızı hesaplı harekete alıştırmayı ihmmal etmeyiniz. ( s ÂARASINDA İ İngiliz trenlerinin Bazı vagonlarında Konuşmak yasak İyöze P Londra ile Edimburg arasında İşli- & yen şimendifer vagonlarının arasına son günlerde bir de «sükütiler» kom- partimanı ilâve edilmiştir. Yolculuk esnasında konuşmak İste- meyip de başlarını dinlemek isteyenler bu kompartimanlarda oturacaklardır. Bu kompartimana girenlerden birisi sükütü ihlâl ettiği takdirde, diğer yol- cular kendisini tren memuruna şikâyet ederek kompartimandan attırmağa hak kazanacaklardır. Londrada sahipsiz bir ev Londra civarında Clapham mevkiin- de herkesin merakını mucib olan bir €ev vardır. Bu ev tekin olmamak gibi süişöhreti olmadığı halde sahipsizdir. Son zamanlara kadar - içinde kiracı varken onlar da çıkmışlar, fakat ne be- lediye, ne maliye evden vergi almak i- çin muhatab bulamamışlardır. Bunun üzerine evin sahibi gazete ile aranmış, gene kimse bulunmamış, hü- kümet binayı yıktırmak istemiş, fakat belediye reisi: — Belki sahibi çıkar, bizden zarar ve ziyan ister demiş, Onun bu sözleri gazeteye geçince er- tesi gün evin sahibi imzasını koymadan ye bir cevab göndermiş Ve şu söz- ylemiş: — Evi yıkabilirsiniz, ben evimden vazgeçtim. Ömrümün sonuna xadar da akar sahibi olmamağa karar verdim, İ- çindeki kiracılar öyle musibet adamlar- dı ki eğer evimden vazgeçmeseydim az da kaldı, İngiliz ve Alman gazeteciliği-|daha canımdan vazgeçmeğe mecbur 0- nin ağır başlı, objektif tutumu — bizim |lacaktım!.. Mk' MHM bulamadı. İşte şu son vak'a münasebetile göze çok ku çarpan vakıa budur, Ha Ben şu kanaatteyim ki, bu —meselede olsun kabahati kendimizde sramak lâzım geldiğini ititaf etmemiz lâzımdır. Müuhittin Birgen Bir amele yandı Yedikulede Hava Gazı fabrikasında çalışan Raşid oğlu Timurşah dün bir zift tenekesini boşaltırken eline zift dö- külerek yanmış, amele, tedavi altına alınmıştır. İ HERGON BİR FIKRA | istanbullu taklidi Meddah Süruri bir tarihte Arna - vutluğa gitmiş, gece kahvede taklitli hikâyeler anlatmıştı. Hikâyeler bit - tikten sonra Süruri kahvede kendini dinliyenlerden bir kaçile oturmuş ko- nuşuyordu.. Bir aralık söz, taklit yap- mak meselesine intikal etti; Süruri sordu: — Benim yaptığım taklitlerden han- gisini bedendiniz? İçlerinden biri derhal cevap verdi: — İstanbullu taklidile öyle iyi ko - nuştun ki gülmekten kırıldık. ı Kraliçe Viktoryanın aşk Son günlerde İngilizler Kraliçe Vik- toryanın tahta çıkışının yüzüncü sene- sini kutluladılar. Bu münasebetle, kra- liçenin vaktile, Hohenzollern ailesine yazmış olduğu bir takım mektuplar meydana çıkarıldı. Bu mektupların hepsi almanca yazılmıştır. Mektuplar kraliçeyi, yalnız ülkesini muktedir ellerile idare eden bir şahsi- yet olarak tebarüz ettirmiyor, aym 22- manda da, bir zevce, sevgili bir anne ve dul bir kadının hüviyetini ortaya ko- yuyor, Kraliçenin mektuplarından biri Al- Rokfellerin paraları Dünyayı kaç Defa sarar? Za Amerika gazeteleri artık kemikleri bile çürümüş olan Rokfellerin serve- — * 'tile uğraşıp durmaktadırlar. İstatistik meraklısı bir Amerikalı da şunu hesaplamıştır: «Eğer Rokfellerin bütün serveti bi- ver dolarlık nakid paraya tahvil edilse ve bunlar da yanyana dizilse imiş bu paraların uzunluğu hattıüstüvayı 34 de- fa sararmış.» Garip bir vasiyetname Akkoçyamn zengin tüccarlarından bi- risi ölürken yaptığı bir vasiyetnamede karısına büyük bir servet birakmakla beraber bu servete malik olması için bir de garib şart koşmuştur. Karısı , |ber gün siyahlar giyinmiş olduğu halde mezarının başına giderek yarım saat kalacak ve ancak bu süretle varislik hakkımı muhafaza edebilecekmiş. Tüccar bu vasiyetname ile, evlilik bhayatını bir işkence haline sokan kari- sından öc almak istemişmiş... eei l llli | manya ile İngilterenin daima yakınlaş- malarına ne kadar çalışmakta olduğunu göstermek itibarile çok mühimdir. Sonraları, evlendiği Alman Prensle- Tinden Albert'e dair olan satırları ise, sonsuz bir sevginin özlü delilleridir. «Alberin güzelliği, harikulâdedir. O kadar sevimli, ve alâyişsiz ki.. burada herkes onu seviyor» diyen kraliçe, am- yazdığı bir mektupta da «Ben dünyanın mes'ud bir kadı- nıyım. Ö da bir melek. Bana olan şef- kati ve vagu cihana bedel, o güzel ve sevg;lı Bözlere o güneşli yüze bakmak, :m ©nâa perestiş ettirmeğe kifayet e- r> — ——— ——— ——— T c09> X — İSTER İNAN Bigada oturan bir dostumuz anlattı: «Şehir civarında mesahası 500 dönümü bulan fundalık bi: «yer vardı. Hükümet bu yeri haika meccunen taksim etti ve «ziraat memuru da herkese işliyeceği yeri bizzat ölçerek gös- «terdi. suretle bir toprağa mecga e is B p sahip olanlar derhal bir «dalığı temizlediler. «radan bir yıl geçti. İSTER İNANMA! «hayli masraf ihtiyar ederek bu yeri imara koyuldular, fun- Yerine bağ ve meyva fidanı diktiler, A- «Şimdi orman Gairesi bu yerin kendisine ait olduğu iddia- «sile toprağı ekip biçmiş olanları mabkemeye vermiştir.. İNAN İSTER İNANMA! L ee Rio TUT Y Kü Sözün Kısası Heder olan Kuvvet E. Talu vusturyada genç bir çiftçi, işi- ni gücünü bırakıp, aylarca 0« dasına kapanmış, kimselere görünme- Bir aralık aklından zoru olduğuna hükmetmişler.. gözetlemişler.. bir de bakmişlar ki, masasının Üüzerine ka « panmış, harıl harıl bir şeyler çiziktir- mekle meşgul.. Bu hal böylece bütün bir mevsim sürmüş. Nihayet, delikanlı meydana çıkmış. Elinde bir kartpostal. Bu kart- postalın da üstü ipincecik bir yaz: ile kapkara karalanmış.. Meğer bizim akıllı, aylardanberi ka- pandığı odasında, insan takatinin feve kinde sabır, emek ve enerji sarfede « rek, bu ufacık mukavva parçasının yü- züne, baştan aşağı İncili kopya etmiş! Eskiden bizde de pirinç tanesinin üstüne Kulhüvallahı yazıp — yutanlar, hurma çekirdeğini kalemtraşla işleyip nalın yapanlar vardı. Hattatlardan bir çoğu, «Gubari» de- nilen hatta özenir, bununla, yelek ce- bine sığacak kat'ada Kelâmı Kadim yazabilmeyi aksayı emel sayarlardı. Ben, bütün bunlara sarfedilen ener- jiyi düşündükçe, yüreğimin için için sızladığını duyarım. Heder olan bu kuvvetlerin insanlı- ğa daha nâfi olacak işlerde kullanıldı- ğinı hele bir göz önüne getirin! Acaba ne yapılmaz?. Pirinç tanesine İhlâs suresi.. kart » postala İncili yazmak.. bunlar marifet değildir; bu asırda sebil, medrese yap- tırmanın hayrat olamıyacağı gibi. Her iki cihanda azizliğe hak kaza - panlar yaradandan aldıkları kuvvet, kudret ve fazileti münhasıran insanlı- ğm ve insanlakın hizmetine arz ve yö- Tuna sarfedenlerdir. İZA Çayın âsap üzerindeki tesiri «Viyana Tıb Mecmuası» çayın âsab üzerine yaptığı tesir hakkında aşağıda- İki izahatı veriyor: “Bir bardak sıcak çay içildikten sonra insanın harareti birdenbire onda bir veya onda ikisi nisbetinde artmakta imiş. Çay içildikten sonva bhararetin yükselmesi âsabı yerinden oynatırmış. Bazı vücudlarda, hele sabit harareti olmıyanlarda bu yükseliş bir derece ve daha fazla yükselmekte ve âsab üzeri- ne olan tesiri de o nisbette artmakta imiş. Binaenaleyh çayın cümlei asabi- yeye yaptığı tesiri bilmek isteyen bir adam bir bardak sıcak çay içtikten son- ya termometre koymakla vaziyetini bir (doktordari daha iyi bir surette anlar- mış. Suç işlemede rekor Viyana muhabirimizin bildirdiğine göre Lehli bir sahte baron ortalığı bir- birine karışlırmış ve nihayet mahke- meye düşerek dolandırıcılıktan dolayı hapse mahküm olmuştur. Baron Viyanada üç ay zarfında şu iş- Jeri yapmıştır: Beş tane zengin kadını dolandırmış, iki genç kadını evlenmek vâdile koca- Jarından ayırmış, bir bankerle pamuk işine girerek adamcağızı iflâsa sürükle- miş, bir kadımı da verem etmiştir. Biliyor musunuz ? 1 — Hasan Sabah kimdir? 2 — Kanın vücutta deveranını ilk de. fa kim bulmuştur? 3 — Top ne zaman icat edilmiştir? (Cevabları yarın) (Dünkü suallerin cevapları) 1 — Fotoğraf 1452 yılında icat edil- miştir. 2 — Centbi Amerikanın Kap mintaka- sı ilk defa 1650 de Hollandalılar tarafın- ıdın müstemleke haline konmuştur. 3 — Boileau meşhur Fransız şelr ve münekkidlerindendir. ğ &