B — Suat bir kahkaha atarak annesine sordu: olsaydım da, bu gemi ile « Son Poste ,, » Nin tefrikası 117 151 numaralı şehit İ(Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan « AR -Ben erkek beni göndermiş olsalardı ne yapardın anne? — Ne zahmet, ağabey... Yorgun » gundur. Yemek de hazır, Hiç yukarı çıkmıyalım. Burada buyur, Yemek odasina girmişlerdi. Hilmi Bey de gelmişti.. Şimdi, tekrar karma Kkarışık bir muhavere baş göstermiş - ü — Yolculuk sahi mi, Mustafa Bey. — Evet, bey enişte.. — Sakın bu da lâf olmasın, — Yok.. artık lâfı, mafı kalmadı... Bugün, zevalden tam bir saat sonra, hazırlık emri, resmen — tebliğ - edildi. Yarından itibaren, kömür ile komanya dlmıya başlıyacağız. — E hareket, ne zaman?.. — ©, daha belli değil. — Son zamanlarda, en çok dediko- dular kazanlarla kalafat meselesi et - yafında dönüp dolaşıyordu. Beri, osla: n bir şeye benzetebildiler mi?., — Kalafat ile boya, pek mükem - ö okbi.. Söyle wenktan: genilyi: bak> mıyor musun?.. Pinil pıril. Yeni gelin gibi... Kazanlara gelince.. her halde; Bizi, Japonyaya kadar götürüp geti - Teceğine eminiz. — Canım!.. Dedikoduların çoğu, lih.ıı ibaret... Gemi yapılalı daha ne r oldu?.. Bu sene ile, tam otuz doıı sene,., E, otuz dört senede artık bu demirler de, teneke gibi çürümez- Jer a... Bahusus, iki sene evvel de ol- Hdukça tamir görmüş... — Lâf, efendim.. lâf,, — Pekâlâ.. başka noksanlarınız?.. — Hepsi ikmal edildi... Hele elek - trik tertibatımız, çok mükemmel... Dün gece, ben da gemide idim. Bir prova yaptım. KLâmbaların hepsini birden yaktık. Doğrusu, ağzımızın su- yu aktı. Sintine (1) de bile yere bir iğ- B? düşse, insan gözlerini kapayıp bu- lacak — Bravao... — Yalnız bir noksanımız var. Ba - Kalım, onu ne yapacaklar? — Nedir, o noksan?.. — Efendimli.. Fotoğrafçı yok. — A,, bu, fena... Böyle uzun bir veferde, fotoğrafçı mutlaka lâzım... E, koca bahriyede, bir fotoğrafçı bu- lunmuyor mu?.. — Var... İki kişi, buldular... Biri; Bahriye matbaasının müdürü, Fuat Bey (2). (D Geminin, en alt kısmı. (2) (Karagör) gazetesinin ilk sahi- « bi, Funt Bey merhum, Eir Doktorun Günlük & otlarından Pazartesi G0 Fol meyve Y-yiniz! Hemen hiç bir hastalık yoktur ki mey- va yemeğe mânl olsun. Meyvalar yalnı glal kiymeti dölayısile ehemmiyeti dadir diyemeyiz. Meyva kabuklarında mevcut vitaminlerden maada içindeki selilorlarından dolayı barsaklarımız ü- zerinde fevkalâde mümalit tesirler yapar, Kw ciğerin İfrazatını arttırir. ve bu su- insanı yavaş yavaş zehirleyen, çök- gildini buruşturan, karartan inkı- önüne geçer. Meyva Mmide için ve karaelğer için olduğu kadar kan için de çok nafldir. Ekseri meyvalar müdrirdir. Ve bundan dolayı kanim tasfiyesine ya- nektedn sonra şişkinlik meyva yi- lerde görülmez. cuklarda neşvün olaylaştırır. Meyraların terkihinde ayrıca bol bol em- Kai madeniye vardır ki kemikler ve diş- ler üzerine son derece