26 Haziran * Son Posta ,, nın tefrikası : çok kendi kendine kabahat buluyordu. Öyle ya, Hüsamet - tin nikâhın hemen ertesi günü karısın- dan ayrılmıya kalk- miıştiı. Belki o ak « şamdan tezi yok bu- raya gelmeden doğ- ru babasının evine dönecek, Süheylâ - yı bırakacaktı. Orta- ya bir dedikodu çık- masın diye onların bir kaç zaman böy- Je karı koca gibi ge- çinmelerini ilk önce kendisi düşünmüş, Hüsamettini de kan- dıran kendisi olmuş- tu. İki gencin bir © dam altında, birbir- lerile hiç konuşma- dan, — birbirlerinin yüzüne bile bakma- dan iki dilsiz gibi, i- ki düşman gibi ya- şayacaklarını mı zannetmişti?.. Ne ka- dar aldandığını şimdi anlıyordu. Bu şık apartıman, tertemiz aile o - cağı iki genç arasında ancak sevgi ile, sevişmekle geçen bir hayatın dekoru o- labilirdi.. Bu dekorun içinde kim olsa ancak sevişmeyi, birbirinin göğsünde gözlerini kapayıp kendinden - yeçmeyi isterdi. Demek ki Süheylâ, şimdi de Hü samettinin gözünü almak, onu yumu * şatmak, ya vaş kendine ısındır - mak için lıı“’hyr-nmnnı içini böyle in- sanı çildirtacak, bir incelikle süslemiş- ti. Bugünkü günde de bir erkeğe başka türlü büyü yapılamazdı.!. Ya kendisi?. Nasıl olmuş da Hüsamettinte Süheylâ- nn burada başbaşa kalmaları için bu kadar uğraşmış, bunu kendi elile ha - Zırlamak ona mı düşmüştü?.. Hele Süheylânın bugünkü bhali bir türlü anlaşılamıyacak kadar bulanık - tı. Neler düşündüğü, neler tasarladığı biç belli değildi. Bir yandan Hüsamet- tini artık hiç sevmediğini söylüyordu. Hattâ Fehameti bile buna inandırmış - tı. Sonra Hüsamettin kapıdan içeriye Birince birdenbire başkalaşmış, yüzü - ne mes'ut bir kadın rengi gelmişti. Hüsamettinle gözgöze geldikleri za man, ikisinin bakışlarında da ken- di dedikleri gibi yabancılık, s: yoktu. Yanyana dururken hiç de birbirinden uzak yaşıyan, birbirini sev- miyen insanlara benzemiyorlardı. Ya onların yerinde sevişen bir karı koca olsaydı, bundan başka ne olacaktı? Fe- hametin önünde de birbirlerinin boy - nuna atılamazlardı ya... Artık yavaş yavaş korkmaya başlı - yordu: Sakın onlar yeniden anlaşmış, yeniden birbirlerine yaklaşmış olma - sınlar, diye kendi kendini yiyordu. Bu da olsa olsa Yalovada iken olmuştu. Hü samettini zorla oraya gönderen de ge- ne kendisi idi.. Bir aralık onu Sühey - Jâdan soğutmak için elinden geleni yap mişti. Fakat bu kadın böyle hergün gi- yinip kuşanır, süslenir, bezenir, onun gözü önünde dolaşırsa, kim bilir, gü - nün birinde belki de onun gönlünü büs- bütün çelebilirdi. Bu korku ile Hüsamettini de hiç durmadan burguladı, Biraz sonra Süheylâ yanlarına gel- di. Fehamete dedi ki: — Şapkanızı çıkarsanıza... Yemeği er kence yiyelim, yoksa tiyatroya yetişe- meyiz!.. Fehamet, Hüsamettine darılmış da onun için nazlanıyormuş gibi ilkönce: — Yemekte sizi rahatsız etmeyeyim, dedi, ben apartımana kadar gideyim. Ne kadarcık yer de zaten?.. Giyinir, si- zi orada beklerim, Yemekten sonra siz de tiyatroya giderken uğrar, beni alır- sınız!. Süheylâ: — Siz bilirsiniz, diyecek gibi başını * hi lkamlr <a a * lursa olsun, onları bir kere de sofra ba- şında görmek istedi: — Yahut, dedi, telefon edeyim. Es - vabımı getirteyim: Burada giyerim, e- ğer sizin için bir rahatsızlık olmazsa... — Neden olsun?.. Telefon, Hlüsamet: tinin Çalışma odasında.. buyurunuz! Fehamet telefon ederken Süheylâ da' kapısı kapalı duran bir odayır açtı. Ortalık kararmaya başlamıştı. Elektrik- leri yaktı. Bir kaç dakika sonra Feha- met telefonla konuşmayı bitirip de dö nerken Süheylâ ona seslendi: — Buraya buyurunuz, burada hazır- lanırsınız!.. — Aman ne güzel oda!.. Sizin yatak odanız burası wm?.. — Hayır, burası misafir için yatak odası.. — Sizinki bunun yanında mı?.. — Hayır, bizimki koridorun sonun - da... Bahçe üslünde,.. Denize ka! üheylâ, onu bıraktı; kapıya bir adım attı: — Hizmetçi esvabımnızı getirinceye ka dar isterseniz yavaş yavaş hazırlanma - ya başlayınız. Ben sizi rahatsız üimiye- yim. Başka bir şey lâzım olursa çıngı- rağı çalar, hizmetçiyi çağırırsınız. Dedi, dışarıya çıktı. Fehamet, yalnız kalinca bir kaç da- kika kadar odanın içine göz gezdird!. Sonra koridardan gelen sesleri dinledi. Süheylâ, hizmetçilere emir veriyordu. Akşamdanberi içinde kıvranıp duran kıskançlık yılanı gene başını mişti. Ayaklarının da kapısına' doğru y dinledi. Biraz sonra 3 sesleri uzaklaştı, büsbülün işitilmez ol- du. Hü tün hâlâ salonda ıdi. Gidip — Artık dayanamıyacağım, diye ba- Rırmak, sonra eline ne geçerse hepsini kırıp dökmek, bu derli toplu oşyayı al- tüst etmek için içinde delice bir hırs duydu. Kapının tokmağını çevirirken ; bitkin, ezgin, kanapenin üs - » İlerr Arası çok geçmedi, kapı - tıkırdadı. Fehametin hizmetçisi gelmiş, esvabını da getirmişti. Hüsamettin de tam o a- ralık koridordan geçiyordu. Demek ki onun odası da arkada, bahçe üstünde idi. Acaba Süheylâ ile yanvana odalar- da mı yatıyorlardı? Biraz sonra koridorun sonundan doğ- ru sesler duydu. Dinledi: Süheylâ ile Hüsamettinin sesleri!.. Yoksa,,, Sakın i- kisi de bir odada mı yatıyordu?., Ne o- Tursa olsun, şimdi beraberdiler... Ken- disi burada yabancı gibi kapı aralıkla- rından ortalığı dinlerken Süheylâ, o - nun sevdiği erkekle başbaşa, çekinme- den, hattâ onun da burada olduğunu dü şünmeden konuşuyor, hep beraber ti « yatroya gitmek için süsleniyor, hazır - İanıyordu!. Hüsamettin, kalın perdelerin arka - lüva sarlandir SON POSTA ROMANI — Girebilir miyim?. — Buyurunuz, ben çoktan hazırlan- dim. — Size teşekkür etmek isterim de... Fehamete karşı çok kibar davrandı - nız. Onu yemeğe alıkoydunuz. Bera - ber tiyatroya gitmek için çağırdınız. — Bunda teşekkür edecek ne var?. Üçümüzün arasındaki gerginliği, hiz - metçilere belli etmemek için yaptım. (Arkası var) At — Bu resim, heykel, dekorasyon ve ar- keoloji meemuasının © mcı sayısı zengin bir mündericatla ve muhtelif — resimlerle çık - mıştir. Mitabet San'ati — Ankara Halkevi negri- yatı olarak çıkan bu eser Gazi lisesi felsefe muallimi Hamdi Akverdi tarafından yazıl - mıiştir. Değerli bir kitaptır. Yalnızlığım — İbrahim Tarık Çakmak ta- rafından yazılan şiirleri muhtevi bir eser - dir. Zarif bir kab içinde çıkmıştır. Orintoloji — Tabil ilimler muallimi Celâ- leddin İzmirli tarafından yazılan bu eser ki- tap halinde-intişar etmiştir. İstiklâl Postası — İstiklâ) lisest talebeleri her yil olduğu — gibi bu yıl da 1935 - 988 ve 1936 - 997 ders yıhı içinde mektebin muhte- uf sahalardaki çalışmalarını resimler ve ya mlarla tesbit eden bir brogür neşretmişler- dir. İçinde ayrıca talebelerin seçme yazıları mezunların resimleri vardır. Işık — Işık Lisesi talebeleri de 1936 - 1937 ders yılı içinde mekteplerinin muhtelif sa - hadaki çalışmalarını bir brogür içinde top - hyarak neşretmişlerdir. Heeeeeree Bir Doktorun Günlük Cumartesi Notlarından — (*) Gıdalarımız Balık etleri Balıklar umumiyetle iki büyük kızma ayrılır. Kırmızı etli balıklar, beyaz etli balıklar.. Kırmızı etlllere misal uskumru, palamut, torik DAh., tır. Beyaz etliler de || barbunya, tekir, lüfer, kefal, levrek gibi balıklardır. Umumiyetle beyaz — etlilerin hazmı hafiftir. Fakat gıda kuvyeti az. dır, Meselâ kasap etlerinde albümin mik- darı yüzde 20 nisbetinde iken beyaz etli kollakriyon metlar bir dekter Saat yedi olunca Her akşam ayni köşe başında bulu - gurlardı. Erkek ora - ya yakın bir berbes dükkânında çalışı - yordu. Yüzü çirkince idi, fakat pek munis bakışlı gözleri — ve tatlı bir sesi vardı. Kız bir çorap fabri « kasında elli kuruş yevmiye ile amele - lk ediyordu. On sekiz yaşında — idi. Fakat siyah önlü - ğünün içindeki vü - cudu bir çocuk vü - tudu gibi çelimsiz görünüyordu. Solgun sarı yüzünde canlı ve renkli olan yerleri parlak zümrüd yeşili gözleri idi. Onları hiçbir şey saat yedi olunca bir- birlerine Kkavuşmaktan — alıkoyamazdı. Ustası saat yediye beş kala çırağının te- lâşla ceketini giyişine bakar, gülüms- yerek: «Sırrı gene gidiyor» derdi. Gen- cin ismi Sırrı idi. Her zaman kızdan ev- vel köşe başında bulunur; fabrikanın bo- şanmasını beklerdi ve başları beyaz ör- tülü, siyah önlüklü, yorgun tavırlı kadın- lar sokağı doldurunca onların arasında Falmasını arardı, kızın ismi de Fatma idi, Falma onu çok bekletmez birdenbire kalibalığın arasından sıyrılır, arkadaşla- rının alaycı biraz da kıskanç bakışlarına aldırmadan soluk, çatlak dudaklarında mesud bir tebessümle delikanlıya doğru koşardı. Sonra beraberce oradan — ayrı- lırlar, deniz kenarına inerlerdi. Orada, ayaklarını denize doğru uzatarak Tıh- tımda yanyana oturur konuşurlardı. Ko- nuştukları şey hiçbir. gün değişmezdi. Daima evlenecekleri zaman yapacakları şeyleri birbirine anlatırlardı. Bu onlar için bitip tükenmiyen bir mevzu idi. Kız zümrüt yeşili gözleri ateş gibi ya- narak erkeğe sokulur: «Pencerelerimize kendi elimle patiska perdeler işliyeceğim, derdi. Kızıl sardon- yalarımız, karanfil saksılarımız — olacak. Onları her sabah erkenden beraberce su- layacağız. Sonra sen işine gideceksin ve ben kırmızı malta taşlı küçük mutfağı- | ma ineceğim. Aksam seni kapının önün- de üzerimde böyle siyah yırtık bir ön- Hükle değil çiçekli basma entarilerle kar- şılayacağım Kız bütün bunlar hemen olmuş gibi soluk dudaklarında sevinçli bir tebes- sümle sustuğu zaman genç adam anlat- maya başlardı. O, her akşam buluştukları köşe başında küçük berber dükkânı aça- cak ve onu maviye boyatacaktı. Masma- vi, camları temizlikten pırıl pırıl yanan bir berber dükkânı... İşte küçük evleri- nin rızkını bu dükkânda çıkaracaktı. Delikanlının aldığı bir lira yevmiye- den hergün bir tarafa attığı yarım lira- lar epey birikmişti. Sevgilisinin solgun yüzüne, çelimsiz vücuduna baktığı za- man artık eskisi gibi gözleri bulutlan- mıyordu ve hergün kızın kulağına fısıl- dıyordu: «Sabır, sabır. Bu yılın içinde her şeyi yoluna koyacağım.» Hayatları böylece birbirlerine destek olarak; teselli vererek geçiyor, saadete kavuşacakları günler yaklaşıyordu. Bir kaç ay sonra küçük berber dükkânını aç- mak için biriken para tamam olacaktı. İşte bugünlerde idi. Bir akşam müşte- rilerin pek fazla olması yüzünden erkek köşe kaşına biraz geç gitti. Saat yediyi geçmiş, fabrika dağılmıştı. Kızı muhak- kak köşe başında bulacağına emin oldu- Hu için anu orada göremeyince sıkıntı ile etrafına bakındı. O sırada birisinin ko- lundan çektiğini duyarak sevinçle sodur> diye, döndü. Fakat başka iki genç kızla kargılaştı. Bunlar kızın fabrika arkadaş- ları idi. Yözleri kızarmış ve gözleri yaşlı bir müddet delikanlıya baktılar. Sonra «zavallı Fatma, zavallı Fatma> diye, el- lerini yüzlerine kapayarak ağlamaya başladılar. Genç adam boğuk bir sesle: «Ne var, ne oldu?» diye onlara sordu. Kızlar birdenbire silkinerek başlarını so- kağın ucuna doğru çevirdiler. ucunda büyük beyaz bir hastane otomo- bili görünmüştü. Birisi boğuk bir sesle: otomobil onu götürüyor, dedi. Yazan: Peride Celâl Öbürü hıçkırarak lâve etti: — Makineye kolunu kaptırdı da.. Otomobil yaklaşmıştı. Kızlar delikanlı. nın birdenbire: «Durdurun, durdurun» diye o tarafa atıldığını gördüler. Ertesi gün gazeteler, delice hareket e- derek kendi imdadı sıhhi otomobili- 'nin önüne atan bir delikanlının, otomobi- sin altında kalarak ezildiğini ve kaldırıl- dığı hastanede öldüğünü yazdılar. Onun altında, çorap fabrikasında kolunu ma- kineye kaptıran kızın kolunun kesildiği ve hayatının tehlikede olduğu yazılı idi, İki üç ay sonra idi. Belediye dilencileri toplatıyordu. Bir genç kız polislerin dik- katini celbetti. Saat yedi olunca hep ây- ni köşe başına gelip oturuyordu. Küçük sapsarı bir yüzü hummalı bir ışıkla ya- nan büyük zümrüd yeşili gözleri vardı. Bir yanında siyah önlüğünün düğümlen- miş böş kolu sallanıyordu. Yanına yük- Taşıp onu oradan kaldırmak — istedikleri zaman vücudunu yay gibi gererek kalk- mak istemedi, onlara korkunç bakışlar fırlattı. O sırada yandaki dükkânlardan çıkan birkaç esnaf onun kimseye zararı olmadığını ve dilencilik etmediğini söy- Jiyerek serbest bırakılmasını temin et- tiler. Şimdi aradan seneler geçti. Gene her akşam saat yedi olunca onu ayni köşe başında görmek mümkündür. Yarınki nushamızda : Bir salep hatırası.. Yazan: Kadircan Kaflı Reşat Nuri için çanakkalede bir toplantı yapıldı Maarif Umumi Müfettişi Reşad %_ ri Güntekin çocukluğunu geçirdiği ' nakkalede eski okuduğu mektebi, oy - nadığı yerleri aramış, bulmuş, roman- larında ilham aldığı mevzularla başba- şa kalmıştır. Halkevinde Reşad Nuri şerefne bir toplantı yapılmıştır. Toplantıda Vali vekili, muallimler, münevver — zümre hazır bulunmuştur. Herkes — şöhretli muharriri alkışlamıştır. Küçük memleket haberleri l Tokalta hamalların fârla yük taşımaları yasak 'Tokattan yazılıyor: $0 batman acı kire- €i taşıyan hamal Mehmet ayağı kayarak düşmüş ve bilühare hastanede ölmüştür. Bu- mun üzerine belediye hamalların fazla yük taşımalarını yasak etmiştir. Belediye evler- Geki katesleri de kaldırtmıştır. Bursa treni bir at parçaladı Bursa (Hususi) — Pazar günü Müudanya- dan hareket eden tenerzüh treni Çekirge is- tasyanunu geçtiği zaman âni olarak önüne bir at çıkmış ve trenin altında parça parça olmuştur. Çok kalabalık olan tren devrümek Taddelerine gelmiş, bu tehlike karşısında halk korku içinde bağrışmıya , ma- Kinlst Ahmet çok soğuk kanlı ve dirayetli bir makinlat olduğu için tzeni devrilmek tehlikesinden kurtarmış. Gümüşhacıköyde yol faaliyeti Gümüşhacıköy (Hususl) — Hamam nahi- yesi yölu bitmek üzeredir. Bu yol Çorum-Ha- tıköy muvasalasını temin edecektir. Saray- cık nahiyesi dahilindeki köy birlikleri mer- kezine ve köyden köye yapılmakta olan yol faaliyeti de devam etmektedir. Malkara kaymakam vekilliği Malkara kaymakam vekilliğine umum! mü- fettişlik maiyet memurlarından Feti Borak tayin edilmi