SON POSTA M: İttihad ve Terakkide on sene No. 37 CİHAN HARBİNİN SON PERDESİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — On ikinej kısım Talât Paşa istifa etmiş, Kabineyi İzzet Paşa kurmağa muvaffak olmuştu Bizi memlekete getiren Ümit vapuru Kavaklarda pratika alırken içeriye bir gazete girmiş ve elden ele bize kadar gelmişti. O gazetede Fethi Beyin dahiliye nazırı olduğunu ve mütareke aktedilmek üzere Mondros'a bir hey'etin gideceğini okuduk Gidiyoruz ve yaklaşıyoruz. [;<..mi tularına gelinceye kadar beynimiz u- Yuşmuş gibiydi. İstanbulda bizi bek - €en şeyleri düşünmiye lüzum gör - Müyor, daha doğrusu bunları düşün- mekten kaçıyorduk. Ne olculu, Ber- linden hareket ettiğimiz — saattenberi Börüp geçirdiğimiz şeyler, geceki tor- Billi kâbus gibi, kâbuslu bir rüyadan ibaret olsaydı! Maalesef, iş öyle değil, Bütün bu görüp geçirdiklerimiz hep hakikat ve daha da çok $ı ” göreceği « Miz muhakkaktı. Acaba İstanbulu nasıl bulacaktık? Acaba İstanbulu nasıl - bulacaktık? Bükreşten geçerken kulağımıza Talât Paşanın istifa etmiş olduğuna dair Mübhem bir rivayet ilişmişti, fakat, fivayet o kadar müphemdi ki onun üzerinde dürmaya bile lüzum görme- Miştik, Bükreşten beri ne bir şey öğ- Tenmiş, ne de bu mesele üzerinde u- Zun boylu düşünmüştük. Şimdi, İstan- ula yaklaşırken zihinler harekete gel- G, birbirimize muhtelif ihtimalleri sa- Yıp döküyoruz ve bunlar üzerinde mü- » lar yapıyoruz. Ümit — vapuru, İçinde taşıdığı helecenlerdan ve endi- telerden bihaber, yavaş yavaş boğaza doğru giderken, bizler memleketin Süştüğü badireden nasıl — kurtulacağı TMeselesi üzerinde zihinlerimizi yorup Gdurüuyorduk. Nihayet, işte torpil tarlaları, işte ka» işte Boğaz! Ümit vapuru kanala 'u girdi ve Boğaza doğru ilerledi. Bit öğle somu, güneşli, sakin, nicağa Sakın ilik bir hava içinde, sonbaharın at bozumunun solgun çehresi Bo - İ lzzet Paşa içeriye bir gazete girmiş. Gazete, elden ele dolaşarak biraz sonra bize kadar geliyor. Kaptan köşkünde bulunan biz- ler, üç siyaset dostu, heyecanla Taninin sütunlarını dolaşıyoruz. İzzet paşa ka- binesi yeni tşekkül etmiş, mütareke için Mondros'a bir hey'et gitmek üzere- dir. İzzet paşa kabinesi, İttihatçi rengi- ni muhafaza etmekle beraber İttihat ve Terakki içinde son senelerde muhalif olan unsurlardan mürekkeptir. Dahili- ye nazırı Fethi beydir. Bu kabine, belki mütareke yapabi- lir, fakat, siyaseti ve memleketi tuta- cak bir hükümet olamaz. Onu hariç istemiyecek, dahil tutmıyacak, Vahdet- tin hiç kendisine mal etmiyecektir. Bunu pek iyi biliyoruz. Bir kaç günlük bir iş kabinesi, mütarekeyi ancak yapa» bilecek ve sonra çekilip gidecek bir Biz khıyılarında o hüzün dolu tebesstim- |teşkküldür. Memleketi sarsacak siyast KP U Küslayor Bu Bağelan'dL İdalyelara göğür vetebiban. Küyel farı en son çıkıp girişim, 914 nisanın-İonda yoktur, Biz pekâlâ biliyoruz ki Ertuğrul ile Yalta'ya gittiğimiz bu hükümet, milli bir siyaset yapmak ğ.hındı. O zamandanberi, Boğazdan |istiyecek hükümettir. Fakat zaman ha T görmüştü. Dört senelik harbin zamanı değildir. Şimdi Türkiyedeki B Sorteki çagileri ddi Böğa | hükümetleri Loid Corç yöpacaktır. Ph fin iki kıyısında daha vazih olarak gö- | Maurice (Fiç Maaris) in zamanı gelmiş iülüy.,,. Dört harp senesi, bütün bu|tir. O, şimdi İttihat ve Terakkiden in- Wılardan geçip giderken çomurlu ve tikam alacaktır. Kaptan ünde, beş dakika için- TAKVİM MART * Arahi sene 1855 17 | Resizl söno| 3w7 tla ve kanlı ellerile her tarafta bir| Kit ng Nalintı ayöinde iki “tina yaklaştığını bilen yorgun bey-| KT gibi, şimdi biraz daha sör'atle ka -| P giden bizim puslasız Ümit, Boğa- kaplayan tenhalık ve sessizlik için- BK bo yorgunlak ve hareplik elerini lerek geçerken, bütün yolcular, Vertenin üzerinde, her tarafı kap- K N ganimet eşyası arasında kendi- Liğdıracak bir yer bulmuşlar, etra- iyorlar. Herkesin kelbinde niha- Rumt sena isök Mart Kasım 4 180 ÇARŞAMBA Ş | SABAN | BU anA karuçşmaktan gelen bir do <T Muharrem ik hissi ve bunun yan:başında da a İ 51 4 e © dakikadaki haline ait türlü| | $ | 08 endişeler var. -w Y [îhı ÇAkşam e Saleea L — A Heıku. sessiz, düşünceli ve dalgın- « ha fak Di Dd DA ı biş Arada sırada ağızlardan - kü & (0k4 BPasl el İ İ 2215045 (18l118| 1948 _,eı* tiba kelimesi, daima ümit ifade M ir kelime düşüyor; sonra gene kA bi Şehir ©4 Tzi diyatrosa *, dalgın gözlerile, her tarafı sey- Ş pebaşı ta g . a b düşüncelerinin dolaşık zincirini| ŞEhirTiyateosu — ara n kumında 7-8-887 öndei dönüyor, Berlin ile İstanbul ara- Slan Ki Mesafeyi on üç günde yapmış | Muhacir kafilesi, ondan sonra, 4 Zaman Almanya ile Türkiye ara- N akşam saat 20,30 da ÜMiT U, denizden ve karadan yapılacak '(';"'3"3 f’;;m*j“ t muhaceretlerin ilk partisidir. M LAG T z gündüz sant 14 da Ürk sularında okuduğumuz —| çocük üyatrosu Döğanla Selma ilk yazeta akşam sant 20,30 da Vapür Kavaklarda pratika .!.aenl SAZ CAZ ErASR ELRAŞ İmillt siv K Taksmikei | ylı su geçmiş, Türkiye bir çok|milli siyeset yapaca ükümetlerin de gazeteyi okuyup bitiyen üç arka - daş, bunları düşünüyorlar, bu çerçeve içinde bir kaç fikir teati ediyorlar; Ü- mit vapuru imana yaklaşmıştır. Ben, elimde gazete, dalgınım. O zaman Ta- ninin yazı müdürü İbrahim Necmi idi. Ben seyahatte iken başmakaleleri o yazıyordu. O gün de Çağlıyan âyanına sudan bir mektup yazmakla iktifa e mişti. ' Taninin vazifesi bitmişti Tanin!.. Ömrümün en genç kuvvet- lerile dolu olan on senesini, onun sü-| tunları arasında pala çalarak geçirdi - ğim bu gazete, artık gözüme, kırağı| yemiş bir sonbahar yaprağı gibi görü- nüyordu, Benim onda, onun da hayat- ta, ikimizin de vazifelerimiz bitmişti On sene mütemadiyen, sabahtan ak- şama kadar zam içinden çıkmadığım, çok gecelerimi de onun gâh istedi- ğimiz sür'atle gitmiyen mürettiphane- &i içinde, gâh istediğimiz gibi işlemi- aksiyon makinesi etrafında ge - m bu gazeteyi artık gözüm gör- mek bile istemiyordu. Kimbilir kaç |defa, telefon makinesi karşısında, yorgunluktan ve heyeçandan — bitmiş |bir halde, gelişlerini ve gidişlerini bek- lediğim hâdiseler, o on senenin bütün günlerini en ağır yüklerle doldurup ezen vak'alar artık bu gazeteyi ezmişti. Vapur demirledi, muhacir - kafilesi | |birbirlerine veda ederek — aynıldılar.' Doktorla ben, mübhem ümitlerle, bazı | |fikirler üzerinde idik. Ertesi günden | |itibaren buluşmak — kararile ayrıldık. Ben bu muhacir kafilesine klavuzluk €etmiştim. (Arkası var) aa GERERTRUMIY AT A G | VEMEK | DEĞİL ,/ İŞKENCE *| ğa başladı. Omuzü! Dişlerini Radvolin ile temizlememenin cezasını çekiyor Dişleri hiç temizlememek ne ka- dar muzırsa gelişi güzel bir macunla temizlemek te o kadar muzurdır. Diş- lerinizin minasını Dozacak macun- lardan sakınınız. Minası bozulan diş- ler çürümeğe mahkümdurlar, Yemek yedirmezler, su içirmezler ve size hayatı cehennem ederler. - Nihayet hepsint çektirerek gönç yaşta dişsiz kalırsınız. Radyolin Dişleri, mina tabakasını çizmeden, hırpulumadan temizler ve parlatır. mikropları öldürür, diş etlerini kuv- vi iri VANDA Yazan: Maurice Renard Barın kapısı hızla itildi ve içeri biri Birdi. Kapının açılmasile dumanlı salo- na bir lâhza soğuk bir rüzgâr hücüm etti. Gelen Helland Flandersdi. O, iriyarı bir adamdı. Fok avcılarına Mmahsus t osile acayip bir hayvanı an- Nen var Hellâr | ) leki rakı kadehini bir yudum-| da dikti. Bu hareketi tuhafıma gide - rek güldüm, O zaman: — Yok, dedi, gülmemelisin! — Pekâlâ. — Kederli bir adama kat'iyyen gü - lünmez.. Bugün biliyormusun — çok muztaribi ola, anlat bakalım! nda öldü.. — Kim? — Wanda.. Ah! Evet, ondan hiç kim- seye bahsetmemiştim. O parlak ve mes'ut gühü bekliyordum.. O zaman arkadaşlara 'sürpriz olacaktı. Fakat bak işte öldü! Dün öğleden sonra lima- na girince, doğru ona koştum, yoktu.. Wanda artık ebediyen dünyada yoktu. Meseleyi anlattılar: Otomobille ğe çıkmış.. Bir ka: Lâkin iyi dinle! Asıl i Yanımda bir de sevgilisi varmış.. Bir li Allahım ne kadar bedbahtım. | Helland müthiş bir surette Her karaya çıkışın kafayı çekerdi. Başı duma: su u_xxlu-î rürdu. Fakat bu sefer sesinde samimi bir eda vardı — İyi amma bu Wanda kimdi? diye | sondum. — Benim nişanlım.. Eski nişanlım.. Uzun senelerdenberi, bir şirket he -| sabına Hellandla fok avlıyorduk. Bu t içinde bana Wandadan bah -| ım. Acaba neden çe—' üşünmüştü? Helland birden: | Gidelim buradan, dedi. Bu bar| can sıkıcı bir şey.. Daha iyi bir yer bi- liyorum. Orada, insanın — ıztırabından anlıyan ve onu dindiren eski viski de bulunur. Çıktık, Saat sabahın üçüydü. Hel . land koluma girdi ve anlatmağa başla- dı. «Wanda, Norveçin çiçeğiydi. Sarı - şın ve berrak bakışlı bir kız.. Onu tâ çocukken Trondhjanda tanımıştı. Son- Ta Glaşkowa gelmişli . Orada, an . nesi, kızını kimsesiz ve parasız bıra - karak ölmüştü. Annesi ölünce Hel - ni arkadaşlarından sakliyordu. Onlara bir sürpriz yapmak istiyordu amma, olmamıştı..» Arkadaşım sözünü bitirince; y miye gitmiyorsun? Bu gece nerede yatacaksın? — Gel! diye beni sürükledi. İşte söy. lediğim — Çarnaçar gi: kaldım. Bunun da içerisi Bibi duman içindeydi. Büfeye yak aştık ve uzun taborelere oturdük. Oturur o - turmaz uyudu. Huyunu bildiğim için o- nu uyandırmadım. Barmanı çağırarak dedim. iyetinde Çeviren: Faik Berçmen — Ne yapacağız? diye sordum. t Barman hürmetkâr bir tebessümlet — Arkadaşınız için'mi söylüyorsu e nuz? deş la döşeli “bir odamız var, Yeni boşaldı. Arkadaşınızı oraya ka ç buradayı tabureden kalkmadan içti. — Bütün gün mü — Evet, bütün gün Hellandı adan odaya çıkardık. Odanın nefis bir kadın kokusu rd: — Oh! diyerek geniş bi dım. Bunu gören Barman — Burada çok güzel bir kız oturuüre Zavallı bir otomobil kazast de öldü. Sev, e gezmeğe çok gençti.. — Demek bu koku onun.. — Evet... € nefes al « — Ya.. Bu arkadaşımı siz hiç eski « den burada gördünüz müydü? — Hayır.. İlk defa olarak dün geldi buraya., — Bu küçük güzel kızın adı nevdi? — Wanda Nilssen!, * Hellandın kendine gelmesi için iki gün geçti. Artık denizdeydik., Güver « ede gezinirken sordur E, şu Wanda meselesi neydi an » latsana bir daha? Kızardı.. y canına, dedi. O gün çok iç « mişim. Buna o hikâyeyi kimin anlattı- ğını bilmiyorum. Yarınki nushamızda : Bir ölüm hatırası Yazan: Selâhattin Enis Meyvalardan ve meyvaların özün- den yapılmıştır. Şekersiz meyva tuzu tertibi ve şekerli limonlu şampanya tertibi enfesi nefis nevileri vardır, Harareti teskin ve hazmı kolaylaş- tırır. Şerbet ve llmonata yorine dün- yanın her tarofında bu netis terlip- ler kullanılmaktadır. Yüzde beş yüz nisbetinde dahâ ucuz ve daha leziz ve daha nefis olan Hasan gazöz öz- lerini tercih elmek menfaatiniz ica- bidir. Kavanoz. içerisinde 25, büyük 85, dört misli SÜ kuruştur. Hasan deposu; Ankara, İstanbul, Beyoğlu, Eskişehir, Beşiktaş.