14 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

14 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA * Soa Posta » ni Tariht Tefrikse : S9 “SÜMERYILDIZI // Bahriye Nazırı raporu aldıktan sonra son sözünü TU N Ç,JAY < söylemişti: “ Ertuğrul sefere çıkabilir. ,, Yazan : Celâl Cengiz Muayene heyetinin bu talebi karşı- yellenyene herotnin bu SÜĞ kamye İiyene eti bi heyeı nnn ve T anisdişleridökülmüş l imsahın Mabud vel Harti bey gelmişti: mütehassis olan fabrikalar müdürü A- K . . |e .. olduğuna da kani idi, ona taze çörek ve 151 numaralı şehit (Ertuğrul facîasıı;a'lıamm aşk macerası) 'azan | AR. — Kendisi, muktedir çarhçıdır. Ye-,rif Paşanın refakatinde diğer bir hey- fi vapurların makinesi, acemi ellerde|et tarafından, inceden inceye tetkik hırpalanmadan, o teslim alsın. Demişti. edilmişti. Bu muayene ve tetkikten sonra her iki heyet birleşmiş: Şunu da - ilâve etmek lâzımdır ki;| (Ertuğrul fırkateyni hümayununun bahriye nazırı, Harti beyi Japonya se-|tamiratı mükemmelen icra ve nevakısı ferine göndermek fikrinde değildi.|da kâmilen ikmal edilmiştir. kızarmış balıklar ikram ederdi Bu suretle ceset yetmiş — gün Gemi; İsoda içinde bırakılır, sodadan çıkarıl- Çünkü; Harti bey Türk bahriyesinin|bu halile, iki üç sene imtidat edecek|dıktan sonra, içindeki mayi akıtılır, bu- hizmetine girmiş olmakla beraber, İn-|bir sefere tahammül edebilir) diye, bir giliz tebaası idi. Nazır Hüsnü paşa ise|rapor vermişlerdi. bu seferin bütünr şerefini, yalnız Türk| — Bahriye nazırı bu raporu derhal sa- babriyelilerine kazandırmak fikrinde|raya göndermiş.. ve, son sözünü söy- idi. Buna binaen; Harti beyi, suya sa-|lemişti: buna dokunmıyacak bir şekilde Ertuğ-| — Ertuğrul, sefere çıkabilir. ruldan uzaklaştırmak fırsatının zuhu - * tüna, ayrıca bir memnuniyet hisset -| — Ortalık kararmıştı. Mişti. Suat, elindeki kitabı kapadı. Yanin- Rahriye nazırı, böyle düşünmekte|daki etajerin üzerine bıraktı. Pencere- haksız değildi. Nitekim Harti bey o ra-|nin önünde duran, ve elindeki bir tavuk poru verir vermez yüksek rütbeli ma- kine zabitleri arasında büyük bir hid- det ve infiâl başgöstermiş: — Harti; bu raporu, kendi hükü - metinin ilhamile verdi. Maksat; İngil- tere siyasetine uygun gelmeyen bu Hint ve Japon seferini akim bırakmak. Diye bir takım sözler ve ittihamlar yükselmişti, * Bir taraftan bu dedikodular, jurnab- ler ve ittihamlar birbirini takip eder - ken; diğer taraftan da (Ertuğrul)un tamirine ve noksanlarının ikmaline ehemmiyet verilmişti. Harti Beyin verdiği raporun mün« derecatı, hiç bir esas ve hakikate müs- tenit olmadığı, bahriye nezareti kazan- ci başısı Osman ağa (paşa) tarafından verilen mütcaddit raporlarla ispat e - dilmiş.. netice Abdülhamide bildiril - mişt Fakat Abdülhamit, buna da kanaat getirmemişti... Mabeyin başkitabeti tarafından bahriye nezaretine gönde- tüyü ile sıgara ağızlığını temizlemekle meşgul olan babasına baktı. Konuş - mağa başladı: — Babal... — A, canım?... — Kuzum, Ertuğrul oldu?.. — Vallahi bilmem, kızım. Galiba, daha hâlâ dedikodu içinde yuvarlanıp gidiyor. İskeleden Büyükadaya hareket eden yapurun uzun düdük sesi, akşamın karanlığı içinde, uzun akisler yapmış- ti Suat, ayağa kalkıp dalgın dalgın pencereden bakarken mırıldanmıştı: — Dayım da ortada yok. Gelmiyeli, tam altı gün oldu. Annem de merak edip duruyor... O, gelseydi.. herhal - de... Suat, sözünü tamamlayamamıştı. Kapı çalınmıştı. Suat; bir yayla sıçramış gibi, yerin- den fırlamıştı. :— Hah.. dayım.. meselesi ne onun — çalışı... rilen son tezkerede aynen şu - satırlar|Keşke Allahtan, başka bir şey istesey- mevcut idi: L.. Asrı melükânede, birinci defa o- dim. Diye bağırarak merdivene atılmıştı. larak Hint denizlerine - gönderilecek| — Aşağıda, taşlıkta; Hacer hanımla bir sefinenin; hüdanekerde; yarı yol-|besleme Ayşenin seslerinin arasında, da kalması yaruağyara karşı pek ayıp| Mustafa Beyin çatlak ve pürüzlü sesi, ve çirkin bir şey olacağından, biavnil-| gülünç bir ahenkle yükselmiye başla- lahi taâlâ şanı maali nişanı — saltanatı | mıştı. seniyeye Mmuvalık surette tehlikesizce azimet ve avdet edebilmek üzere ya, diğer münasip bir sefinenin tehiye ve ihzarı, veyahut mezkür firkateynin Eygaziiiilececcer Yol göründüüüüü. Gene gaarliip seceerime... Suat, daha taşlığa ayak basmadan, Bureti mükemmele ve muntazamede| bağırmıştı: icrayı tamiri, iradei hilâfetpenahi ik- tizasından olmakla...) Behriye nazırı Hasan Hüsnü paşa başkitabetten bu tezkereyi alır almaz, Bemiyi son defa olarak bir daha mua- — Ne oluyor, dayı?.. Yoksa... — Gidiyoruz, kızım.. - gidiyorur... helâllaşmaya geldim. — Yalan, vallahi... Hazer Hanım, entarisinin kollarına yene ettirmişti... Tekne, (bahriye in-| göz yaşlarını silerken, burnunu çeke şaiye kısmı müdürü, Hüsnü Paşa)nın İçeke sözün arasına girmişti: Bir Doktorun Günlük Notlarından Sinozitler Grip ve şiddetli burun nezleleri salgını zamanlar bunların bir ihtilâtı sinozltler sık sık görülmektedir. yeltler kaş üzerinde şiddetli ağrılar dan akan ve mütemadiyen bir çok li kirleten sarı cerabhatli ifrarat ve 43 koku ile başlar ve devam eder, Atoş ni yapar, Bu ateş bazan şiddetli bazan de sinst sinst 37,5 üzerinde hafif hafif devam eder. Svcaltler teşhiş edilmezse oldukça mü- him ihtilâtlar yapar. Ameliyata kadar giden sinasitler çoktur. Hele kaş üzerin- de ameliyat yapılmağa meebüuriyet hasıl olurs fena bir çöküntü nedbesi birakır. Nezleden sonra deramlı olarak baş ağ- rıst ve bürün ifrazatı görülürse hemen. bir sinozdt olmak ihtimalini nazarı dik- kate alarak doktora müraeaat etmelidir. -.Pazar ” l ı — Yemin etme kız.. niye yalan söy- lesin... Çekil şu tarafa da, adamcağız rahat rahat ayaklarını çıkarsın. Mustafa Bey, bağları lâstikli fotin- leri çekmiş çıkarmış.. Ayşenin çevirdi- ği mercan terliklerini ayaklarına ge -| — çirmişti. — Allah aşkına, doğru söyle dayı.. sahi gidiyor musunuz?., — Gidiyoruz, kızim. — Ne zaman, dayı?, — Kızım.. acelen ne?., Çuvaldan boşaltır gibi lâkırdı edilir mi?.. Hele dur. Şöyle bir soluk alayım... Evvelâ, al bakalım. Şu, senin. — Bu ne, bu dayı?.. — Saç ilâcı. — Ne olacak?.. — Ne olacak?.. Başına süreceksin... Kafan böyle cascavlak kalacak değil al.. Baksana.. hummadan — kalkalı iki buçuk ay oldu. Daha bir arpa boyu bi- le saçın çıkmadı. Gemi miçolarına ben- ziyorsun... Al bakalım, hemşire.. bu 'da senin... Ç(Arkası var) nunla beraber barsaklar da erimiş ola- rak dışarıya çıkardı. Soda bedenin içi- ni temizlediği için, cesette kemik ile deriden başka bir şey kalmazdı. Bu ameliyattan sonra mumyacı ce- sedi sarıp sahibine verirdi. Üçüncü nevi mumya çok basitti. Bonu ancak fıkara ölülerine tetbik e- derlerdi. Cesede yalnız bir mayi akıtı- hp gene yetmiş gün sodada bırakılır ve karynı deşilmeden sarılarak iade edilir- di. Bu nevi mumyalar diğerlerine nis- beten ucuz yapılırdı. Mısirliların mumyaya — ehemmiyet verişlerinin bir başka sebebi de şu idi: Bır ölünün mumyalanmış cesedi ha - yatta olduğu gibi, yiyip içmeğe, giy - meğe ihtiyaç hissederdi. Ruh cesedi yoklamağa geldiği zaman bu ihtiyaçlar tatlmin edilebilmesi için ölünün ya - nına her gün yiyecek, içecek koyar - lacdı. Fakirler. üçüncü şekilde mumyala - dıkları ölülerini kum altına gömme - ğe mecbur olurlardı. Ev ve oda gibi mükellef ve müzeyyen mezarlar yap- tırmak büyük servet ve paraya müte - vakkıftı. Zenginler ölülerine başlı başına bir ikametgâh denecek kadar mükemmel ve muazzam meskenler — yaptırırlardı. Biriaci hükümdar (Menes) zamanın - da yapılan ilk büyük ehram mumya - lar'a dolduktan sonra zenginler kendi ölüleri için ehramlar inşa ettirmeğe başlamışlardı. Menesin ahfadı, ölülerini ehramlar- da defnetmeyi dini ve mukaddes bir vazife bilirlerdi. Bunun için zaman za- man etraftaki kabilelerle harbederek elde ettikleri ganimeti bu n hu- sulüne sarfederler ve ehramın inşası için şehre binlerce esir - getirirler, bu esirleri senelerce çalıştırırlardı. Sihirbaz Katuma'nın bir sualine, Fi- rtavun Tan, — Bizim ölülerden mukaddes hiç bir şeyimiz yoktur « demişti » , Eğer hayatta iyi eserler bırakarak ölen bir kimsenin cesedini nefis yemekler, mis kokulu şaraplar ve zarif elbiselerle mu- hafaza etmezsek, yarın (Oziris) in hu- zuruna gittiğimiz zaman, kırk iki ma- buda karşı kendimizi nasıl müdafaa e- debiliriz? Ben öldükten sonra hiç bir zaman mabutların gazabına uğramak ve bir yılan şekline girip mahvolmak istemem. Benim yegâne emelim, öl . dükten sonra mukaddes — bir atmaca şekline girerek tekrar yaşamak ve Ozi- risin sofrasında oturup dünyayı uzak. Nöbetci Eczaneler ı;ı gece nöbetçi elan bezaneler yunlar. “)iunıuı cihetindekiler: Aksarayda; (Sarım), Beyazitte: (Ce - mil), Fenerda: (Hüsamettin), Şehremi - Eminönünde; (Salih Nocat), Küçükpa- zarda: (Yorgi), Alemdarda: (Bşref Ney'. Beyoğlu cihetindekiler: İstikiâi eaddesinde: (Kansuk), Dalre- de: (Güneş), Topçularda; — (Sporidis), Taksimde: (Nizamettin), (Nihat), Şişlide: (Halk), Boşiktaşta: tan seyretmektir! Mâbut (OÖziris) i kardeşi (Set) ök Hükümdar, babası için — yaptırdığı |dürmüştü. Set, geceler mâbudu idi- mâbedin kapısı üstüne şu kitabeyi as -|Oziris sabahleyin bütün dünyayı nurâ tırmıştı: garkederken, kardeşi gözden kaybolar «Sesini kulaklarım işidiyor. Her şeyi'rak meçhul bir âlemde hükümran oluf" gören gözlerinle bana baktığını görü:|du. Geceler mâbudu, kardeşinin bu ih* yorum! Uyan babacığım ve başını se-|tişam ve şaşaasını çekemiyordu. Bir maya kaldır! Sana muhafızlık eden oğ-|gün hile ile (Oziris)i öldürdü. O zer lunu her gün kapında göreceksin! Her|man Ozirisin zevcesi saçlarını yolarak gün mis kokulu şarap kâselerini elimle | kendisini yerden yere atmış; günlercet dolduruyorum..! Her gün sana taze ye-|aylarca, senelerce ağlamıştı. (Nil) hef mekler ve zarif e'biseler takdim ediyo-|sene (İzis)in göz yaşlarından coşar ve rum..! Senin huzurunda bir mâbuda!| taşardı. ibadet eder gibi eğiliyorum!» Tanis dişleri dökülmüş ve insana çok alışmış olan ihtiyar bir timsahın mâbud olduğuna da kanidi. Hüküm - darın bu kanaatini rahipler de takviye etmişlerdi. Tanis, haftada iki gece, salı ve per- şembe geceleri, güneş battıktan sonra Nil boyuna gider, oradaki ihtiyar tim- sahını bulur, ve ona taze çörekler, kı- zarmış balıklar ikram ederdi. Timsaha bu yiyecekleri bir rahip ve- rirdi. Timsah kendi kendıne yiyemez- di. İki hassa askeri timsahın ağzını a- çılrlar ve rahip mecasimla ba yemekleri yavaş yavaş timsahın ağzına boşaltır - dı. Yemeklerden sonra timsahın ağzı tekrar açılır ve şarapla karışık bir kâse bal Şşerbeti dökülürdü. Timsah bir müddet sonra şarabın tesirile sersemle- şir ve sahilde uzanıp kalırdı. Bazan sıcak havalarda, midesine dö- külen şarap, hayvanın hararetini arttı- rır, tekrar suya dalıp kaybolurdu. Hükümdar bu vaziyet karşısında te- essürünü gizliyemez ve ağlamağa baş- lardı. Timsah neden sahilde istirahat et « memişti? Niçin suya dalıp kaybolmuştu? Rahipler, timsahın hükümdara muğ- ber olduğunu söylerlerdi. Hükümdar timsaha yaranmak ve kusurlarını af« fettirmek için, diğer ziyaretinde daha nefis yemekler ve mit kokulu şerbetler ikram ederdi. Timsah bir akşam, hükümdar tara » fından kendisine ikram edilen nefis ye- mekleri yemeksizin sahilden suya dal- mıştı. Ertesi akşam Tanis timsahın kulak- larına takılmak için gayet kiymetli hal- kalar getirmişti. Bu halkalar timsahın kulaklarına me- rasimle takılmıştı. Buradan başka her şehrin kendisine mahsus mukaddes bir hayvanı vardı. Bu hayvanlardan bazıları bütün Mısır halkı tarafından takdis edilirdi. Bun- lar büyük bir ihtimam ve dikkatle bü- yütülür, beslenir, her gün lâtif koku- lu sularla yıkanır ve ölünce mumya- lanırdı. Hayvan mâbutlar öldükten #onra kendilerine yiyecek ve — içecek hediyeler takdim edilir, nefit şaraph şerbetler götürülürdü. Mâbut (Harmakis) in timsali olan (Ebülhevil) insan başlı bir aslan şek- linde temsil edilmişti. Mâbut (Horüs) dahi bir atmaca başlı olarak gösterilir- di Mâbut Ozirusun zevcesi (İzis) in timsali de inek başlı bir kadın idi. Mısirda matem günlerinde — bütün kadınlar (İzis) gibi feryat ederek ağ- larlardı. K Mâbut (Oziris) öldüğü ve semadan yer altına intikal ettiği zamafi zevcesi İzis yer yüzünde yalnız ve himayesiz | ptükla sololar, Opara ve öperet parçaları kalmıştı. Mısırlılar (İzis) in göz yaşlarına tahammül edemiyorlardı. Ozirisin oğ- luna yalvardılar; «Babanın intikamı- ni almakta neden gecikiyorsun?n de- diler. Genç mâbut ( ufuklara zulmet çöktüğü basının katilini yakaladı, öldürdü ve bu suretle annesinin göz yaşlarını din« dirmeğe muvaffak oldu. Mısırda, en katı yürekli erkekler bi- le, bir kadının göz yaşlarına tahaniintil edemezler, ona acırlar ve derdine çare bulmağa çalışırlardı. Halk (Amon)u da en büyük mâbut olarak tanır ve — tapardı. ( Mâbutlar mâbudu) Amon yerde ve gökte ne is- terse olurdu. Abideler üzerine (Amon)nun res- mi yapıldığı zaman mavi renkle göste- rilirdi. Mâbudun başına iki büyük tüy yapılır, elinde manevf kudretler sahibi olduğunu ifade eden âlâmetler bulun- durulurdu. Yukarı Mısırın en büyük mâbudu Amon idi. Tanis devrinde Amon mâ- bedi çok zenginleşmişti. Harplerden alınan bütün ganaim Amon mâbedine getirilir, bunlardan çok az bir kısmı hükümdar hazinesine bakledilirdi. Amon için kanını dökmiyen bir fert tasavvur edilemezdi. (Amon) mâbedi rahipleri Mıaran en zengin insanlarıydı. Halk, son zamanlarda, Suriyenin kızgın çöllerinde düşmanla çarpışarak Mısıra büyük servetler — getirmişler, mâbedin ambarlarını kıymetli gana - imle doldurmuşlardı. (Arkası var) Bugünkü Program 14 - Şubat - 1937 - Pazar İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 12.50: Havadıs. 13: Beyoğlu Halkevi temsli kolu tarafından bir komedi. 13.30: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 1830: Varyete müziği' Ambasadörden na- KİL 19.30: Konferans: Selim Bırri Tarcan. 2Ü: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkılar:. 20.30: Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 2048: Belma ve arkadaşları tarafından 'Türk müsikisi ve halk şarkiları: Saat Ayarı, 21.15; Orkestra. 22.10: Ajans ve borsa haberleri. 22.30: Plâkla solo- lar, opera ve öperet parçaları. yarınki Program İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi 1250: Hiava- dis. 1306 Muhtelif pllik neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikişi. 10,80: Çocuk- lara maşal: İ. GalipArcan. 20: Rıfat ve ar - kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk garkıları. 20,30: Ömer Rıza tarafından arapça söylev. 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve hâalk s ayarı. 21,16 Şehir Uyatrosu dram kısmi Ajanı ve ratından La- Bötem. 22.410; ve ertesi günün proğrami, İsE bE

Bu sayıdan diğer sayfalar: