14 üncü kısım İHAT VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver va Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler? Yazan: Eski Tanin Başmuhatriri Muhittin Birgen Memleket düştüğü vaziyeti bir türlü Bir âralık bu beklenilen şeyin Kaf- Enver İla Beleceği zannedildi. inden ilk defa olarak, Enverin Kı- türle pa 4syaya gitmek üzere mo Kaman çeri kaza haberini aldıkları Mmadila ile, ümitlerinde inkisara uğra- Biraz z * geçecekle diyorlardı. Suda Sonra da, bu, kendiliğinden vü - kasyayı olan teşkilât arasında «Kaf- Hamişta 5 ı$, nöbet toplamuya baş - “man ; âvadisleri çıktı. Fakat, arka » Yatsi ei defa olarak muvaffaki - <ikmedi Uğramış haberi gelmekte ge İ üzeri, Fakat, onun yapmak istediği Bu, ne pa De Kadar ısrar ile durduğu: ile nl bir komiteci oldu - » bundan da meyus olma- ue Şök bir şey yapacak'» diye Hakikaten “rini teselli ettiler. Vaz O da bu ısrar ve inatlan vak, git. Kıyafetini değiştire - © Vapur dumanı bir gözlük Yolları, Sıkmış olduğu Kırımda, kara kenüigi 2 ipalı olmasından dolayı, ka MPİ gizlice Kafkas sahillerine çı: İçin Dğn bir vasıta bulup yola çıkmak teri n uzadıya uğraşmış, iki dela alama Gi teşebbüste, mevsimin ol ından dolayı, muvaf - ye leme 1 Par, Yer faaliyet başladı tirme onun Türkiyeye hariçten ge - i 1 imdat içini sarfettiği bu O, üslü faydasız da kalmadı. BM üne reketleri İstanbulda bir kı- Mek üzeri Belecek hüdiseleri bekle- durmasına tetikte ve tedarikli olarak e sokmuş ve bir ara- SA ımı da görmüş olduğu işe Ela fikri, bu defa birdenbire tu, Orgı Yan, çok faydalı bir şey olmuş- olmuş, k Parçalanmış, baş itibarile yok Yara, Oulununca, kendi içinde çatla - Ayem, Yer yer, parça parça komitelere ik gibi bir vaziyet hasil oldu. Münaşiy Zbirlerile muntazam surette Adamla, ie bulundular ve siyasi iler. rla da temaslarını muhafaza et- türü ürriyet ve İtilâf, bu muhite bir Bundy Kulamıyor, orada neler oldu- LE Mamişe Alamiyordu. Bilahara, , rupu, Felah gurupu gibi isim- İaniyn teşekküller de bu suretle baş İle çe “İdu. Benbile bunlardan pek azı Meğ, edebildim. Evvelâ, Kuruçeş - kilmiy aklanma, sonra da çilliğe çe Mu çoğ, am, benim temas imkânları- Buna âzaltmıştı, Bitinya, aömen biliyordum ki bu, bir- eşekki ayrı ve hepsi de kendiliğinden İK peki *divermiş teşkilâtsız komite- mad lâ mevcuttu ve aralarında mü- biz Big vardı. Öyle ki ortaya Bebsine $ıkıp bunları birleştirdiği ve gün , © birden kumanda verebildiği kab kete mükemmeli bir isyan vr, emleket dayanıyor ii Dimne bu kadar düşmeği bir tür- Moriyzi edemiyordu. Osmanlı impa- Parça gina Pârçalayıp herkese bir VE sara, ir Şey vermek, fakat, İstanbulu a yı kat'i surette eline almakia da in © birden hâkim bir rol oynamak kiye e bir varlık halinde bir Tür - 9 sop yşmamak isteyen İngilterenin Sarma tası, Yunan ordusunu İzmire Mire 5 k olmuştu. Yunan ordusu İz - Türk Yak bastığı günden artık bütün İka iş m Marine komi- Biy, Zaruri idi. İngilterenin ayni yeti sade Türkleri değil, Fransa ve du, ie da kendisine düşman yapıyor- Hai, Unun için tedricen Fransızlarla karya gar ondan yüz çevirdiler, ona Yaset tuttular. Bilhassa İla'yan- bütün il iz siyasetine karşı şid - No.25 SON POSTA kabul edemiyordu detli bir sabutaj ilân ettiler ve Türklere |hükümet onlardan tarafa, düşman da gâyet açık şekilde dostluk gösterdiler,/bu köylere gelip gidiyor. Bu gidişle -İhattâ yardımda bulundular. Önceleri, bir kısım İstanbul halkı “İ- başta bir sürü söz de münevver oldü- ğu halde!.. - bu hareketin devsmsız ola- ceğıni zannettiler, Onlara göre, dü! yı mağlüp etmiş olan kuvvetler karşı- sında bütün Türkiye isyan elmiş olsa bile ne çıkardı? İsyan ile düşmanları kızdıracak yerde, onların suyuna git- mek, istediklerini yapmak, kuzu gib. uslu uslu oturmak, daha doğru bir si- yaset olurdu. Düşünülen çareler Bir kısım münevverler de başka bir çare düşünüyorlardı: Biz kendi kendi- mizi idare edemeyiz. Bize kuvvetli bir hoca, bir çorbacı lâzım. Ever, bize bir mandacı bulmak münasip olur, diyor - lar ve hattâ bu mandayı da seçmek ü zere toplanıp konuşuyorlardı; Amerika mandası yu, İngiliz mandası mı? İşin asıl acınacak tarafı, garip olan da şu ki, v zamanki Türk münevverlerine şeref vermiyecek olan bu mandacı unsur, Türk milleti ve Türk milliyeti davasile kimbilir ne kadar edebiyat yapmış in- sanlardan mürekkep (bulunuyordu. Bir milletin hayatını münevverlerin deği!, bizzat halkın yaptığını iddi e - denlere hak kazandıracak bir rnisali de o devrin tarihi vermiştir. Münevverler mandacı ararlarken helk da, peşinden ceği bir nur arıyordu. Bir kısım öz de münevverlerin «hangi mandayı tercih etmeli?» diye düşündükleri bir zamatida çoktan kararını vermişti. Dü- şünerek deği), şuur altında yaşayan bir duygunun, sinir gerici bir kuvvet ha- Ende bütün vücuda yayılması şeklinde bir hareketle, halk, farkında bile ol - Yardım etti. İtlihat ve Te-|maksızın mücadeleye azmetmişti. Muhtarın sözleri -Ben bunu etrafımdaki köylü temas- ları ile mütemadiyen hissedip duru - yordum. O sıralarda bir gün, Saman - dıra köyünün basit görünüşlü muhtarı Ali Efendi, çiftliğe gelmişti. Arada sı - rada gelir, benimle görüşürdü. Şundan İbundan bahserken, bir aralık söz, ver- İgi bahsine, göveri aşarına geçti. Çek - tikleri sıkıntıları anlatırken, birdenbi- re bu mevzuu birakarak bana dedi ki; — Bey, şimdi iş burada değil, Bu vergi işi bizim her vakitki derdimiz. buna alışmışız. Kâh mahsul olmaz eşe- ğimizi satıp alırlar. Kâh; kendimiz ine- imizi pazara götürüp işi; inden çı - karız. Hiç bir şeyi olmayanlarımız daha rahattırlar. Canlarını alacak değiller ya... Ama, şimdi asıl dert başka, Bu de- faki derdimiz büyük. Halimiz ne ola- cak? Şimdi biz bunu düşürüyoruz. Bir tarafımız büyük Bakkal kövü, öte tara- fımız Küçük Bakkal köyü. İstanbulda biz köyde evlerimizden bile çıkamıya- cağız. Boğulup gideceğiz... O, bu şekilde devam edip gidiyordu. Ben de dikkatle dinliyordum. Sonrâ birdenbire, köylülerde nadir görünen bir tavırla, kendisini zorlıyarak köylü- ye mahsus ihtiyatkârlıktan çıklı: — Bey, dedi, sen «İttihatçı Muhittin bey> sin değil mi?. Saklama... Sen hiç söylemedin ama, biz biliyoruz. Anladık. Sen buraya çiftliğe gelmedin. İstanbul- dan kaçıp burada oturuyorsun! "İnkâr etmek, yukarıdanberi sami - miyetle söz söyliyen bu adama karşı ayıplı. «evetls demek de, o zamanki şartlara göre, henüz tehlikeli olabilir- di. İçimde, ihtiyatkâr ve yalancı bir insanla cesur ve samimi bir İnsan ara“ isnda kısa bir mücadele oldu. İkinci birinciyi mağlüp etti; ve: (Arkası var) “Son Posta, nın Müsabakası ; ( Baştarafı 3 üncü sayfada ) rafını aldık. Her fotoğrafı üçer parça ya böldük. Bunları birbirlerile karış- tırdık, Bu parçalardan her gün lâalet- tayin üç tanesini neşredeceğiz. 40 gün bitince elimizdeki resim parçaları da bitmiş olucaktır. Sizlerden bu resim parçalarının her üç tanesini bir araya yapışlırarak bir fotoğraf vücude getir- menizi istiyoruz. Bu iş sizin için biç te 2ör olmıyacaktır. Çünkü gördüğümüz gibi bu üç resim parçası ile beraber ayrıca parçaladığımız resimlerin asılla rını da neşrediyoruz. Parçaların yanında hergün tanınmış bir simanın fotoğrafını bulacaksınız. Parçalardan biri bu resim, diğerleri daha evvel çıkmış veya daha sonra çi- kacak resimlere ait olabilir, Yapılacak iş şu: Bu resim parçalarını kesip saklamak, yanlarındaki modelle- ride kesip ayrıca hizetmek resim neş- ti bittikten sonra modellere bakarak her üç resim parçasından bir fotoğraf meydana getirmek. Bu suretle elinizde 80 resim olacak, bunları sarih isim ve adresinizle bize İyollıyacaksınız. İşte müsabakamızın €- sası bundan ibarettir. z Resimleri gönderme müddeti gaze- tede resim neşri müddeti bittikten son ra üç haftadır. Bunu müteskip netice ilân edilecektir. Birinciye bir beşibiryerde altın, ikin elye 2,5 liralık bir altın, 3 kişiye birer altın, 10 kişiye yarımşar altın, 20 ki- şiye çeyrek altın ve diğer 165 okuyu- cuya hoşlarına gidecek hediyeler vere- ceğiz bedenen ve ruhen yorgunsanız ve bundan dolayı tam verimle Çalışamı. yorsanız; işlerinizin iyi gitmesini masıl isteyebilirsiniz! Unutmayınızk0 birkaç gecelik uykusuzluk sizi bu hale sokabilir. Bromural -knoli- #inirleri yatıştırır, uykuyu getirir, zararsız, tesiri hoş ve emniyetli bir Mâç © Olup sinirlerinizin sükümunk çok kısa bir zamanda (ade ve bü Sayede sizl yeniden dirçleştirecek olan uykunuzu temin eder. eyi davi hip evde eciarelerde reçete İle alır, Knoll A.O, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwigshaten »Rhin. Türkmen kızı... Yazan: Kadircan Kaflı Uzun Hasan kısa bir zamanda birbiri| vadiyi uğuldatıyordu. ardından büyük zaferler kazanmış: Yen- Mehmet Bey işin kötüye varacağını an diği beylerin ve sultanların başlarını ke-|ladı ve: serek İstanbula, yahut Mısıra hediye gön-! — Geriye!... Kaleye! dermişti. Fatih Sultan Mehmede son defa gön- derdiği zafernamede onu da adam ye * rine koymüyor; Bizans imparatorluğunu yıkarak koca bir devlet kuran bu hüküm- dara sadece «Mehmet Bey» diyordu. Sarıyordu ki Timürün Yıldırım Beya- zıdı bir tek harpte yendiği ve esir ettiği gibi o da Fatih Sultan Mehmedin paçav- rasini çıkaracaktı, İkinci Mehmedin artık sabrı kalmamış ve Uzun Hasan üzerine büyük bir ordu ile ilerlemişti. Hâs Murat Paşanın yirmi bin kişilik fırkası bir sabah Sivas yolundaki küçük fakat sarp bir kalenin önünde göründü. Burayı kuşattı. Kale kumandanı Mehmet Beyin yanın- da ancak üç bin Kişi vardı. Başlıca zabitler toplandılar ve Osman- lı ordusuna karşı durulamıyacağı için s0- nuna kadar kalede kalınmasını istediler. Fakat bunların arasından yalnız bir kişi bu fikri beğenmedi, Ortaya çıktı: — Yarın sultanımız bize derse ki, ni- çin düşmanla çarpışıp onu daha çok iler- lemeden önce püskürtmediniz? Onların yolları üstündeki ber kale böyle yapar- $a Osmanlı ordusu Sivasa varıncıya ka- dar hem yarulur, hem azalır. Büyük har- bi de o kadar kolaylıkla kazanırız. Bunu söyliyen adam otuz yaşlarınday- dı ve geniş omuzlu, kısa boylu, ayı gibi bir herifti. Adı İsmaildi ve kale kuman- danı Mehmet Beyin kardeşi olurdu. Mehmet Bey otuz iki yaşında uzun boylu, çok yakışıklı, sülün gibi bir yiğit- ti. Sanki Allah onu çok güzel yapabilmek için kardeşi İsmailden bütün güzellikle- ri esirgemişti. Bununla beraber İsnmil Bey de eşsiz bir savaşçıydı. Boyundan üzün olan ki - hemi o kadar hızla kullanıyordu ki bu ölüm çarkının halkası içine rastlıyan kol; kafa veya gövde hemen ikiye ayrılıyor- du. Konuşmalar uzadıkça uzadı. İsmail Bey en-sonunda arkadaşlarının hepsinin korkak olduklarım söyleyince Mehmet Bey kızdı: — Elbet böyle olmadığını görürsün! Dedi. Ni Ertesi gün şafakla beraber Osmanlı or- dusu üzerine bir baskın yapmıya karar verdiler, * Gece yarısı kalenin mazgallarından atı- lan bir ok Osmanlı nöbetçilerinin ayak - Yarı dibine bir de kâğıt götürdü. Bu kâğıtta şu sözler vardı: — Şafakla beraber size baskın yapıla” cak. Uyanık olasınız! Hâs Murat Paşa hiç bir şey sezdirme- den pusular kurdu. Güneşin ilk aydınlığile beraber kale kapıları yavaş yavaş açıldı ve üç bin “Türkmen, yalın kılıç dışarı fırladı. Osmanlılar kaçıyorlardı. Fakat bu kaçış kısa sürdü, İki taraftan iki kıskaç gittikçe yak - Jaştı ve kaleden çıkanları bir yarım hal- ka içine aldı. Dövüş çok çetindi. Kılıç ve kalkan gü- tültülerile «Allah, Allah!» sesleri bütün Emrini verdi. İsmail o gün her nedense gerilerde dö- vüşüyordu. Geri çekilmek için de diğer- lerinden daha çabuk davranıyordu. Mehmet Beyin şakağına bir kılıç çarp- tı, koluna bir ok girdi. Başına bir topuz yedi ve askerlerin elleri üstünde kaleye doğru götürülmiye başlandı. Fakat her dakika kan ve kuvvet kaybediyordu. İh- tiyar bir asker acı acı mırıldandı: — Artık yaşamaz? Mehmet Bey kardeşine döndü ve ku- mandayı almasını söyledi : İsmail Beyin yüzünde bir sevinç dal- gası esti, * "edi yıl evvel ona bir avda rastlamıştı. Onu sevmişti ve almak istiyordu. Fakat arzusunun kırılmaması için kızın da gön- Jünü almayı düşünüyor; buna çalışıyor. du. Fakat Türkmen kın Hacerin birden- bire Mehmet Beyle düğünü oldu. İsmail için için köpürdü. Genç kızı kaçırmak istedi, Yakalandı ve Mehmet Beyle karşılaş- tığı zaman: — Dayanamadım, yaptım, fakat piş - man oldum! Dedi. Suçu bağışlandı. İşte yedi yıldanberi bu güzel Türk - men kadınına sahip olmak için fırsat bek- liyordu. Şimdi onu bulmuş ve kaçırma- mıştı. Mehmet Bey sı da kardeşile evlenecekti. Bu, Türk « menler arasında yerleşmiş bir âdetti. İsmail Bey bunu düşünüyor ve bunun için gözlerinin içi gülümsüyordu. a Kaleye dönenlerin sayısı ancak bin ki- şiydi. Hacer, kocssının yaralandığını “görür görmez dışarı fırlamıştı. Onun kapandı ve ağladı. Başını kaldırdığı zaman gözleri İsmai- lin gözlerile karşılaştı. O bakışların derinliğinde hangi hisle- rin parladığını anladı. Kalbinin üstüne bir hançer dayanmış gibiydi. Kendisini şu kaba ve çirkin a - damın kollarında, onun ihtiraslarına o - yuncak yapmak istemiyordu. Birdenbire doğruldu. En vâkın duran askerin kılıcım elinden kaptı. Bir an İs- maile baktı. Sonra zabitlerle askerlere döndü: -— En büyükleriniz burada can çekişi- yor, Siz ona bakıp duruyorsunuz. Ka - dınlar da bunu Yaparlar. O halde sizin bizden ne farkınız kaldı? Herkes birbirine baktı. Türkmen kadını devam etti: — Mademki siz gitmiyorsunuz, koca « mın öcünü almak için ben gidiyorum! Yerinden fırladı, Ortalık uğuldadı. İsmail Bey şaşırmıştı. Zabitler coştular: — Doğru söylüyor! — Ne duruyaruz? — Elbet biz de ölmeyi biliriz. (Devamı 15 inci sayfada) üstüne a g dd ai iri» İle İŞ lk çi çini l