“SON POSTa Eski bir Rus deniz subayının hatıraları Zonguldak önlerinde Hamidiye ile Rus donanması arasında bir muharebe “Yavuz,un Rus bahriyesine saldığı korku m hişl'i.— Eski subayın hatıralarına göre üç Rus zırhlısı beraber olmayınca denize açılamıyorlardı. Yavuza görün- meden Sivastopola iltica edebilmek harp gemileri için muvaffakiyet sayılıyordu Eski bir Rus deniz sübayının Fran - 8ız gazetelerinde neşrettiği hâlıralar - dan : 1915 senesinin nisan ayı sonlarında donanmamızın — faaliyeti — yüzünc Türkiyede kömür buhranı başlama Üzere olduğunu haber aldık. Yalnız nisan ayı içinde tarafımızdan düşmanın kömür yüklü (12) — vapuru ile bir kaç yüz yelkenli gemisi imha e- dilmişti. Bu itibarla düşmanın vaziyeti vaha. Met kesbetmek üzere idiHarpte, Mür demek herşey demekti.Kömür nak Hiyatını tanzim etmek için fevkalâde tedbirler alınması zaruri bir hale gel « Mişti, Osmanlı donanmasına kuman - da eden Alman amiralı hamlede Zonguldak limanından İstan- bula kömür naklini düşünerek, ona gö- Te bir plân hazırlamıştı. Bu mühim kö- Mür nakliyatı düşman donanmasının Yardım ve korumasile yapılacak ve Memleket bu sayede kömür buhranın- Gan kurtulacaktı. Karadenizde Rus dritnotları Olmadan bu plânın bir an evvel kuv - Veden file çıkması da lâzımdı. Alman- lar pekâlâ biliyorlardı ki ilk dritno - tumuz olan «İmparatoriçe Marya» nm İnşaatı bitmek üzere bulunuyordu. Bu geminin Karadeniz donanmamıza İltihakile, bu denizdeki kuvvetlerimiz bir kat daha yükselecek, Anadolu kıyı- tının ablukası bir kat daha sık'aşa - tak ve yukarıda söylediğim plânın Tatbiki imkânsız bir hale gelecekti... * İşte bu yüzdendir ki Almanlar ace le ediyorlardı. Düşman pek mahrem ve gizli bir su- Tette donanmanın himayesi altında ğa —beş tane büyük — vapur göndermişti. Ayni zamanda Zongul - peyda dak tepelerine büyük çaplı toplar yer- leştirmeyi de ihmal etmemişlerdi. Osmanlı donanması, kömür tahmili Müddeti eşnasında vapurları batarya- larımn himayesine terkederek, Karade - hiz boğazına döndü. Kömür tahmili bittikten sonra do - hanma kömür nakliye vapurlarını İs- fanbula kadar Konvey şeklinde himu- Ye edecekti. Hiç şüphesizdir ki bu plân Son derece gizli tutuduyordu. Lâkin ük bir tesadüf bu plânın meydana fıkmasına sebep oldu. U sıralarda Anadolu sahillerinde, Dinbaşı «Çerkassof> un kumandası al- İlnda (Gnevni) ve (Derzki) ismindeki Pido muhriplerimiz karakol vazife: Ele, dolaşmakta idfler. Bu iki gemi ni- Sanın (21) inde Zonguldak önlerine ka- t gelerek kömür yüklenmekte olan '#Purları gördüler. Sahi) bataryaları- T’" Mevcudiyeti muhriplere hücum mkânı bırakmıyordu. Bu vaziyet karşısında binbaşı Çer - ssof donanma kumandanına derhal ÜU telsizi verdi: *Zonguldakta beş düşman — vapuru ür yüklemektedir. Sahildeki ba - haryalar burlları - batırmama â "'l'mıyor. Kömürümüz tükenmek üze-| 'dir. Tebdilimize intizaren Zongul - dağı abluka altanda bulundürüyo - Tuz, Bu telsizi alınca donanma kuman - f torpido muhripleri flotillâs. ku Tandamı Prons <Trubes Koy» 1 nezdi- Çağırarak kömür yüklü düşman v b Harının behemehal imha edi * ©mretti. Prens te Zonguldak önün 'N binbaşı «Çerkassofe a b SİZi verdi: *Karanlık basmadan ablukayı terke- astopol» a avdet veriniz. (Pronzitelni) Baj tel, Ve Bistri) Güzima Tğ hareket ediyorum». Nisanın m:u“îlinde sabahleyin erkenden — bu dripler Anadolu sahillerinde Ket - burnuna doğru ilerliyorlardı. Ha- d.:) açık, biraz rüzgârlı; deniz hafifçe Balı idi, (K ğ BK LĞ _ü;;fken) in şarkında muhriplerimiz İ l -| umumisini mütemadiyen muhriplerile Karadeniz Bo-| zim «Vilken> in kumandası altın- | kö ! «Suşons bir| daki «Nerpa» denizaltı gemimize rast- yarak önce Zonguldağa doğru — bir |düşman kruvazörü ile iki torpidodan ibaret bir fırkanın geçmiş olduğunu öğ- rendiler. Bu düşman harp gemilerinin Zon - Buldakta kömür yüklemekle olan nak- liyelere refakat edecekleri şüphesizdi. Prens «Trubeskoy> denizaltı ge- misinin kumandanına düşmanın takip ettiği rYotayı takip edeceğim bildire - rek kendisinin de Tü gemilerine hücuma mü: almasını emretti. Bu ada «Yavuz> hatlıharp kruvazörü dananmamızın nazarı dik katini kendi üzerine çekerek oyalama le Osmanlı donanması danı Amiraj «Suşon> un kum tında sevkedilmiş ve bu kudret man gemisi eSivastopul» yolunu tut - muştu. — £ Karadeniz Rus donanması kuman - danı ile Çanakkale önündeki müttefi- kin donanmaları başkumandanı Ami - ral (Durubek) arasında Çanakkale - deki harekâtı kolaylaştırmak - üzere Rus donanmasının yardım: hakkında üzün uzadıya müzakereler cereyan e- dip duruyordu. İngilizler, Karadeniz boğazı — isti kâmlarının donanmamız — tazafından tekrar bombardıman edilmesini, böy - Tece düşmanın maneviyatı üzerinde te- sir icra edilmesini ve bomb; iştirak edecek — filoyi «Panteleymon» gibi büyük zırhlılaı mızdan birinin iştirak etmesini arzu ediyorlardı. Lâkin bu iki zırhlı ile «Zlatoust» zırhlısının daima bir arada bulunmala- rı ötedenberi bir usul ittihaz olunmuş tu. Zira bu taktirde yani üç zırhlımız bir araya geldikleri zama karşı koyabiliyorlardı. M Donanmamızın başkumandanı ferik amiral «Eberhart», Karadeniz bhoğazı | istihkâmlarının bombardımenı sırf m nevi tesir İicrası için yapılacağından bunun aleyhinde bulunuyordu. Diğer taraftan, kuvvetinin esasını teşkil eden bu üç zırhlıyı yekdiği den ayırmak smiyordu. Dona kumandanı, bu gibi tezal manın gözü yıldırılamıyaca takdir ediyor ve Bi bardımanı gibi mantıksız ıflatmak suretile tehlikeye emiyordu. amiralın ne kadar haklı ol- Fakat İngiliz : sıkıştırıyor- |du. Amiral «Durubek» te!grafının bi - risinde diyordu ki: | —*Rus donanması, Karadeniz boğaz | bombardıman ederek — hücumlarımıza | muavenet edebilir ve etmek mecbı yetindedir...» * Mubhripler tarafından keşfe mür nakliye gemileri ve deniza d tarafından — gece! ürk müfrezel bahriyes: ge görülen manın bü- kâfi idi. Ayni zamanda telsizcilerimiz «Yavuz» un telsizinin Karadenizde iş- y T «Yavuze Uze a| , , | bitan ve ef ijni işgal etn lemekte olduğundan bahsediyorlardı. «Kefken» arkamızda kalmıştı zitelni» ve «Bistri» muhri guldağa doğru ilerliyorlardı. Her an düşmanla karşı karşıya gelebilirdik. Muhriplerde herkes serapa dikka! ke- silmiş, ufukta belirilecek —dumanları görür gibi oluyorduk. Prens «Trubets- koy», ağzından hiç bir vakit eksik et- mediği piposile kaptan köprüsünde do- laşıyordu. Göğsünde asılı duran «zays» dürbü- nünü zaman zaman eline alarak göz - lerine götürüyor ve ufku - tarıyordu, sonra gene dolaşmasına devam ediyor- | du, Herkes heyecanla mahmiul bir sü künet içinde idi. Zabitler mütemadi - mali dikkatle ufku tarassut lardı. iğleden sonra saat böşe döğru Zon - güldak İstkametinde kesif dutfanlar gözükmesile prens «Trubeskoy»s der - hal: — Harbe hazırol!.. İşarelini kaldır - di Muhripler bemen gözüken duman- lara doğru tam yolla atıldılaı det sonra da bu düman bul! sından direkler meydana çıktı. Maa - mafih düşmanın Vaziyetini tesbil et - mek henüz oldukça zor idi. Muhriple- rimiz son sür'atle âdeta uçuyorlardı, düşmanla aramızdaki .mesafe gittikçe kısalıyordu. İşte bacalar, biraz sonra da gemilerin tekneleri Meydana çık - tılar. Düşman üç kolone halinde ilerliyor- du; Bir kruvatörle iki torpido açıklar- da, nakliye gemileri de iki kölone ha- ıde sahile daha yakın bir halde sey- ediyorlardı. Biraz sonra düşman kru - ünün «Hamidiye» olduğu anla - *Hamidiyes nin iki tane «15x santi- metrelik, sekiz tane de «!2» santimet- relik topuna Mukabi! bizim muhrip - lerde ancak üçer tane (10) santimere- lik toplar vardı. Düşman bizi görür görmez nakliye gemilerine doğru dümen kırdı, Prens «Trubeskoy»: — Harbe hazırol!.. Kumandasını tek- rarladıktan sonra mevkiine çekildi. Z. en harp meykile miş bulun Muh t ©si yorlardı. ; riplerimizin direkle raları dalgalanım Çok geçmeden ber iki taraf ta bir başlamıştı. birine ateş açmış bulunuyordu. zun ateşi kısa bir d Topçum müessir olm an gen «Hamidiye» zZaman Salov- nde & Bizim (10) santimetrelik topl, - |ise durup dinlenmeden düşı le ateşimizi daha müessir bir hale ge. | dir: Bunlardan biri, Mustafa Kemaldir.| Cevat Pa tirmeğe uğraşıyorlardı. (Devamı 14 üncü sayfada) nde harp bandı -| y İnıkılâp Tarih aa lli imize Geçecek Çok Kıymetli İki ( (Baştarafı 1 inci sayfada) bana: Hakkın var, diyorsun. Ben sana karşı haklı olup olmadığım yolunda bir | iddiaya girişmedim ki... Sendeki deri 1 | uykunun sebebi medir, bunu söyler mi- sin ? Genç zabite böyle hitab ve iğtab e den yalnız bu arkadaşı değildi; enün bu halji gitgide bir çok arkadaşlarının da dikkatini celbetmiş, bütün arkadaş- ları ondan bunu sormuşlardı. Bu hü- cum © dereceyi bulmuştu ki artık o, ordusunu teskin elmek mecburiyetin - de kalmıştı. Cevab şu idi: — Arkadaşlar, yatağa girdikten son- Ya ben sizler gibi sakin uyuyamıyorum sabahlara kadar gözüm açıktır; niha - yet tam dalacağım zaman: «Kalk» bo- rusu çalınıyor, onu da bittabi işidemi- yorum, sağ elinde bir sopa tutan bir adamın karyolamı sarsmasiyle uyanır gibi oluyorum, uyandırılıyorum. O za. man keyfim yerinde değildir, kafam ve vücudüm yorgundur. Dershanede buluştuğumuz arkadaşlar benden da - ha çok zinde, benden daha çok şendir- ler, Asker üniformalı bir hoca dersha - neye giriyor, ders başlıyor, bu hoca şöyle diyor : — Efendiler, harb, muharebe, artık bunlar sizce malüm şeylerdir. Fakat Gerilla nedir biliyor musunuz? İşte en müşkili budur. Gerilla kolay bir aske- ri hareket değildir. Gerillayı bastır - maâk ta, onu yapmak kadar güç bir ha. rekettir. Bu hoca, tağbiye muallimi Trabzon- lu Bay Nuri. Türk ordusuna erkânı - harb yetiştinen akademide senelerden beri hocalık eden bu Bay Nuri centil- men, cesur bir faktisiyen, bir stratej olarak tanınmıştı. Herkes