müsalt tesir yapar. Pastalar ve neden yapıldığını bilmedi- ğinlz şeylere para vermeyiniz. Gece gün- düz, vakitli vakitsiz meyva yeyiniz. Kork- L *) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albâme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. fi zamanınızda bu notlar bir dokter 4 imdadınıza yetişebilir. " ||Suat ortağan kayboluvermişti. — Tanırım. Fakat, bu zat, sivildir. — Sivil, mivil... Kumandan Oş - man Bey, onu sivil olarak ta götürmi- ye razı oldu. Fakat, Fuat Bey, hasta - lığını bahane etmiş.. sıhhatim, muhte- Yazan : Celâl Cengiz Sama mabuda kurban olarak gönderilen Marayı çok sevmişti Harpten dönen cengâverler yorgun lif iklimler değiştirmeye müsait değil, |oldukları için uzun müddet bir iş ya- diye; bu vazifeyi kabul etmemiş... — Öteki?.. — Öteki de, gene Bahriye matbaa- pamazlar, sefalete düşerler ve mâbet- lere koşarak mâbuda yalvarırlardı: Tâtfunla « Senin düşmanlarımızı sında çalışan, kolağası Fethi Kaptan... |mağlüp ettik ve hazinelerini yağma e- Bu gda, kurnaz davranmış.. galiba, bu uzun yolculuktan hoşlanmadığı için, bir kolayını bularak, o da ayni şekilde bir rapor almış. — E.. şimdi, fotoğrafçısız mı, gide- ceksiniz?.. — Galiba, öyle olacak.. — Dayıl... — A, canım?., — Ne olur?.. Fotoğrafçılığa beni al- sanıza... Biraderinden ayrılık acısı şimdiden kalbine çöken Hacır Hanım, sanki, içinde ıztırabın acısını çıkarmak isti - yormuş gibi, sinirli sinirli, başını sal » ladı: — Hahi.. Bir, sen eksiktin. Diye, Suadı azarladı. Si ürhesine mukabileye tubç İümişti. Fakat bunü vakit bulaükkür Araya, Hilmi Beyin sözü karıştı: — Durunuz. Ben size - fotoğrafçı buldum. — Kim?.. — Bizim, bu sene çıkan talebeler - den.. mülâzim, Haydar Efendi... (3) — Haa.. anladım... Ameliyat gör - mek bize verilen on üç efendi, a- rasında... — Tn kenlidi:> Ben, evvekki gün ona tesadüf ettim. Elimi öptü. aBeni, Ertuğrula verdiler. Japonyaya gidiyo- rum. Ve gittiğime çok — seviniyorum. Bu genç yaşımda, devlet, millet saye- sinde, dünyayı gezeceğim» diye - bir tâkım şeyler söyledi. kumral.. — Orta boylu.. yakışıklı bir genç değil mi?.: — Evet.. evet,.. — Dün, evrakını divanhaneden ge- tirmişti. Kendi elimle, geminin defte- rine kaydettim... Demek ki; o fo - toğrafçılıktan anlar. — Hem de mükemmel... — Hay Allah razı olsun, bey eniş- . Yarın gemiye gider gitmez, ku - Wnmmı.m Osman Beye haber vereyim |Her halde, buna pek memnun olacak... Bize en lâzım olan şey, burnumuzun ucunda durüyormuş ta, haberimiz 'yokmuş... Yemek, böylece konuşularak yenik miş; geçmişti. Ve bu müddet zarfın - da da Suat, dalgın ve düşünceli oldu-! ğu için, söze pek az iştirak etmişti. Yemekten sonra, kahveler .çılırkeu sonra, bilmem niçin lâzım olmuş; a: nesi ana seslenmişti; — Buat!.. — Efendim!.. — Neredesin, sen?.. — Yukarıdayım. — Ne yapıyorsun, yukarıda?,, — Dayımın yatağını yapıyorum. f — Ne bitmez yatak yapma, ayol... (Arkası var) (3) Bu zat, (Ertuğrul facia) sından kurtulan kahramanlar arasındadır. Bu- gün, berhayattır. Yetmiş dört yaşında- dır. Türk denizciliğinin milli şerele ta- allük eden bu kadar mühim bir hâdi - sesinden kıymetli bir yadigâr kaldığı halde, maalesef pek sıkıntılı bir hayat yaşamakta.. ve hattâ, kalabalık aile - sini yaşatmak için, bu yaşında, ağır iş- T AAA Te derek sırtlarımızda getirdik. Ambar - larını ganaimle doldurduk. Cenkten yorgun düştük.. Sen bize merhamet et, ey mâbut! Şimdi işsiz ve yiyeceksiz kaldık. Çocuklarımız ve genç karıları: mız aç ve perişandır. Sen bize acı.. Bi- zim halimizi gör.. Çalışmağa takatimiz yok. Sen bizi doyur. Midelerimiz ku - rudu.. Damarlarımız kansız kaldı. Aç- lıktan renklerimiz soldu. Çocuklarımız zenginlerin şişkin midelerini görüp ağlıyorlar. Her gün bu acıklı manzara- yı görmeğe tahammülümüz kalmadı. Sen bizi sefaletten kurtar, ey mâbut!» ... Sihirbaz Katuma'nın Nipur mâbe- dinde Mısır hakkında verdiği malü - mat (Sama) da da garip bir merak v- yandırmıştı. Sama bir gün sihirbaza sordu: — Nil baylarına bir daha gitmek arzusu taşıyor musun, Katuma? Sihirbaz hayretle delikanlının yüzü- ne baktı: — Niçin soruyorsun? Yoksa sen de Mısıra gitmek niyetinde misin? — Eğer Mısıra gitseydin, seninle beni o kadar Misiri mütlüka si) ne.. oradaki hayat kendine çekiyor ki... görmeliyim, Katuma. ... Sama'nın öptüğü ilk kadın..! Sama cumartesi günü Nipurdan ay- rılacaktı. Sevgilisi Marayı sihirbaz Katumanın evinde bırakmağa ve bir kaç ay sonra bir bahane ile tekrar Ni- pura gelip sevgilisini almağa söz ver- mişti, Sama, mâbuda kurban olarak gönderi- len bu kızı çok sevmişti. Mara o güne kadar en ufak bir gü- nah işlemeden yaşarken, Sama — onu Nipura vardıkları ilk gece şehir kapı- sında konakladıklatı zaman nasıl da birlikte ben de giderdim o (esrar belde- | ” yor, yüreği çarpmağa buhynıdu Mara, onu sevmekle ölümden kur- tulacağını düşünmemişti. (Şiddet mâ- budu) onu mutlaka öldürecek ve ka- nını dökecekti. Mara Nipura kadar bu inanışla gitmişti. Mara bir gün sordu: — Sama beni yolda gelirken öptü.. bu, bir günah sayılır mı? Katuma güldü: — Elbette yavrum.. bir erkeğin, ta- nımadığı ve kendisine ait olmadığı bir kadını öpmesi günahtır. — Ya başını göğsüme dayarsa..? — O, tam manasile günah sayılır. Çünkü bir kadının göğsüne, ancak ko- cası başını koyabilir — O halde ben iki kere günahkâr oldum... Ulu mabut (Enhil) in gaza- bına uğrıyacağımdan korkuyorum. — O kadar korkak olma yavrum! Mabutlar cesaretsiz ve korkak kulla- rını daha çok ezerler, Böyle gidersen, ıztıraptan, işkenceden kurtulamazsın! — Peki amma, ben madem ki bir günahkâr sayılıyorum.. ıztırapsız, iş - kencesiz nasıl yaşıyabilirim? — Başını yukanı kaldır! İçindeki ü- züntüleri söküp at! Ve hiç bir şey dü- şünme! Ö zaman ıztırapsız yaşıyabi - lirsin! — Başımı yukarı kaldırmak sihirbaz Katumaya Jdin? Suçlu insanlar başını yukariya kaldırabilir mi hiç..) Tepemizdeki mas" vi kubbeye ancak temiz alınlı ve gü * nahsız insanlar bakabilir. Katuma bu temiz yürekli kızı, gü « nah işlediğine inandırmakta güçlük çekmemişti. Fakat, ihtiyar sihirbaz, Maramrü içüüde yörleşen korlartir'ülüü lü silip atamıyordu. Sama bir gün sihirbaza gizlice şan- ları söylemişti: — Ben yarın Ur'a dönüyorum, Ka- tuma! Marayı sana emanet ediyorum.. O, dünyaya henüz yeni doğmuş bir çocuk gibi saf ve temizdir. Ben Ur « dan gelinciye kadar, sen o günahı, z« tırabı, güneşi, karanlığı tanıtmağa çar lış! Beni sevdiği kadar, hayatı da, ab tını da, şarabı da sevsin. Ona bu sev- gileri aşılamaktan çekinmel! Çünkif ben onunla evlenmeğe karar verdim. Hayata, altına ve saraba karşı ihtiraz duymıyan bir kadınla bon yaşıyamaza, Beni sevsin.. fakat, bunları da tanısız iştiyorum. Katuma yalnız kalınca, Samanın arx kasından başını sallıyarak : — Sen de çok tecrübesiz bir genç « sin, yavrum| - demişti - Sen de benüz, altını ve şarabı tanımamış, sevmemiİşe sin! Eğer onları tanımiş, sevmiş ol « saydın, her şeyden önce bu iki şey « den nefret ederdin! (Arkası var) ! Beyoğlu Vakıflar Direktözlüjü Hânları Pangaltı — Elmadağ Caddesi —1 No:lu ev « « « &: &—1 « « « M <€ « « « 45 « Cumhuriyet caddesi 65 « Dükkân Yedi gündenberi Nipurda bulunan | öpmüştü! Ve bu, Samanın bütün ömn- ründe öptüğü ilk kadındı. Sama Nipurda kaldığı müddetçe Marayı çok sevmişti. Ur'lu Mara sevil- miyecek bir kız değildi. Onun, gökle- rin kızı gibi, o kadar saf ve masum bir bakışı, © kadar tatlı gülüşü vardı ki., Maranın bu cazibesi bile Samayı çile- den çıkarmağa yeterdi. Maraya gelince, o da ömründe ilk defa bir erkekle başbaşa, dizdize gel. mişti. Samayı daha Ur'da görünce da- marlarını kaynaştığını duymuştu. Yol- da Samanın - yüzüne bakamıyordu.. a xbukmu vücudünde bıı uıpı'ınıq duyu- Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetçi olan sczaneler şunlar. dır: İstanbul Gihetindekiler: Aksarayda: (Pertev), Beyazıtla: (Bel- kısi, Fenerde: (vitall), Şehremininde: (Namım), Karagümrükte: (Kemal), Sa- ma' (Treofilas), — Şehzadedaşında: Hakkı), Eyüpte: (Arif Beşir), Emin- önünde: (Hüseyin Hüsnü), Küçükpazar- da: (Hulüs, Alamdarda: (Esat) Bakır- köyünde: (Merkez) . Beyoğlu eihetindekiler: Tünetbaşında: (Matkoviç), Yüksekkal- dırımda:* (Vingopulo), Galatada: (Mer- kez), Taksimde: (Kemal - Rebul), Şişli- de: (Şark merkee). Beşiktaşta; — (Nail Haliti. Boyaziçi ve Adalarda: Üsküdarda: (İttihat), Barıyerde: (A - Heybetide: saf), Büyükadada: — (Halk), . Surpagop vakfı akaratından yukarda yazılı emlâkin arttırma ve uzatık masına istekli çıkmamış olduğundan pazarlığa bırakılmıştır. 31/mayıs v0 nuna kadar kiraya verilecek olan bu akaratı kiralamıya istekli olanlar her gün Beyoğlu vıhflıl) direktörlüğü mülhak kalemine müracaat edebilir. (859 Dişferinizini parfo.kfıkî