12 Sayfa Ya bunlara ne buyurulur? (Baştarafı 1 inci sayfada) dır ki bir tarafın kuvvetli tezine mu- kabil öbür taraf fikir diye birtakım ga ribelere saplanmıştır. Bir müddet bun Tara sarılacak olur, tutunamaz, tutuna- Mmıyacağını anlayınca hırçınlaşır ve bu hırçınlıkla davayı davalıktan çıkarır. Hakikat munsabına doğru yürüyen h- tiyar nehir birdenbire deği: yatağın Gdan fırlar, hiç bir k: tanımadan, yı kar, kırar, silip süpürür ve nihayet et- Tafında bir yı z ve bir yığın| gamur bırakarak rar yatağına dö- ner Bir sabah arkadaşımızla aramızda çı | - | dükteri delillerin çüri doğru bulmağa imkân yoktur. Bizli Umuz haricinde olmakla beraber söylemek is- teriz; Lâle, sümbül kahramanları unutuyor- lar ki 3000 işçisi, G satış mağazası ve senevi 60,000 llra kazancı olduğunu söyledikleri çi- Çekçiliğin bu altmış bin itralık varidatından hiç değilse nısfını bu mağazalar kazarimak- tadır O halde bu efendiler neyi müdafaa e- diyorlar?» Görüyorsunuz ya,... Hiddet gözleri bürümüş, iftiraya bile cevaz veriyor. Bu, mevzuu olan çiçek kadar temiz münakaşada, 3000 vatandaşı, aç kal - mak tehlikesinden kurtarmak isteyen biz, üç buçuk çiçek tacirinin hâmisi derekesine düşürülmek isteniliyoruz! Bilmeyiz, avamfiripliğin bundan da- ha kuvvetli bir nümünesi bulunabilir Mi ? Ne yapmamızı istiyorlardı? Çiçek ta gileri çok kazaniyorlar diye 3000 fakir yatandaşın biçatre haklarını korumama hi mıydı? Böyle davranmanın: «Etendim, filân fabrikayı kapatın! Çünkü sahipleri çok kür ediyorlar» diyip te, içinde 3000 4- mele çalışan bir müessesenin kapısma| kilit vurmaktan ne farkı kalırdı? Bizi şaşırttığı kadar müteessir de e- den bu noktaya işanet ettikten sonra Asıl mevzua geçelim : İşte cevaptan birkaç satır daha: e yalnız düğünlere ve ce- navslere değü, fakat tlşanlara, hastalara, konserlere, tiyatrolara, doğumlara, isim gün- lerine, hattâ dinl! ve mill! bayramlarda çiçek görderildiğini söyüyen gene kendileridir. Ve biz, iptidadanberi bunlara aleyhtar ol- madığımızi söylemedik mi?» Nişanlara çiçek gönderelim, fakat düğünlere göndermiyelim, Hasta karyo lalarının etrafını çiçekle örtebiliriz, fa- ka: tabutlar mezarlara mutlaka çıplak Bideceekt! Arkadaşımızın kullandığı tabirle fik Timizi söyliyelim: «O halde bu ne garib bir lâhna turşusu ve perhiz hikâyesi, /— Arkadaşımız yazisının bir yerinde de şöyle diyor : «Muhaftablarımızın — mantığı, memleketle î“" Posta,, nın Edebi Tefri Ciğerlerinin — berbad #öylüyorlardı. Hey » li tüccar « meğerse ko - cası ne iyi adammiş, şimdi o bakıyor..» diye, sözünü bitirince hemen « ye ne zaman döneceğini sordum, «Bir &y sonirai dedi. Her türki şekinmeyi bir bzala : berakarık “döner düküele kiyü —-adam yollatıp Gül Fatmayı buldurma- Sini, ve bütün masrafı bana aid olarak çocukla beraber anu hemen buraya yol “İlamasını rica ettim, Her halde burada onun tihhati ile meşgul - olmak daha kolaydı. Kocası da onun iyi olmasını düşünerek her şeye razı olacaktı. A - dama bunları anlatırken kim bilir yü- züm ne hal aldı. Bana hayretle baka - olduğunu rzak «peki» dedi. Yılların beni uslan -| dırdığını sandığı için muhakkak bu ha- reketim onu çok şaşırtmıştır.. ah bir o gelse, ona kendi elimle bakatağım.. -| büketleri arasında şirin gösteriliyor!) yeni bir hastalık çıktığı saman: (Aman çık- sın... ve çoğalsın. Bu işden geçinecek on bin doktor ve eczacı var..) demeye ne kadar ben- ziyorle Acaba «teşbihte hatâ olmazı meseli- nin müsamaha hududu bu kadarına mü ip gözlüğü ki, biçare çiçeği, sal gin bir illet gibi görebi Yoksa, — meslekdaşlı ve kokusiyle ruhumuza h baharı getiren biçare «çiçek» i, geçirdiği talihsiz eden «çiçek» hast: yor ? Şu satırları da a «Muhatablarımız: | yor! | bu davada ortaya lüğünü anlama .| gu satırları da görün: (Düşünün ki, çiçek | sayesinde izdivaçlar bile çoğalıyor. Çünkü kin damadlar ve çirkin gelinler de çiçek Bu sözler, çocakları bile kahkahalarla gül- dürmez m Bu sorguya bizim : «Evet» cevabını vermemize tevazuumuz mânidir. Çün- kü yazdıklarımız çocukları bile güldü- rürse maksadımız hâşıl olmuş demek- tir. Bir çiçekçinin gülerek söylediğini SON 'POSTA' ” Avusturya tahtına Sabık İngiliz Kralı mı geçiyor ? (Baştarafı 1 inci sayfada) Birinci cephe Arşidük Otto'nun tahta getirilmesini — istemektedir. İkincisi, krallığın ihyasına tarafdar olmakla be- raber, Habsburg hanedanına karşidır. *|Bunlar ecnebi bir prensin tahta getiril. “|mesi için ısrar etmektedir te, kral tarafdarları arasındaki bu görüş farkı ve Dük dö Vindsor'un da| do -| Viyapada bazı temaslar yapmış olması, bu şâyianın ortaya atılmasına sebeb olmuştur. Mecmua, eski kral Edvardın böyle | " |bir teklifi kabul etmesine kat'iyyen ih- timal vermemektedir. Romanya beş Fiçinin geri Çağırılmasını istedi (Baştarafı 1 inci sayfada) | Hükümet, bu merasime iştirâk eden | İtalyan, Alman, Portekiz elçilerile, Ja- pon ve Lehistan maslahatgüzarlarının geri çağırılması için, İsmi geçen devlet- ler nezdinde teşebbüsatta bulunmuş - kası: 55 yazdığımız o satırlar, son derecede ba- sit ve âşikâr bir lâtifeden ibaretti. Bü itifeni; il sında sayılışı mev- ei Zî'fğlğiîı.îî'ğ;fl herhalde o nük |metten istizahta bulunulmuştur. Baş - teden daha fazla güldürecektir. vekil Tataresko, bir tmeb'usun verdiği Arkadaşımız bizim yaptığımız hesa- sual takririne şu cevabi vermiştir: ba da kârişiyör ve diyor ki: — Beynelmilel diplomasi teamü - İstanbulda, büket ve çelenge verilen pata-İlünde herkes tarafından kabul edilmiş paşıyanlar » bi N $ & ğ el Nn N D l para topu|bir prensip vardır. Bu prensip muci- topu yılda hakikaten 60 bin lira ise, bu para |bince yabancı devlet mümessilleri bu- kesilince ::mmw' söylenenler, Imkânı yök(lJundukları memleketin dahilt siyaset , v “;:.ıııurlınn cevabını biz vermiye - tezahürlerine ı“""m“ı." g lim de müsaadelerile düü görüştüğü -| Hükümet, meseleyi bütün ciddiye « niüz çiçekçilerden bahçivan Haci Ha-|tile teslkik etmektedir. Maamafi, şu - san Karanfil versin : nü da ilâve etmek isterim ki, şahaf ma- «İstanbulda çiçekten geçinen - 3000 |hiyette hareketler neticesinde meydana değil, hâattâ beş bin bahçivan vardır. | çıkan bu vaziyet, hiç bir suretle mem - Biz, yalnız buket, çelenk yapan çiçek-|leketimiz ile bu diplomatların temsil çilere senede 60 bin liralık mal sata-|cttikleri memleketler arasındaki müna- ;î' Yükın, :î“' ıg.îm d'*,'m?"' kî sebetlere tesir icra edemez.» apan ıtriyatçılara da veriyi K - =Yîî—=m);':f&“ lıgıl?: "",în ı,.ıî'.'ık;::-' 17 (AZA.) — Rador ajansı ve apanlardan aldı- Ğ ğimı’:bu altmış bin l);r: en sağlam ve| — Diş Bakanı M. Antonesko'nun Bük- en büyük gelirimizdir! Bu gelirin ke-|reşe çağırıldığı hakkında dışarıda ya- silmesi, çoğumuzu açlığa mahküm ede-| pılan asılsız şayiaları tekzibe mezünuz. cektirir M. Antonesko, konferansın sonuna Acaba bunlara ne buyurulur? kadâr Atina'da kalacaktır. tur. Mesele meclise aksetmiş, hükü . İtalyanın Bayramı (Baştarafı 7 nci sayfada) Şimdi hava top salvolarınm yerini üç motörlü bir tayyare filosuna bırakmıştı. Derken sarayın başlıca balkonunun kapıları ağır ağır açıldı. O zaman Na- er çılgınca alkışa başladılar. Be- z parmaklıkların gerisinde koyu bi öründü. Halk Kraliçeyi tanıdı. ydan şimdi içi kaynar maden ile bir kazan halindedir ve bü kaza- nın içinden ğün 10 ile 15 şubat ara biliniyordu. İk: ecan işareti görün- dü. Pronses o gün bir rahatsizlik his- | selmişti. madan otomobil ile alelâcele koşmuş- tu. Fakat bu ilk heyecan- işareti ger- çek çıkmadı, hattâ iki gün sonra Pren San Karlo tiyatrosuna gittiği gö- rüldü. Fakat dün öğleden sonra Prenses tekrar sancı duydu ve bu sancı gittik- çe artarak devam edip gitti: Profesör Artom, Romadan otomobil cikânu | | Haberdar edilen Kraliçe Ro|£ “Şubat T8 Mes'ut olmak İsteyenler, lâhna Yiyiniz ! (Baştarafı 11 inci sayfada) — Kabij olsa bezelyeyi dünya yüzün- dırmak lâzımdır. demektedir. yudaki bir çok felâketlerin teşkil eder.. — Kadın » hoppa, erkekleri de züppe yapar- lye yiyenler, ciddi aşk yeri- vakit geçirmek he- rofesör bundan sonra okuyucu! tavsiye etmektedir. e bezelye yeyiniz, al bir değişiklik hisse- uzun ve devamlı iseniz karınızı acaksınız... insanı düşün- sathi bir in « zünden de ev- Kor baktığı; bazı alnız hayvanlara lâyık alar yok mu? Onlar ise e saadet getiren sebzeler « lâhana yiyen insan, fevkalâde & olur, San'ate karşı meyli tar, Evine merbutiyeti çocuklarına çet kati çoğaltır. âl yiyen insan müsbet düşünür, lecana kapılmaz ve mekân ve zamana nazaran yapılması en münasip ile koşup yetişti. Genç annesinin yata- ği başına yerleşti ve gece sarayın, meş hur asma bahçeye açılan bütün pence- releri açık kaldılar, Bugün öğleye ka- dar beklendi ve en nihayet yavru saat ü geldi. Tafsilât me- diyelim: Ağırlığı üç ki 16 650 gramdır. Prens dö Piemont dalresinde bekli- yordu. Derhal haberdar edilince he - men telefonu alarak Romada kalmış 0- lan babağına söyledi. Ayni zamandı ve Hahdin biraderi General Arinari vasi- Bay Musolini de haberdar edil- Onları mütecakip sevinç verlel hâdise Napoli belediye reisine, âyan ve mmebusan relslerine ve ayrı ayrı bütün nazırlarâ resmen bildiriliyordu. * Gece çökünce bütün resm? daireler aydınlatıldi ve şehir sokaklarında halk bayramının neşesi büsbütün arttı. Li - Mmuhaberelerile mi halledilmesi lâzım geldiği üzerinde ititfak edilemiyen bu işin, bu ıidîtşle bir hayli su götüren ta- spanya işlerine karışılıp ka Garp misakı (Baştarafı $ üncü sayfada) ceklerini sandıkları için, Belçikanın ta-| rafı olduğu 1 tafını Fransa da iltizam ediyor ve isti-| rışılmaması meselesinin aldığı şekilden yor ki bu husustaki müzakereler tip-| anlaşılıyor. Fakat perşembenin gelişi - lomasi yoliyle değil, toplanacak olan | nifi çarşambadan anlaşılması gilîi bu bir konferansta - halledilsin. Geçen| meselenin nasıl bir yılan hikâyesi ha- marttan beri müzakeresi yapılan ve bir| line geleceğini tahmin etmek zor bir konferans ile mi, yoksa hariciyelerin şey sayılamaz. — Selim Ragıp <a katle bahsederken sonra sonra bu şef- kat büyüyor ve nihayet bir yerinde be- ni sevdiğini itiraf ediyor. — Bu aşkın miskin bir ilâç gibi ruhuna dolduğunu, taze bir şifa ile bütün yaralarını silip |süpürdüğünü yazıyor. Nihayet ara - İmızdaki mücadeleler, benim bir şeyler sezip öğrenmek için gösterdiğim israr DALEN Pöorlide Cel Fakat onu alıp, haksız olarak düştüğ Yazanı yatıyormuş. »|çirkin vaziyetten kurtarmalıyım, en -| onu üzüyor: «Ah sana onları anlat « yi bir dostumun kızı, sonra buna biraz| sam, benden nefret edeceksin, diyor. da ben sebeb olmadım mı?» Öyle çirkin, senin güzel ruhunu kirle- Defter yarılandı. Sırrı Nihad çok a- tecek öyle pür ihtiras bir macera ki..» zâblı geçen evlilik hayatından acı acı| — Yaprakları asabiyetle çevirmiye de- şikâyet ediyot ve hâlâ « » den ha-vam ediyorum. Birdenbire - durdum. ber bekliyor, hep Gül Fatmayı, çocu- | Gözlerim merakla açıldı. Öyle heye - ğunu düşünüyor,. can içindeyim ki.: İşte asıl öğrenmek Sayfaları - çevitiyörüm. * Artık Gül| istediklerim?i Fatmadan bahis yok: Benim için «za-| «Ben onun geleceğini âdeta unut - vallı çocukv diyor. Selim Naci gelince | muş, yeni taze bir sevginin sarhoşluğu eskilerden bahsediyorlur. Selim Naciile karıma Yaklaşmıya çalışırken bir - bir türlü « v deki vak'ayı ağzına|denbire çıkip geldi. Allahım masıl sa - almıyor. Doktor da arkadaşına bir şey|rarmış, solmuş.. fakat gene güzel, ge- söylemiyor.. ne çok güzel. Yanında bir kız çocuğu Bir aralık onun beni Selim Naciden | vardı. Alıp göğsünte bastım ve o bizi kıskandığım okuyorum. iri hafif açarak uzun uBirisi eski sevgili bir arkadaşım, ö-|uzun süzdü. « deki dostumdan bürü de yabancı gibi yaşadığım bir ka-|onlar geldikten iki gün sonra bir de din, diyor, fakat ne kadar olsa karım| mektup aldım, Aylardır kadının koca- muhakkak iyi olacak.. sonra çocuğu -|değil mi? Mademki ismimi taşıyor, ona | muzla beraber.. Allahım ümidlerimi bo şa çıkarma..» Bundan sonra - Sırri Nihad bir kaç soğuk satırla benimle evlendiğini anla- - tiyor.. Buna mecbur olduğunu söyliyerek: kimsenin başka bir nazarla bakmasını hoş göremem.. Selim Naciden böyle bir şüphede bulunmak âdeta alçaklık ama.. karım çok fazla güzel ve öbürü de nihayet genç bir adam..» Sayfaları artık dürmadan çeviriyo - sını kandırmiya uğraştığını ve hastalığı pek ilerliyen kadını adamcağız belki iyi olur diye, göndermiye nihayet razı ok duğunu yazıyor, «bu adamın büyük kalbine hayranım, çocuk kendisinin ol- madığı halde ayrılırken anasına ağladı- ği kadar ona da ağladı, yandı.» diyor- &En azâblı dakikalar yaşıyorum, diyor. früm. Sık sik ismim geçiyor. Evvelâ şef-|du. manda demirli bulunan bütün harp ge mileri projektörlerini saraya çevirdiler ve saray bu ışığın altında parıldamaya başladı. Saat 19 a doğru Dante meydanında Muazzam bir kafile toplandı. Başında belediye Tı General ve şehrin as- ker, sivi| bi memurları bulunuyor- lardı. Takriben 250,000 kişi, binlerce meşa Onu - hemen — hastaneye — yatırdım. Muayenesini arkadaşlar yaptılar. Son devresine gelmiş verem. Beynimden vurulmuşa döndüm. Selim Naci mese- leyi öğrendi. Kadını ve çocuğu hasta- nede gördü. Karımın bir şey anlama- ması için