Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
u N —rERa & Si — Ka Bi . > öîi_—_*w—ı—_c———wnî KEkğİ A L ĞRİ K YÜK F İA LA & 4 e l : a d “Son Posta ,, nın tefrikası: Si Üai ' | 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan t A.R. Asaf Suadın kulağına eğilmiş “ Gemi de muhakkak bir kadın var,, demişti. Suat bu sözden fena halde korkmuştu. Gece yarısınar doğru, kamarasından çıkmış.. sanki acele bir işi varmış gibi, hızlı hızlı zabitan kamaraları arasın -! dan geçmişti Küçük ampullerin ziyası altında adetâ alaca karanlık olan yer- lerde, bir kaç genç zabite rastgelmişti. Bunları, hiç görmemiş gibi hareket et- mişti. Fakat, biraz ilerleyip de sintiye merdivenine sapılacak koridora gelir gelmez, mülâzim Asafla karşılaşmış; — AÂ., siz misiniz, Asaf bey?.. U- yumadınız mı?.. Yoksa, — vardiyada mısınız?.. Demişti,. Mülâzim Asaf, birdenbire cevap ve- rememişti. ÂAdetâ bucalayarak; — Uykum kaçtı. Şöyle güverteyi bir dolaşayım, dedim. Diye kekelemişti. — Deniz kızından korkmuyor muüu- sunuz?., — Â,, onu; çoktan unuttum, gitti. — Şu halde.. müsaade ederseniz, ben size sorayım.. şimdi, deniz - kızı birdenbire karşınıza çıkıverse ne ya-| parsınız?.. Genç zabit, heyecanlanmıştı... Ade- tâ Suadın kulağına eğilerek mırıldan- mıştı, — Şakayı bırak, Suat... Bu, deniz kızı hikâyesinin bir martaval olduğunu biliyorum. Fakat ben, başka bir şey - den şüpheleniyorum. Suadın vücudü, sarsılmıştı. Adetâ, boğazına bir şey tıkanmıişti. — Neden şüpheleniyorsunuz. — Gemide , muhakkak bir kadın var. “ — A... bu.. imkânsız şey Asaf bey. : — Evet.. imkânsız şey olmak lâzım - gelir. Fakat benim içime, bir kurt gir- di. — Korkarım ki; şimdi, o kadının buradan geçmesini bekliyorsunuz. — Yahut.. gözüme ilişmesini... — Müsaadenizle Asaf bey.. gece - niz hayır olsun, — Senin de gecen hayır olsun, Su- at... Haa.. dur. Onu soracaktım. Bu vakit sen buralarda ne geziyorsun — Ben mi... Şey.. kıça kadar gide- rek paraketayı tetkik edecektim, - — Sana ne,paraketadan... — Beni biliyorsunuz ya?.. merak... — Galiba, Japonya seferinden dön- dükten sonra, tüccar gemilerinde İos- tromo olacaksın, Bir Doktorun Günlük Notlarından Çarşamba ——— — (©) Varice — Varis Çok oturmaktan mütevellit hastalıklar | - Mevcut olduğu gibi, çok ayakta durmak- tan mütevellit hastalıklar da — vardır. Bunların başında varisler gelir. Ayakta | durmak mecburiyeti olan san'atkârlar, saticılar, memurlarda, doğuran kadin - " larda - gebeliğin tesirile - varis başlar. Varis siyah kan damarlarınım içinde de- veran eden kanın, bu deveranın müşkü- - lât kesbetmesinden ve kanın siyah da - marlar içinde fazla kalmasının ve bin - netice damarların genişlemesile meyda- na gelir, Bakdırda ve bacakta mavi rerik- te damarlar bazan âdeta İp gibi görü - lür ve el ile tutulduğu vakit oldukça sert bir hale gelmiştir. Artık hastada bacak ve ayak ağrıları bütün şiddetile baş gös- terir. Ağrılar öğleden sonra başlar, ak- şam şiddetini arttırır. Yatakta hafifler, sabah kalktığı zaman hasta Trahattır. Fakat faaliyet başlayınca yene tekrar e- der., Varis yalnız ağrıdan ibaret, olan, ev- ca vermez, baran damar dahilen catlar. Büyük kan ziyatna sebebiyetl verir. Va - risli olanlar san'atlarını değiştirmelidir- ler. Bu mümkün değilse 0 haâlde lâstik band ile ve yahut lâstik çorap ile vazi - yeti Idare etmeğe çalışmalıdır. (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. | Bıkınti zamanınızda bu notlar bir doktor “ gibi imdadınıza yetişebillir. 3 -'&-__ı,.zı;.iı.___ y PC — Eh.. onun gibi bir şey... Suat, uzaklaşırken; bütün vücudü heyecandan titreyordu. — Eğer, Asaf benim kız olduğumu hissederse.. kendimi denize atmaktan başka çare yok. Diye söyleniyordu. Asaf ise, koridorda uzaklaşan Suadı gözlerile takip ediyor. — — Yahu.. ne oynak, ne kıvrak deli- kanlı... Bunun, bir &übyan neferi ol- duğuna bin bir şahit lâzım... İnsanı kendine çeken, kendisile zorla konuş- turmak istiyen o kadar kuvvetli bir ca- zibesi var ki... Eğer kadın olsaydım; buna, muhakkak âşık olurdum. Diye, düşünüyordu. Suat, tam güverteye çıkacağı zaman, mülâzim Ali ile burun buruna gelmiş- ti. Mülâzim Ali, Asaftan daha serbest bir tavırla: — Hayır ola, Suat!.. Bu vakit ne dolaşıyorsun? Demişti... Suat, birdenbire şaşalı- yarak: — Uykum kaçtı. Sıcaktan yatılmı- yor. Biraz hava almak için güverteye çıkıyorum. — İyi amma, arkandan atlı kovalı- yor gibi geliyordun. — Bir an evvel güverteye çıkmak için... Ya, siz?... — Ben mi?.. Ben de, söyle bir do- laşıyordum. — Deniz kızından korkmuyor mu- sunuz,.. Ya, birdenbire karşınıza çıkı- verse?.. — Hay, ağzını seveyim... Haniya, o günler... Allah biliyor ya, iki gece- dir, gözlerime uyku haram oldu. — Niye2.. — Belki rastgeliveririm, diye. — Rastgelirseniz ne yaparsınız?.. — Ben, bizim hoca gibi safderun değilim... Hele o mübarek mahlük, şöylece bir gözüme ilişsin... Eğer, ka- çabildiği yere kadar kovalayıp ta onun saçlarını şu bileklerime dolamazsam... — Ya, sizi çarparsa?. — Eh, oğlum.. bu dünya, böyledir. Ya, o beni çarpar.. ya, ben onu..., Ha- di, uğurlar olsun. — Size de?.. Suat, bir kahkaha basmamak için, kendini güç zaptetmişti. Artık fazla dolaşmaya lüzum görmemişti. Derhal kamarasına inmiş.. dudaklarında garip bir tebessümle gülümseyerek içeri gir- miş., kapıyı arkasından kilitlemişti. — Tamam... Tahminlerimde, hiç hata etmemişim. İkisinin üzerinde de istediğim tesiri husule getirmişim... Oh!., Ne iyi oldu?.. Hiç olmazsa, bir iki gece olsun; onları uykusuz bıraka- rak, karanlıklarda dolaştıracağım, Ya.. Nasıl? . Her gördükleri kızdan, genç kadından göz kirası almaya kalkışır- lar mı?.. Biraz da benim gibi bir genç kızın eğlencesi olsunlar.. budalaca ha- yallerle kafalarını yorsunlar... Fakat; artık bu şakayı burada bırakmak lâ- zım. Çünkü. Ali efendi, yaman ... Allahtan oldu da, ona rastgelmedim. Eğer eline geçseydim; bütün gemi hal- kına rezil olacaktım. i Suat, böylece düşünürken; dolapta- ki cankurtaran yeleğinin arkasından ibir paket çıkarmıştı. Gülümseyerek, bu paketi açmıştı. İçinden bir takım garip şeyler çıkarmıştı... Bunlardan biri, tıpkı, içi boşaltılmış bir balık de- |risine benziyordu. Bu, koyu mavi bir bezden yapılmıştı Uzun bir pantalon şeklinde yapılmış olan bu taklit balık |kılıfının üzerinde, beyaz boya ile çizil- miş, pullar vardı. Suat, yumak gibi bir şey daha aç - mıştı. Bu da siya bezden yapılmış bir peruktu. Bu perukun üzerinden, ga- İyet ince kesilmiş, saç gibi bez parça- (ları sarkıyordu. (Arkası var) “SÜMERYILDIZI TÜUNÇCÇAY Yazan : Celâl Cengiz Düşman safları arasından Tanzere atılan oklar Nâraşa aitti palalarına bile el atmıyorlardı. manı bir anda sarıvermişti. Akad kumandanı: « — Meydanda bir tek Sumerli kal- mıyacak.. hepsini doğrayacaksınız!» Diye bağrıyordu. mişti. Fakat, Tanzer, Akad kuman - danı gibi, hasımlarını doğramak - için emirler vermiyordu. Tanzer: « — Akadları esir almağa çalışınız!» Diye bağrıyordu. Biraz sonra anlaşıldı ki, iki kuvvet başabaş çarpışıyordu. Ne birisi ötekin- den fazla, öteki de berikinden kuvvet- liydi. Bu kanlı dövüş akşama kadar sür- dü. Bir aralık Tanzerin omuzundan vızlayarak geçen bir ok, arkadaki ar- kadaşının göğsüne saplanmıştı. Yara- lanan Sumer muharibi atından yere yuvarlandı ve can verirken haykırdı: — Tanzer! Düşmandan öcümü al- mayı unutma! Bu sırada uzaktan bir ok daha vız- layıp geçti. Bu ok da Tanzerin bir başka aske- rini yaralayıp yere düşürdü. Yaralanan Sumerli, kendi elile göğ- sündeki oku çıkardı ve Tanzere ses - lendi: — Bu ok, Nâraşın belinde taşıdığı oklardan biridir. Düşman arasında ya Nâraş da var.. yahut Nâraşın oklarını kullanan bir Sumerli var. Tanzer attan yere atladı.: yarala - nan muharibin göğsüne saplanan oku tetkik etti: — Evet, diye bağırdı, bu okları Nâraş Ur'dan ayrılmadan kendisi için yaptırmıştı. Demek ki düşman muha- ripleri arasında beni vurmak isteyen gizli bir el var! Gerçek bu okların hedefi Tanzerden başka bir kimse değildi. Fakat, talihli kahraman her iki oktan da kendini korumağa muvaffak olmuştu. — Haydi aslanlarım, bir daha.. Diye bağırarak*tekrar atına bindi.. diğer atlıları da önüne kattı. Bir kasır- ga gibi meydana atıldı. Sumer cengâverleri harp miğferleri ve kargılarile at üstünde o kadar hey- betli görünüyorlardı ki.. bu saldırış - tan düşmanın ürkmemesi kabil değil- di. hücum Akadlar birdenbire yüz çevirdiler.. geriye doğru: — Hasmımız çok kuvvetli.. Nâralarile kaçışmağa başladılar. Tanzer, düşmanın ters yüzüne dö- nüşünü, görünce, dağları titreten gür sesile bağırmağa başladı: — Atlarına ok atınız.. Akadları yere düşürünüz! Tanrı bizimle bera- berdir. Ölümden yılmayın! Sumer akıncıları toplu bir halde ye- ni bir hamle daha yaptılar.. hasımları- nı küme küme, kol kol yere sermeğe başladılar. Tanzerin: «Düşmanı diri diri yaka- layalım!» sözünü dinleyenler onda bi- rini bile teşkil etmiyordu. Sumer muharipleri coşmuşlardı. Güneş bitmeden bu kanlı savaş so- na ermiş ve düşman tamamile püs - kürtülmüştü. Akadlar savaş meydanında iki bine kıp kaçmışlardı. Ortalik sükünet bulunca, Güvenleri o kadar kuvvetliydi ki.. Akad muharipleri yedek oklarına ve Oysa ki, Tanzerin muharipleri gök-' ten inmiş bir ateş dalgası halinde düş- Bu sırada Tanzerin de sesi yüksel- yakın ölü ve bir okadar da esir bıra - Tanzer yaralılar ve esirlerle konuşmağa baş- ladı. — Hepinizin tutarı neden ibaretti? — On bin kişiye yakındı.. — Arkadan başka küvvet geliyor muydu? — Hayır. Bu, Akad kralının güven- diği son ve taze kuvvettir... Tanzer sevindi. — Demek ki Akad da başka kuv- vet kalmamiş... Ve zabitleri bir araya müzakereye başladı.: — Şimdi ne yapacağız? toplayarak Kaldeye doğru gidelim. Esirlerin kollarını bağladılar.. bir |hükümet merkezi — Esirleri Ur'a gönderelim.. biz de muhafız alayına teslim ederek Ur'a gönderdiler. V Tanzer'o gece harp meydanında işa yarayan ganaimi toplatarak, ertesi sabah güneşle .beraber, Akadlıların olan (Kalde)nin yolunu tuttu. : Tanzer birinci meydan harbinde muzaffer olmuştu. Bundan sonrakl harpler onun için, ilk savaş kadar teh- likeli olmayacaktı. K Kalde önünde ikinci bir meydan cengi.. *« * $ Tanzer ordusile Kaldeye kadar, yıl: dırım sür'atile ilerlemişti. Saat 6 da yorucu bir meşguliyetten sonra, buruşuk ve yorgun bir yüzü vardı. yeni ve yı Bu yeni son derec2 pudranın yapışma pişma mimi dostlarınız bile şayanı hay- ret teninizin, tabii ,güzellikten mMütevellit olmadığına kail 0- lamıyacaktır. — Dışarıda, yağ - murda ve güneşte veya deniz banyosunda veyahut tenis maç- larında, içerde — sıcak — salonda dansta daima cazip güzellikte bir tene malik olabilirsiniz. Resimli Hakiki Bir Vak'a GENÇ ve TAZE Görünmenin yeni ve kolay usulü Saat 6,45 de bu “4 de bir,, pudra kullandı. miknatisin iğneleri cezbettiği gibi cild için son derece ya- malik gayet ince hassasını veren fevka- | bir pudradır....... tur- Bir defa pudra- lâde inceliği âdeta yü- lanmak kâfidir. Çün- zZünde gayri mer'idir. En sa- , kü bu pudra cildiniz Bu pudra, ne sudan, ne de ter- (Arkası var) Saat 7 de şayam sihrâmiz | hayret bir tenle Bi genç ve terütaze 7 | görünüyordu. Yüz ve burun par- laklığı tamamen zail olmuş hattâ bütün si- yah benler kaybolmuş hassasına için kuvvetli bir yı- pışma hassasına ma- liktir. den kat'iyyen müteessir olmaz ve iyüzde leke ve tabaka teşkil et- mez. Tokalon pudrasını, cildiniz - de son derece yapışma hassasını veren ve fevkalâde ince olan bü sihrâmiz «4 de bir» pudrayı kul- lanınız. Neticesinden son derece memnun kalacaksınız. | adresimle ilân etmeniri rleca Bebek... ..» Binlerce Tokalon müşterisinde müessesemize mektup yazan- ların müşahedeleri kendiliğinden gelen en kıymetli delillerdir: | (Tokalon krem ve pudralarını kullanmaya başladığım gündenberi cildim kendi krem ve pudrasını buldu) Beylerbey...... K, caddesi...... Mu (Kremlerinizin bir hafta zarfında cildimde göstermiş olduğu iyi tesirden mütevellid memnuniyetimi isim ve İb... So... No. İT Ra... Mektupların asılları doıyalırımızdgrnklıdır. ve ondan mütevellid baş ağrılarını de- feder. MİDE ve barsakları kolaylıkla boşaltır. Son derece teksif edilmiş bir tuz olup MÜMASİL MÜSTAHZARLAR- DAN LAY, ve DAHA KAT'i tesir eder y& meklerden sonra alınırsa H LİĞİ, MİDE EKŞİLİK ve YANMA - LARINI giderir. MİDE VE BARSAK- LARI ALIŞTIRMAZ. der. MAZON isim ve HOROS marka- sına dikkat, şişesi ekonomiktir. ederim.) İNKİBAZ DAHA ÇABUK, DAHA KO- Ağızdaki kokuyu ve tatsızlığı defe- Küçük şişesi çıkmıştır, fakat büyük aa i ni ği —— didizd eli z