3 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

L * eI " F k ü Foi , y D BT Ğ W ç ı 'tç n e el Ki e * * Ü T A l L ; Üğe , y - e- z çi _ VN İ Bt (lf h - İt «* M j v # f B ). K . İ - ÖRER i N b M 4 | P K İ ai y ı Ü : D * : AOA _;t A — " Wr.. & l K w_ıl . â, L CeT W ” -li w' Üa ) u Ka O ar e T D 'V — H a A t - , Tni 'WF' Ğ r- T — .. Hergün Devletçilik, cemiyetçilik — Yazan: Muhittin Birgen sri devlet, Avrubalı devlet denil- A diği zaman, ben, asri bir cemiyet kuruluşuna sahib asri bır milletin siyasi varlığını ifade eden bir âmme otoritesi anlarım. Bir memleket, bir millet ve bun ların harici ifadeleri olan bir devlet ne dereceye kadar asridir ve Avrupalıdır? Bunü anlamak için de o memleket içinde yaşıyan cemiyetin bünyesine ve bünye- yi vücuda getiren teşkilâta bakmak lâ - zımdır. Bir milletin hakiki kuvveti, bir devletin hakiki varlığı, bu bünyeyi vü - cuda getiren içtimai teşkilâta bağlıdır. Hayır cemiyetlerinden büvük şirketlere; ilim ve fikir cemiyetlerinden en basit eğ- lence, gezme cemiyetlerine; ve nihayet, bilhassa meslek cemiyetlerine ve içtimai teavün şirketlerine varıncıya kadar tür - lü türlü içtimai teşekküller vardır ki bunlar, hangi memlekette çok genişle - miş, çok ilerlemiş ise 0 memleket asri - dir, orada o derecede inkişaf etmiş Av - rupalı bir millet yaşıyor demektir. Bu - nun aksi de gerilik ifade eder. Başka bir ifade ile, bir Avrupalı mil - letin içtimaf anatomi ve fizyolojisi bu cemiyetler ve bunların arasındaki faa - liyet münasebetleri demektir. Eksik ce- miyetli bir millet, modern millet için, eksik uzuvlu vir vücud demektir. Devlet, siyasi bir kuvvettir; muhtelif hâdiselerin tesiri altında, onun kuvvet -| lenmesi de zayıflaması da kolaydır. Fa- kat, bu yukarda saydığım şeyler, cemi- yetin kendi içinden kaynayıp gelen kuv- vetlerin ifadesi olduğundan bunlar için böyle bir tehlike yoktur. Cemiyet içinde yaşama küvveti oldukca, hiç bir şey, hiç bir tesir bunlara hükmünü geçiremez. Daha başka bir ifade ile: Demokrasi demek, halk teşkilâtı demektir. Bir mem- leketin ne dereceye kadar demokratik olduğunu anlamak için, o memleketin iç- timai teşkilâtına bakmak lâzımdır. Halk, kendi kendisini idare etmek kabiliyeti - ni hâiz midir? Hâizse mutlaka teşkilât sahibidir ve memleket de demokrattır. Geçende Yugoslavyaya gittiğimiz za - man, ben bu memlekete bu gözle bak - tım. <Yugoslavya» denilen siyasi varlık firmasının altında ne var? Bunu anla - mak istedim. Anlamak için de, ben dai- ma bu teşkilâta bakarım. Baktım ve gördüm: Yugoslavyada, Yu- göslavyanin Avusturyadan kopmuş olan yeni parçasırida değil, eski Sırbistanda bile mükemmel bir kooperatifcilik var - dır. Son bir kaç sene içinde çok inkişaf etmiş olan bu kooperatifcilik, tamamen Avrupalı bir rüh içinde ve Avrupalı bir teşkilât bünyesine malik içtimai bir ma- kine olmuştur. Bu teşkilât sayesinde halk, devletten gördüğü biraz himayeye mukabil, icabında ona kuvvet veren bir hayat ve iktısat temeli vazifesini yapı - o yor. Kooperatiflerden sonra, meslek cemi - yetlerine baktım: Onlar da Avrupalı nü- munelere göre kurulmuş, işliyor. Bun - ları iyice tetkike vakit bulamadım; fa - kat, onların da Avrupüah bir ruh içinde çalışmakta olduğunu gösteren bir hayli izahat ve malümat aldım. , Kooperatiflerde bilhassa dikkatimi çe- ken bir şey vardı: Yugoslavyanın Üç büyük milli unsurdan vücuda gelmesine, yakın zamanda bir diktatörlük dervi ge- çirmiş bulunmasına ve bugün de hâlâ otoriter bir nizam içinde yaşamasına rağ- men, kooperatifler, Rochdal (Roçdeyl) in klâsik prensiblerine tamamen sadık kal- mış olan, yani liberal bir teşkilâttır. * : Bu sahadaki müşahedelerimi - kendisi ile çok mühim bir siyaset münasebeti i- çinde bulunduğumuz bir memleketi Tür- lliyeye tanıtmıya tardım olmak için - ay-|( rıca bir kaç makale ile yazmak istiyo - rum, Fakat, şimdiden şunu söylemek is- tiyorum ki ben Yugoslavyadaki bu vazi- yeti görünce imrenip içimi çekmekten hâli kalamadım. Bu güzel şeyler, bizde ya hiç yoktu, yahud da pek noksan nümunelerle tem - sil ediliyordu. Rochdal esası kurulmuş ve beynel -| milel ittihada girmiş olan yegâne nümu- | ne, tasfiye halindedir. Bunun bu âkıbe - te gelmesi, bizde devletciliğin yanı ba - gçına, öonün en mükemmel muvaffakiyet şartı olan cemiyetciliğin ilâve edilmemiş || (Devamı 6 mcı sayfada) Bir adam bir cürüm işlemişti, mahkemede hesap verirken: — Elim titredi, tetiği çekmiş bulundum, kurşun kendi - liğinden gitti, dedi. Şahitler de bu ifadeyi teyit ettiler, suüç- lunun bu suçu sadece korku tesiri altında yapMnış olduğunu söylediler, Korkak adam tehlikelidir, çünkü dimağı karanlık içinde kalmış, iradesi bozulmuş, ne yaptığını bilmez hale gelmiş- tir. Korkaktan korkunuz, korkunun tesiri ile kastedebilir, aldığı yanlış tedbirler ile bütün mevcudiyeti- nizı istemiyerek mahvedebilir. hayatınıza Ci Amerikada grevci Ameleyi çocuklar Yola getirdiler Nevyork civarında bir çikolata fab- | rikasının 600 amelesi grev ilân etmiş- lerdi. Amele son zamanlarda dünyanın her tarafında âdet edinilen bir usul tatbik etmişler, fabrikayı işgal etmiş- lerdi.. Fakat o civarda oturan fabrika- ya süt veren köylüler, ve çikolata is- teyen köylüler bir cemmi gafir halinde fabrikayı bastılar. Grev yapan amelele- ri dövdüler. Çocuklar da: — Grev falan tanımıyoruz, illâ çiko- lata isteriz, diye bağırdılar. Ameleler bu tazyik karşısında tabii olarak grev- den vazgeçtiler. Garip bir otel Londrada çıkan News Statesman and gazetesi yazıyor: Amerikada Mephis şehrinde bir a- dam geceyi ötelde, oda kapısını uyur- ken kilitlemeği unutmuş, sabahleyin uyandığı vakit, bir de bakmış ki orta- lıkta eşyası; cüzdanı, hisse. senet - leri falan hiç bir şey yok. Bir — soygunculuğa uğradığına zahip olarak derhal odasından polise telefon etmiş, polis gelmiş fakat o sıra- da ötelci de yukarı çıkarak şu izahatı vermiş: «— Bay gece odasını kilitlemeden yatmış biz kapıları kontrol ederken bu vaziyeti gördük — kapılarımız — bir haftadanberi — yağlanmadığı — için gı- cirdiyör - ve - kilitler de gürültü - yapıyordu. Kapısını — kilitlemi: en bir — müşterimiz bu — gürültünün tesirile rahatsız olabilir. Biz. de kapısını kilitleyip kendisini rahatsız RER ĞÜN BİR. FİKRA | Ayakkabının teki Alt katın kiracısı evine erken ge - lir, erken yatardı. Üzt katın kiracısı da aksine geç gelir, geç yatardı. Alt katın kiracısı onun eve girdiğini, o- dasına çıktığını duymüuzdı amma; ya- tarken ağakkabıların. yere atışını, uyku arasında duyar, ürkerek uya - nırdı. Bir sabah kapıdan çıkarken birbir- lerine tesadüf ettiler. Alt katın kira- cıst ayakkabısını yera yavaş koyma - sını üst katın kiracısından rica etti. O akşam alt katın kiracısı gene ut ku arasında ayakkabımın hızla yere düşüşünü duyup uyandı. — Haydi, dedi, ikinci teki de çı - karıp atsıri da öyle uyuyayım. — Sabaha kadar uyumadan bekledi. Fakat üst katın kiracıst ayakkabisi - niın ikinci tekini çıkarıp yere atmadı. Ertesi sabah gene bırbirlerine te - |sadüf ettikleri zaman üsti katın kira- cıst özür diledi: — Dün akşam gene bir kusur et- tim. Ayakkabımın bir tekin! çıkarıp yere attıktan sonra; sizin tenbihiniz aklıma geldi. İkinci teki yavaşça yere bıirakıverdim. - * Ağlamakta meharet gösteren kız Amerikanın büyük bir sinema kum-| panyası bir kaç ay evvel gazelelere bir ilân vermiş ve bu ilânda: «Filmler çevrilirken icap ettiği za- man' ağlayabilecek genç kızlar arandı- gını bildirmiştir.» Müracaat hayli kalabalık olmuş, fa- kat bunlar bir müddet istihdam edil- dikten sonra ekserisinin vazifesine ni- hayet verilmiştir. Yalnız Florans Piper isminde 20 yaşında bir kız bu mevzu üzerinde fevkalâde bir kabiliyet göz - termiş ve bu güzel kız sümmettedarik ağlamakta fevkalâde meharet göster - miştir. Kız angaje edilmiş, şimdi haftada dört yüz dolar alıyormuş. etmektense, kıymetli eşyasını aldık ve aşağıda kasada hifzettik.» — - - Adamcağız, bu izahat karşısında te- şekkur etmesi mi, yoksa kızması mı i- cap ettiğini bir türlü kestirememiştir. Kaçırdığı çocuğu Meyvalarla Besliyen maymun Varşova hayvanat bahçesinde bir di- şi maymun iki yaşındaki bir yavruyu birdenbire. kapıp kaçırmış. Bunun ü- zerine dört tarafa adam saldırılmış. U- zun zahmetlerden sonra çocuk hiç bir ârızaya uğramadan dağda bir mde bu - lunmuş. Vak'anın mahiyeti biraz sonra an- laşılmış: Meğer maymun yavrusunu kaybeimiş, bu çocuğu görünce beğene- rek kaçırdığı anlaşılmış. Maymun iki gün çocuğu meyvalarla beslemiştir. 72 yaşında çocuklar nasıl evlendirildiler Kahirede iki aile her ikisi de on iki yaşında bulunan bir kız ile bir erkek çocuğu evlendirmek istemişler. Fakat mevcut kanunlar bunların evlenmele- rine müsaade etmeyince iki yaşlı insan bulmuşlar. Onları Hasan ve Lâtife na- mile evlendirmişler Tabii hâdise meydana çıkmış. 'Ufak yavrular, büyük Lâtife ve Hasan, ve' her iki tarafın veli ve vasileri hapse a- tılmıştır. Yeraltı hastahaneleri Yeraltı hastanelerinin ilk nümunesi Pragda yapılmıştır. Hastanenin son ka- timın üzerinde hava ve gaz hücumla- rından masun olması için dört metre- lik bir toprak kısmı vaz'edilmiştir. Hastane 550 yataklıdır. Güneş ter- tibatı kuvvetli elektrik ve ültra viyole tesisatı ile yapılmıştır. Bir arkadaşımız anlattı: gece: — Size bir şey söylemek istiyorum. IİSTER İNAN eBir kadın bize hizmetci getirirdi. Hizmetci bir müddet evde kalır, sonra günün birinde, artık ben bu evde çalış - mıyacağım; devip giderdi. Biz gene hizmetci getiren kadı- na haber gönderirdik. O hemen bir başka bizmetci bulup getirirdi. Tabil her hizmetci getirişinde bahşişini de alırdı. En son getirdiği hizmetci bir ay kalmıştı. Ayın sonunda bir İSTER . ; : Ü İSTER İNANMA! Dedi. Ne söylivyeteğini sorduk: — Siz beni çıkarır mısınız? Dedi. Hizmetciden memnunduk: — Niye çıkaralım; dedik, senden memnunuz, Bir şey daha söylemek istiyor, fakat tereddüd ediyordu. Nihayet şunu öğrendik; onu bizim eve getiren kadın bir ay müddetle bizde kalmasını ve ay sonunda çekilmesini tenbih etmiş. Eğer onun sözünü dinlemiyecek olursa bir daha baş- ka bir yerde cna iş bulmazmış. İNAN İSTER İNANMA! 3a ı. l akı v K NW ö G - bi İ | n Gd e | teşekkildir, isimleri nedir? Tenekeyi altın diye Satanlar ! TRRE N Z tesadüf ederim: Bilmem neres — de, bilmem kim, elindeki bir teneke parçasını altın, bir sırçayı eimas diye — satarken yakalanıp mahkemeye verıl' z a İnsanlar tuhaftır: Birinin suç telak' ni kisi ötekininkine uymaz. İşte benim nazarımda da, bir teneke parçasını VE- yahut ki bir sırçayı altın ve elmas dıye K yutturmağa çalışanlar, maruz kaldık- — ları muameleye kat'iyen müstahak ol l mamak lâzım gelir. .--:'ı Allah, insanlara temyiz hassasınl! — vermiş ise, elbette ki boşuna değildiri — ve tenekeyi altın, camı pırlanta diye yu — H tup yutmamak elimizdedir. Kaldı ki —— böyle şeylere, hayatta hepimiz de her — gün bir türlü tesadüf eder, bir türlü marüuz kalırız. Altın kadar değerli, mü- cevher kadar has ve halis bilerek, oy' lece kabul eylediğimiz neler vardır ki, — zaman hakiki mahiyetlerini meydana — çıkarınca apışır kalırız. Hem bunlar; - — ekseriya, mehenge vurulur, kuyumcu: — ya gösterilir şeyler de değildir. Nasık —| aldandığımızı, yüreklerimiz cayır ca“ yır yandıktan sonra farkına — varırız. |Halbuki bu âyarsız ve değersiz nesne- ler, umumiyetle bizi yakmış olmakla (kalırlar ve cezasını münhasıran çeken Fr| gene biz oluruz. Bana satılmak istenilen bir yüzü » ğün teneke ve sırçadan ibaret olduğu: — nu, şayet biraz izan, bir parça da tecrü- bem varsa ben pek âlâ fark ve temyiz — edebilir ve alıp almamakta muhtar ka- — lırim. Bu itibarla onun bana arzedil— mesi tam bir suç olmaz, bir suç teşeb- büsüdür. Bu teşebbüsü akim bırakmak da benim dirayet ve ferasetime bagh İ bir şeydir. Gelgelelim, ilim, irfan, edebiyat, po- litika, içtimaiyat sahalarında, Tanrının — k günü; bile bile altın ve mücevher diye — bana yutturulan tenekeden bayağı, sır" — çadan aşağı metalara ne diyeyim? : Bunlar caiz, rneşru, makbüul de, Ka-: ragümrüklü Safiyenin, Tavuk paza- | rında Rebiâya' bir teneke yüzüğü altrn bahasına sokmak istemesi mi cürüm sa' yılacak? j Ben buna nasıl «hâk» derim?. Allalı için söyleyiniz! fr Bı'liyor musunuz ? E: Talu abıta vak'aları arasında bazali — | f 1 — Bahri Muhiti Kebir yolunu ilk de — fa kim, hangi tarihte bulmuştur? 2 — Balear adaları kaç adadan mü 3 — İrlândanın eski ismi nedir? (Cevapları Yarın) ; Dünkü Suallerin Cevapları: Ğ 1 — Portekizli kâşif Macellan, kendi ismile anılan cenubi Amerikadaki boğa' zı 417 yıl evvel, yani 1520 senesinde keş* fetmiştir. i 2 — Mitolojiye göre meşhur Yunan kahramanı Ulysse'in babası İthagne krah — Laertedir. 3 — Fergane şehri Rus Türkistanında * — dır. Siriderya nehri üzerinde kurulmuş" F, tur. ; . ... İngılterenm ekmeği — ü .ıı İngilterenin ekmeği ve buğdayı me- — selesi son zamanlarda bir çok kımsell,l arasında bir dedikodu mevzuu olm tur. | Sebebi şudur: Muharrirlerden bld bizim ekmeğimiz deniz aşırı yerlerde .' geliyor. Biz de denizlerin, dalgalanw fırtınaların keyfine tabiiz. Bunun b 'i çaresini bulmalıyız demiş. b İngiltere, e&meğinden endişe etmıBĞ' ş jw ' başlamış. Fakat ayni endişeyi ROÜ% 4 | devrinde Tacite de duymuş ve h W | hemen ayni satırları yazmış. O tarlh ç îl Romaya buğday Kartacadan gelirmM'? —— Muharririn mülhem olduğu fî'dâ 4 anlaşılınca, 20 inci asırda Tacıte"ı düşüncesini kendisinin fikri gibi 54” muharrirle herkes alay etmeğe bâî | | VA Ti | 1 i 4 . j LAİ çi . A GT YA İ a. "“_ 4 ı': İllya ., jn ı:."PW"f;—'ı ,'* w D, ü ’ **i " W ÇAS Ce zğee di Kİ el e kn b a l İ Ü u k'lv M

Bu sayıdan diğer sayfalar: