Eski bir $. ehil mal kişi, İstanbulu nasıl imar etmeli? Operatör | Cemili' parkındaki aslan heykelinin sır- tında buldum. — Ben Son Posta muharrir, 77 Ben dektor, ope ratör, profesör, şehir mütehassısı, Parklar bünigi, köprü böyatan Cemil, Di Müşerref — O şeref bana, ve layısile © İstanbul âittir, — Sebebi ziyareti- Bai e anlatayım. — Anladım, ben e- Bien; Yaptırdığım Parkı dolaşıp biraz Meles almak değil mi? — Hayır; “Ya — Zabâlinizle bir Görüşmek iş - terdim, Ağ Niye ait, hastalığın nerende, apan » SİRİN mi Var, yoksa fıtık m? ol - v0 — Onlar da var amma, ben sizi başka bir gey İstanbin mu? — Evet var. Ondan mu istiyorsunuz? $ tane lâzım, beş yüz mü, bin mi? Eli mi? — Hayır o kadar değil! — Anladım. Başka Jisanlara tercüme hakkını istiyorsun. Hangi Jisana Mancay, eksi İransızcaya mı? Al - mi? Hap ms? İngilizceye mi? Çinceye Bİ üniversitenin kütüphanesine cak? O da değil, yani bu eserinizi ben.. — Okudumuz, ezberlediniz. için rahatsız etmiştim. Hani şu Yü Müatteesüf henüz okumadım da, o- aktansa eserde yazılı olanları bizzat dizden dinlemek istedim. > Mükemmel! Otur karşıma! — Nereye oturayım. hakkında çıkan yeni eseriniz Yazan : İsmet Hulüsi e) , 101) 0 ULU BT? konulmuş değil mi? Altakini çekiveri - yorlar. Seyreyle sen gümbürtüyü. — Buna eğlence mi diyorsunuz? — Tabii eğlence. Eğlencenin böylesi- ne bayılırım, — İstanbulda bir alay eski eserler var. Onlar da bu Gülhane psrkıma mı getiri- Jecekler? — Eayır onlar dışarıda kalacak. Fa - kat bazı tadilât ve ilâveler yapılacak. I — Meselâ ne gibi? — Bir kere kepsinin yerlerini değişti - reteğim, Sultanahmette iki tane dikili taş var. İkisinden birini Galataya neklet- | Birkaç fıkra Kocasının kafasında kırılmış Misafir bayan kapıyı çaldı, evin baya- ni açtı. Evin bayamnıh sinirli olduğu yü- #ünden belli idi; misafir bayan sordu: — Ne var, ne oldu, bu ne hal? — Salondaki en kıymetli vazoyu lör- dım. — Kocan gelirse kimbilir ne diyecek- — Söyle yere oturuver. Bu Gülhane| tr? Bir. Ma oturmuş zannedersin. — Peki amma, siz niye yere oturmadı. mız? inin toprağı gül yaprağına ben - €re oturunca kendini gül yaprağ- — O silonda. Fakst kendine gelirse, ne diyeceğini ben de merak ediyorum. Bilâkis Doktorun telefonu çaldı. Doktor tele- fonu açtı. — Doktor, karımın çenesi çıktı, konu- — Ben bugünlerde biraz aslanlaşmak| şamıyor. iğim için aslan heykelini daha mü - PASİP buldum, — Pekâlâ şimdi sizi dinliyorum. — Tedavisi kolaydır. Şimdi geleyim mi? — Yok, yok, birkaç gün sonra boş va- kit bulursanız gelin; tedavisinin biraz > Evvelâ bütün İstenbul şehrini $U | gecikmesinde bir mahzur yoktur; bilâ - ülkâne parkında taplıyacağım. — Anlamadım; yani koskoca şehir bu- taya girer mi? kis... Yanlış — «Kadınlar tabiatile erkekten daha — Girer, girmez; orasını bilmem. Gir-|çok güzeldirler. Bu cümlede bir yanlış r kapının önünde sıra beklerler. — Peki şehrin halki mı boşalacak? — Ne münasebet, apartmanları, evle ti, dükkânları bep buraya getirilecek, — Şehir boş mu kalacak? — Hayır; şehri, bütün şehri bir park var mı? — Var bayım. — Doğrusunu söyle, — «Kadıvlar sun'i olarak erkeklerden daha çok güzeldirler. Alştırıyorum Erhan küçük kardeşi: yüzüne süpür- © getireceğim, Halk orada İstediği! çe sürüyordu; annesi gördü: gibi gezsin, tozsun, akşam oldu mu da buradaki evlerine gelsinler. — Bunu eseriniz de yazdınız mı? — Bilmem hatırlamıyorum, Fakat yaz- Mış olabilirim. - tim: Burası İstanbul şehrindeki binala - Ph binde birini bile almaz. — Alır. Üstüste konulunca niye al - müsin? Meselâ sekiz on apartıman üstüs- hi te konulur. Hem bu çok eğlenceli bir şey olur. Meselâ on tane apartıman üstüste) slip — Bir şey daha soracağım, merak et- — Ne yapıyorsun! Dedi, Erhan cevap verdi: — Akşama sakallı amca gelecek, kar- deşimi okşayıp öpecektir. Onun için şim- diden alıştırıyorum. Bin kilometrede Otomobilin mesafe saati 1200 kilomet- re yol gidilmiş olduğunu gösteriyordu. Olomubili kullanan, otomobili durdurdu. Geri geri gitmeye başladı; otomobildeki- ler sordular; cevap verdi: — Bin kilometre gidince makinenin ya nı değiştir demişlerdi. İkiyüz kilamet- re fazla gitmişim. İkiyüz kilometre geri yağı değiştireceğim. ll tirmek lâzım. Ondan başka Beyazıt kule- sini tepcaşağı getirt- meli, — Neden?. —Üst sahanlığa çıkmak o zaman da- ha kolay olur. — Mepsi bu kadar mi? ” © Hayır daha var. Çemberlitaşın çem - berleri sökülüp çe - virmeleri için çocuk- Tara dağıtılmalı! — Ayasofya hak - kmdaki düşünceniz ? — Asil mühimmi o yal Ayasofyaya es kimemesi için bir ki- hf yapmalı! Ve de üize indirip yüzdür - meli! — Galata köprü - sü ? — Boyatacağım. — Boyanır, biter? — Tekrar boyatırım. Tekrar boyatı - rım, tekrar boyatırım. Böylece boyan - ması İlânihaye devam eder. — Başka bir köprü yaptırmak niyetin- de misiniz? — Dikili taşlar arasına uzun bir asma köprü, gere Süleymaniyenin minaresin- den Üsküdara da bir asma köprü yaptı *| rutağım. Sonra bu iki köprüyü birbirine! ayrı bir köprü le raptettireceğim. Bur- lardan başka da Gelata kulesinden Pa - risteki Eyfel kulesine hepsinden daha başka bir sistemde bir köprü kurdurmayı düşünüyorum. Bu köprüler, şehrin en esaslı varidat membaı olacaktır. — Ne gibi? — Köprü parası alınacak, — Köprü parası gene eskisi gibi bir kuruş mu olacak? — Bu sefer on para. On para alınırsa daha kârlı oluyor. — On para bir kuruştan daha mı faz- ladır? Bir Sele e Kuk ali) 4 Türkiye hakkında intibaı “Türkiyeda, ekseriyet öğrenmeyi eğlenceye « terc (Baş tarajı 1 inci sayfada) etmiş ve kendisinden çok istifade edece» ğimiz Profesör Lamber'in memleketimi- 28 davet olunmasını istemiş.*Bu hayırlı dilek, derhal lâyik olduğu alâkayı bul- muş ve hayatiyle, eserlerile beynelmilel bir şöhret kazanmış bulunan değerli Pro- fesör Lamber memleketimize çağırılmış. Lamber, bu daveti, çok sevdiği meni- leketimizi görmek, tanımak için bulun- maz bir fırsat saymış, ve derhal icabet etmiş. İstanbulda, ve Ankarada konferanslar vermiş, umduğundan çok fazla alâka ve dikkatle dinlenmiş, ve beklediğinin çok fevkinde bir hüsnü kabul görmüş. Ankarada kendisine karşı çok tevec - cühkâr davranan vekillerimizden Saraç-| oğlu Şükrüye, Şükrü Kayaya, Türkiyeye çağırılmasına delâlet eden meslekdaşı| Kozaya bittabi çok müteşekkirdir. Kendilerine, gazeteler vasıtasile açık ve samimi teşekkürlerinin iblâğını iste- diği isimler arasında, rektör Cemili, An- kara Hukuk Fakültesi dekanı Bahayı, Siyasal Bilgiler Okulu müdürünü, ve An karada verdiği konferansı, şayanı takdir bir muvaffakıyetle tercüme eden Hukuk fakültesi âmme hukuku doçenti Hüseyin Naili saymaktadır. Maruf Fransız hukukçusu, bütün bun- ları söyledikten, ve buradaki konforans- larının mevzuları etrafında izahat ver- dikten sonra kendisine sorulan ilk suale gu cevabı verdi; — Konferanslarıma gelen dinleyicile - re dikkat ettim. Memleketin en güzide münevyerleri ve yüksek mektep talebe- leri arasında en aşağı halk tabakasından İ birçok kimseler de yer almışlardı. Unutmayın ki, ben, geniş bir kalabalı- Ba hitap eden bu konferanslarımdan bi- risini, Mayısın birinci günü vermiştim. Yani tatil ve bahar bile, halkı ciddi ve ilmi bir konferans dinlemek zevkinden vazgeçirememişti! Bundan da anlaşılır ki, Türkiyede, ek- geriyet öğrenmeyi eğlenmeye tercik e- denlerdendir. Bu ekseriyete sahip bulu- nan bir millet kendisini, dünyanın en kıymetli madenlerine sahip bir millet ka dar zengin sayarsa, yerden göğe kadar haklıdır. Hele Ankara istasyonunda beni teşyi edenler, ve zevceme bir buket vermek lutufkârlığında bulunanlar arasında da talebelerin ve halkın hayli kalabalık teş- — Daha fazla değildir amma, on para zannile 25 kuruş verecekler de olacaktır. — Köprü tehsildarlığına kimleri ala - caksınız? — İsimlerini şimdiden tesbit ettim.. Ço- ban Mehmet, Urfalı Salih. Dinarı Meh- met, Tekirdağlı Hüseyin, bunlardan baj- ka da Adanadan getirteceğim. — Adanadan köprü tahsildarı mı? .— Evet Adanada kaçak yakalamakta mahir olanlar var. Onları getirtip bura- da köprü tabsildarı yâpmalı. Kuş uçurt- mazlar, — Çöp hakkında, ne düşünüyorsunuz? — Benden çerçöp. Artık soracağım kalmayıştı. Kendisi - ne teşekkür ettim. Ayrılırken: — Siz Son Postadan geliyorsunuz de- ğl mi? Dedi. — Evet! — Selâmi İzzet Sedes size bir yazı yaz- miş. — Yazdı, sizin şehircilik hakkındaki mütalealarınızdan bahsetti. -- Sen ona söyle, — Ne söyliyeyim: — Benim operatör olduğumu söyle. Kufamı kızdırmasın, karaciğerini keser, #keiğerinin olduğu yere dikerim, karnını yarar, barsaklarını çıkarır; yerine sine- ma şeridi koyarım. Burnunu keser kula- ğına eklerim, kafasını keser, eline ve - ririm. — Bunu böyle söyliyeyim mi? — Böylece aklında tutabilirsen söyle. — Ya tutamazsam. — Bu tarzda bir şeyler söylersen olur biter, — Pekâli, İsmet Hulüsi kil eylediğini görünce duyduğum sevin- cin hududunu tasavvur €demezsiniz... Orada bilhassa talebelerinizden gördü | ğüm alâka beni son derece mütehassis et ti. Çünkü, aksaçlı bir ihtiyar da olsam, ben de onlar gibi bir ilim talebesi sayıla- bilirim! Hukuki bakımdan da, genç Türkiye, en modern kanunları kabul etmiş bulun- maktadır. Belli ki kanunlarınızı kuran- lar, hukuk ilminin beynelmilel telâkkisi, memleketinizin ibtiyaçlarile mezcetmek- te şayanı takdir, hattâ şayanı hayret bir muvaffakıyet ve ihtisas göstermişlerdir. Sonra Ankarayı çok yakından, çok # çinden tanıdım. Ve Ankaranın hem zarif gövdesini, hem çelik ruhunu gördükten sonra kani oldum ki, orada insan oğlu tabiati bile yenmek mucizesini göster- miştir. Buna kani olduktan sonra da anladım ki, Atatürkün başı, bütün yurdunu, ve bütün milletini ısıtan, aydınlatan bir gü neştir. Ankaradaki Hukuk ilmini yayma ku-| rTumunun faaliyeti ve programı da, en ge- niş takdirlere lâyik bir mükemmeliyette ve zenginliktedir. Beni, o kuruma fazhri âza seçmek Tütfunda bulundular. İ Memleketinizden ( ayrıldıktan sonra, © kurumla temasımızı genişleteceğim, ve bu lutfa lâyik olmaya çalışacağım! Ben, ne Atatürk, ne Türkiye, ne de bir idealistler mahşerine benzeyen ve Şuuru heyecanından, heyecanı şuurundan Üs - tün olan Ankara hakkındaki İntibaları- mı şuracıkta söyliyeceğim üç beş cüm- leye sığdıramam, Memleketime döner dönmez ilk işim buradaki intibalarımı, ve krnaatlerimi, birkaç konferansla ifadelestirmek ola- cak! Hattâ daha ileride, memleketinizin ba- ih edenlerdedir, | na verdiği yüksek ve çok takdirkörane çok dostâne ilhamları, bir eser halinde örmürlendirmek emelindeyim! 4 Meslekdaşlarım, aldıkları cevaplarla iğ tifa edip ayrıldıktan sonra, profesörle a nuşmaya devam ediyorum. a — Sizce, diyorum, yer yüzünün hukus kan en ileri ve en geri milletleri hangi leridir? Profesörün mütebessim yüzünde, iğ defa aezin sarartısı beliriyor: — Çok güç... Çok güç sual... Israr etmiyorum: — Ya dünyanın bugünkü hukuk! dus rumu hakkındaki kanaatiniz? — Kanaatimce, dünyanın hukuki ba « kımdan mükemmelleşmesi, veya kötüleş mesi, Uluslar kurumunun bir iktidar gös terip gösterememesine bağlıdır. Meselâ Uluslar Kurumu, beynelmileğ , İ sulhün fülen temini fursatını Habeş - İtal yan barbi esnasında kullanamadı. Eğer o sırada, Fransa ve İngiltere, dis ğer milletlerle birleşerek harbi durduş- maya davransaydı, Uluslar Kurumu big mütecavizi tecavüzden rmen'e kadir oldu Bunu isbat edebilirdi. Fakat ben kaniim ki, yakında, Türkiye, İngiltere ve Frane sa gibi demokrat milletlerin teşriki mes saileri, Uluslar Kurumunu kuvvetli big sulh muhafızı haline sokacaktır. a — İspanya hâdiseleri hakkındaki kan atiniz? İspanyada, müfrit muhafazakâr big telâkkiyle, müfrit ihtilâlei bir komünisf telâkkisi çarpışmaktadır. Bu, bönce, ekonomik bir din hi ki, muhtemel tehlikeleri, eski din kavgğe larındakilerden küçük değildir! N Ayrılmaya hazırlanırken: <İ — Ya, diyorum, Amevikâdaki linç hâ- diselerine me dersiniz? Gülüyor: ğ — Bu hâdiseler, bugünün medeni tes Jâkkilerile kabili telif değildir. Berekeğ ki Amerikada, bunun aleyhtarları, Ames rikalıların medeni haysiyetlerini karuya bilecek mikdara yaklaşmışlır. yi Yoksa, adam soyan, adam kaçıran gans göterleri cezalandıran Amerikanın sokak ortasında adam öldürülmesine göz yum» masına «linç kanunu: değil, ancak «faci kanunu», yahut «kanunsuzluk faciasış diyebiliriz. x - Naci Sadullah Kaş yolunda ölümle neticelen iki kaza oldu Kaş (Hususi) — Yazır mevkiinde Kaş umumi ş0sesi yapılırken mükellef ameleden Bayındırlı bir köylünün bes Ünden aşağısına büyük bir taş yuvar« lanmış ve barsakları dışarı fırlayan köylü âni de ölmüştür. Bundan bir kaç yür sonra gene ayni yol inşaulında çalışan gene mükellef ameleden Sar:lar köylülerinden birisi de taş altında kalarak 5 ve ölmüş» tür. —ineere anemi anan eve anma em m Havalar ısınmağa başladı El, ayak, koltuk terlerini kesen, ahoş kokuyu gideren yegâne «sihhi pudradır. KGİLİZ KANZUK ECZANESİ Beyoğiu - İstanbul İL