Hüsamettin çekil- — Ben bunu, Fe- — Gene ne ise., Bana bu kadar kız » f: Olduğunuz halş h“l:iç olmazsa Fe « &te karşı beni Zür — göslerecek €r — göylemeniz "a: bir lütüftür. Bu , Ga teşekkür ti şel ede- - Sizi mazur göse İörmeyi falan dü « Töz; başka türlü söy- & ik bana düşmez- lu;ıbm de öyle yap- h* Size bir tuzak *duğumu nası) yü karşı, — bana “Yledmîue, ona da :::“rsmıı. sanmiş- .; Bunların lâkırdısı bile olmadı. Biz di derdimize dü tük; sizi düşünecek halde değildik | ** , Süh tü ='_ olsa, kendini kurtarmak - için Un kabahati Süheylânın üstüne ata- ki 4, Böyle yapmadığına göre, demek .:- Böründüğü kadar kendisine kız - _a::ğildi. Bir yandan da büsbütün he bir merakla: «Acaba Fehamet Yaptı, bunları duyunca o ne dedi?» | ’.:'orup anlamak için için için tutu- & tdu. Sanra kendi. kendinden utan- %* Ne yapayım, dedi, ne derse desin!, sevda yarışına çıkacak değilim H" Mademki Hüsamettin bu kadını se- Yormuş, bana da çekilmek düşer!. Biraz durdu, yeniden söze başladı: m;:'ehımd, neden sizin benimle be- Yalovaya gelmenizi istedi?.. Doğ- u, bunu biraz merak ettim. )o;lnuerıı edecek bir şey yok; dedi- fan paün önüne geçmek için, hiç yok- de, bir gürültü çıkarmamak için... Ma- İ başımıza bir kazadır geldi, her- karşı bu işin hiç olmazsa iç yüzü: h.ix belli etmemek için başka çare bula- hî Bunu size ben de söylemiştim; fa- heden ise o zaman dinlemediniz!.. %H"“memn gıkılmış, sabrı tüken Bibiydi; kaşları çatıldı: ıa;ünümwonun, işte... Böyle münasip ik, böyle yaptık!.. pâwqh”yll da artık üstelemedi. Başını 'eye doğru çevirdi; gözleri yeni Y © kapandı... hn"“hdıkı şu adam, sabahtanber: H.d”ihin neler çektiğini bilseydi... ,.ıı". kanapenin üstünde yarı ölü a *ken, kendisi gelinlik esvabini na- he #rkasına geçirmiş, belediye dairesi- bip AU gelmişti?.. Kendisini istemiyen '__ zorla varıyormuş gibi bir kü- daç Öğe düşmek onun için de hoşa gi- *k bir Şey miydi?.. (..:nh“h kadar, bir saattan fazla t hkem' böylece sessizlik içinde geç- leye çıkınca bir otomobile bin « * Yolda da hemen hemen hiç ko - mladılar, Otelde ayrı İki odaya yer- (eT Süheylâ mantosunu çıkardı; hdıü’ü"—lnü yıkadı. Yemek salonuna b Zaman Hüsamettini sofra başın- Üyle Çdü. Ortalıkta öyle bir sessizlik, N.u_—h"' Yyalnızlık vardı ki insan, kim o,k Olsun konuşacak birisini &rardı. %ü'n Onlar, yiyecek içecek için beş şalarında kesik kesik dökülen üç R:;k"d:dın başka hiç konuşmadılar. Tepçi, Yelerini salonda içtiler. Hüsa - Yoj hğme kitabını açmış, 9kuyor mu, Üzün , AZan yaprağı çevirmeden öylece Uzün durdüğüna bakılırsa düşü- "İsına girdi. Elektrikleri yaktı. Odanın dü. Elektrikleri söndürdü. Pencerenin kenarında bir koltuğa kendini attı. Dağ. Ortalıkta ne rüzgürın hışırtisi, ne de başka bir ses vardı. İnsan derisiz bile olsa bu yalnızlığın içinde bin türlü dü- şünceye dalmaktan kendin: alamazdı. üden de kıskaçı.ulır mı? viren: F. Varal Hüyor muydu, pek iyi - kestirilemez.. Süheylâ arada bir gözünün ucüle ona bakıyor, düne kadar kendisine o kadar eylâ suytu; bı!nl.ıı-ı pek inan -|yakın görünen, o kadar candan sokulan ,Stemiyordu. Hüsamettinin yerin-|bu genci şimdi birdenbire kendisinden uzaklaştıran o kadında nasıl bir tılısım olduğunu kendi kendisine soruyordu. Ne vardı acaba, bu kadındaki kuvvet nasıldı?.. Sonra, arada bir kendisini de yoklu- yor, kendisinde de Hüsametline karşı adetâ bir yabancılık duyuyordu. Bir zamanlar, birbirlerini ne kadar sever- lerdi; böyle bir gece başbaşa kalmak için ikisi de neleri göze almazlardı?.. Fakat artık işte bu geçmiş günlerin tat- h gölgesi de yavaş yavaş genç kadının gözlerinden siliniyor; sanki, oldum bit- ttim ikisi de birbirine hep böyle ya - bancı yaşamışlar, birbirlerini hiç tanı- mıyorlarmış gibi ge Birdenbire artık latan bu sessizlikten usanmış gibi rinden kalktı: — Ben odama çıkıyorum. Dedi. Hüsamettin de kitabını kapadı; © da ayağa kalktı: — Pekâlâ, nasıl isterseniz... Dedi; Önde Süheylâ, arkada kocasi yürü- yordu. Odalarının önüne gelince genç kadın, yavaşça başını eğdi, kendi oda- içine şöyle bir göz gerzdirdi. Pencereye doğru yürüdü. Perdeleri kaldırdı. Ca- mı açtı. Sonra kapıya kadar gerl dön- ların koyu gölgesi her taraf: sarmıştı. serar Hele Süheylâ gibi ince yaradılışlı, en derin yerinden yaralanmış bir kız neler duymazdı!. Birdenbire kapı tıkırdadı. Genç ka- dın yerinden fırladı, Elektrik düğme- sini çevirdi: — Giriniz!. dedi, nimkinden az değil!, Diye düşünürken: — Bir şey mi unuttunuz?.. Diye sordu. cak, sanırım. kadar kolay olmasa gerek... — Neden?. anlaşmıya imkân bırakmaz, Tür görmez, bir karar verebilirsiniz?. — Yalan değil!. Hiç bir kadı le sizin yaptığınız gibi çılgınca et gösterebileceğini ummazdım, doğru- SU... — Ben de sizin, Fehamet gibi bir ka- dına tutulup bu hale gelebileceğinizi ummazdım ama... Hüsamettin ondan böyle ters şılık beklemiyordu. İlk önce sonra öfkelendi: — Fehametin nasıl bir kadın oldu - ğunu düşünmek size düşmez!. (Arkası var) Nafıa Vekâletinden: 2 Ağustos 937 pazartesi günü saat 15 de Ankarada Nalıa Vekâleti Malzeme Eksiltme Kornişyanunda 208.000 lira muhammen bedelli 4000 ton kreozotun ka- palı zarf usuliüe eksiltmesi yapılacaktır. Eksiltme şaztaamesi ve teferrüatı 1040 kuruş mukabilinde Vekâlet Malzeme Müdürlüğünden alınabilir. Muvakkat teminat 11650 Jiradır. İsteklilerin teklif mektublarını Resmi Gazetenin 7/5/936 tarih ve 3297 - şayılı nüshasında çıkan talimatnameye göre Vekületten alınmış 937 senesi malzeme müteahhitliği vesikası ile birlikte 2 Ağustos 937 pazartesi günü saat 14 & kadar Vekâlet Malzeme Müdürlüğüne vermele Yüksek h.ühendis Mektebi Arttırma ve >E Komisyonundan: 937 ma: meye kon saat 15 de mı ür. Eksil p binası ri Jâzımdır. — «1493> — « <3274, nesi meklep ihtiyacından olan (223) ton kok kömürü açık eksilt. İ 1/1/1937 terihine tesadüf eden Çarşamba Bgünü çindeki komisyonda yapılacaktır. Beher ton kok kö- İsteklilerin mürünün mukammen bedeli (17) lira ve ilk teminalı (290) liradır, şartnamesini görmek üzere mektep idaresine müracaatları. (3896) Kapının aralığında Hüsamettinin göl- gesi göründü. Rengi sapsarı idi, — Demek ki onun da üzüntüsü be - — Affedersiniz, rahatsız ettim. Fakat bundan böyle ne yapacağımızı konu * Şup bir karar versek pek fena olmiya- — Evet ama, korkarım ki, bu pek © — Her şeyden evvel sizin bana karşı öfkeniz, duyduğunuz nefret, böyle bir Bu sabah beni belediye dairesinde gö- âtün hayallerinizin altüst olduğunu söylüyordunuz; artık bunu kolay kolay unutup da ilerisi için nasıl ksiltme Beyaz ve mavi bir ev, mavi sema gibi mavi, beyaz köpük gibi beyaz. Duvarlar beyaz, pencereler mavi. Fakir bir ev, da- ha doğrusu fakir evi, Bir arkadaşıma sordum: — Bu evde kim oturur? — Bir ressamdan dul kalan Juana Va- rora, İsterseniz girelim. Juana'ya geld!. Çocuğa birçok hediyeler Arkadaşım ev sahibi kadına: getiriyordu. Fakat dışarıda duramıyor, — İşte bir Fransız, madam, dedi. Evi- | salona giderek, resmin karşısına oturu- nizi çok beğendi. yordu. İlk zamanlar ona bakmamak için — Bu küçük fakir evi mi? kendini zaptediyorsa da sonunda daya- — Fakat ne güzel döşenmiş, hele man-| namıyarak gözlerini resimden ayıramı. Zarası!... yordu. Dul kadın sonradan şöyle anlatı- Bizi salona aldı. Genç kadın, sanki can- | yordu: h bir insan takdim ediyormuş gibi: «Utanmıyor musunuz, diye yüzüne — Kocam, dedi. haykırmak istiyordum, kocamın resmine Yazıhanenin üstünde duran tozlu bir| baktıkça, suratı renkten renge giriyordu. resmi gösteriyondu. Fakat sonra düşünüyordum, bu nazik Dikkat ettim, kocasından bahsederken kadına o şekilde hareket etmek ayıp ol. hiçbir zaman «öleli beri» demiyor, <gide- | ımaz mıydı? Zaten kocamı tanımamıştı ki li beri» diyordu. bile.» Evden ayrıldıktan — sonra <«Amerikalı kadın bu eve her gelişinde: Pablo ile konuşurken: «Susadım, bütün hayatımca ben bu su- — Zavallı kadın, diye içimi çektim. Ko- | samışlığı duydum» diyordu. eası öleli çok oldu mu? «Juana bir gün resmi ortadan kaldırdı. — Dört sene. Çok sevişirlerdi. Fakat| «Yabancı kadın onu yazıhanenin üs- ne yapsın, çocuğun hatırı için yaşamağa | tünde görmeyince âdeta dilini kaybetti. katlarndı. Zavallılığına alışmağa başlıyor- | Gözleri fırıl firıl etrafı arıyordu. Niha- du. Lâkin geçen senedenberi... Bedbaht | yet şu sözleri söyliyebildi: «Ne olur, rica kadın kıskançlıktan ölüyor. ederim, resmi yerine koyunuz...» — Kimi kıskanıyor? «Juana birdenbire hıçkırarak ağlama- — Geçen sene tam bu ayda buraya ge- | ğa başladı: len bir kadırı. «— Söyleyin bana, ne olur, onu tanı- — Ne o, bu kadın, Juana'nın elinden | dıniz mı? Yoksa resmini bu kadar gör- dostunu mu aldı? mek ihtiyacırı duymanızı anlıyamıyo- — Juana namuslu bir kadındır, dostu | rum. Saklıyacak ne var. Biliyorum ki o- mostu yoktur. Yabancı kadının elinden | nunla bir maceranız olmuşsa evlenme- aldığı kocası idi, ölü kocası... Bakın an-| den evvel olmuştur. Zira evlendikten latayım: sonra bir gün olsun ayrılmadık. Fakat «Dediğim gibi, zavallı kadın yalnızlığa | PeTak bu işte, öğrenmek istiyorum. alışmıştı. Bütün emeğini evine sarfedi-| *Yabancı kadın gülümsedi, uzak, çok yordu. Görseniz içerisi o kadar temizdi | UZaklardan gelir gibi gülümsedi ve an- ki. Hele o toz içinde gördüğünüz resmin | lâttı. Neler söyledi? Juana - hatırlıyamı- çerçevesi pırıl pır)l parlardı. Kadın her | Yördü. Yalnız bütün bu sözlerden bir ne- akşam bu resmi karşısına alır ve mı_'rieo çkırmşlı: Karşısındaki kadın deli larca onunla konuşurdu âdeta. «Bu, der- ldl,rfakal zincire bağlanan delilerden di, muvakkat bir ölüm beni koca- | değil. ma ebediyen kavuşturacak». «Amerikalı kadın Juana'yı teselli etti: *Eğer o yabancı kadın gelmeseydi, ha-| *— Ağlamayın... Göz yaşını ben dök- yatının son dakikasına kadar o bekleme- | Meliyim... Biraz ümit besliyordum... Fa- nin verdiği bahtiyarlıkla yaşıyacaktı. kat şimdi o da söndü, biliyorum. «Yabancı kadın Amerikalı idi. Gözle-| *— Ne biliyorsunuz? rinde öyle bir derinlik vardı ki insan| *— Ona bu hayatta raslıyamıyacağım, kendi kendine sorardı: «Bu gözlerde han- | PU vücudun taşıdığı hayatta, ki ulvi temaşanın izi kalmış; bu gözler| *— Kimi? geçen bir zamana mı matuf yoksa daha| *«— Onu!.. « gelmiyen bir zamana mı7» «Yabancı kadın, resmin kaldırılmış ol «Bu fevkalâde güzel ve genç kadın, ih-| duğu yazıhaneyi gösteriyordu. tiyarlığa pek yaklaşmıştı. Yalnız bir hiz-| — *Juana: metçisile seyahat ediyor, ve büyük otel-| *«— Gördünüz mü? Tanıyorsunuz işte de oturuyordu. Kendisi çok zengindi. — |onu. Ne zaman birbirinizle tanıştınız? «Bütün gün dağlarda, bayırlarda Fransada mı? nrds.Neldi.bixdudimlmdı!Okl:: «— Ondan evvel, battâ o doğmadan bu kadar çok mektup alan bir kimse gö-|evvel, o ve ben... Onu tanıyalı bir asrı rülmemişti. geçiyor belki, başka bir hayatta... Genç «Bir gün Juana'nın evinden geçerken, yaşımdanberi onu bekliyorum, yaşadığı- bizim gibi içeri girdi ve resmi gördü. ni hissediyordum. Seneler geçti. Onu «Evvelâ buna hiç bir ehemmiyet atfet- | Pulmak için dünyayı dolaştım. Ne günah medi, Sadece Nezaketen: «Kocanız mı? | i$ledim ki onsuz bu hayatı yaşamak aza- diye sormuştu. Küçük çocuğu almış, se- binı hak etmiş olayım!... viyordu. Gözü iki defa resme ilişti. Ü- * çüncüsünde bakışlarını oradan ayıramı-| «Bir akşam yabancı kadın, vakit geç yordu. Bunu dul kadın da farketmişti: -| olduğu halde, otele dönmedi. -J. uana'ya «— Kocamı belki vaktile tanıdınız? di-| da uğramamıştı. Bütün köy halkı onu a- ye sordu. ramağa başladılar. Fakat en çırpınan «— Hayır, kendisini hiç görmedim. (Devamı 15 ünci sayfada) Yalnız... Öyle geliyor ki enierssan bi yüzü var, «Sonra yabancı kadın resmi eline aldı ve uzün uzun baktı. Öyle bir ısrarla ki Juana hiddetinden ne yapacağını bile- medi. «Yabancı kadın bundan sonra hergün | arkadaşım sanirim, bir kar- şaşırdı;