gibi, o genç zabit te, bu hocaya hürmette kusur et- miyordu. Tağbiye hocasının Gerilla hakkındaki sözleri, onun kafasında yer leşmişti: Bunu öğrenmek istiyordu. Bir gün hocasından rica ediyor: Bu ver diğiniz dersi Türkiyenin muayyen bir ında olmuş gibi izah eder ve bu niz tedbirlerin orada nâsıl tat- bik olunacağını lütfen anlatır mısınız? Bu rica o kadar nezaketle ve haca. nın tabiatine o kadar uygun bir hassa- siyetle yapılmıştı ki Bay Nuri, ertesi derste sınıfa gelince, elli küsur talebe- den mürekkeb olan mevcuda şu mese- leyi veriyor: Efendiler, Osmanlı imparatorluğu nun devlet merkezi İstanbuldur. Hü- kümet İstanbuldadır. Meçhul sebepler den dolayı Boğaziçinin şark sahilinder İzmit ve onun şimalinde Karadenize çekilen takribi bir hat dahilinde bulu- nan mıntakadaki türkler, payitahta is- yan etmişler ve Gerillaya başlamışlar- dır. | — Bu küçük mintaka halkı bu is- yanı niçin yapabilir, nasıl yapabilir, nasıl idame edebilir? 2 — Osmanlı im paratorluğu devleti, bütün hükümet ve ordusu ile bu isyanı nasıl bastıra- bilir? Vazife: ! ve 2 numaralarda gös- Hocanın yüzü gülüyordu; çünkü ta bir tatbik meselesi ver talebenin yüzü | nüyorlardı. | e yalnız bir kiş | borüsü İle bir ünüyor- Hoca gittikten so nakaşa başlıyor: Sa di? Durup du: Bu ne Dam. Feridir nda, akşam ki kona, raya iki kişi davetli. Ondan dinliyoruz: Muayyen saatte Sadrazamın yanın - ı | diliy n tahriki Üs | sınıfta bir mü-| lüzum| tü bunlara cevab vermek, bu müttefikin | $ 4 t f | £ ot SA ai Mustaf, da bul 'a Kemal Harbiye talebesi yoktu. Bir kaç cüml konuşmadan sonra, uzunca bir süküt başladı. Bu sırada, ben, Vahidettinin Sadrazamını tetkik ediyordum. Bir a. ralık saatine baktı: — Acaba nerede kaldı? Dedi. — Birine mi intizar buyruluyor? de dim. — Evet, Cevat Paşa Hazretleri gele ceklerdi. İkinci davetli de bu idi. Gene süküt başlıyor. Bir kaç dakika sonra Cevat Paşa geliyor, Sadrazam, iki davetlisi ile birlkte yemek salonuna geçiyor... Sofrada bu üç kişinin üçü de önleri- ne bakıy Acaba ne düşünüyorlar di? Yeni katlere göre, Sadrâzam Dam Paşa, dünyayı, Türkiyeyi, Tür tini asla tanımamı: Fakat Sultan tarafmdan, sını re için kendisine verilen v fenin ağırlığı altında, duygusuz. İ: len ses, yalnız çatallar ve bıçaklar d kçe hizmet edenlerin beceriksizli- ği yüzünden hasıl olan gürültü... Ye- mek bitiyor... Ortasında genişçe bir masa bulunan dar bir odaya geçiyorlar. Henüz ayak ta durürken, Sadrâzam diyor: — Bir harita getirsek te, müfettiş pa şa onun Üzerinde bana izaha! verse..« Masanın üstüne bir harita açılıyor. Ânı laşılıyor ki Sadrazam, haritayı daha evvel hazırlamış. Kiepert'in a için den Anadolu paftası bulunuyor. Da « mat Feritle Mustafa Kemai haritanın başında karşı karşıya. Cevat Paşa da Mustafa Kemalin yanında!.. Mustafa Kemal, Damat Ferii yor u noktai nazardan izaha; taleb e. Meselâ diyor, Samsun havalisine de ne yapacaksınız? Samsun havalisinde — Efendim, dedim. İngiliz ray rında, meselenin biraz mübalâ 1919 duğuna hükmediy sa, yerinde yapılaca icab eden en iyi tedbir Merak buyurmayınız, Mustafa Kemal, mın gözlerine bakıyor. Ayni zamanda Sadrazam da, gözlerini gene (Lütfen sayfayı çeviriniz) er buluna- lir. Bu inı özlerden sonra,