16 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

16 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa *Son Poste ,, nın tefrikası: 43 151 numaralı Yazan : AR. (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) şehit ) Suat: “Şu erkeklerle beraber gezersem ne iyi olacak şunların bütün hislerini bütün temayüllerini öğrenmiş olur! — Bereketversin ki; henüz hiç bir erkeğin &şıkane hitabına maruz kal - madan bu hâdise ile karşılaştım. Er - keklerin, bütün mabiyetlerini anla - dım... Şayet; günün birinde, tekrar kadınlığa avdet edersem, vay korşıma çıkacak erkeğin haline... Diyordu. * Koca (Umman) denizi, derin bir sükünet içinde uyuyordu. Bütün yelb- kenlerini açmış olan (Ertuğrul), hey- betli bir Albatros gibi, bu sakin deniz üzerinde, Hint sahillerine doğru sü - zülüp gidiyordu. (Aden) den hareketin ertesi günü, ilk defa olarak yelkenler açılmıştı. Bu suretle de yelken talimleri bı;l.unışn.W Suat, tam bir gönüllü asker gibi ha- teket ediyordu. Sabahları, ilk top tali- | mine.. öğleden sonra, tüfek veyahut | kılıç talimlerine; sonra da, ikinci top talimine giriyordu. Bazan da, yelken cilerin arasına karışarak armalara tır- manıyordu. Bütün bu meşguliyetleri arasında, mülâzim Alinin İngilizce derslerine de yotişiyordu... Bu genç ve zeki za-| bit, defterine yazdığı şeyleri çarçabuk | ezberliyordu. Fakat; ezberlediği şey- leri, mümkün değil iyi telaffuz edemi- yordu. Onun bu beceriksizliği, Suadın çok hoşuna gidiyordu. İçinden doğan gizli | bir hinç ile: — OhH1.. Ne alâ olacak... Eğer böy- le konuşürsa, onun söylediklerini hiç, bir kadın anlayamıyacak... İşitenler; | karşısında kahkabalarla katılacak. Diye seviniyordu. Mülâzim Asafa gelince; — Suat efendi!.. Doğrusu, ben cen- netlik canımı cefaya sokamam. Masraf bana ait. Beraber gezeriz. Sen bana mükemmel tercümanlık edersin. Diyordu. Şimdi Suadın içinde yavaş yavaş başka bir heves uyanıyordu: — Ne iyi olacak.. eğer onlarla ge - | um. ,, diyordu şehre benzer hiç bir şey görülmüyar - du. (Bombay)a iki defa sefer yapmış olan (Reşat kaptan), etrafına topla - nan arkadaşlarına malümat veriyordu. — Geminin tam provasında olan şu beyaz ve yüksek bina, fener kulesidir. Bu kule, tam liman ağzına yapılmış - tır. Evvelâ bu fenerin önünden geçe- ceğiz. Limana gireceğiz. Ertugrul, tam zevale doğru, fenerin önünden geçmiş.. limana girmişti. Ce- mi, fenerin önünden geçerken; kule- nin direğinde kırmızı bir bayrak çekil- miş; içeriye işaret verilmişti. Ertugrul), liman ağzından girerken yolunu kesmişti. İşleri olmayan efrat ve zabitan, güpeştelere dizilmişlerdi. Gene bir çok zabitler, Reşat kaptanın | etrafına birikmişlerdi. Ve gene Reşat! kaptanın sesi; tıpkı bir seyyah tercü- | manı gibi pişkin bir ahenkle yüksel - mişti: — Çocuklar!:. Limanı görüyor mu- sunuz?.. Dar, ve uzun.. tıpkı, bir göle benzer... Şehrin vaziyetine dikkat edi- yor musunuz?.. Sol tarafta denize doğru uzamış bir yarım ada üzerinde- dir. Hafif bir sırt üzerinde Bombay şehri, bütün azametile görü- nüyordu. Limanın sağ tarafında da sık sık köyler, uzayıp gidiyordu. Reşat kaptan. sık sık sorulan sual - lere, hiç tereddütsüz cevap veriyordu: — Efendi kaptan!.. da, karma karışık binalarile göze çar- pan bir yer var, Orası neresi?.. — Haaa,, efendim, oraya (Kolaba) | derler. O gördüğünüz karmakarışık! binalar, Bombayın, ve belki de Hindis- tanın en eski mezarları, türbeleri ve küçük mâbetleridir. Büyük beyaz bi- na, tımarhanedir. Öteki yüksek bina, resathanedir. — Sol taraftaki binalar... “— Onlar, yalnız İngiliz askerlerine mahsus kışlalardır. O kışlaların yanın- da da, cesim bir talim meydanı vardır... yükselen, hrin arkasın- | gersem, şu erkeklerin bütün hislerini,| Biraz daha sola bakın. Bir kilise gö - SON POSTA « Son Posta nın Tarihif Telrikam :« 86 Ü Gudea kızını evlendiremediği için | çok müteessir oluyordu da getirdiği kadın alelâde bir cariyeden ibaret olsaydı, devenin boynuna asalet püski asılmıyacaktı, Bu püskülün manası: (Bu kadın, benim karımdır.) demekti. İşte güzel ve talihsiz prenses bun - dan ötürü sararıp solmuştu. Birdenbire bir genç kızın bu kadar ümitsizliğe düşmesi ne büyük bir fe- lâketti! Alay yürüdü.. Sarayın önünden geçti.. Biraz ötedeki meydanda durdu. Nâraş da ati ve karisile beraber göz- den kaybolmuştu. Gudea hiddetinden titreyordu.. Kızına söyliyecek söz bulamamıştı. Sumerli prenses cariyesine seslendi: — Koluma gir, Camo! Ve beni oda- ma götür. Bugün (Enhil)in cinleri te- pemde dolaşıyor.. Ulu tânrım beni on- ların şerrinden korusun! * *kk (Nâraş) n karısı.. Gudeanın kızı, Nâraşın Hamattan geldiği gündenberi yatağından kalka- mMamıştı. Gudea, Nâraşın yanındaki kadının kim olduğunu anlsttişüe Nâraş, Gudeayı ziyarete geldiği za- man: — Bu 'kadın Hamat kralının kızidır.. babası onu kesiyordu.. ben kurtardım.. çadırıma kaçırdım.. ve xolda gelirken kendisile evlendim. Çölde düğün yap- tim.. onu çok seviyorum, Demişti. Nâraşın bir şeyden haberi yoktu, O, Gudeanın kızini kendisine ver- meğe karar verdiğini nerden bilsindi? Gudea, Nâraşa eskisi gibi iltifat et- miyordu. Halbuki, Nâraş şimdi Sume- yin en büyük kumandanı olmuştu. Gudeanın ona eskisinden çok iltifat etmesi gerekti. Eğer, muzaffer kumandanın yanın«|raş senin başını vurmağa — geliyor! ) Yazan : Celâl Cengiz tanrıdan korkarım. Kızimin kanini # kıtmazsam, yurduma daha büyük b felâket gelir.) dedi. — Senin oraya gidişinden daha b yük felâket olur mu? Budala Zan kızını hiç sevmiyormuş! — Bundan sonra yapılacak - bir vardı: Kızı kaçırmak. Onu cel elinden kurtardım.. çadırıma geti: — Zano duymadı mı? — Cellâtları ve zahipleri tehdit & miştim. Hamattan ayrılacağım gÜ kadar krala bir şey söylemediler. Be* nim arkamdan şüphesiz ki söylemii dir. — Demek onu çok seviyorsun #f di? — Çok seviyorum.. çünkü, onun © beni çok sevdiğini görüyorum. — Hamat kadınları Sumerlil hoşlanmazlardı. Demek ki şimdi lerini değiştirmişler!... — Öyle olmalı. Fakat, sizin Hatfi ta ilk yaptığınız akın tarihinden YH Hayır teklifimi reddetti: (Ben 'yıl geçmiştir. (Arkası var) — L eee eei ae Eski bir Rus deniz subayının hatıraları tü. Biraz sonra ufukta duman bulWtl” da göründü. Bizim İçin artık «Sivastwopol» & € mekten başka çare kalmamıştı. «Yavuzr çok geç kalmıştı ve demişler Zano tanrıya yalvarmış: (E- ğer beni ölümden kurtarırsan, biricik kızımı sana kurban vereceğim!) de - miş. Zanonun bu kadar korkak bir mdar olduğunu sanmıyordum. — Ben de cessur bir hükümdar ol- duğuna kaniydim.. şehre girer girmez sarayının önünde karargâh kurdum. Ve krala korkacak bir şey olmadığını, birikmiş vergileri almağa geldiğimi söyledim. — Kızı güzel miydi? — Çok güzeldi. Ertesi akşam Ha - mat mâbedinde büyük bir kalabalık vardı. — Ne var? diye sordum. — Kralın kızının kanını akıtacak - lar! dediler. Zanoya kızını kesmeğe lü- zum kalmadığını, tanrıya yalvarırsa onu babasına;ve anasına bağışlayaca- ğını söyledim. — Zano kabul etmedi mi? hi (Baş taralı 8 inci sayfada) Her iki taraf ta şiddet ve sür'atle a- yor, teati olunan ateşin kesafeti şiddet kaybetmiyordu. Düşmanın mermileri — ekseriyetle prdvamız istikametinde kümeleniyor- İmidiye» nin çağırdığı noktaya & ye' du. Bu top düellosu bir hayli müddet | zaman orada artık hiç bir gemiye “iç devam etti. Düşman kruvazörü müte -| sadüf edemedi. Biz tam yolla «SİV İ ,mııdiyen zikzak seyrederek ateşimizin | pol» a doğru uçuyorduk. İsihhatini bozmak istiyordu. Telsizi 'A. Cemalettin Saraçoğl” Karadenizli kayıkçı Mehmet imzasilâ teş mütemadiyen neşifyat yapıyor, ka - * yıpta bulunan bir arkadaşına durma- dan bir takım şeyler söylüyordu. Diğer taraftan bu telsiz muhabera - tının mütemadiyen kuvvetlenmesi baş- | yürk denizçiliği itek hizmet bütün temayüllerini ve nihayet, bütün sırlarını öğreneceğim... Ah, hayırlısı ile şu (Bambay)a varsak... Diye, düşünüyordu. * En küçük bir ârıza ile karşılaşma- dan, koca (Umman) denizini aşmış - Tardı... Fakat; tam on bir gün, kara yüzü görmedikleri, için artık bir hayli bun: imışlardı. Teşrinievvelin 21 inci günü sahahı, gemide: — Bugün, (Bombay)a demirleye - ceğiz. Sözleri yayılmıştı... Onun için her- kesin gözleri, ufuklara dalmıştı Karaya, herkesten ziyade iştiyak besleyen genç zabitler, direklerin ça- naklıklarına çıkmışlar; beklemiye baş- Tamışlardı. Nihayet, prova — direğinde bulunan mülâzimisani Agâh, ilk defa olarak : — Karal.. Diye bağırmıştı * (Ertugrul), yelkenlerini kapamış; yalnız makine kuvvetile, ağır ağır sa- hile doğru ilerleyordu. Sahilde, henüz Bunak vezirin aklı ermivordu. Nişancıya bir kâaç dakika apta! ap'al baktı. Sonra aptal görünmekten sıkıla- rak mırıldandı: — Anladık, herifin Allah böyle S böyle olür elbet... Çabuk aku ardımı!. Yerınki nushamızda : Wanda Y-san: Maurice Renerd Çeviron: Fsik Börçmen rüyorsunuz, değil mi?.. —Evet.. evet... — Ona (Sen Jan) kilisesi derler. — Çan kulesi, ne kadar yüksek?.. — Tam, 62 metre irtifamndadır. f w Gudea artık kızından başka bir şey| ka bir düşman harp gemisinin gitlikçe (kün olabileceğini yazarım. İltifatlarıni 4 düşünemiyordu. Onu bir erkekle ev-| Yaklaşmakta olduğuna delâlet ediyor - | şekkürler. lendiremediğine çok mütceessirdi. Ku Güdeanın en çok - istediği “damat, Nâraştı. Ve kahramanlık şerefini her — Galiba, yeni yapılmış?. —ELh.. yeni demektir... 1838 sene- inden, 1813 senesine kadar devam e- edü Efganistan harplerinde ölen İngiliz askerlerinin namını ipka için inşa edil- miştir. tık tamamile sahile yaklaşmıştı. Li - manda iki zırhli, beş krovazör, sekiz torpiledsa mür-*kep bir İngiliz filo- İsu vardı. Bir kaç Fransız. bir Amerika, iki İspanya ktovezöründen mürekkep ecnebi gemileri de, İngiliz Filosunun sol tarafında sıralanmışlardı. Topçu kaptanı yüzbaşı Celâl beyin sert kumandası işitilm m toplorının topçuları!.. Top başına... Topcular, top başına Suat, Celâl kaptanın önünde dimdik durmus, keskin bir selâm vermişti: — Ne o, stübyan?.. — Efendimli.. Sizden bir ricam var. D Söyleti!. — Müsande ederseniz, ilk selâm to- punu ben atacağım. — Oğlum!.. Askerliğe. amma da iş. 'iştahın «varmış, ha...“Bu iş, pek niza- ma' sığmaz amma.. mahzun olma, ba- İ... Geç bakalım, top başına... Mülâzim İsmail efendinin kumanda ettiği bando da, üst güvertede, mizanla direğinin önüne dizilmişti. Bütün gâözler kumanda köprüsüne koşarlarken ; | şeyden üstün gören Gudea, — kızının Nâraştan başka birile evlenmesine de taraftar değildi. Nâraş Ur'a geldikten sonra, kralın kızını sormamıştı bile. Zaten Sumerlilerde evli bir erkeğin Ağır öğır ilerleyen (Ertugrul), ar-| başka bir kadinla alâkadar olması ayıp hatlı yılırdı. Gudea da Nâraşa kızından bahset- miyordu. Nâraşın Ur'a dönüşünün ikinci gü- * ba ışlardı. | Nâraş, Hamat krolinin kizini nasıl ğkım.—rdığ-m anlatmağa başladı: | | Zano fena halde korkmu! j n S l On. Nöbetçi 4i czaneler Bu geve nöbetçi olun eczaneler şunlar- dir: Btanbal cihetindakiler: Aksarayda: (Ziya Nurl), Beyazitte (Haydar), Şebremininde: (Nazum), Fo- e: ( Hüşkmettin ), Karagümrükte atyada: (Erofllos), Şehzade- mdi), Eyüpte: (Hikmet At- « ünde: (Ben Sason), Kü eötpazarda: (Yoreti, Alemdarda: (Ab - Ahtvadiri, Bakırköyü-de: (HİAD Teksimde : (Nargilect - Tatada n Hüsnü), (Limonciyanı, Pansltıda: yan), Belktatı Mağasirj ve Adalerda Heküderds: İÖmer Veran), Earevade: ıp ilmişti. Herkes, emir beklemekte | Mvrt. Büyükadada: #Halkı, Haybeliğe: idi. “ÇArkâsi Yaz) ** diki » £ aü B BK A AA SĞi in ü ive ae bün - Cudea ile büyük muharip baş- — Hamata yaklaştığım zaman, kral (.min etm | Biz düşman gemisile harbederek sey- Ankarada futbol İretmiş olduğumuzdan kömür nakliye- j)leri bir araya toplanmış bir halde bir Müçlll'l hayli arkamızda kalmıştı. (Baştarafı 7 inci nzfşdl) ğ Müuharebeye girişen tarafeyn gemi -| zamanda, büyük, küçük bütün j leri gittikçe bunlardan uzaklaşıyorlar- | de atletizm yapılacaktır. — dı. Biraz ötede denizaltı Koşabilen, atlayabilen, bir 8 priskopu görünüyordu. yetiştirmek ve onla: faası için tamamiyle olgıınhışıı'llk:H y kilde hazırlamağı esas olarak ’ "*İden Türk spor kurumu ve onun Üi “İcileri bu sahadaki boşluğun bir # ( ,> vel doldurulması için kaybedilef »| manları telâfi etmeğe çalışıyorw"' Diyarbekir, Atletizm hareketlefi | Nihayet prens «T" e bırakılmış ol |gerisi geriye Zonguldağa sığınma ,na meydan vermemek ve het an har İsahnesine yetişmesi me!huz olan «Y Üyuz» un ise bunların imhasına 'mümanaat edeceğini nazarı dikkate a-| » "Jarak «Hamidiye» üzerine kat'i bir hü- TÜ cum Jerasına Karar verdi. Lâkin hü - yeumdan evvel düşman — kruvazörünü teriyor. çet | t K Yurdun her köşesinde başlamtif i denizaltı gel zin önüne düşmesini bu' kalinıma A tdotizm” besadulli y y hareketler karşısında kalacağımt? «Hamidiye» belki de denizallı gemi-| per yermektedir. nden haberdar de -| / Öyle zannediyoruz ki 1937 ıı;:,ı Şildi. Muhripler sür'atlerini arttırarak | yatizm işlerimiz için bir dönüm Jüşman gemisinin üzerine atıldıar. | gacaktır!. Ömer BEY Düşman torpido hücumundan korun -« Peş'nci kors müsabakasi mak için alabanda satıcak etti ve bu üretle kendi kendine denizalt: gemi- K " İstanbul Atletizm Ajsıılıa_î"d:? | —dİstanbul Kros sampis0 fr mizin üzerine düşmüş oldu. beşindökküsabakali 21 Mart Y37 | e | Düşman kruvazörünün kendi tara « üna döndüğünü gören eNerpa» de - nizaltı gemisi priskopunu suyun içine| günü Şişlt 'Tuğla harmanlar! çekerek hedefe doğru ilerlemeğe baş- | sı! ladı. nda yapılaçaktır. 2 — 5000 metkelük mürsbü 4 yüz. | kımlar üçer atletle girecekle »p# a rtta AT gl 3 — Bu müsabaka 28 Ma a Sğin hakay? mimizin kumanda e düşman g 4 'n defa tesbit etmek üzere pris-| da yapılacak Kros şampiyor g ' kopunu tekrar”denizin sathına çılı seçme olacı Ü " ";)ı'd_ j Lâkin «Hami birdenbire alaban.| 4 —Takım'arın listelöri imiş j F akşamına kadar Ajanlığa yeri 4 malıdır. gişti yft 5 — Atletler saat 9,30 dü vay depostr önünde toplanacı” da iskele ederek küçük tonlarla aNi pa» üzerine şiddetli bir ates açtı. D mek ki man bir 'an için denizin yü- Züne çıkarılmış olan priskopu gürmüş- y

Bu sayıdan diğer sayfalar: