13 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

13 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sayfa Ölüler Tarlası Topkapıda küçük bir meıarlı;a üstüste ölü gömülüyor, cesetler toprağı eşen serseri köpekler tarafından parçalanıyormuş. Belediyeye müracaatlar yapıldı Topkapının meza rlıklarından biri — Eğer bu mezarlığın bütün kusur- Topkapının Merkezefendi mahâlle -| lari bu gördüklerinizden ibaret olsay- #inde oturmak vatandaş için niçin bed bahtlık oluyor? Ve koca bir mahalle- nin sakinleri, Allahın benim gibi âciz bir kulundan ne bekleyebilirler? Zih- mimden bir anda gelip geçen bu düşün celerin uyandırdığı merakla sordum: — Emrinizi öğrenebilir miydim? — Estağfurullah... Maksadımiız, siz- den imdat dilenmektir! — Maksadınız: biraz daha tavzih ede mez misiniz? —fhıle. hele böyle telefonla anlat- maya imkân yok!. Vaziyetimizi gelip blzzat görmeniz lâzım! Bu zahmeti esir gemezseniz, derdimizi anlayabilmeniz için bizim ağız açmamıza bile lüzum kalmıyacaktır! Meslekf tecessüsüm, iyiden iyiye kö- Tüklenmişti: — O halde, dedim, eğer sizce bir mâ Bi yoksa, ben derhal gelebilirim! — Bilâkis... Çok müteşekkir kalı - aDr... Sizi Topkapı tramvay yolunun bittiği yerde bekliyeceğim! Beni, sağ elimde tutacağım melon şapkamdan, ve sol elimde bulunduracağım Son Pos ta gazetesinden tanıyabilirsiniz! Ben: — Hay hay! 1 bastırıp telefonu ka- rum, ve bu mahiyeti meçhul seya te çıkıyorum! * — Şu gördüğünüz yere ne ismi ve- Tebilirsiniz? Topkapı tramvay yolunun bittiği yer de bulduğum yabancı - okuyucumun parmağiyle gösterdiği sahaya dikkatle beakıyorum: — Bir atsa!.. — Bilemediniz! — Bir otlak ! — Bilemediniz! — Bir tarla ! — Gene bilemediniz! Diyen muhatabim, acı bir gülüşle de- vam ediyor : — Şu eşilmiş topzrakları üstünde ko yunlar otlayan saha bir mezarlıktır!, Yanlış duyduğuma hükmederek $0 - Tüyorum: — Mezarlık mı dediniz ? — Evet... — Defni emvat le mahalle ortasına menetmez mi? — Eder! Fakat burada, düğünü gibi, mahalle ortasına dejf.hıokıx: ::. tasına bile ölü gömülür!'. — Bu Mezarlık şehir haricinde ol- duğu için mi? — İşte biz de bu sualin cevabin; me rak ediyoruz ya! — Gene edefni emvat» nizamname- , mezarlıkların Parmakhkia çevrilme | #ini mecbürileştirmez mi? * — Mecburileştirir... Fakat o kaide - de, şehir dahilindeki mezarlıklara mün hasır olsa gerek! — Ya bu hayvanlar?.. Onların girip gıkmalarına da karışan yok mu? — Görüyorsunuz ki yok! Ben gayri ihtiyart: — Hayret! diyorum. Mubhatabım, bende dilediği duyguyu uyandırmış bulunmanın hazin sevinci içinde ! — Şimdi, diyor, sizi imdadımıza çağı- rışımızın sebebini anlıyorsunuz ya ? Ve benim cevap vermemi bekleme- den, izahata girişiyor : nizamnnmesi, böy- ölü gömülmesini dı, sizi rahatsız etmek mecburiyetini duymayacaktık! Fakat, asıl şikâyetleri mizin yanında, bu gördüğünüz kusur - lar, birer meziyet sayılır!.. Haseki, Cerrahpaşa, Yenibahçe, Gu- reba, Gülhane hastahanelerinin, ve Morgun hemen bütün ölüleri buraya gömülür... Şu gördüğünüz ufacık sahaya gömü- len ölülerin sayısını Allah