bana yardım ediyor. Fakat benden soğuduğunu hisseder gibiyim. Yalnız kaldığımız zamman çok az konu- Şuyoruz. Onun karıma çok — acıdığı belli. Fakat ne yapayım. “Bu elimde olan bir şey değil ki.. içimde kapandığı- ni sandığım yara açılmış kanıyor. Has- talığın yaptığı bütün tahribatına rağs men bu kadın kanımı 'tutuşturmaya gene kadir.. gözleri hâstalığın verdiği hşırnı ile içime ürperti veren bir ateşle b" yangın gibi yanıyor, Süzgün beyaz yuz_ünde sanki- iki ateş parçası, gözle- Timin içite bu müthiş gözlerle öyle garip bakıyor, solgun pernbe dudakla- rında sehirkâr bir tebessümle gülüyor ki.. ondan korkuyorum..; Selim Naci çok dürüst çocuk. Onü bir zamanlar Sezadan kıskanmakla pek yanlış hareket ettiğimi anlıyorum. Bana kalsa hep hastanede kalacağım. Fakat Selim Naci bazan adetâ sert ko« nuşarak beni mantığa davet ediyor. Onu dinliyorum. Sezayı idare etmek, bir şey belli etmemek lâzım.» Defteri elimden bıraktım. Uzun u- zun şakaklarımı sıktım, Kocam bir 6Öö- zünü Çok doğru söylemiş: «Onu ne zaman unuttum dörsem bu kendimi avutmak için uydurduğum yalan bir şeyi yapar. Lâhana dostlukları kuvvetlendirir, ruhu kasvetli bedbinlere niğbinlik ve- rir. , Profesör Haakar yaptığı etütle bü « tün insanlara da hitap ederek yazısını Şöyle bitirmektedir. «Hayatta mes'ut ölmak isterseniz lâ- hana yeyiniz!» Çalışan kadınlar Arasında (Baştarafı 8 inci sayfada) mışlardı. Benimle bitirdiler. Ben, onla- rın diplomalarını aldıkları aânda düy .« duğum zevki, kendi diplomamı elime verdikleri gün bile duymamıştım! Ben ce böyle eşli günler, hayatın bütün karanlıklarını giderebilir! Ben vedaa hazırlanırken - gülüyor; — Nihayet, arada sırada, böyle dert yanmak ta bir teselli değil midir? Peride Celâl leyi tutarak şehrin sokaklarından geç- ti. Küçük Prense Viktör Emanuel adı verilecek ve yarın mukaddes su ile yı- kanarak adtakma merasimi yapılacak, onu mütcakıp saray noteri ile âyan mec lisi reisinin önünde belediye defteri- ne resmi kaydı icra edilecektir. tesdlli olacaktır..» Yarabbim kafam nasıl sızlıyor, geniş nefesler alarak kendimi toplamiya — çalışıyorum. Ve gene defterin üzerine eğiliyorum. O - kuduğum bu son satırlar. «Ah keşki okumasaydım» dedirtecek bir acılıkla kafama çarpıyor.. son yaptaklarda şunlar yazılı: « Yarabbim bu çılgınlığı yapaca « ğım! Doktorlar onun bir kaç aylık ömrü kaldığını yazıyorlar, ölecek, öle- cek ve kollarını öyle bir hırsla boynu- ma dolayor kil.. Dudakları eski ate - şinden bir zerre kaybetmemiş, uzun puselerden sonra bozuk bir — lezzetle damarlarımın — tutuştuğunu, - kafamın döndüğünü hissediyorum. Kolların - dan zor kurtuluyorum..-hayır — hayır ona daha ziyade yaklaşmıya hakkım yok.. ne yaptığını bilmeyen bu kadını, ölüm yatağında bile ihtirası sönmiyen bu çılgını dinlememeliyim.. sonra kar rım,. onun yüzüne nasıl bakarım..» Merakla gözlerimi biraz daha aşağı, satırlara indiriyorum: « Bu ne çılgin bir hareketti Allahım ! O nöbete kaldığım gece onun kolların- da, o harikulâde gözlerin ateşinde ya- ğim geceyi artık nasıl u- ben ne narak geçir nutabilirim, ben ne yaptım.. yaptım..» * Vüçudüm titreyerek birdenbire ken- dimi koltuğa bıraktım, «demek bunu da yaptın ha Sırri Nihatl. -Bunu da yaptım ha0 Gözlürimdük” öi yaşları yuvarlanıyor. — (Arkası var)