Amerikada garip bir anket “Sakın zengin kadın Bu halk ne anlar kil.. , Romancı, berbad bir roman yazar.. Roman binlerce basılır., Bir iki yüzü sa- ile evlenmeyiniz!,, Zengin kadın peşinde koşanlar, her yerde hakir görülürler, fakat Amerika - da bu nevi insanların hiç itibarları yok- tur. Şikağgoda çıkan Esguire gazetesi ba- kınız bu mesele hakkında ne yazıyor?. Amerika mazisiz bir memloket olduğu için, şan, şeref, asalet, rütbe gibi şey - lerden mahrumdur. Bir kaç batından ö - teye gitmiyen ecdadımız, Avrupadan A- merikaya, kısmen macera, kısmen de ser- vet yapmak için gelmiş kimselerdir, Bizim de en zayıf tarafımız işte bu - dur, Kadınlarimız, bir asil zat ile evlenme- ğe can atarlar. Onun içindir ki dük, kont, prens, raca, şehzade namları altında bir sürü dolandırıcılar, zengin kadın piya - sasını doldurmuştur. Zengin bir kadınla evlenerek ömrünün sonuna kadar rahat etmek isteyen bazı kimseler arasında yaptığımız ankette şu neticelere vardık: «Boşandım kurtuldume J. W... diyor ki: «Nihayet boşandım. Sizi temin ederim ki, kuru ekmık y:mek, uşakların: — Efendi de bizdendir, fakat ne çare, bayanın kocası olduğu için kendisine hürmet ediyoruz, diyen nazarları altın - da krem şantli fgondurma yemekten da- ba zevklidir. Minnet denilen şeyin gırtlakta nasıl düğümlendiğini zengin karile evli de - Hilseniz bir türlü anlıyamazsınız?, * Zengin kayınpederin marifetleri W. S. diyor ki: — Biz zengin bir kayınpederin hizme- tine girerek adam olmak istedik. Önü - müzde, bu yolda muvaffak olmuş bir de misal vardı, Barbara Hutton'un kocası Alexisş Mdivoni... İş hiç de tahmin ettiğim şekilde çık - madı. Bir kere damadlar diğer memur - lardan daha fazla ve daha ucuza çalışı « yorlar. Sebebi malüm. Fazla çalışmak Mmeselesinde kayınpeder: — Kendi işindir, bana halef olmak is- tersen geceni gündüzüne katmak lâzım- Gır, diyor, Az para vermek meselesine gelince: Çalışmayıp da ne yapayım, bir kere 1- gin sahibi kayınpederdir, pazarlığa girı - gilmez, sonra, başka müesseseye gidiyo- -* Tüm diye tehdid de edilmez, ve nihayet kayınpederin söylediği söz şudur: — Ekmek elden su gölden, yatacağın yiyeceğin var, üstün başın da benim ter- zide çıkıyor, taksitleri ben ödüyorum, fa- turaları ben kapatıyorum, Sırtındaki i- pekli gömleği de beraber yaptırdık, para- sını ben verdim, Yalnız tasvir ettiğim şu hayat adamı Antihara kadar sevkedebilir. * «Dolandıı * ö landırıcı zengin» Seven kızı rededen Genç adam.. «Karaman» da oturan Bay «N. O» bana, cevabını kendisinin de bulabi « leceği bir sual soruyor. Anlattığı hi- kâye şu: «Vaktile bir genç kızla tanışmaştım. «Annesi babası buçkm Mer;î bir «Zata nişanladılar. Şerbetini de yaptı. «lar. Fakat haber aldım . ki kız, ilk «günde bu nişanlanma kararını lâkay «di ile karşıladıktan sonra fikrini des eğiştirmiş: — Ben N. O. dan başkasını istemem, demiye başlamış. Bana bu vaziyeti kızın akrabasından bir zat anlattı. Derhal: — Evlenmiye niyetim yok, dedim, a Zorla değil ya, ben bu kızı istemiyo « * * t Zengin kadın alarak servete konmak isteyen züğürt asılzadeler, çektikleri cehennem azabını anlatıyorlar “GÖNÜL İŞLERİ! nız Tmahvoldum, perişan oldum. 37 yaşında evlendim. O zamana kadar 24.000 dolar para biriktirmiştim. Bu para ile zengin bir kadın avlar, sonra, onun parasile ya- garım, dedim. Aman Allah, bir balayı seyahatine çık- tık, üç ay içinde o senelerdenberi birik - tirdiğim 24.000 doları mahvettik bitirdik ve paralar suyunu çekince, kadın da be- nim işimi bitirdi. — Ben kadın parasile yaşıyan erkek- lerden hoşlanmam, dedi ve bir gün çan- talarımı kapınun önüne koydu. Yani an - hyacağınız biz dolandırıldık...... * «Ât yarışlarında nasıl kpaze oldum.» B. U. diyor ki: — Kendim masraf edemezdim, bu ka- Tımın asaletine dokunurmuş, uşağa 1s « marlardım, benim nam ve hesabima, si- garamı, şarabımı o alırdı, karım clbise meraklısı idi, beni çok güzel giydirirdi. Herkes: — Mösyö 1ö Kont, diye bana itibar e- derlerdi. Bir gün at yarışına gittik. Bahsi müş - tereke dahil olmak vaziyetimiz icabı i - di, ben de tabil iştirâk ettim. 95 dolar ka- zandım. Kişedeki adam bana 100 dolar uzattı, beş dolar verir misiniz? dedi. O sırada bir de yanıma baktım, karım yoktu. Benim de üzerimde beş dolar bile yok, o zaman: — Ufaklığım yok, dedim. Adam: — Üzerinizdeki parayı verin, ona göro ben uydururum, deyince kepazelik paça- Tardan aktı...... * ü «Güarson bahşişlerini çolarmışsın...e U. D. diyor ki: — Büyük bir otelde oturuyorduk, he- — Ben diyor, zengin karı yüzünden sabladım, günde 7 dolar garson bahşişi Yum. Kızı kendimden vazgeçirimek i- gin ne yapayım?» * Geçen gün bir genç kızlar meclisin- de bulunuyordum. Bilirsiniz ki şimdi- ki genç kızlar yaşlı kadınların yanın - da da evlenmek bahsıni yapmaktan çe kinmezler, benim yanımda serbest sor- best konuşuyorlardı. Bahis güzel er - keğe, iyi kocaya intikal etmişti. Genç kızlardan birisi: — Doğrusu koca olarak filân filmde oymıyan — filân sinema san'atkârından başkasını istemem, dedi, Gülüştüler. Bir müddet sonra Almanyaya git - mek niyetindeyim, Kim bilir belki bu muhaverede adı geçen Alman san'at - kârını görür, bu iltifatı kendisine an - latırım. O, ne yaparsa siz de onu yaparsı « TEYZE tapçı camekânlarında teşhire, sonı rı da bakkal dükkânlarında peynir sar- mağa yarar. Romancıya sorarsınız: — Bu ne iş? Dudak büker:; — Bu halk böylesinden anlar. | Müellif tahammül edilmez bir tiyatra leseri yazmıştır. Bir alay masrafla sah - noye konmuştur. Reklâma aldanan se » yirci ilk perdede esnemiş, ikinci perdede esnememiştir. Çünkü ikinci perdede ti - yatroda değildir. Müellife sorarsınız. — Bu ne iş? Dudak büker: — Bu halk böylesinden anlar, Ressam alelâcayib bir resim yapar. Resme bakarlar: , — Bü ne resmidir? Ressam izahat verir, Resme bakanlar.. Gülerler.. İçlerinden: — Bu da bir kaşık yapmak istemiş am- ma sapını doğru getirememiş! Derler, ve bir daha başlarını 'bakmazlar.. Ressama Jorarsınız: — Bu ne iş? Dudak büker: | — Bu halk böylesinden anlar! , Desenize kabahat hep bu halkın.. , Bu halk olmasa onlar sanki başka tür lâ roman, başka türlü tiyatro yazacak- lar, başka türlü resim yapacaklar.. A - caba onlar da «bu halk olmasa» diyor - lar mı? Sakın ha! Bu halk olmasa kötü romanları, tahammül edilmez tiyatro © - serlerini, altlâcayib resimleri yapanlar beceriksizlikleri yüzlerine vurulunca ne bahane bulacaklar! çevirip İMSET veriyorduk. Karımdan bu parayı iste - dim, Önüme beş dolar attı, sen zaten, de- di, her gün garsonların hakkından iki do- lar çalıyorsun... Artık vermiyeceğim. Beş dolar yetişir.., * «Meşru jizololuktan illâllah... Kont F. C. diyor ki: — Karınızdan müsaade al-adan bir da ha şampanya içmeyiniz benim âkıbetime Uuğrarsınız. Yazı Fransada Kut Dazörde geçiriyor- duk. Benim akşam canım şampanya is - tedi, ısmarladım, içtim, gideceğimize ya- kın garson hesab getirdi. Karım: — Ben, dedi, şampanya ısmarlama - dım... Garson: — Kont hazretleri ısmarladılar, dedi, Karım: — Öyle ise parasını da kont huzretle- ri versinler, dedi, Üzerimde metelik yoktu. Karımın yü- |züne baktım. O beni cezalandırmak is - | ter gibi: , —Ne duruyorsunuz, ödeyiniz dedi, pa- ranız yoksa, içmeseydiniz, içerken bana mu 'sordunuz. Sırtınızdaki paltoyu da ba- na sormadan ısmarlamıştınız, önun fa - turasını ödedim, fakat bu hâdise tekerrür edince artık yapamam paltoyu bırakm.. ve ben paltoyu bırakıp çıktım. Maden havzasına Ait bir mesele (Baş tarafı 2 inci sayfada) haddi geçmemelidir. İktısad Vekâletinin kömür fiatı siyaseti gayet makuldür. Hatta bünün bir kere daha gözden ge - çirilip biraz daha ucuzlatılması lâzımdır. Yalnız küçük ocak sahiblerine, kendile - rini toplamağa vakit ve imkân vermek için, yukarıda bahsettiğim tarzda bir mü- saadekârlık yapılırsa küçük sermayenin himayesi itibarile iyi bir iş yapılmış o - lacağını tekrar edebilirim. Fakat, bu da, nihayet, muayyen bir zamanla mahdud olmalıdır. Kömür, bir medeniyetin tahrik kuv » vetidir; onun pahalı olmasını hiç bit za- man istememeliyiz! Muhittin Birgen Beyoğlu Halkevinde konferans Beyoğlu Halkeyinden: Salı günü saat 18,80 da evimizin TTepebaşındaki Merkez bi- nasında bir toplantı yapılacak, eİnkılâpçılıkx :mndn (Ahmet Hamdi Başar) tarafımdan nferans verilecektir. Bu toplantıya herkes gelebilir. hifelerini bile kesmiyecek olan eşe dos- ta dağılır.. Bir iki tanesi her nasılsa sa- tılır.. Geri kalanlar ilk zamanlarda ki « rala - hâkim delilleri ortadan İnhisarlar idaresi - nin Fındıklıdaki de » posundan, — Gülhane hastanesile Milli Mü- dafaa Vekâleti Satın alma komisyonunun mühürlerini ve bazı imzaları taklid ede - rek, 8000 kilo saf is « pirtoyu kilosunu elli- şer kuruştan alan şe- beke hakkında bazi malümat vermiş, suç- lular hakkındaki po- lis tahkikatı bitince Adliyeye verilecek - lerini yazmıştık. Bu husustaki tah - kikatını ikmal eden Eminönü Polis mer- kezi, dün öğleyin, bu sahtekârlık ve do- landırıcılık hâdisesinin asli ve fer'i beş suçlusunu Adliyeye vermiştir. Bu beş suçlu şunlardır: 301 doğumlu Mehmed oğlu seyyar kes- da, Balıkpazarında baharatçı ve kolonya imalcisi Dimitri; Eyübde oturan, İnhisar- lar İstanbul ambarı ambar memuru 320 doğumlu, Timur oğlu Abdullah; Yüksek- kaldırımda hakkâk Ruben; Yüksek kal » dırımda Şahkulu sokak ve mahallesinde 19 numaralı evde oturan matbaacı 'Ya - ko. Bu beş suçlu, dün, Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesine verilmiş, hâkim Reşid, sorgularını yaptıktan sonra, beşi- nin de tevkiflerine karar vermiştir. Hikim Reşidin sorduğu süallere, Ah » med, şöyle cevab vermiştir: — Bir gün, Dimitrinin Balıkpazarın - daki dükkânının önünden — geçiyordum. Dimitri dükkânda yoktu.. . Dışarıdaydı. Bu Abdullah, dükkânda oturuyordu. Ge- çerken beni çağırdı. «Tanıdığın matbaacı ve mühürcü var mı?» dedi, «Vari> de - dim. Bana, bazı mühür nümuneleri ve basılmak üzere, bir kâğıda elle yazılmış diğer bir nümune verdi. Bir zamanlar, Yüksekkaldırımda öteberi satardım. O - radan tanıdığım matbaacı Yako vardı. Ona — gittim... Nümuneleri gösterdim. «Bunları yapar mısın?» dedim. «Yapa - rTım!» dedi. Kâğıdda nümunesi olan kâ - gıdlardan 200 tanesini ve bir mühürü ,yapmak ve basmak için 3,5 liraya muta- bik kaldık. İki üç gün sonra Yakoya gittim. Sipa- rişleri ahp Abdullaha getirdim. Ver - dim. Abdullah, bu basılmış 200 kâğıd a- ,Tasından bir tanesini çekti, . Ayrı bir kâğıda, elile birşeyler Yazdı. Bana verdi. «Bu kâğıddaki yazıyı, şu basılı kâ- Bıda, Yenicamide bir daktiloya yazdırı - verl» dedi. Okuyup yazmam olmadığı i- çin, bu kâğıdda ne yazılı olduğunu bü - miyorum. Yenitamiye götürüp kâğıdı yazdırdım. Gerft Abdullaha getirip ver - dim. <Yarın saat onda, bana, İnhisara, ambara gel!» dedi. Ertesi gün ambara gittim. Gene Ab - dullah, bana eşu kâğıdı al.. Yukarıda ©- dacı Ramazana götür.. Muamelesini yap- tırsın!» dedi. Yukarıya çıkıp odacı Ra - mazanı buldum. Kâğıdları verdim. 25 kuruş ta para verdim. Ramazan, mua - melesini yaptırdı. Aşağıya, ambar me - /muru Abdullaha götürdü. Abdullah o kâğıdları. aldıktan sonra bana dedi ki: | —Bu kâğıdların işi tamamlandı. Git. Dimitriden 1000 lira al.. Getir! , Dimitriden gidip 1000 lira aldım. Ab- dullaha getirdim. Abdullah: — <Vezneye yatır!> dedi. Götürüp yatırdım. 50 kuruş. geri aldım. Orada, elimdeki muameleli kâğdı aldılar.. Başka bir kâğıd verdiler. bunu tekrar Abdullaha götürdüm. , Abdullah, Kabataştan üç araba getir - memi söyledi. Gidip getirdim. Her ara - baya ikişerden, altı fıçı ispirto yüklen - di. Asmsaltında, Büyük Çukur — handa, gil::uiuin ardiyesine getirilip yerleşti - İspirto sahtekârları tevkif edildiler ! — Dün Sultanahmet sulh mahkemesi husuruna çıkan suçlular yapılan işten ademi malümat beyan ettiler binaen tevkiflerine karar verdi Suçlulardan Abdullah, Dimitri ve Ahmed tanecsi ve hamal Kel Ahmed; 25 yaşın -|. kaldırmaları ihtimaline Ertesi gün ardiyeye uğradığım zar Dimitrinin, varilleri açıp içerisine bit şeyler attığını gördüm. Ne olduğunu 919 dum, Bergamutla kinin olduğunu söy di. Sonra, bu ispirtoları varillerden fıçit lara doldurdu. Kiraz hanına nakletti: * — di. Böş varilleri de depoya iade etti. Ambardan, bu şekilde, dört defa ispif — to aldık. Dördüncü seferinde, damaca * nalarla almıştık. -3 Bana, Dimitri, her partide 175 lira vE" riyordu. B Hâkim Raeşil Ahmede sordu: j — Senin yaptığın hizmet, üç, nihbayet beşer liralık bir iş. Bu kadar parayı ni “ çin verdiğini hiç merak edip sormadıli mı? — Sordum.. «Benim istifadem çoke - Ben kazanıyorümi. Sen de kazan!» dedik Gene hâkimin sualine, şu cevabı ver” di: —Mührü Ruben yapmıştı. Kâğıdlari da Yako bastı. ü Ahmedden sonra sorguya çekilen Di * mitri suçu kabul etmedi ve Abdullahili kendisine müracaat ederek 2000 kilo iS* pirto olduğunu ve satın almak isteyip İ#“ temediğini sorduğunu söyledi ve Abduk laha on bin üç ygiz lira verdiğini söyle * di. Dimitriden sonra sorgusu yapılan Ab* — dullah ta dedi ki: — Bir çocuğum var. Altı senedir İn * hisarda, 50 lita aylıkla, ücretli amball memuruyum. Bü ispirto işinden hiç hat K berim olmadığı gibi, Dimitriye ne ispite — to sattım. Ne de kendisinden velev biff metelik olsun para aldım. Eğer aldımsar delâilile ispat etsin. J gelirken, yol üzerinde olan Dimitrini (dükkânına uğrardım. Fakat, bu uğrayıştı hergün bizle muamelesi olan Dimitr! l8 oturup vakit geçirmek, konuşmak lçmd" t Ruben de şunları söyledi: d — Ben seyyar satıcı Ahmedi tanırdırik —— Bir mühür yaptırmak için geldi. Müh * rün altında ay yıldız görünce korktulü Ahmed «bir tanıdığım zabit var.. mührü o yaptırıyor. Kendi işi vat- lJemiyor. Korkma.. Birşey olmaz!» Daktilo ile yazılmış, altında da imzâsi olan bir kâğıd getirdi. Ondan sonra İ * nandım. Bir buçuk liraya mührü yap * tım. K Yako da: A , — Ahmedi tanırdım. Yedi sekiz ay KA* — dar evvel, bir gün, hemşiremin İ nına geldi. Ben de oradaydım. Elle Yü'” zılmış bir nümüne gösterdi. Bu nümü * ineye göre 200 kâğıd bastıracağını SÖY * Jedi. 2 liraya pazarlık ettik. Bastım. Ü9 Üüç gün sonra geldi.. Aldı. dedi. , , Hâkim Reşid, suçluların bu ifadeleri” dinleyip zapta geçirttikten sonra, mev cud delillere ve suçluların suç dell“'f”: v Jortadan kaldırmaları ve alâkalılara Y& Jan beyanat verdikleri muhtemel na mebni (Abdullahın da resmi memuf olmamasına göre) her beş suçlu hakkil” da da, usulün 128 inci maddes! hükmül ©e, tevkif müzekkeresi kesilmesint * evrakın Müddelumumiliğe — verilmesi karar vermiştir. - Suçlular pazartesi günü istinlak b.ul kimliğine verilecekler ve haklarında V tahkikat açılacaktır. a Filvaki ben aradasırada, Eyübe gidef — p 2