v MA 10 Sayfa SON POSTA * Son Postu » — Menfaat meselesi mi?., — Evet... Tarık, Gotların payitahlı olan Toledoya girdiği zaman ,bütün o mühteşem saraylara.. hazinelere.. hat- tâ, eski Got krallarının milyonlarca kıy- metindeki 25 aded tacın: ele geçirmiş- ti, Bunlardan, usulen halifenin hakkın: Ayırdıktan sonra, artanları da gene bi- zim usulümüzce bütün askerlerine tak- sim etmişti... Halbuki bu haris ihtiyar, bu suretle taksime uğrıyan o hazine - leri, doğrudan doğruya kendine mal et- mek istemişti. Ve bundan dolayı da Ta- rık'a karşı fena halde gücenmiş ve kin- lenmişti. — Ya, öteki sebeb?.. — Bu da, milliyet meselesi, — Milliyet meselesi mi?,. Bu, ne de- mek?. p. — Biliyarsunuz ki Musa, Suriyeli bir Araptır. Bize gelinece.. biz, babaları Or- ta Asyadan buralara hicret etmiş olan bir kabileyiz. Yani; (Berbe: - Hazar) Türkle Musa, bizim kazandığımız 1 kıskandı. Ordusunu toplayınca, ve onun kazandığ: lenen hırpalamak, kırmaktı. h âzizl! t... Zavi ne kadar m ir, — Yalnız Tarık m:?,. Musanın bu ha- alasız bir Berberi neterini ütcessir etti. Arkadı derhal ordudan çekildi. ıdi anladım. Şu halde, senin av- de bu mesele ile alâkadar, — Tabit değil mi, sevgilim... Bu ka- dar nankörlük karşısında, artık iş ba- şında kalabilir mi idim?.. Hattâ bura- ya.. artık ikamete hakkım olmuyan şu| Baraya da, ancak eşyalarımı - toplamak | için geldim. — YA, Tarık.. o zavallı ne yapıyor?. — Tarık, Toledoda bir eve çekildi. O- rada oturuyor. Şama, halifeye adam önderdi. Halifenin huzurunda Musâ le muhakeme edilmesini talep etti. — Feci.. çok feci bir vaziyet... Bu hü- le, herkesten evvel Goilar gülecek. Florinda, sersemlemişti. Başını, o - turduğu koltuğun arkalığına dayamış.. özlerini odanın boşluğu içinde gez - irmişti. Böylece bir kaç dakika süküt ile geç tikten sonra, Florinda, tekrar gözlerini Tarife çevirmiş: — Şimdi ne olacak, Tarif?.. Ne yap- mak fikrindesin? Demişti. Bu sual, Tarifi coşturmıya kâfi gel- >mişti. Dişlerini sıkıp, ağır ağır başını sallıyarak: — Musâdan.. ve Araplardan alacağım intikam; çok feci olacak, Florinda... Diye cevap vermi Şu anda, Tarifin sözleri ve vaziyeli, çok müthişti. Onun bu karkunç haı larş sında, Florinda bile hafifçe titre - şerefi . bü, çok iğrenç bir hdi kim bi- 'Tarif, kısa bir süküttan sonra, sözü- ne devam etmişti: — Şimdi, derhal Afrikaya avdet ede- | ceğim. (Temsnan) şehrinde yerleşece -| ğim. Orada, eskiden mevcut olan teş- ilâtımı barekete geçi: n şahsına değil; anun milli ve dini varlığına da ağır bir darbe indire- ceğim.. ne gna., ne onun evlâtlarına, | İspanya topraklarında rahat ve huzur | vermıye('egım. - — Yâ, ben.. ben ne olacağım, T Florindanın bu suali, çok hazindi. O kâdar hazindi k?; Tarif bir anda kalbi- D nin acı acı burkulduğunu hissetmişti. | Ve, pürüzlenen bir sesle, cevap ver « Mişti: Florinda!,, ti, seni kalbimden söküp çıkaramaz. Aşkır tam bir mabut sevgisi ile ebe- mda yaşıyacaktır... Ancak ü , artık ben sana — izdivaçtan bııh—ı c.u.m.t edemem. Florinda, yerinden sıçramış boğulur gibi ş mırıldanmıştı: Şunun için ki, Florinda.. artik ben; hiç bir sıfata, hiç bir payeye malik ol- | fırlamış.. rdan bir| receğim. Yalnız | Dünyanın hiç bir kuvve- | Endulus Şöv;— VESİ burada aldı. Maksadı, Tarıkı a-| İri Vnırm en d_kkMe şayan bir nümunesi | A R. Florinda başını oturduğu koltuğun arkalığına dayayarak gözlerini odanın boşluğunda gezdiriyordu Yazar; bi... Sen ise, daha hâlâ Kont Culya - nosun kızısın,, ÂAsil, zengin, ve muhte- şem bir kız... Böyle bir kız, benim gibi bir çöl adamı ile izdivaç edemez. Ar- tık aşkımızın kitabını, burada kapıya- lım., sadece, geçmiş günlerin leziz ve unutulmaz hâtıralarile yaşıyalım, Florinda, ayağa kalktı. Tarifin kar- şısıda durarak derin ve hürmetkârane bir haç çıkardı: — Tarif!.. İşte.. önünde.. Cenabı Hak- ka karşı yemin ediyorum ki., senin da- marlarındaki temiz kan, i ti en kıymetli nümunesidir. çıplak, sırtındaki aban yırtık olıb lir, Fakat bütün bunlar, sana olan aşkımı, zerre kadar sarsacak şeyler deği. Sana; ilk günü söylediğim sözün üze - rinde, en tatlı bir zevk ile seba! edi - yorum. Seni takip etmiye.. kamışlar - dan örülmüş bir kulübe içinde, gece gündüz darı ekmeği yemeye hazırım... Herkesten evvel, sen şahit ol, Tarif.. hiç bir kuvvet, beni bu fikrimden — vaz geçiremiyecek, Şayet benden küçsan bile, arkandan ge yeceğim. Hattâ icap ederse; bütün akrabalarımı bile mı terkedeceğim. Diye bağırdı. Tarif; başını iyerek dalgın dalgın ö- nüne baki — Pekâlâ, Florinda.. Allahın takdiri ne ise, yerini bulsun, Diye mırıldandı. ... KÜÇÜK APDÜRRAHMAN Akdenizin sedefli sahillerinde., bur- ma ve muz ağaçlarının arasında,. beyaz |kireçle sıvanmış küçük kubbeli evleri- insanın yüzüne gülümsiyen (AÂksel) isminde bir köy vardı. Kırk €!li haneden iharet olan hu kö- yün halkı, kâmilen Berberilerden mü- rekkepli ve hepsi de ziraatle geçinir - irdi. Beş sene evvel, bu köyün kenarın - daki kayalıklar üzerine, beyaz taştan bir köşk inşa edilmişti. Ve bu köşke, (Tarif) ile genç zevcesi (Florinda) yer- leşmişti. Sakin, temiz, ve en samimi heyecan- lar veren bir aşk ile birbirlerine bağ - niyetle Hanmış olan bu yeni kart koca; Afrika sahillerinin bu münzevi köşesinde, de- rin bir sükünet içinde yaşıyorlar. bu mütevazi yaşayış içinde, bütün zaatle- rini (Abdürrahman) ismindeki mini - mini yavrularına hasrediyorlar.. bun: dan da, büyük bir haz ve saadet duyu- yorlardı. Abdürrahman, çelik gibi sa Tolan bu çocuk; bu genç ana ile o kahra- man babaya, daimi bir eğlence ve meş- gu;iyn vesilesi teşkil etmekte idi. Bu afacan, bu, ele avuca sığmaz ya- ramazın her hareketine katıla — katı gülüyorlar.. onu, zekâsı ve cevv ile mülenasip bir şekilde yetiş için, hütün zamanlarını ona hasredi - yorlardı. Abdürrahman; beş yaşında ixen, yüz- |meyi öğrenmişti. Yedi yaşına gelmeden ata binmekte temayüz etmişti. 'Tarif ile, artık (Zehra) adını * Florinda; bir gün köşkün üst katındaki revakta oturuyorlardı. Birdenbire, bir şakırtı işitmişler; başlarını revakın ge- niş taş merdivenle.'ne Ve o anda, deşia bir hayret ve korku ile titremişlerdi. Merdivenden, ağır ağır at çıkı « ordu. Bu atın boynuna sımsıkı sarıl - miş olan küçük Abdürrahman, mini çıplak topuklarını, mütemadiyen atın karnına vuruyor: — Hadi, Rahman:.. hadi, bir daha.. bir basamak daha... Diye bağırıyordu. Zehra, hafif bir çığlık kopararak el- lerini yüzüne kaparken: Tarif yerinden merdivene koşmuş.. atın ba- mayan, alelâde bir insanım. Tıpkı; çıp-| şından tutmuştu. lak ayaklı, ve yırtık abalı biz çöl adamı (Arkası var) “|güverleye çıkagel - -| salladı: —e — *« Son Pasta , nın üyük deni z romanı :36 Korsan Peşinde Yazan : Celâl Cengiz Sarıböcek birdenbire İspanyol forsasını kollarından tutup denize fırlattı Doğan Reis: — Evet.. böyle öl- du. Demek isteyen bir tavıria - Barba - rosuh yüzüne bak « tı. Barbaros hayret- ler içinde düşünü - yordu. Bu sırada A- zapkapılı — Mehmet di. Barbaros, Neh - medi görünce: — Haniya, dedi, (Sarıböcek) in ya * nında çalışan İspan: yol kürekçilerini bul dun mu? Mehmet — başını — Hepsini, bul - dum, getirdim, Ve arkasına dö - nerek: — İşte, dedi, bu dört İspanyol kü « rekçisi uzun zaman - danberi (Sariböcek) in arka sırasın: da oturmaktadır. Onlar Kürek “ Çiler —arasında olup biten — bü - tün gizli —işleri biliyorlar. Hemen sorguya çekiniz.. Söylemezlerse sırtla - rını okşayınız! Umuyorum ki bunlar size hakikatt söyliyeceklerdir. Barbaros bu suikastın faillerini mey- dana çıkarmadan rahat edemiyecekti. İspanyol forsalarından birine sordu: — Batan gemiyi kim deldi?.. Bana hakikati söylersen, seni (İlk iskelede serbest bırakacağım! İspanyol kürekçisi bu vadi duyunca sevindi.. Yüzünde garip, manasız çiz- giler belirdi. — Evet.. Ben her şeyi biliyaorum, de- di, (Sarıböcek) Venedikli bir arkada - şile gece yarısı zincirlerini bacakların - dan çıkarıp aşağıya, geminin kabur » gaları arasına inmişlerdi. Baş forsa u- yukluyordu. Denizde fırtına vardı.. Kü- rekçilerin hemen hepsi de - kürek çek- medikleri için - oturdukları yerde uyu- yorlardı. (Sarıböcek) geminin altında arkadaşile beraber bir saatten fazla kalmıştı. Ne yaptıklarını görmedim.. Gemiyi delecekleri de hatırıma gelme- di,, Fakat, geminin alt kısmına fena fi- kirle indikleri hallerinden belliydi. Barbaros bu kürekçi ile ispanyolca konuştuğu için, (Sarıböcek) - İspanyo irinin neler söylediğini anlıyamıyor- du. Fakat tavrından ve heyecanından tahmin ediyordu ki, söyledikleri tanıa- mile kendi aleyhinde idi. Barbaros birdenbire Venedikli kü - rekçiye döndü: r Neden sakladın yaptıklarını?., |te biraz sonra her şey meydana çıktı. -|Kürekçiler uyurken |leri çıkarıp geminin kıburm a. |sma inmişsiniz! Neden sakl (Sarıböcek) hain bir bakışla İspan - yol forsasını süzdükten sonra, birden kten düşen bir irım sür'alile ü - |zerine atıldı ve forsayı kollarından bir |bamlede tutup denize fırlattı. (Sarıböcek) bu hareketi o kadar a- ni olarak yapmıştı ki.. Güvertede dü- ran Türk denizcilerinden hiç tutmak fırsatımı bulamadılar. Barbaros: — Yakalayın, şu haini.. Diye bağırdı. Bir taraftan da denize ip atarak: İmdat.. Ölüyorum. Diye haşkıran — İspanyol kurtarmağa çalışıyorlardı. (Sarıböcek) i sımsıkı yakalamışlar- dı. i Borguya çekilmek sırası diğer İs - pnnyolları gelmişti. Bunlar da (Sarı - böcek) in aleyhinde söylediler. — Gemiyi o deldi. Fakat, zincirleri- ni kırdığı için, bize bir fetalık yapma- forsasını sından korkarak kimseye haber vere- miyorduk. Dediler, Dnğnn Reis: — Bre mel'un.. Canım kadar sevdi- — Sar:böceği.. — Bu da kim? — Venedikli biy esir.. Ve Jüzettanın iyice anlaması için ilâe ğim gemimi batırıp ta ne kazanacak -| ve etti: tın? — Şu ihtiyar kardinal yok mu ha « Diyerek yumruklarını sıkıyor. ve|ni?.. İşte onun yeğeni imiş asılacak &* (Sarıbösek) in suratına şiddetli tokat- | dam. Barbaros, Doğan Reisin bu halinden pek müteessir olmuşlu. O, canından | sinin bütü i gemisinden bahsederken, |larının eline duşmââı" çok sevdi Barbarosun da yüreği sızlıyordu. Gerçek öyleydi.. Doğan Bey bu ge - Jüzeltlanın hayreti arttı: — Ne garip tesadüf! Kontarina alle « erkekleri Çezayir korsan: Sonra birden — Niçin asıyorla: ni toplıyarak: dedi. Sebebini bi* miye kendi evi gibi temiz bakar, onu|liyor musun? sık sık kalafata çeker, eksiklerini ken- di elile tamamlardı. Doğan hiddetini yenemiyordu.. Barbarosa sordu: Ve bekliyorsunuz hâlâ?.. Güverteye toplanan gemiciler: — Bu herifi hemen asmalıyız.. Diye söylenmeğe başlamışlardı. Barbarosş ta bundan başka bir şey düşünmüyordu. Sefer esnasında bir ge- ilmez olur muyum.. Doğan Rel: sin gemisini batıran odur. Teknenin di" bini delmiş.. Yakayı ele verdi.. Cezasını Körecek. — Tekne delmenin cezası idam mı * dir? — Şüphesiz. Denizellikte bundan da: ha mühim suç yoktur. Jüzetta sustu.. İçeriye girdi miyi delmek, yüz elli kişinin kanına| Nöbetçi kamaranın önündeki saham girmek demekti. (Sarıböcek) asılacağını anlamıştı. Barbaros onu diğer farsalara lıkla dalaşıyordu. Deniz üstünde sıralanan gemiler yel- ibret |kenlerini şişirmişler, birbirine bindi * olmak üzere deniz ortasında geminin|recek kadar yaklaşmış bir halde iler -« direğine asacak ve bütün forsalara (Sa- | liyorlardı. rTıböcek) in sonunu gösterecekti. O halde Barbaros ne bekliyordu? Vakit geçmeden (Sarıböcek) in işi-| perki ni bitirmek gerekti. Doğan Bey: — © hainin ipini ben çekeyim.. diye mırıldanıyordu. ..* (Sarı böcek) nasıl asıldı ? Güneş batmak üzere idi, O geceyi de denizde - geçirecekler. sabaha karşı, belki de güneş doğduktan biraz sonra Korsika açıkla* rına varacaklardı. ©.. Barbaros gür ve korkunç bir seslt Yağlı urganlar sancak direğinin Üüs-| bağırdı: tüne çekilmişti. — Haydi, ne duruyorsunuz? Takıf Gemiciler (Sarıböceğ) i kollarından | Şu herifin boynuna urganı.. ve bacaklarından sımsıkı bağlamışlar: di. Barharos bu sı 4<.Lı nobetç lerden bi- (uışalar arasında çalışan kardinal Kontarinoyu çabu!. buraya getir! Barbauros, (Sarıböcek) i — kardinal Kontarinonun gözü önünde ipe rçekti- , recekti. | Bu sırada geminin arka kasarasında | yalan Prenses Juzetta, kapıdaki nöbet- çiye soruyordu: Gen " telâş var.. Ne oluyor? Nöbetçi yüzünü buruşturarak cevap verdi: Merak edilecek bir şey yok, A » dam asacaklar.. Juzetta hayretle gözletini açtı: — Ne diyorsun.. Adam mı asacak « lar? — Evet.. Neden hayret ediyorsun?! — Adam asıldığırı hiç görmedim de. Kimi asacaklar acaba?.. Gemiciler Venediklinin boynuna ip' taktılar, (Arkası var) (eeererernen ae Nöbetçi EFezaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şutılardır”| İstanbul eihetindekiler: Aksarayda: (Sişa Nurl). Beyazıtta: (Cü“ miD. Fenerde: (Bmilyadi). Karagümrük- de: (Suat), Samatyada: (Teofilas). Şeh zadebaşında: Ü. Halili. Eyüpte: ( Atlamaz), Kminönünde: (Hüseyin Hüs - nü). Küçükpazarda: (Hikmet Cemil). A * lemdarda; (Bşref Neşet). Bakırköyde tipan). Şehremininde: (Nazım). Beyoğlu cihetindekiler: *Tünelbaşında: (Matkoviç). Yüksekkaldi “ yımda: (Vingopulo). Galatada: (Markef': Taksimde: (Kemal - Rebul). Şişlide: ( tev). Beşiktaşta: Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda: (Ahmediye). Sarıyerde: (08” man). Kadiköyünde; (Sıhhat), ç Büyükadada: (Halk), Heybelide: (T8 * Haş). (Ali Rıza),