AŞ AŞT 14 Sayfa * Son Poste ,, nın tefrikası 18 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan : AR B r a y Haczr Hanım fena halde sinirlenmişti, kızına çıkıştı: “ Elbet çatacak yer ararım, dağ gibi kardeşten ayrılmak kolay mı ? ,, Halbuki Suat, daha dayısının yata -|üstüste, dört beş defa geyirmişti. Ve ğına, elini bile sürmemişti. O; yuka -|sonra: rıya çıkar çıkmaz, dolabını açmış. O -| — Zaten, seninle konuşmaya gel - radan bir kitap çıkarmış.. o kitabın a-| mez. Hemen, şom ağzını açarsın.. dağ- rasındaki küçük bir fotoğrafı almış..|lara, taşlara.. ağzından çıkan sözleri, bu fotoğrafı, orta masasının üstünde-| yel alsın... Mübarek, kız evlât değil.. ki petrol lâmbasına dayamış.. derin de-|lâf ebesi... Zaten sinirlerim bozuk. rin onun temaşasına dalmıştı. Birde burada durup seninle çene ya - Biraz sonra, merdivenlerin basa -|rıştırarak, hafakanlara tutulmaya vak- makları gıcırdamıştı... Suat, gene o|tim yok... Hadi, Abey.. Allah rahat- resmi kitabın arasına koymuş.. kitabıllık versin. — , kapamıştı. Yüklükten, yatakları çıka -| — Diye, söylene söylene çekilip git - Yazan : Celâl Cengiz Katuma, Mayanın kalbinde hayata, altına, şaraba karşı yeni ihtiraslar. ve temayüller uyandırmıya başlamıştı Katuma, Sumerliler arasında zekâ- &, bilgisi yüksek mevkiü olan ve bazı kimselerin kendisine mabut diye tep - tığı bilginlerdendi. Katuma, Urda oturduğu zaman da altın ve bakır madeni çıkarsa, bu| — Yarın belki sen de herkes gibi ©* kralın malı sayılır ve kral hesabına iş-lacaksın, Sama! Madem ki seviyorsun letilirdi. Diğer madenler de aşağı yu »İonu.. karı ayni şartlar altında istihsal edi -| Sama önüne bakıyordu.. lir, satıldıktan sonra bunun karşılığı, “Önünde duran bakır tası tekrar şer rarak dayısının yatağını yapmıya baş- | mişti. Tamıştı, Gelen, Hacer Hanımdı. Hacer Ha - nim, her mütcessir alduğu zaman yap- tığı gibi, şimdi de oyasız bir yemeni - den, alnına bir çatkı çatmıştı. — Hani, ayol.. yatakları yapıyor - dun?.. — Yapıyorum ya, işte... Annel.. Senin bu akşam gene sinirlerin üstün- de. Çatacak yer arıyorsun. — Aranm, ya.. elbet ararım... Dağ gibi kardeşten ayrılmak kolay mı?.. Suat, bir kahkaha atmıştı; — E, ben erkek olsaydım da.. bu Bgemi ile beni de göndermiş olsalardı. ne yapardın anne... Allah vermesin... Hemen Kap - tan paşaya gider, aben oğlumu gön - dermem sdiye, onun saçını ııî:lım yolardım. Mustafa Bey de gelmiş, odaya gir - mişti. Şimdi o da, bu muhavereye iş - tirak etmişti: — Ne ©, hemşire.. gene, kimin sa- gını sakalını yoluyorsun? Hacer Hanımdan evvel, Suat cevap vermişsti: — Kaptan paşanın. — Niçin2.. — Senin gitmene üzülüyor... «E, ben erkek olsaydım da, gitseydim, ne yapardını diye sordum... « Gönder. mezdim. Gider, kaptan paşanın saçını başını yolazdım» diyor. — Aşkolsun, hemşire... Gidenler, ana baba evlâdı değil mi?.. Sen, evlâ- dını gönderme.. ben kardeşimi gönder.| miyeyim; kim göndersin?.. — Öyle söyleme, Abey... Ateş, düştüğü yozi yakar... Boyuna beraber yetiştirdiğin evlâttan ayrılmak kolay mı).. —— Büyük söyleme anne. — Allahın gücüne gider... Sen burada, evlâdımı bir yere göndermem derken, bakarsın | bir eceb gelir.. evlâdını çatır çatır sen- den : yıriverir, Hacer Hanım, az kalsın bayılıvere- cekti. Birdenbire, omuz başları titre - yerek şiddetli bir —ihtilâç geçirmiş.. Hâcer Hanımin bu sözlerini, Mus - tafa Bey ile Suadın gülüşmeleri takip etmişti. Ve sonra.. Mustafa Bey soyu- narak gecelik entarisini giyerken, dayı ile yeğen arasında şu konuşma devam eylemişti. * — O saç ilâcını buluncaya kadar, akla karayı seçtim... Sakın, ihmal et- me Suat.. mutlaka kullan, — Canım. Kullanıpta ne olacak; dayı?.. 2 — Ne olacak, ne demek?.. Sanki böyle iyi mi?.. Baksana şu suratına.. hummadan kalktın kalkak, adetâ yü- zünün şekli değişti. Vaktinden evvel büyümüş erkek çocuklara benziyor - sun. Suat, büyük bir sevinçle mukabele etmişti: — Sahih mi, dayı?.. — Ayol, aynaya bakmıyor musun?. — Bakıyorum... Hakikaten, ben de kendimi öyle buluyorum... Onun için © kadar seviniyorum ki... — O sevinç neden?.. — Bilmem. — E- Suatl.. Hani bazan annene a hak veriyorum... Vakit vakit senin üstüne heyheyler geliyor galiba... Suat, gülerek kapıya doğru ilerle - Mişti, — Ne o, gidiyor musun.. aman ba- na büyücek bir kapla su getir. Bu ak- şam tatarböreğini öyle atıştırdım ki.. sarmısas- da biraz fazla kaçmıştı. Da- ha şima cn hararet bastı. — Hayır, dayı.. daha gitmiyorum. Kapıyı kapayacağım, - — Niçin2.. — Sana bir şey göstereceğim de o- nun için. — Gizli mi?.. — Annem görmesin. — Suat!.. Ne kâfir kızsın... Göster bakalım. Gene ne muziplik ettin. — Muziplik filân değil, dayı... Bak bakalım şu resme.. bunu tanıyabile - cek misin?. Suat, kitabı açmış.. resmi çıkarmış.. dayısına vermişti. NöE betci EFezaneler “'_“ tece nöbetçi olan eczaneler şunlar- İstanbul — elhetindekiler- Aksarayda: || (Ziya Nurl), lıryınw?n(:ımn, yı::l de: (Emllyadi), Şehremininde: (Hamdi) Karagümrükte: ( Fuat ), Samatyada : (Rıdvan), Şehzadebaşında: (Asaf), Eyüp- te: ( Hikmet Atlamas ), Eminönünde: (Boşir Kemal), Küçükpazarda: (Hikmet Cemil), Alemdarda: (Ahdülkadir), Ba - kirköyünde; (İstipan). Beyoğlu elhetindektler: İstiklât eadde- sinde: (Dellasuda), Galatada: (Hüseyin Hüsnü), Takaimde: (Limonciyan), Pan- galtıda; (Nargleciyan), Beşiktaşta: (A Riza), Boğuziçi ve adalarda: Üsküdürda: (Ah- mediyel, Sarıyerde: (Osman), Büyüka - dada:> (Şinast Riza), Heybelide: (Halk) Belki daha bir şeyler söyliyecekti. Fakat Mahamanın elindeki ağızdan dolma tabanca onun tam alnına doğru patladı; Musa yıldırım çarpan bir çam gibi attan düştü; yamaçtan yuvarlana. rak yakındaki uçurumda kayboldu. Mahama önün ardından bir dakika baktı. Sonra tabancasını kınına soka - rak kendi köyüne, dedesine doğru atını dörtnal sürdü. | | | Yahut silâha davranacaktı. l Mustafa Bey, orta masasına dirsek- lerini dayıyarak elindeki fotografı tet. kike girişmişti:, — Tuhaf şey.. gözüm ısırıyor am - 'ma.. bir türlü, bulup çıkaramadım... Bu çocuk, sübyan alayında mı?. — Evet, — Evet, diyorsun amma.. bu. işin sakat tarafı var, kızım. — Hangi tarafı. — Sübyan alayında borazan yok ki,.. Halbuki bu çocuk, iyi bir borazan gibi boru tutuyor. — Canım.. belki heves etmiş. — Spnra,. al sana, başka bir sakat- hk daha... Saçları.. ay.. dur, bakayım.. ayol bu, erkek değil... — Neden anladın, dayı?. — Baksena, saçlarına... — Fesi, sol kaşının üzerine, imanına kadar yıkmış adamda:: gena böllü. Ky-5ağ-. a.. ilahi kör olma, Suat... Ayol.. bu, senin res- min... — Nasıl.. güzel mi dayı?. — Vallahi, enfes.. sül gibi, bir sübyan neferi... Bundan iyisi, can sağ- lığı, — Demek ki; birdenbire beni tanı> yamadın, dayı?, ( Vvar) Gudeaya da, bu bahsin açıldığı bir gün şu cevabı vermişti: u— Eğer insanlar yer - altından altını, yer üstünden de üzümü ezip şarap yapma usulünü keşfetmese - lerdi, bütün insanlar kardeş gibi ya- şarlar ve kuru topraklara sahip ol- |mak ihtiraa'le birbirlerini öldür - mezlerdi. Harp olmazdı.. ıztırap çe- kilmezdi.. hiç bir mahlük açlıktan ölmezdi.. bir avuç maden yüzün - den baba oğlunu, oğul babayı yok etmeğe çalışmazdı.. hırsızlğın ve sonsuz fenalıkların önü alınırdı.. Kadınlar kocalarına, kocalar karı - larına sadık ve bağlı kalırlardı. Be- şeriyet ıztırap, sefalet diye bir şey tanımazdı. Herkes ayni hayat şart- ları içinde hür ve müsavi olarak ya- şardı.» Gudea, Katumanın sözlerini dik - katle dinledikten sonra; — Demek ki, bu iki madde, insan- ların saadetini çalıyor.. kimini hür, ki- mini esir; kimini mes'ut, kimini sefil yapıyor, öyle mi? Diye sormuştu. Katuma bir kelime ile: — Şüphesiz.. Diye cevap vermişti. İşte Gudea ka- nunlarını bu konuşmadan sonra tadil etmeğe lüzum görmüştü. Sumerde herkes şarap içemezdi.. şarap içebil - mek için, o adamın büyük bir kabili « yet göstermesi, arazi ve mevki sahibi olması şarttı. Gudea kanunlarına böy- le bir madde koymakla sefil ve kötü ruhlu mahlükların şarap içerek fena- lk yapmalarına mâni olmak istemiş - Ü. O güne kadar (altın) 1 her toprak kazabilen adam elde edebilirken, Gu- dea bunun için de mevcut törelere ağır bir madde koymuştu. Kimin toprağın- ae Bir Doktorun Günlük Notlarından Ağız kokusu Bazıları ne müz'iç ne sıkınlılı bir haldir. u:m kokusundan dolayı birbirle. rinden ayrılmağa mecbur olan çiftler işi. tümiştir. Ağız kokusu neden ileri gelir? Bvvelâ en yakın yer olan dişlerin vazi. yeli lüyikile tetkik edilmelidir. Dişlerde açık ve gizli çürük ve diş etlerinde her. hangi bir lltihap ve cerahat İfrazalı mev- cut mudur? Bunlar aranmalı ve derhal todaviye başlanılmalıdır. Dişler ve diş eülerinden — sonra — ağız — kokusunu tevlit eden şey burun ve burunun arka. sındaki bazı hastalıklardır. Gerçe burun. da koku tevlit eden ve (ozen) denllen ayrıca bir hastalık daha vardır. O da çok ırı:ım, ağız kokularında midenin ve barsakların vaziyeti tetkik — edilmelidir. Midesinde tahammürat husule — gelecek kadar ifrazatı mideviyenin azlığından ve kezalik barsaklardaki —atalet — döleyisile uzun zaman mevaddı galtanm barsaklar- da kalmasının yapmış olduğu reaksiyon neticesi gene ağızda koku husule gelir, Fakat bütün bunların tedavisi kabildir. Atanda koku olanlar bilâtereddüt dok- tora müracaat etmeli, Ve sebebi arana - rak derhal tedaviye tâbi tutulmalıdır, Böylece âz zamanda kurtulmak mümkün oluyor, Böyle vak'alar çok gördük, hepsi iyleşmislerdir. 1*) Bu notları kesip saklayınız, yahırt bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız, Sıkınti zamanınızda bu notlar bir dokter gibi imdadınıza yetişebilir. Balı €©) olarak elde edilen eşya ve erzak kralın rapla doldurdu: hazinesinde saklanırdı. İşte Katuma, Samanın sevgilisi Ma- — Kim bilir? Belki de herkes gibi olurum.. nihayet ben de herkes gibi raya yavaş yavaş bunları anlatmağa | bir insanım. ve hayata, altıma, şaraba karşı genç kızın kalbinde yeni ihtiraslar ve tema- yüller uyandırmağa başlamıştı. .*.. “Tahtları deviren madenler!.,, |<:. Bir ayriliş gecesi.. Sama sevgilisinin dizinin dibinde o- turuyor. ; Mara düşünceli. Yerde bir testi şarap ve iki boş tas duruyor. Sama sordu: — Benimle beraber şarap içmiye - cek misin? e Bi — Niçin..? Madem ki ben içiyorum. Sen de içmelisin! — Günahtır diyorlar. İçemem, Sa- mal İsrar etme. — Samerde şarap içmek günah de- ğildir. Şatap, zonginlerin içkisidir.. fas kirlere yasaktır. — İşte bunun için içmiyorum. Ben zengin değilim. — Fakat, bu yasak bilrim için de - ğil. Ben Gudeanın sarayında da şarap içiyorum. — Sen içebilirsin! Sarayda oturu - yorsun! Asılzadelerle düşüp kalkıyor- sun! — Sumerde asılzadelik yok. Çok çalışan, çok zengin oluyor. İşte o ka- (dar.. — Benim babam çok fakir bir a - damdır. Sabahleyin güneşle beraber kalkar, akşamüstü de evine güneş bat- tıktan sonra gelir. Mütemadiyen çalı- şır. Fakat, gene fakirdir.. kazancı az- dır. Gudea madem ki fakirlere şarap içmeyi yasak etmiş. Ben yasağa boyun eğerim, Şimdiye kadar evimizde ne babtım, ne anam, ne de ben bir damla şarap içmedik. — Bundan sonra benim karım ola- caksın, Maral Ben ne dersem, ne iş - tersem onu yapmağa —mecbursun! Haydi, beni kırma.. doldur şu tasları.. Mara başmı salladı. — Yapamam, Sama. Yapamam ben bu işi. Ne zaman seninle evlenirsem, © vakit ne yasak tanırım, ne günah.. Ne İstersen, nasıl istersen öyle hareket ederim! Sama genç kıza fazla israr göster- medi.. kendi tasına şarap — doldurdu.. İçti. Mara yan gözle delikanlının yüzü- ve baktı.. Samanın gözlerinin içi bir ateş kaynağı kadar kızıllaşmıştı. Ma- rTa sordu; — Katuma sarı madenin - tahtları deviten bir kuvvet olduğunu söylü » yor.. doğru mu? 4 — Doğrudur, Mara! Eğer Gudea - nin hazineleri altınla dolu olmasaydı, Akadları yenebilir. miydi? (Aska - lon) (1) tahtını da o sarı madenler devirdi, Mara bir kaç saniye düşündükten sonra: — Sen de sever misin bu sarı ma- deni..> — Elbette severim. Fakat, herkes gibi düşkün değilim ona, ——— (D) «Orşalem — Kudüse ün eski adı. Di İ Mara o gece şarap içmeden uyudu. Sama olduğu yerde sızıp kalmıştı. * Ertesi sabah Sama erkenden uyan” atına bindi.. sevgilisile vedalaşa * rak Nipurdan ayrıldı. (Arkası var) TAKVIM BEl. e İSTANBUL 16 Şubat 90 Salı Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 12.60: Hava- dis. 1308 Muhtelif plâk neşriyatı, 17: Üniversiteden naklen dersleri, Yusuf Kemal Tenğirşenk, 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,380: Konferans: Halkevi neşriyat kolu namına Nusret Sefa, 20: Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkıları. 20,30 Ömer Risa tara- fından arapça söyler, 2045 Vedin Rıza vo arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Saat ayarı, 21,15: Şehir tiyatrosu öperet kısıni tarafından eÜç saata, 32,10: Ajans ve borsa haberleri, 22,30 Plâkla sololar Opera ve operet parçaları. 18.20: Mandolin havaları. 18,55: Hulk şar« kıları. 19,30: Senfoni koönser, 31,10: Orkes- fra. 21445: Iaberler. BUD, 18,30: Plük neşriyatı. 19,30: Opera (Wag- mer), 22: Opera, 23,15: Macar halk şarkıları. 24.5: Hiaberler. PRAG 17,30: Konser. 18(10: Alman musikisi. 19.10: Bratislav'dan makil. 20,15: Brno'dan nakli. 21,15: Benfoni orkestrası. 22,20: PlAK neşriyatı, 2.15: İngilizce baberler. VİYANA 17,30: Müuhtelif havalar. 19,18: Oda musi- kisi. 20: Oda musikisi, 22,20: Muhtelif hava- lar, 23,05: Viyana musikisi, VARŞOVA 16.30: Şarkı plâktarı. 17,15: Operet. 19,30: Askeri bando, 20,15: Senfoni konser. 2246: Kafe konser. Yarınki Program İSTANBUL V? - Şubat - 997 - Çarşamba Öğle meşriyatı: 12,30: Plâkla Türk müusiktsi, 12,50: Hava- dik. 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 17/00: Üniversiteden naklen inkılâp ders- leri. Yusuf Kemal Tengirşenk. 18,30: Plâkla dans musikisi. 19,30: Konferans: Doktor Sa- üm Ahmet: Mevsim hastalıklarından zatür- ree, 20,00: Sadi ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları. 20,80: Ömer Rıza tarafından Arapça göylev, 20,46: Türk jmusikk — hey'eti, Baat Ayarı. 21,15: Orkestra. 22,10: Ajans ve borsa habetleri. 22,30: Plâkla — sololar, opera ve operet parçaları. dd gö » 4