bilır. Bir mezarın boöyu; derinliği, gene «defni emvate nizamnamesile tesbit edilmiştir. Eğer burada açılan mmezar - lar, bu nizamnameye uygun olsaydı, bu arsa, en az on sene evve; yükünü almış bulunurdu!.. c Halbuki vaziyet öyle mi ya? Burada bir lahde on cenaze ü gördüğünüz yer, bir insan ölüleri tar lasına dönmüştüz!. Ve leş düşkünü hayvanlar, bu tarladan doya doya ot - larlar... Burası serseri köpeklerin «erzak am barı» haline gelmiştir. Burası bir «çakallar cenneti» ne dön- müştür, Onlar, toprağın altına değil, he mep hbemen sathına bırakılan ölüleri, didik didik eder dururtar!.. Buhun içindir ki, koca Topkapı, bir koca ve tavansız teşrihhane gibi müte madiyen leş kokar... Mezarlığa gelen çakalların vahşi ses lerinden ürken en yürekl: mahalle ço- cukları, mektebe gitmek cesaretini bu- lamıyorlar... Bu yüzden, ne rahatımız kaldı, n? sıhhatimiz! Hayretten açılan ağzımı kapayama - dan, gittikçe artan bir dehşetle dinli- yorum. Muhatabım dertyanmaya kan genişçe bir nefes alıyor, ve: olun, diyor, sözlerim hakiki vaziyeti ifade edememektedir. Ve bu mâhalle sakinleri içinde, bu şikâyetle- rime şahadet etmiyecek tek şahit bu- lamazsınız! Şimdi son bir ümidimiz kaldı: Bir - çok imzalarla mahalle namına müşte - rek üç istida yazdık: Birisini Vilâyete, birisini Belediyeye, birisini de Sıhhat Müdiriyetine verdik. Son ümidimz de boşa çıkarsa, görün siz bizdeki feryadı ! Onun elini sikarken : — Bu vaziyelle, diyorum. Benim i- çin yapılabilecek bir tek şey var! O ümitle karışık bir merakla soru - yor : — Nedir? Acı acı gülüyörum: — Koskoca bir mezar - taşı üzerine: #bilâmum mezarlık nizamnameleri, iş- hi kabristanda medfundur!» kitabesini yazmak, ölüler tarlasının orta yerine dikmek! Naci Sadullah Bir adam metresini yaraladı giderlerken sokakta kavga etmişlerdir. Bu kavga neticesinde Vedat metresi Bediayı başından 'ağır surette yarala-| Yü iSe böyle bir saruret yoktur. mıştır. |ğüm onu bana göstererek: «Halid, SON POSTA L EDEBİYAT — Şusat 13 , < afi) Yerlerinde sayanlar O tuzlu biberli ıstilâhlarla şiir tenceresini kaynatanlara bilmem ki ne isim vermeli? İhtimal sayanlar değil, yerinde tepinenler dem Yazan : Halit Fahri Ozansoy Bir çahısta iki Ahmed Mitat Efendi, wardır: biri, açık dille uzun ve akil maz. hikâyeler, masallar anlatan AF med Mitat Efendi, diğeri med Mitat Efendi... ikisini de severdim; şimdi de seviyo - rum, fakat artık eserlerine hayranlıkla değil, sadece sanki bir baba dostu ve çocukluk âşiması, cana yakın ihtiyar gi Ahmed Mitat Elendiyi, vaktile, Hüseyin Fellâh'ın Hasari Mellâh'la, ya- hut Dürdane Hanımın sayfalarında o - kuyup dinlemeğe doyamazdım. O za - manlar henüz dokuz, on yaşlarında bir Ccuktum ve onun kitaplarında oku - duğum garip Macera'ar muhayyelem- de çok derin tesirler yapardı. İkinci, o teklifsiz, o babacan Ahmed Mitat E - fendiyi de önceleri gene romanların - daki «Ey kari! Hasan Mellâh'ın yerin- ge sen olsan ne yapardın?» tarzında hi taplarile tanımıştım. Çok, geçmeden de onu pehlivan cüssesi ve göğsüne inen haşmetli sakalile yakından görüp ta - nıyacaktım. Bakın, bu tesadüf nasıl ol- du: O yaz Paşabahçe'sine sayfiyeyı miştik. Bir gün, . yanınıdaki idi, halamın oğlu mu, orasını unut - muşum - Köprüden köye dönerken ter- l olduğumuzdan &lt kat salonuna in - miştik. Salonda yalnız iriyarı, kellifelli ve sakallı bir adam vardı. Potinlerini çıkarıp *Salonda yatmak- memnudür> levhasının tâ ; uzanmış, — galiba gözlerini kapar Kapamaz da derin bir uykuya dalmıştı. Yanımdaki büyü - le- di, bak, ramanlarını seve seve, merak- la okuduğun Ahmed Mitat Efendi bu- dur. Kendisi Beykozda oturur.» — İşte dünyayı umursamıyan efendi bhazret) rinin bende romanları kadar, belki ro- manlarından daha canlı kaları hatırası budur. Babacan Ahmed Mitat Efendi- babacan Ah- yi hayalimde hep öyle 0 bomboş vapur salonunda uzanmış olarak görürüm; tıpkı romanlarındaki kahramanlar gi - bi esrarengiz, fakat gene severek hatir- lanan bir tip halinde... Bilmem ki mo- dern Ahmed Mitat Efendiler o eskisi, orijinali kadar sevimli midirler? Mer. hum dayım anlatırdı: Bir gün öteki rahmetli Beykoz çayırında birisine kız- mış, galiba bir ağaç dibinde uzanıp din- lenirken: «— Efendi hazretleri, burada uy . kuya mı varacaksın?» tarzında alaylı bir suale uğramışmış. Hemen demiş ki: «— Bana bak, ben burada gök yüzü- ne bakar, bakar, beş dakikada beş yüz sayfalık bir yalan düşünür, yazarım, avuçla da para kazanırım! Ya sen ne yaparsın, be herif, ömrünün sonuna ka. dar aç kalmaktan başka?... İşte efendi hazretleri bu derece ha - Zır cevapmış ve beş dakikada beş yüz sayfalık hikâye ve masa: düşünecek ka- dar da karihası genişmiş'.. Şimdi ben - zerleri beş yüz sayfayı dolduruyorlar amma beş yüz saat düşündükten son- ra.. Ortada çıkardıkları eser de Ah - med Mitat Efendinin muhayyelâtın - dan yüksek değil... yalnız biraz fazla- ca üslüp süsü ve yaldızı... © kadar... Halbuki merhum, o, Üstüstüne yığılsa tavana kadar ehram teşkil edebilecek olan Kırk Ambar külliyatımı çıkardığı tarihlerde, halkım yüzde doksanı hikâ- ye ve roman namıma Billür Köşk ve Şah İsmail hikâyelerile Binbir Gece Şocukluğumda! gın yerlerinde yatan bir serseri.. — 2 İ halde beş yüz, altı yüz sayfalık roman: ları - hem de ne romanlar' . kimin için -| yazarlar? Bunların mevzularına bakın, aşağı yukarı şudur: Köprü altında, yan- kat vaktile kibar oğlu im:ş!.. Sevda zünden bu hale gelmiş.. derken bir ci- nayet.. ötesini istediğin şekle sok. u- zatlıkça uzat!.. Yahüt Şişli salon haya- tından bazı tipler alırsın, bunları olur olmaz vak'alar içine sokarsın, kumar, dans, balo, bar ve daha bunun gibi as- ri rekorlar içinde gürültüler, Patırtı -| lar, kavgalar, dedikodular düşünürsün.. | Eşhasına kısa lâf söyletmez, uzun uzun sayfalarca gevezelik ettirirsin.. Hem de nasıl?.. Üç kelimelik bir cümle, haydi. satır başına.. beş kelimelik bir cümle, haydi satır başına... Ah hain kadın, sa- tırbaşı.. gelecek Mi? satırbaşı... Bu - gün gelecek Mi? satırbaşı... Bugün ba- na gelecek mi? satırbaşı.. of! bu ne ke- pazelik!. İşte modern Ahmed Mitat Efendiler bu tarzın yolcusudurlar,.. Şimdi romanda yerinde - sayanların çok hisli ve içi sislilerine geliyorum. Mihridil, Hikmet ve Mehçure ro - manlarının müuharriri Vecihi'yi okudu- nuzsa hatırlarsınız ki bü romancıda koyu bir sentimentalisme'den başka bir şey yoktur. Lisan çetrelfil mi çetre - fil, ağdalı osmanlıca mı osmanlıca, şas hısları bütün manasile basit mi basit ve tahlilleri yavan mı yavan... Şimdi © lisanı düzeltin, sadeleştirin, şahısla- rın basil romantiğini bugünün zevkine ve tiplerine göre biraz yontun, meselâ hain üveyana yerine romanınıza in - Bafsız bulo fşığını, öksüz çocuklar ye- rine de ideali kırılmış san'atkârları, ya- hut dertli daktiloları davet edin, bazan asri Romeo ve Jülyet'ler tasavyvur edin, işte akşamları yorgun argın fakir evle- rine dönen işçi kızlarla daracık talih gişelerinde bütün gün piyango bilet - leri satan uçuk benizli Firdevslere, makbulelere, Sitare veya Leylâlara en güzel rüya âlemini açmışsınız demek- tir. Şık sinemasına gidemedikleri ge - celer romanınızın sayfaiarını heyecan- la çevirecek olanlar onlardır: Belki iç: lerinde aldatılmış bir aşkın acıslie inci Bgibi göz yaşları dökecek kadar üzgün- leri de vardır. İşte bir kısım roman - larımız bugün bu çeşnide eserlerdir. Bunları yazanlar içinde kadın yazıcıla- ra da rastlıyoruz. Pek araştırırsanız iç- lerinde ince şiirler yazmış - şöhretlere de rastlarsınız. Fakat nedense arasıra roman yazmak hevesine onlar da kapı- lır, yazınca da ekseriya bu neviden e- serler ortaya atarlar. Fakat onlara da, ötekilere de hak vermiyor değilim. Bel- ki şu hâlâ Babıdğli yokuşu dediğimiz binbir renk ve çeşitli fikir ve duygu â- lemine ve bu âlemde yaşıyan bazı mec- Mua patronlarının varlığına — san'attan ziyade Insaniyet namına bir iyilik yapı- yorlardır. Öyle ya, onlar böyle şeyler yazmasalar haftalık, on günlük, ön beş günlük, yirmi günlük veya aylık, üç aylık, beş aylık bir takım mecmusalar nasıl yaşarlardı, Sade kapaklarına bas- tıkları dudağının kırmızisi, yüzünün Pembesine karışan boyalı kadın resim- lerile değil ya... Nâzim Hikmet.. muhakkak ki yeni masallarından başka bir şey okumazdı. | DİF şeklin san'atkârı... bilhassa bizde... Mitat Efendi v:î:rx hiç ğîm.,sı başka | Fakat mukallitleri?.. Türk şairi diye masallar okumağa teşvik etmiş ve ara- lmljfı * bilmem başka milletlerde de Bedia ve Âfet isminde iki kadınla| da sırada tercümesini değil, fakat o za- | bu isimde şair var mı?! - Mehmet Emin Vedat ve Cezmi isminde iki erkek ge- :ıan Lçin anlaşılabilir ve zev;d ıılılr:;r ğ:ğı—nb:'l;alıam;nş: k: mîık:.lillırmdon âl 5 A ir şekle sokarak dilimize çevirdiği La- --- Hele bunların genç ze - eee Movgreren Aeabaginakarnz z TTT Kamelya gibi bissi nakillerile)| KAlIr dluşu büsbütün aCınacak Şeyi. mühim bir hizmette bulunmuştu. Bu- Nâzım Hikmet vaktile «Bana bak.. A- O|vanak!» diye alay için bir şeyler yaz- mış ya... bunlar da hemen taklide kal- (*) İlk yazı 2i şubat tarihli sayımızdadır. İkıp kafiyeleri çoğaltırlar: Çolak, aırlak, ğlı(ınlara yerinde ek daha doğru olur | ıPldaı'ı'.l:ı oynarım çelik çomak, nered& | Bin behey kaz uşakl, Nâzım Hikimet Hazer şiirinin bir yerinde balam demif ya,, al efendim bunlardan da rüz, savrulmuş kuştüyleri gib. dağınık Ta başlarını, ortalarını, sonlarını... Kı rat cetveli tarzında, yukarıdan aşağıydı acayip, çarpuk çurpuk bir kelime dizi” si!.. Hitapların da, küfürler gibi, en y& | kası açılmamışları!. Hey düz taban'ı Aynasız!.. Şinanay.. Zum züm! Patâ 'küt! Senelerdir böyle düşünen, böyle yyazan ve kim bilir nasıl mahrumiyet” lerle baslırdıkları bir veya bir kaç fof |malık eserciklerini sağa sola bedav$ dağıtan bu zavallı çocuklara gelin dü acımayın!. Bu curcunalı ve tuzlu bi * | berli ıstılahlarla şilr tenceresini kay * | natanlara bilmem ki ne isim vermeli İhtimal bunlara yerinde sayanlar de * | Bil, yerinde tepinenler demek — dab$ | doğru olur. Maamafih yukarıdaki zümrenin büs” bütün ileriye gidenleri de var, Kendi lerini fütürist, dadaist, yahut — kübisl diye isimlendirmişlerdir. Bütün uğrağ? malarına rağmen İtalyan Marinetti'nli kendi memleketinde yürüttüğü tek te* kerlekli ve bacakları havada giden bey" girler koşulu Fütürizm arabasını biziltf mantığımızın — üstünden — yürütmeğd kalkmışlardır. Amma hiç yürür miü böyle araba?.. Orasını kim düşüneceklea | Yeter ki onlara yeni desinler. Ne ye * niliği?.. Buna türkçede zıpırlık derler bayım! : Burada sembolistlerden meşhür - bif Fransız şajrinin bir fıkrası hatı! geldi. Yazımı tatlıya bağlamak Müsaadenizle anlatayım: Aslı Yunanlı olan Jean Mordas bilf | gece Paris'te arkadaşlarile bir meyha « nede iyice kafayı tütsülemiş, hani #i« til mi fitil olmuş! Yolda birbirli çarparak yürüyaorlarmış. Derken bil * mem ne meydanının ortasında müşteri — bekliyen bir kupa arabasına rastlamış* lar. Şairin 1856 da Atinada doğduğuna göre daha 1900 yılına çok vakit vafı — Demek ki Paris sokaklarında otomobil yerine araba ile karşılaşma!arı pek tae bit.. Her ne ise, Mordas arabacıya ses* lenmiş! !Aç kapıyı!.» Arabacı hemed yerinden atlıyarak müşterlterin getdiği taraftaki kapıyı açmış, şair de bal Ma içeriye atlamış ve atlamasile ara * | banın öte tarafındak! kaldırımın üstü- ne yüzü koyun kapanması bir olmuğ Galiba başında silindir şapka varmı$ yoksa beyni patlıyacakmış! Mesele ba" sit: Meğer arabanm öteki kapısı evvel * den açık duruyormuş! Bu anda arka * daşları arabaya uslu akıllı birbirlerini tuta, tuta girmişler. Baî:mışlı! ki Müo- rdas içeride değil.. şaşa kalmışlar! Bif de sokağın öte tarafından Mordas'ın arabacıya çıkışan sesini duymazlar mı? Zavallı ayılmamış ki işin farkına v: rabilsin: - Be adam, diye hayku muş, madem ki arabanın dibi çöl bunu evvelden niye haber vermed Bizim dadaist, fütürist, kübist ler de Mordas'ın içerisinden atla: tabaya binmişler! Fakat o, hiç olmı Arabanın dipsizliğine zahip olmuş, bön” ği lar ona da iman etmiyorlar! Balid Fahri Ozansoy mreat Resimli zabıta hikâyelerimiz Resimli zabıta hikâyelerimizcen dün koyduğumuz parçanın arkası bugün dercedilememiştir, yarın çıkacaktır. Özür dileriz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: