Nisan , TTTT SON POSTA İttihad kkide on se l__—-— On üçüncü kımm No. 20 FM KONŞŞN ı ÜTAREKE GÜNLERİNDE İTTİHAD VE TERAKKİ lâl Tevfik Rüştü cebinden Mustafa Kemal Paşanın bir resmini çıkardı: “Bak dedi; ne kuvvetli çehre.., #örürünüz ki hiç Bir zaman, biç bir| memlekette böyle bir kelime, yahud 'Una benzer bir şey, bir fırka ismi ol - Mmuş değildir. Buna rağmen, o zâman- he, bu kelime, bir kafadan çıkmış ve berkes tarafından kabul edilmiştir. Bu, lesih yuur Guygusunun altında yar #Yan milli bir iradenin kendi kendisi- hiizhar edişinden ve milli bir azmin ifadesinden başka bir şey olamazdı. Milletin yenileşme azmini ifade e - den bu «Teceddüd» fırkası, daha do - ölen bir müessese oldu ve bu Yalda hiç bir şey yapamadı. Çünkü, Oüda bu yapıcı kuvvet yoktu. Ö, yal- he, İttihta ve Terakkinin son nefesi- di verirken göğsünden kopmuş bir fer Yü olarak kakdı. Yalnız başına, tek kelimelik bir vasiyetname halinde kak &. İttihat ve Terakkinin, son nefesin- & göğsünden kopmuş olan bu keli - Tüe, ağızlarda ancak bir kaç gün yaşa- d Fakat, aradan küçük bir zaman geç- fikten sonra bu unutular Ü6 iyanat we yörüyeri kaskoca bir, ket çıktı. , Mustafa Kemal Paşanm eli- İs; küçük, temiz ve berrak bir kaynak tibi, Anadolunun göğsünde açılmış ©- lan bu hareket, az zamanda büyük bir sel, sonra coşkun bir nehir halinde, bü- tün eskiyi silip süpüren bir tarih kuv- Veti vücuda getirdi. Tarihten on do - üzr sene evvel, bizim, korka korka, ancak müphem bir kelimesini söylüye- bilmiş olduğumuz bir davayı, bu kısa Zaman içinde, Atatürk en geniş ma - Nasi ve en büyük iddialarile, tamamen halletmiş bulunuyor. Tarihi, prog - 'l_mlınn ve kelimelerin değil, tarih dâ- bilerinin yaptığını gösteren bu misale hayranlıkla bakmak, hepimiz için bir 'çtur! Beyhude uğraştık Üzerinden, şimdi, an dokuz sene ='— bulunan o günleri, daima he - içinde hatırlarım. Başımıza çö- İen fetiha ve Torekki getamtın arkurı Arasında, birbirlerimizi arıyarak, bir - rlerimize tutunarak kalkınmıya ça - İştığımız. sıralarda, içimiz bir taraftan mid ve bir taraftan da korku dolu idi. ğlüb olmak istemiyenlerde ü - kelimenin kası müzakereleri pekâlâ hissediyorduk ki, İttihat ve Te- rakki içindeki ikinci ve üçüncü derece- deki insanlardan, rastgele, o gün seçi- lecek bir sevk ve idare heyeti ile, bu düşmanlara karşı mücadele edip mu- vaffak olmak kabil değildi. Eğer böyle bir fırka evvelce yapılmış, İttihat ve Terakkinin Osmanlı ve muhafazakâr bünyesine karşı Türk ve radikal bir programla, tarihten çok evvel, bir muhalelet zümresi vücuda getiril- miş bulunsaydı, belki o, şimdi bir kuv- vet teşkil edebilirdi. Bir şey umula - mazdı. Bununla beraber, denize dü - şenin eline geçen küçük bir yongaya bile sarıkdığı gibi, biz de henüz batmı- ya razı olmadığımız için, o gün o Te ceddüd fırkası müzakerelerile uğraşı - yorduk. Beyhude uğraşmak, beyhude & - mek!.. Biz bunu biliyorduk. On beş se- nelik bir tarih teknesi içinde yuğuru muş ve isimleri halk arasımnda dolaşa doluşa, birer kuvvetli şahsiyet ifadesi almış olan insanların yerine, birbirle- rile münasebetleri muhtelif vesilelere veyahud . muayyen fikir - birliklerine münbasır kalmış — İnsanlafın Tastgele bir araya toplanıp iş görmeğe çalış - maları ve bir tarihi teşekkülün yerine müsbet iş görebilmeleri imkânsızdı. Bu imkânsızlığa rağmen, bize baskın SEyu veRali toğlunda, İiç olmlzlü hareketsiz durmamak için, bu işlerle meşguldük. Büyük bir hatıra İttihat ve Terakkinin yeni şekline «Teceddüd» isminin takıldığı günün lertesinde, sabahleyin ben Şişliden, o la Kadıköyünden gelerek kırmızı kor 'nağa gitmek üzere iken, Doktor Tev « fik Rüştü ile Köprüde birbirimize rast- gekdlik. Bir gün evvelki işlerden ve w mamiyetle günün siyasi vaziyelinden #ve mihayet göleceğe aid tahminlerden ibahs ede ede yürüdük. Bu teceddüt fır- İkasile yapılması mümkün olan şeyler- iden bahsederken ikimiz de bedbin i - ik. Hiç unutmam, tam Bahçekapıya bil değildi. Bir taraftan Teceddüd fır -| yapılırken — bizler| milli |dum. lerin hiç birine benzemiyordu. Bunun için, doktor, bana: — Bilmezsin, kardeşim, bu, ne bü- yük ve me kuvvetli bir insandır! Diye onun meziyetlerini sayıp dök- meğe başladığı zaman ben de onu te - yid ederek mütemadiyen başımı sellr yordum. O, onu iyi tanıyarak söylüyordu. Ben de enun iki dakikalık bir muare- fesi ve bir raporile onu teyid ediyar - (Arkası var) Tarihi sayfalar (Baştarafı 7 inci sayfada) İmpaartor Teofflos mektubu dikkat- le okudu. Halife Memunun ilme ne de- rece düşkün olduğunu bildiği için bu vasıtayla onu kızdırabileceğini düşün- dü. — Leonu buraya getiriniz! Dedi. Alim adamı ayakta karşıladı. Hür - met gösterdi : — Hareketinizden dolayı takdire 1â- yıksınız! Şimdiye kadar size hakkınız olan mevkii veremediğime üzülüyo: rum. Fakat haberim yoktu. Niçin ba-| na kendinizi tanıtmadınız ? - Haşmetpenah, affediniz! Rahatsız | etmekten çekindim, — Bundan böyle sana maaş bağlıyo- Tum. Her türlü rahatın temin edilecek tir, Kendinizi yalnız bu memlekete ve- vecek, bize hizmet edeceksiniz! — Emredersiniz ! Halifenin adamı Bağdada döndü ve bunları haber verdi. Memun kızdı : — Ona git, İmparatora nazaran ne kadar zengin ve kuüdretli olduğumu an- | lat. Onun bu işi, ilmi sevdiğinden de- ğü, bana vekabet etmek istediğinden | yaptığını söyle. Onun bağladığı maaşın on mislini, yirmi mişslini vereceğim. Kaçıp gelsin ! Fakat Leon ilmi derecesinde korkak bir adamdı. Yahut imparatoruna ve memleketine bağlıydı. Memundan ge- len yeni haberi de Teofilos'a bildirdi. İmparatar buna âlimin maaşımnı ar- tırmakla karşılik verdi. Memun haber üstüne haber yolluyor, âlim adam bu haberleri imparatora u- laştırıyor; imparator da onun maaşını zeldiğimiz srada idi; bana dedi ki: Mid eksik olmaz; fakat, karşımıza di-| — Biz, bugünkü vaziyette, bu fırka; kilen düşmanlardan da korkmamak kaİğe bir şey yapamayız. Memleketi kuw- —a Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gnzeleri Yerebalan, Çatalçeşme sokak, 25. İS'İAN?UL (Gazetemizde çıkan yazı ve vesimlerin bütün hakları Mmahfuz ve gazetemize aittir. ABONE FİATLARI Kr. | Kr, BZ İ . DN TÜRKİYE 1400 | 780 | 400 | 150 YUNANİSTAN | 2340 | 1220 710 | 270 ECNERİ 1 Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Gelen eorak geri verilmez. İlânlardan mer'aliyet alınmaz. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. Posta kutusu: 741 İslın; 'I Telgraf : San Posta | Telefon: 20203 vetle kucaklayıp yeni bir hareket ya- pabilecek tek bir insan tanıyorum; © ida Mustafa Kemal Paşadır. Tükribön bi lelimelerle Ha öözleri| V söyledikten sonra kolumdan ayrılarak elini cebine soktu ve oradan Mustafa ;K—ıl Paşanın bir fotoğrafını çıkar - dı. — Bak, dedi; ne kuvvetli çehre! Benimle beraber kendi de baktı. İt- |hat ve Terakkinin Selânik devrin - |den tanıdığı Mustafa Kemal Pasayı ;D&tı çak seviyor ve çok yüksek gö- irüyordu. Ben de onu yalnız bir defa, (iki dakika ayak üzerinde görmüş, yal- 'niz takdim edilmiş, fakat, kuvvetli hakkındaki fikrim, yalnız muharebe Jesyasında, ismi etrafında mütemadi - “yen toplanmakta alan merkezi umumi 'âzalarının elinde gördüğüm bir rapo - İyanu okumuş olmaktan ibaretti. Bu İrapor, benim üzerimde — kuvvetli b ;[csîr yapmıştı. Memleketin umumi va- iziyetini, iktısadi ahvalini, kısa, fakat çok canlı cümlelerle hülâsa ettikten sonra harbin yalnız bir müdafaa harbi ı'dma- lâzım geldiğini gösteren bu ra- ipor, benim bu tarzda okuduğum şey- bir kat daha arttırıyordu. Halife son zamanlarda devlet işleri- ne bakamaz olmuştu. 'Talebesine bile hayran olduğu bu bü- yük âlimi Bağdada getinememesi onu çıldırtıyordu. v Bu arzu gitgide müfhüiş bir turs ha- almışlı. Bu sefer doğrudan doğruya İmpara- tor Teofilos'a bir mektup yazdr: — Alim Leonu buraya gönder. O, senden ziyade bana lâzımdır. ve onun yeri de Bizans değil, Bağdattır. Eğer bu arzumu yapmazsan ordularımla se- nin üzerine geliyorüm. Bu, sana pek pahalrya mal olacaktır. İmparator kısa bir cevap vendi: — Vermiyorum. Gel de al!.. Halife artık kendini tutamıyordu. Hemen kumandanlarını çağırd: ve şu emri verdi: — Orduları en kısa zamanda topla- yınız. Bizans üzerine Büyük islâm orduları Bağdattan, İ- randan, Suriye ve Hicazdan şimale dağ ru akın ediyor; İmpaartorun memleket lerini istilâ ediyordu. Halifenin kendisi de bu ordunus ba- şında bulunuyordu. Bizans imparatorunun birçok kale ve şehirleri zaptolunuyor; orduları ye- niliyor, yüz binlerce silâh şakırtısı gök kubbenin altında çınlıyordu. Bir âlime kavuşulmadığı için bir â- lem yıkılıyordu. kasında bir parçacık kuzu derisi gibi kürkü olan siyah mantolu, dudakları kalemle şakaklarına doğru çekmiş, göz- leri bol sürmeli genç bir kadmla bindi, Uzun boylu, geniş omuzlu, tam bir at- let vücudünde ve güzel yüzünde bulut- &uz bir sema parçası gibi aydınlık, ma- vi gözleri olan bir nelerdi. Üstü başı temizdi, ayaklarındaki siyah potinleri yeni boyattığı ve saçlarının taranışın - dan; aslak aıslak parlamasından yeni berberden çıktığı belli idi. Parmağında ikalınca bir nişan halkası vardı. Kadınla beraber sıralardan birini baş bularak oturdular, Etraftakiler, onun | dudaklarında, yüzünün güzelliğini â - deta bozan yılışık bir tebessümle ka - dına sokulduğunu ve kadının bol sür meli gözlerini süzerek, onun geniş o - muzlarının üzerinde yükselen biçimli başına iştahlı iştahlı baklığını gülüm - siyerek seyrediyordular. O hiç bir şe- yin farkında değildi ve hiçte yavaş ol- muyan bir sesle hafif bir Anadolu şi — vesi ile konuşmıya başlamışlı. Kadına: — Kız ne-üzülüyon be, diyordu. Şu askerlik bitsin, bir köye gidip geldim ni her şey yoluna giriverecek.. Kadın kırıtarâak önüne bakıyor, o, Yyumruğunu öndeki sıranin arkasına şiddetle vurarak devam ediyordu: — Ulan bana Osman oğlu Davut de- mişler be.. Söz dedim mi başımı kes - iseler dönmem gayri, yarından tezi yok köye bir kâğıt ilettim mi her şey yo.- İma girer, babam köyün ağası zati. Bizim karmın babası tavşan gibi kor- kar ondan, alır kızım defolur bir yana.. Biletçi ebilet» diye, yanıbaşında be- lirince birdenbire sustu; Ve cebinden basma bir para torbası çıkararak için- den vereceği parayı seçip, mağrur bir hareketle; «Bir bana, bir de matma - zele» diyerek, biletçiye uzattı. Sonra gene kadıma dönerek: Osman oğlu Davut.. Yazan: Peride Ce duktan #onra, oturup oğluna — cevail verdi: «Mahdumum Osman oğlu Davut B » yanakdarı fazla boyalı, kaşlarını aiyah | fendiye Mektubun buraya vusu! buldu. Anpı ma dediklerini yapmak, nasip olma e mıştır. Ne idelim ki, senin mektubuliğ gelmeden iki gün evvel karın Gülsümi mahdumun Tosun ile beraber senin Gs rada pek havalandığını haber aldığımı dan peşine gelmişlerdir. Gayri karınla orada işleri halledip çaresine bakarsı a nız.. Bana gelince: O Rum karısını das mıma gelin diye, sokmam. Bunu böye * lece bilesin. Canın yeni karı istiyon, gayri Gülsümü beğenmiyorsan köyde başka kızlar doludur.. Burada anam kardeşlerin hep gözlerimiz yolda, bekliyoruz. Gayri hoşça kal mahdumum Osman oğlu Davut..> Mektuba on beş gün sonra Davuttan karşılık geldi ve babası bazı kısımların ni köyün kahvesinde de dostlarına o « kuduğu için köylüler gülerek Davudu alaya aldılar. Davut şunları yazmıştı: «Pek muhterem ve pek sevgili pe « derim: Bu mektubum size gayri sondur. İi güne kadar Tosun, Gülsüm, 'ben köye yollanıyoruz. Gülsüm buraya geldikte bana pek kötü şeyler etti. O Rum mat. Mmazeli «ben gayri bunu karı edecema «liye, yanına götürdüğümde, karıyı bar Bağının arasınâ alıp zorlukla büğırta, çağırta yüzünü iyice yıkadı, yuğdu, büs tün boyalarını çıkardı, sonra da «bu şebeğe mi dutuldun be budala» diye, yüzüme tükürük fırlattı. Bir kaç tokat mtacak oldu isem de öyle bir üzerime hücum etti ki şaşırdım kaldım. Bizim kokonn da © sıralarda korkudan olacak başını alıp gitmiş. Amma karının boya. lar gidince öyle yüzü bir kötü oldu kt, benim de bizimkinin yanında hem yür | züm kızardı, hem de midem döndü, Şimdi Gülsüm bana kalfa tutup duru« yor. Geldiğindenberi bir kez yanıma | — Amma gene pazar edeceğiz bu — sokulmadı. Karıda donuz inadı mı var gün, ne pazar edeceğiz, dedi. Ve keyifle| Tedir anlamuyorum. Tosun pek büyü » avucundaki basma torbayı hoplatarak| Müs. O anası gibi değil, kucağımdan ge b Hati hiç inmek istemez. İki güne kadar hep Bir hafta sonra Osman oğlu Davut - :uın köyün ağası alan babası şüyle bir mektup aldı: «Benim pederim, pek muhterem Os- man ağaya: Ben burada pek iyiyim, Rahatım ye- rindedir. Yalnız bir sıkmtım varsa, © da sizden ayrı olmaktır, Pederim efen- dim, bir ay sonra tezkeremi alacağım, hemen yola çıkıp köye geleceğim. Yal-. mız sizden bir rlcam vardır. O da şu - dur ki: Ben gayri buralara, şehir kır - larına pek alıştım. Bizim Gülsüm ba - na gelmez. Köye gelince dileğim anun garesine bakmaktır. Sonra dönüp, bu-, rada bulduğum pek güzel bir matma- yım, Eğer onu almazsam kederimden balim harap olacaktır. İkimiz de bir - birimize sevdalıyız. O, Rum ise de be- na karı olunca Türk ederiz. Eğer şim- diden Gülsümün babası de bu iç için bir kaç lâf ederseniz iyi olur, anlar siz- den korkarlar. Tosumu anasına bınak- mam amma, beşibirlikleri, odadaki tki | keçeyi alsın. Ses etmem. İşte bunlar böylece size malüm ola. Ellerinizden öper duanızı isterim, Validemizin de eilerinden öperim, mahüumum Tosu- nun da yanaklarından öperim, hemşi - l"m Dilbere, Emineye ilh..» Turan Can Davudan babası bu mektubu oku - zeli kendime karı etmek kararında -| 'beraber elinizi öpmiye gelecegiz. Pek saygılı pederim, şimdilik benân gürı bana yeter, hem kokanadan, hena de köyde başka bir gızla evlenmekten vaz geçtim. Gülsüm ben görmiyeli pek iyi olmuş. Yaptığı işi bizim çavuşa de- — dim de: «Amma-akıllı karın varmış; kokonanın asıl yüzünü bak sana bir günde nasıl gösterivermiş, daha ne is- tiyons diye, onu alkışladı. Şimdi onun gönlünü etmek için çarşıdan biraz yağ- h basma İle kına almak isliporum. Sizç de bir çift yemeni bir yün kuşak ilha | Yarınki mushamızda : Kılıksız Kemancı Yazan: Salâhattin Enis | (Baştarafı 3 ünoü sayfada ) let olmıyacağımızı münzsip bulduğu- muz şekil ve surette kendisine anlat- tik. Canı sıkılmış. Kendi yazılarına «Ulus» refikimizden misaller getirmek Bureliyle iddiesımı isbuta kalkışıyor. Buna lüzum yoktur. Onun yazdıkları ve yazmakta berdevam olduğu yazılar- la bizim dediğimiz ve demek istediği- miz şeyler meydandadır. Anlayan an- lar, anlamıyana esasen duval zutna Bi- le azdır. — Selim Ragıp Ğ