10 Sayfa — Artık, Ertuğrul ık teşyi edenler arı sında, son selâmlar veriliyordu. Bütün *Son Posta ,, nın tefrikası: 65 151 numaralı şehit İ(Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan : AR. Suat, kalbinde Asafın sevgisi ve hayalinde saadet umıllenle İstanbula dönüyordu da öyle gideriz. Suad, büyük bir sevinç içinde cevab © çatanalar, istimbotlar, kayıklar, san- ' verdi: dallar geride kalıyordu. Ertuğrulun — İnşallah dayı.. ah, İstanbul top- toplarından savrulan dumanlar, bu sa-|rağına bir kere ayaklarımı bassam.. ye- kin ve rüzgârsız havada dağılamıyor.. koyu renkli sis bulutları halinde, Yo kuhama limanı üzerinde sürükleniyor- du. * Ertuğrul, Japonyayı teşkil — eden adaların cenubu şarkt kısmını saran |ceksin... re kapanıp taşlarını öpeceğim. — Demek ki, o kadar özledin. — Hem özledim.. hem de. Suad, birdenbire susuvermi — Ey.. hem de... — Dayıl. Bana boşboğazlık ettire - Hadi, kamarana.. vâkıa hava W(Komanonda) denizine doğru ilerle -| güzel amma, rütubet var. yordu. Japon sahilleri, ve sahillerin Mustafa bey, kamarasına dönerken karşısına serpilmiş olan büyük küçük | düşünüyor: adalar, tabiatin en haşmetli manzara- sını gösteriyordu... — Son günlerde bu kıza birdenbire Sonbahar olması- |bir ağırlık geldi. Halinde, garib bir de- 'SUN STA [ ıSııPını—hrU"ıfı—ııı SUMERYILDIZI TUNÇCANY Yazan : Celâl Cengiz Fırat ilâhının karnı yarılmış, fakat Sama içinden çıkmamıştı Tanzer emindi ve inanmıştı ki, Sa- ma Elâm hükümdarına iltica etmiş, tekrar onun maiyetine girmişti. Tan- zeri inandıran hâdiseler vardı.. Sama bir gün Tanzere memleketi - ni çok özlediğinden bahsetmiş, fakat tutsaklığını hatırlıyarak bir daha bu sözü tekrarlamamıştı. Tanzer, Gudeaya Samanın Elâma gittiğini, kendisinin su aygırının kar- nından çıkmasını beklemek - gülünç olacağını söylediyse de, Gudea hal - kın heyecanına kapılarak Samayı Fı- Na rağmen, gene her taraf yeşildi. Ve| ğişiklik var. Allah, sonunu hayır et - bu yeşillikler arasına da, açıklı, koyulu, | sin. en tatlı renkler serpilmişti. Deniz, sakindi. Hasır yelkenlerini açmış olan balıkçı gemileri, sanki ol- dukları yerlerde demirlemiş gibi, bu| içine almış.. durgun deniz üzerine serpilmişlerdi. * — Burada ne yapıyorsun, Suat?, Diye; söyleniyordu. Suada gelince; o da dirseklerini kü- peşteye dayamış.. — başını avuçlarının gözleri, yakamozlarla parlıyan dümen sularına dalmış; zih- ninden şunları geçiriyordu: — Hayat.. tıpkı, leziz bir şaraba ben — Hiş, dayı.. dümen sularını seyre- 'ziyor, İnsan, onu yudum yudum içtik> diyorum. — E.. artık İstanbula dönüyoruz... Tnşallah, sağ selâmet İstanbula evdet edersek, bakalım annene, ne cevap yereceksin. Gecenin süküneli kahkaha yükselmişti. Suat, bu çapkın gülüştea sonra sesi- ni hafifleterek dayısı Mustafa beye ce- yap vermişti: — Anneme öyle bir hediye götürü- yorum ki, dayı.. bana bir şey söylemek şöyle dursun; ağzı kulaklarına vara - cak. — Nasıl hediye, kız? — Söylemem. — Hele, hele.. — A.. hiç üstüme varma, dayı.. vak lahi söylemem. — Canım, şöylece çıtlatr. — Mümkün değil. — Bu hediye yenir mi, yenmez mi?.. — Eh.. adamına göre... midesine durur. — Canlı mı cansız mı?.. — Bana göre canlı.. bııkılannı kar Şi cansız. — Muamma söylüyorsun, kâfir kız. Zaten senin ağzından söz alınmaz ki... Ne ise, ne halt edersen et... Yalnız içinde tatlı bir Bazılarının ce, mest oluyor. İşte; şimdi ben de öyle mest ve mahmurum... Dünya - da, hiç bir kadına nasib olmıyan bir macera içinde yaşıyorum. Sonra.. se- viyorum; ve seviliyorum... Şimdi, şu ayaklarımın altında derinden gelen bir velvele ile dönen uskur beni her an İs- tanbula yaklaştırıyor. Köpüre köpüre uzaklaşan şu dümen suları, her an bir kulaç daha ilerlediğimi hatırlatıyor... İstanbul!.. Ah, İstanbul!.. Benim saa- detimin son merhalesi, sen olacak - sın. İhk havan.. tatlı seman altında ba- na da mes'ud bir yuva hazırlıyacak - sın. Bu yuvam, Adanın en tenha kö - şesinde.. sahilde, yüksek kayaların üs- tünde olacak. Orada Asafla başbaşa, denizin çağıltılarını dinliyeceğiz.. ay- larca üzerinde çalkalandığımız bu kor- kunç denizlerin kalblerimizde yarattığı heyecanları, orada , birbirimize tekrar edeceğiz.. ve..... — Ne yapıyorsun, orada oğlum?.. Suad, birdenbire sıçramıştı. Çünkü; daha başını çevirmeden, bu sesin sahi- bini tanımıştı. Hemen dimdik durarak tâzim vaziyeti almış: — Hiç, pâşa hazretleri Diye mırıldanmıştı. Şakacılığı çok seven Osman paşa, şunu söyliyeyim ki; ıendcn. hiç şikâ-|sesini hafifleterek: yetci değilim, Suad... Çok şükür, bir pot kırıp da beni maskara etmedin... İrişallah, hayırlısı ile İstanbula kadar Bir Doktorun Günlük Sarşamba Notlarından — (*) Karaciğer ve Safra taşları Çok etli yemekler, fazla yumurta, hamur işi yiyenlerde, çok oturanlarda, spor yap- mıyanlarda, vücutlarında gitgide artan yağ kütlelerini âdeta bir yağ hamah gi- bi taşıyanlarda görülen — hastalıklardan biridir. Karnın sağ tarafında, kabürga kemiklerinin hemen altında mideye doğ- ru İntişar eden bir sancı İle hastalık kendini hişşettirir. Bancı gitgide sağ o- muza yayılır, bulantı, kay başlar. Karın gerilir, sert bir hal alır. Tedavi için İlâç- lar yapılmazsa saatlerce hastaya ıztırap veren bir şekil alır. Safra taşları sarılık ta yapar. Bu safra yolunu taşın kapadı - gını gösterir. Bazan bu sancılatla bera - ber ateş te görülür. O zaman işin içine mikropların da karışarak İlühap yap - mak istediği anlaşılır. Safra taşları per- hiz ile tedavi ile diyatermi ile ekseriyet- le ameliyatsız — iyileşen — bir hastalıktır| Perhiz ve Hâçlarla beraber kalevi su memba memleketleri, sıcak banyolar kü- Tü tedavinin esasını teşkil eder. (* Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapığtırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınıda bu notlar bir dokter gibi imdadınıma yetişebilir. — Böyle tenha köşelere çekilip de hülyalara dalmak, gençler için pek o kadar iyi değildir. Hadi bakalım.. git, İyat, Yarın sabah, tâlimler başlıyacak. İKuvvetli ve çevik bulunmak Jâzım. Anladın mı, delikanlı. Dedikten sonra, geri dönerek uzak- laşmıştı. * Ertuğrul, Japonyayı teşkil eden yüz- İlerce adanın cenubu şarki kısmını iha> İta eden (Komanonda) denizinde iler« İliyordu. Havada, hafif bir sıkıntıdan ibaşh. dikkati celbeden hiç bir şey yok (Kü) yarımadasının tam cenub nok- tasını vücuda getiren (Şeyyino Moza- |ki) burnu istikametine yol verilmişti. Bu suretle artık, büyüklü küçüklü a- daların arasından çıkmış; açık deni - ze girilmişti. | Geminin sancak tarafında, rengâ - 'venk Japon sahilleri ;tepeleri gri renk- te lâv yığınlarından mürekkeb dağlar yükselmekte idi. İskele tarafı ise, ta - mamen denizle semanın birleştiği mas- mavi bir ufuktan ibaretti. Yokohamadan hareket edildiği da - kikadan itibaren, aradan 14 saat geç - mişti. Barometre, birdenbire düş - müş.. biraz evvelki sakin denizde, şimdi dalgalar büyümek istidadı gös- llı:'nnı'tı (Arkası var) * rattan gelecek diye beklemekten ken:- dini alamamıştı. ... Fırat mâbudu ölüyor mu? Aradan hayli günler geçmişti. Bir akşam güneş batarken Firat kı- yılarında büyük bir su aygırının yat - tığını gördüler. Gudeaya haber verdiler. Sumer yasasına göre Fırattaki ay - gırları öldürmek yasaktı. Fakat, kendi kendine ölenlerin cesedi sahilde bu - lunursa, bunun eti parçalanıp hayvan- lara dağaıtılır ve kemikleri bir meydan- da yakılır.. Külleri Firat kıyılarına gö- mülürdü. Gudea bu haberi alınca saray muha- fığlarını Firat sahillerine, gönderdi: — Su aygırını öldürmüşler mi; yok- sa kendi kendine mi ölmüştür? Bunu anlayın! Dedi. Muhafızlar sahilde tahkikat yaptı - lar.. köylüleri sıkıştırdılar. Herkes: — (Fırat mâbudu) na kim el uza- tabilir? o kendi ecelile ölmüştür. Diyordu. Zaten aygıra şöyle bir göz |atmakla onun kendi ecelile öldüğü an: İazlıyordu! Aygırın * biç Hi yerinde mızrak veya ok yarası yoktu. Muhafızlar gördüklerini ve duyduk- larını krala anlattılar. Gudea emir verdi: — Karnını yarsınlar.. Samayı mey- dana çıkarsınlar. Güudea bunuü söylerken, bütün Ur halkı Samanın aygır karnında yattığı- nı ve karnı deşilince meydana çıkıp kurtulacağını umuyordu. O gün Fırat Sumerliler: « — Sama kurtuluyor..» kıyılarına — toplanan « — Samayı tekrar dünyaya kavuş- — Bu gece, kaç gündenberi yüzlü turmak için, su mâbudu kendine|gülmeyen Gudca sevinecek.. ve saray- kıydil Diye bağrışıyorlardı. Halk arasında Samâyı sevenler pek çoktu. Sama Akada giderken, onun atının bastığı yerlere saçlarını kesip atan genç kızlar sahile toplanmışlardı. Bu kızlardan biri, arkadaşının kula- ğına eğildi: — Sama tekrar dünyaya kavuşursa, onun ayaklarına kapanacağım ve ken- disinden benimle evlenmesini istiye - ceğim, Genç kızın arkadaşı güldü: — Boşuna seviniyorsun! Sama dün- yaya gelir gelmez, muhafızlar onu sa> raya götürecekler.. — Saraya mı götürecekler? — Elbette. Gudeanın kızı, Samayı seviyormuş. Haberin yok mu? Genç kız birdenbire sapsarı kesildi: — Beyhude kestim demek saçları- mı?l.. — Umudunu kesme.. belki de se- ninle evlenir! Çünkü Sama kral kizi almaktan korkuyormuş.. Genç kız tekrar ümide kapıldı.. Geniş bir nefes aldı. : — Ne olursa olsun.. bekliyeceğim onu. Balıkçılar biçaklarını bilediler.. Muhafızlar (Su mâbudu) nun etra-| , fını sarmışlardı. Etrafta toplanan halk, saatler geç - tikçe sabırsızlanıyordu. Samanın yolunda vaktile saçlarını kesen genç kızlar hep bir ağızdan * ellerini göğe kaldırarak - yalvarıyor- lardı:. « — Ulu tanrım! Sen, Samayı bize bağışla! o Akada giderken, fır- kaçıyor; bulutlar sıyrılıp dağılıyor- du. Sen ona (kuvvet mâbudu)nun kolunu ve cesaretini vermiştin! O- bu kahramanı sen ınnımhn ayır - ma'l» Su aygırının karnını yarıyorlardı. At üstünde duran — muhafızlardan « — Onu biraz sonra aramızda gö-|biri yavaşça arkadaşının kulağına fi - receğiz..» İsıldadı: nbu Semti meşhuru mahallesi —M—“—7————H Va Cadde veya sokağı — No: su Bahçekapı'da d-üncü Vakıf han asma katında 18 » » » » 12, 14, 81 » np » » A, 6, 88 » » » » 86 » » » » 17 » » » » 87, 39, 40 » » » birinci katında 12, 16 » » » » 18, 22, 29 » » » » 8BO, Si, 32 » » » » 33, B4, 37 ”» ” ” » B9 Ü i » — Zzemin katında 9 Eyüp camikebir Bostan iskelesinde O Çakmakçılar'da Valde hanı ikinci kemerde 6 Yenikapı Kâtibkasım 59, 67 Mercan Eski İbrahimpaşa 1 » » 2 » » B 'arşıda Sahaflar'da 65, 67 ultanahmet Cankurtaran B6 » » 361 BA4 da şenlikler yapılacak.. — Sen de bol bol şarap içeceksin, değil mi2 — Şüphesiz Samanın bulunmasını bunun için istiyorum. Günler var kk mideme bir damla şarap inmedi. (Arkası var) İstanbul Asliye Dördüncü Hukuk Mak kemesinden: rafından evvelce Bakırköyünde Zeytinlik- te Furun S. da oturan Corc ile ölü İspiro ve karısı Vasiligi ve ölü Mihal karısı Aspası ya ve Harikliya ve Marika aleyhlerine mahkememizde açılan 935/545 N.lu iadei muhakeme davasından dolayı mahkeme - mizden verilen ve davacının Harikliya, Ma- Vika ve Vasiligiye karşı açmış olduğu dava- nn reddine ve eski hükmün Harikliye ve Marika ve Vasiligiye ait kumunın tamames tadiline ve meblâği malümenin davacıdar mütedair bulunan 7 sayı ve 14/12/936 ta- rihli kararın müddeialeyhlerden Corcun ikametgâhı malüm olmaması hasebile ken- disine tebliği kabil olmara'ş ve bu baptaki ilâmın bir ay müddetle ilânen tebliği ten- makamına kaim olmak üzere gazele ile i- lân olunur. (837) Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Pertev). mil), Fenerde: (Vital — Şehremininde: (Nâzım). Karagümrükte: — (Fuat). Ba - malyada: — (Teofilos), Şehzadebaşında: (. HaliD. Eyüpte: — (Hikmet Atlamaz). Eminönünde (Mehmet Kâzım). Küçük- pazarda: (Hikmet Cemil). Alemdarda; Üğşref Neşet). Bakırköyünde: (Merkez), || Beyoğtu cihetindekiler: )| istikısi çaddesinde: — (Galatasaray) ve (Garih), Galatada: (Hidayet). Kurtu - huşta: (Kurtuluş). — Maçkada: — (Peyzl). Beşiktaşta; (Nall Halid). Boğariçi ve Adalarda: Üsküdarda: (Selimiye). Sarıyerde: (A - Baf). mnı.ıııdıdı (Halk), — Heybelide: Beyazıtta: (Ce - Cinsi Muhammen kirasi SAa Lira Penceresiz oda 6 Odalar 165-gor Odalar 16-gar Oda 17 Oda x Üç oda B2 Odalar 15-ger Odalar 16-şar Oda 17 Methal ve helâların arka- sındaki mâhal 3,5 Mihrişah imareti 75 Oda ve altında bodrum — 8 Dük, 16 Nusuhağa hanında kemer oda 1 » » » 15 » Pat 15 Dük, 118 Cami arsasında müfrez bir kısmi ı » » »i n n *P0 Yııkırdı yazılı mahaller 938-sonesi mayıs nnmyolinık lar kiraya verilmek nzers m(umıyı arık- înınhul Vakıflar Başmüdürlüğünde Akarat kalemine mmu İstekliler 15-Nisan 987-Perşembe günü saat 15-şe kadar . (1858) üü