B SON POSTA İTTİHAT V Sabahtan beri pek müşkül pnlır[ içinde yaptığımız yürüyüş, bızi henüz yormamış, önümüzde bizi bekleyen Recenin karanlığı bile bizi manen mağ- lüp etmemişti. Bu salırları yazarken Mmübalega ettiğimi zannetmeyiniz. O za- manki Türkler hep böyle idiler. Bu, bize mahsus bir kahramanlık değildi. Milit mücadelenin bütün muvaffakiyet sırrı da buradadır, Ben bu mücadelenin havası içinde yaşadığım müddetçe, ne- rede olursa olsun, yorulmuş - ve yeise düşmüş hiç bir insana rastgelmedim. İşte o tehlikeli gün, bu insanlardan bir kısmı da biz olduk! İşte yol Nihayet güneş batmıştı. Biraz daha Yolumuzu bulamazsak, yarım saat sön- Ta ormanın içine çökecek karanlık içinde, olduğumuz yerde kalmıya mec- burduk. O zaman bir ateş yakıp, gece- yi geçirmenin çaresini arayacaktık. Tam bu sırada, ormanın ağaçları bir - denbire seyrekleşmiye başıadı, bir kaç dakika sonra birdenbire karanlıktan aydınlığa çıkar gibi, ağıçsız bır saha - Ya, geniş bir meydara çıktık, Etrafıma E"'I göz gezdirdim ve gayri ihtiyari ba- Bairdım: — İşte yol! Yüz metre kadar bir sath diğimiz zaman aradığım deren Fina ve bu kenarı takib eden yola gel « Miş olacaklık! O zaman, biraz evvel benimle alay ©den arkadaşlar, yolu bulmaktaki ma- âretimden dolayı beni tebrike ba: Gilar; benim de biraz koltarımı kabardı Ve neş'e ile cesaretimizin arttığı görük dü. mal n kena- 'de yolu takib ederek yatsı vektınden biraz sonra Kefken iskelesine geldik. Oraya kadar bizi tek bir insan bile göre Müş değildi. Binaenaleyh, bizim iz)mi- küçük bir köy vardır; evvelâ, köyder Tafa bir nöbetci kordonu çevirdik. On- N sonra, jandarma karakolunu işgal *derek Kandıra ile mevcud telefon hat- İçin telefon makinesinin başına da bir höbetoj koyduk. Ondan sonra, kahvede OCağın karşısına geçip döne döne ken- Yürüdük, yürüdük lşarıya kimseyi çıkarmamak üzere et- findan kimsenin Mmuhabere etmömesi dimizi kurutmıya başladık. Katı yürekli olmak lâzım Böyle zamanlarda kat:, yürekli ol- Mak lâzım geliyor, Saatlerce bir çok öylü ve Kandıraya mal yüklemiş o- N arabacı gelerek benden Maları için d_* *Olmaz!» cevabını vermek icab et- İ Bu sıkı tedbirlerin sebebi ise hep de- Dizdi: Rüzgâr henüz durmamıştı; deniz, abara kabara geliyor, korkunç sesler- İ& şahilin ka k_"P klerle, parçalarıyordu. O, bu. va- ZİYette iken bizim, taka'arla engine a- Sılmamıza imkân yoktu. Denizin dü - Zelmesine intizaı yola çık * isaade istediler. Hepsine larına çarparak, beyaz ren bizim burada ne mahküm kala: Sağımız belli de Bunut için, bi- Zim nerede olduğumuzdan geridekile- Tih kabil olduğu kadar geç malümat al- ları Jâzımdı. Her şeye rağmen ken- “Mizi gizlemek ve izimizi belli etme- Dek zaruri idi. ha kadar Kefken & stikametinde kı r zaman ur için o gece, manından Kandı- ş bile uçurmadık, nan biz lem bi bah olduğu za “Te2 uyumuş ve di Tüzgür da dinmişti 'am ediyordu. '€ce yarısından sonra Kandıra | Uşmuştuk. Atıf bey de gece yarısını t&akıb Kandıradan çıkmıştı. Hava- ieü düzelmekte olmasını gördüğümüz ’î’n Kefken iskelesindeki kordonu kal- ,_h» Kefken adasında İpsiz Recebe u- $ak üzere oradan hareket ettik Cep Re aların kurumuş, kon, Mü Re- is, bizi dostlukla karşıladı. Ta - haziır olduğunu, fakat, denize Mlmak için bir müddet beklemek İâ- ©N geldiğini söyledi. Yaznız biz, ken - İttihat ve Terakkide on sene 14 üncü kısım Talâi, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İzimizi kaybetmek için tedbirler No. 42 E TERAKKİNİN SONU lanacak, «Uşak» lar tüfeklerini alıp içi- ne atlıyacaklar ve denize açılıp bu rö- morköre yetişecekler. Onu zaptedip li- mana getireceklerdi! — Römorkörle hem daha rahat, hem de daha çabuk gidersiniz! Diyordu. İpsiz bu römerkörü tanı - mıştı. Ereğli ile İstanbul arasında du * disi ile kararlaştırdığımız günden dıhıı evvel gelmiş diduğumuz için takalar yelkenli idi. Taliimiz varmış Fakat, kaç gündenberi devam eden talihsizlikten sonra, bugün bizim için talihin gülmesi mukaddermiş. Havanın düzelmesine intizaren, Kefken adası -|balarla kömür nakleden bir Yunan rö- nın karşısındaki köyün kahvesinde o-|morkörü idi. Fakat, küçük bir şey de- turup İpsiz'le sohbet ederken Reisin | ğil, açık denize çıkabilecek ve küçük gözleri ufuktaki bir gemiye dikildi. Bu, |şirket vapurları kadar bir gemi idi. U- sahilden iki mil kadar açıkta giden bü- şaklar harekete geldiler; deniz dolayı» yük bir römorkör idi. Arkasında ıya çekilmiş olan takalar € ::ı.'rcW yük bir duba vardı; römorköz duba | çekerek, yavaş yavaş, İstanbul istika-| Herkes silâhını alıp takalara girmeğe metinde gidiyordu. Reis, önce dikkatli |başladı. Tam bu sırada, ufuktaki ro * dikkatli, sonra da dalgin dalgın bu rö-|morkör ve düba bocalamıya başladılar; morkörü seyretti. Nihayet bana: reis de dürbünü alarak bu yeni hare - — Talihiniz varmış, sizin!. keti tetkike başladı. İki dakika sonra Diyerek ayağa kalktı ve «Uşak» la-|rels memnundu: ra seslendi: Ahmet, Mehmet, Hasan...| — Bizim oraya gitmemize lüzum kal- Çağırılan delikanlılar koşuştular. On-|madı; açıkta deniz çok olduğu için onlar | lara emir verdi. Hemen iki taka hazır-'Buraya gelecekler! ( Arkası var ) | Beyoğlu Vakıflar Direktörüğü ilânları K A Pangaltı Yedikuyular caddesi 6 No:lu Bahçe Yukarda yazılı vakıf bahçe 31/Mayıs/1938 tarihine kadar kiraya verilmek | üzere açık arttırmaya konulmuştur. İsteklilerin 24/Mayıs/1937 günü saat 1430 da Beyoğlu Vakıflar Müdürlüğü Akarat kale vııınî ;;elr'milu_l__ SO ah TOKE M (2697) Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Rektörlüğünden: 1 — Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsünün 585 talebesi ile 140 müstahdeminin Haziran 937 iptidasından Mayıs onuna kadar bir senelik sabah, öği şam yemekleri kapalı zarf usulile ekslllmeye konulmuştur. 2 — 5/Haziran/937 tarii saat 1l de ihalesi yapı- lacaktır. motörlü değil ve ak- rasthyan cumartesi gü 3 — Talebenin beheri için 50 ve müstahdeminin beheri için 30 kuruş gühlük iaşe bedeli tahmin edilmiştir. 4 — Muvakkat teminatı tutarı olan 6668 liralık Banka mektubu veya vezne makbuzlarile tekliflerini muhtevi zarflarının ihaleden bir saat evveline kadar Komisyon Reisliğine vermeleri 5 — Fazla izahat ve parasız Daire Müdürlüğüne ihale saatinde komisyonda hazır bulunmala: 1 şartnamesini almak isteyenlerin Yüksek Enstitü müracsatları ilân olunur, «1280, <2880> el —a İnsan ve Yazan: Grent - Veston Canavar Rusçadan çeviren: Alar Issız ve tenha Armadel yolunda bir süvari gidiyordu. Yolun her iki tarafın- da kesif çalılıklar ve genç okaliptos ağaç- ları uzanıyordu. tını kasabanın ana caddesine doğru sür - dü. Kasabanın beyaz badanalı evleri, ko- akşam karanlığında kurşuni imiş gi- görünüyorlardı. Yollarda kimsecikler yoktu. Süvari kasaba doktorunun evi ö- nünde durdu. Atından indi. Kapıyı çal- dı. Doktor yorucu bir iş gününden sonra evine henüz dönmüştü. gelen süvariye sordu: — Hayrola!. Bir hasta mı var?, — Evet. Borrous-Krik'deki çoban has - Ben, Kapıyı açtı ve talandı tesadüfen, oradan geçerken onu kulü e yakın bir yerde, toprağın üstünde buldum. Bir köpek ulu - ması dikkatimi çekti. O münasebetle onu gördüm. — Peki, sence çobanın nesi var?, — Doğrusu bilmiyorum. Fakat görü - nüşe göre ana inme inmiş olmalı, — Kulübesi nerde? — Buradan yirmi kilometre kadar bir Kasaba bir dağ eteğinde idi. Süvari a-| Fakat dönemedi. Zorlukla köpeğine sete lendi: — Çek yavrum ayaklarını!. Bana ağız lhk veriyorsun!. Köpek ayaklarını çekti. Kulübenin ara tasına gitti ve oturdu. Aradan bir saali kadar vakit geçmişti. Yavaş yavaş akşant oluyordu. Çoban çok büyük bir güçlükle elini fenere kadar uzattı. Onu yaktı. Bul hareket esnasında vücudünün sağ tara « fının hiç tutmadığını anladı. Köpek hâlâ odanın ortasında idi. Mu- ayyen aralıklarla uluyordu. Bazan da yas tağa uzanıyor, sahibinin yüzünü yalıyor du. Çoban yaşlı gözlerile köpeğinin bü 4 tün hareketlerini takib ediyordu. Ansızın! köpeğinde âni bir değişiklik farketti. Kös peğin bütün adalâtı tekallüs etmiş, tüye leri diken diken olmuştu. Göz bebekleri çılgın bir ışıkla tuluşmuş gibi idi. | Çoban da dikkat kesildi. Etrafı dinle « di. Birdenbire kulağına uzaklardan gelem bir ses çalındı. Bu ses, bir sevinç haber « cisi idi. Demek ki onu kurtaşmağa geli « yorlardı. | Çoban cevab vermek istedi. Fakat hay« kırmak için kendinde kuvvet bulamadı. mesafede, Doktor, ancak bir saat sonra yola çıka- bildi. İki tekerlekli hafif bir arabaya bin- mişti. Az sonra kasabanın dışına çıktı. Z VAİZ GETİRMEK SUÜRETİLE SİZİN İÇİN GANEN İ R. UUSUSİ ŞARTLARIMIZ HAKKINDA GİŞELERİMİZDEN MALÜMAT ALINIZ PARANI Xîgğ) ©o HOLANDE PANK ÜNi? K iSTANBUL — KARAKOY PALAS — ALALEMCi HAN Sovyet ORAK — | ZENİT — makineleri — Konya - Asri süt makinele,j Niğde, Afyonkarahi- | hiç bir makineyi ken- K v:.eiml ğ ı:,r:unıl dine rakip görmiyen ZENIİYT | Müslesna bir SEPA. SEPARA | RATÖR'dür. TÖRLERİ İyi istihsal, bol randıman, ancak 20 gene garanlili kırdmaz cam müş"- Ğ Türkiye genel satış deposu ve her ireli ZEN İ T'le kabildir. nevi alâtı ziralye depoziteri : TÜRK ZİRAAT KOL, Şu. Çünkü : 'Tünel Cad. 88, Galata, Tel: Özinan Telefon: 41986, şubeleri: İstanbul. Tekniğin bir şaheseri olan ZENİT Tel: 21800; Çumra: Telgraf; Kumrulu | daima ZENİT'tir. Yollar ıssızdı. ve karanlıktı. Ortalık'a karkunç bir sessizlik vardı. Atın derin de- rin nefes alışından başka bir şey duyul- muyordu, Zaman zaman bir kanguru si- lüeti görünüyor ve çalılıklar arasında sür'atle kayboluyordu. Uzaklardaki ağaç- lar gece karanlığında duha büyük ve da- ha iri görünüyorlardı. Yol gittikce uzu - yordu, Epey bir müddet sonra, uzaktan koyu bir karanlık göründü. Bu, orman ol- malı idi. Araba ormanın içine girdi. Şim- di keskin bir hışırtı kulakları tırmalıyor- du. Bu, yaprakların çıkardığı seslerdi Orman bitti. Fakat etrafta kulübeye benzer bir şeyler görünmüyordu. Dok « tor arabasını durdurdu, Üstüste iki defa haykırdı. Ses, gece karanlığında boğuk akisler yaptı. Ve yavaş yavaş eridi. Dok- tor bir cevab alırım ümidile biraz daha etrafı dinledi. Fakat ortalıkta bir çıt bi- suyordu. Belki kulübe daha ile- ride idi. Yarım kilometre kadar daha y rüdü. Bir daha haykırdı. Fakat gene se- sine cevab alamadı. Biraz daha yürüdükten sonra, kulübe, âdeta gecenin içinden çıkmış gibi karşı- sında peyda oluvyerdi. * Burdan bir kaç saat evvel, çobanı yer- de bulan süvari onu kulübesine getirip yatırdıktan sonra ihtiyar çobanla sadık köpeği uzun müddet birbirlerine bakışa- rak, uzaklaşan nal seslerini dinlediler. eğin bakışları her karşılaş - n de gözlerinde derin bir yalnızlık okunuyordu. Çoban hareket - siz yatıyordu. Ona birdenbire inme in - mişti. Güçlükle, henüz hareket halinde olan sol elini uzattı. Köpeğinin başına koydu. Ve k bir zorlukla köpeğile konuşmağa başladı. Köpek burnunu sahibinin avucu içine soktu ve acı acı uludu. Sonra sesini ke- serek iki ayağını çobanın yatağı üzerine Kalkmak istedi. Fakat doğrulmasile yas tağına düşmesi bir oldu. Bu esnada kö « pek bir zenberek gibi kapıya fırladı. Tüys leri bir kirpiyi andırıyordu. Gözleri bu geceki kadar çılgın bir parıltı ile hiç yane mamıştı. Dişleri tamameti meydanda idi! Ses bir daha duyuldu. Fakat bu defa daha yakından gelmişti. Biraz sonra a « yak sesleri işitildi. Kö bütün vücudla le titredi. Kapı, paslı bir gıcırtı ile ardına kadas açıldı. İçeriye, çevik adımlarla doktot girdi. Doktor, bu ilik yaz gecesi içinde â« deta bir peri kadar sıcak ve güzeldi. Köpek, evvelâ, bir yandan diğer yana sallandı. Bir kaç adım geriledi. ve... bo « Buk sesler çıkararak doktorun göğsüne atıldı. Keskin dişlerini doktorun gırtlağı. na geçirmek üzere idi. Doktor, gözlerini ve boynunu koru « mak için, insiyaki olarak, sağ elini kak dırdı. İşte bu esnada köpeğin dişleri büs tün kuvvetile kolunun etlerini gömül « dü. Bu hiç beklenmedik hücum, doktoru ok şaşırttı. Gayri ihtiyari bir kaç adım geriledi. Bu suretle farkına varmadan köpek tarafından duvara sıkıştırılmış ole du. Fakat bu şaşkınlık çok sürmedi Dokea tor kendini çabuk topladı ve ne yapması lâzım geleceğini düşünmeğe başladı. Köpek hasta sahibini müdafaa etmek, ten başka bir şey düşünmüyordu. Onum bu saldırışı, tanavarca bir hissin bir ifa. desi olmaktan ziyade sahibine olan bağ « lılığının bir eseri idi. Duvara dayanan doktor düşmanınt sol elile itti ve gırtlağından yakaladı. Kös peğin dişlerini geçirdiği sağ kolu müt « hiş surette acıyordu. Köpeği, yavaş ya « vaş geri doğru sürmeğe başladı. Maksa« dı, düşmanını bütün kulübeden geçire « rek karşı duvara dayamak, bu suretle koe lunu kurtarmaktı. Fakat bu çok güç bis işti. Çünkü müthiş köpek, mütemadiyen ön ayaklarile bücumlar yapıyor, dokto « run suratını paralamağa çalışıyordu. Dok- tor, ancak başını sağa sola sallamak su , koydu. İhtiyar çobanı yalamağa başladı | retile kendini korüyabiliyordu. Çoban, biraz söla doğru dönmek istedi. (Devamı 11 inci sayfada)