12 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa “ Son Posta » fin tefrikasş :87 IKİNI KISIM — İşe Çarın etrafındaki ad Rasputinin beynini yakacak olan kurşunun tarrakası ilk i ÂA. R. amlardan başlanacak ve şaret olaca ktı. — Azizim, Türk efendil.. Dostum Dimitri, size bir noktayı eksik anlat- mış... Bunda da mazurdur. Çünkü bi- lemez. Ve çünkü, Grandük sarayları- nın mühteşem zaviyelerinden, köylü- lerin tuhu görülemez... Vâkıa köylü henüz kuvvetli, milli bir duyguya ma- lik değildir. Vatan mefhumunu da kâ- fi derecede öğrenememiştir. Gerek Ça- | rın şahsına, ve gerek kilisenin varlığı- na bir rabıta beslemektedir... Fakat; (Çar) demek neyi ifade eder2... O - nun iradesinin hüküm sürdüğü (Rus- ya) denilen şu koca ülke, nereden baş- layıp, nerede biter?.. Kilisede okunan dua, nedir?.. Bu ibadet, neyi istihdaf etmektedir?.. Bütün bu sualler, köylü- nün dimağında henüz bir muamma ha- lindedir... Ancak şu var ki; köylüde şöyle bir kanaat husüle gelmiştir: « Çar ilâhi bir şefkatle köylüyü se - viyor. Ülkesinin topraklarını, zavallı köylülere dağıtmak istiyor. Fakat, sa- rayda onun etrafını alanlar araya gi - Fiyorlar. Çarı, köylülere karşı yapa - caği iyilikten menediyorlar Cemil, sabredememişti, — E, şu halde., köylüyü Çarlık a- leyhinde bir jhtilâle sürüklemek güç olacak. Demişti. Poroçkeviç, derhal mukabele etmiş- ti: — Tabit değil mi yaaa... — Pek iyi, ihtilâl nasıl olacak?., * — Gayet basit.. halkın hissiyatı tat- min olunacak... İşe, Çarın etrafında - kilerden başlanacak. — Anladım. Yani.. Rasputinden, — Bravo. Çok iyi keşfettiniz... Ras- putinin beynini yakacak olan kurşu - nun tarrakesi, bir işaret olacak.. ve... Kokteyl sarhoşu olan kadınların, ne- şeli kahkahalarla salon kapısında gö- rünmeleri, bu bahsi burada bir bıçak gibi kesmişti. Ve, o gece apartıma - nina avdet eden Cemilin dimağında da heyecanlı bir sual düğümlenmiş - ti. Bu sual de şundan ibaretti: — Bu adamlar, - çıldırmışlar mı?.. Bir taraftan Çarlığın haşmetli damga- sını alınlarında taşıyorlar; diğer taraf- tan da, Çarlığın bütün varlığını ayaklar altında çiğnemiye ça.]ıe-.yorlar___ Çarh- ğın sukut ettiği gün, kendileri de derin bir uçuruma yuvarlanacaklar.. ihtilâlin kan ve ateşleri içinde çırpına çırpına imahvolacaklar. Acaba bunlar, ne dü - Bir Doktorun Günlük SALI Notlarından — () Gençlerde Sinir buhranları Gerek erkeklerde ve gerekse bilhassa ya- || radılışları ve terbiyel hususiyeleri icabı genç kadınlarda ve kızlarda görülen si- nir buhbranlarının sebebi tatmin edil - memiş hislerin bir aksülamelidir. Bu noktada çok israr eden meşhur doktor | Fröyd'ün tamamen değilse de bir çok de- fa hakkı vardır. Bu sebeble kendilerinde birdenbire görülen heyecan, asabiyet ve şiddetin bir taraftan teskinile beraber hakiki sebebin tedavisini asla ihmal et - memelidir, Ancak bu sayededir ki hasta- liğin sebebi aslisi keşfedildikten #onra yapılacak telkinler sayesinde tam bir salâh elde edilebilir. Bu hususlara aile reislerinin olduğu kadar alle doktorları- nın da esaslı vazifeleri vardır. Yapacak - ları faydalı ve âkilâne müdafaalarile çok defa saadet ve selâmet yolu temin edil - miş olur. H (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kölleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor 'sandalyeye oturmuş; şünüyorlar?.. Ne hesabla hareket edi- yorlar?.. İçiçe girmiş olan bu suallere sarih ve kat'i cevablar bulmak, mümkün değil- /di. İşte Cemil, bu suretle zihnini yo - rup dururken, prens Yusupof'tan şu kısa mektub gelmişti: Bu gece, tam saat on birde, bize ge- liniz. Üç gündenberi sizi göremediği için hasretinizi çekip duran Emma da, burada bulunacaktır. Tebşir ederim. Filiks * Cemil, Yusupofun (Neva) sahilin- deki sarayına girer girmez, her zaman- ki gibi, umumi salonlara doğru ilerle- mişti. Fakat, birdenbire karşısına çı - kan Yusupofun oda uşağı, hürmetle yerlere kadar eğilerek: — Ekselâns!.. Prens hazretleri, zâti âlilerini, hususi dairelerinde kabul bu- 'yuracaklar. Demişti. Cemil, uşağı tâkib ederek, muhtelif kapı ve koridorlardan geçmiş; prensin hususi dairesindeki erguvan renkli sa- lona girmişti. Fakat daha kapıdan ilk adımını atarken, şöminenin yanındaki koltuğa gömülmüş olan Emmanın sesi, yükselmişti: — Dostuml!.. Aşkınızın derinlikleri- ne o kadar daldınız ki.. artık, efsanevi bir hal aldınız. Korkuyorum ki, günün birinde, şu koca Petersburg'da, aşkın bir timsali olacaksınız. Her köşeden bir kahkaha dalgalan « mıştı. Cemil, etrafına bakınmış: — Bu âşık, ben miyim?.. Diye mırıldanmıştı. Prenses Emma, o kahkahalar ara - sında tekrar bağırmıştı: Mi — Âşık.. ve yahud mâşuk... Böyle ince şeylere pek o kadar aklım ermedi- ği için, ben ikisini daima birbirine ka- rıştırırım... Ne ise.. hava, berrak ve mehtabli. Lâkin, fena halde soğuk var. Hiç şüphesiz ki siz de üşümüşsünüz - dür. Lütfen, şu yanımdaki sandalyeye oturunuz. Hem bana komşuluk edersi- kından dinlersiniz, Çarin yeğeni olan Grandük Dimitri Pavloviç bir koltuğa gömülmüş; elin- deki sigarayı ağır ağır dudaklarına gö- türüyor; uzun uzun çekiyor; sonra, başını tavana doğru kaldırarak avur - dundaki dumanları havaya savurüyor - du. (Duma) meclisinin ateşli âzası Po- roçkeviç, şöminenin kehribar rengi mermerine dayanmış, dudaklarında sa- mimit bir tebessümle Cemilin hareket- lerini tâkib ediyordu. Prens Yusupof, kapının dış tarafın- da duran uşağa, fısıltı ile bazı emirler veriyordu. Cemil, Prenses Emmanın gösterdiği gülümseyerek 'hafif bir sesle sormuştu: — Beni bu kadar yakın oturtmanıza nazaran, her halde söyliyeceğiniz şey- ler mühim olacak. Prenses Emma, şakacı vaziyetini da- ha hâlâ muhafaza ediyordu. — Bravo azizim.. çok iyi keşfetti - iz... Çok mühim günlerde yaşadığı - |mız için konuşacaklarımızın da o nis - bette mühim olması lâzım. Bence en mühim bir şey varsa.. o da, şudur... Si- zi, üç gündenberi görmedim, Ve tabii« dir ki; son derecede özledim. — Niçin cevab vermediniz. Sadece başınızı önünüze eğmekle iktifa etti - gibi imdadmıza yetişebilir. miz?. I| ÇArkası var) niz.. hem de, söyliyeceklerimi daha ya- | “|değil, bir kulübeyi bile zaptedemez, SON POSTA « Son Posta » nın Tarihft Tefrikası : 26 Bütü SÜMERYILDIZI TUNCANY n Ür halkı Tunçayın k akıtılacagı günü bekliyordu ; Yazan : Celâl * — Tunçayın gözleri mi açıldı.. ne- reye gitti? Hizmetçiler ezilip büzüldüler: — Gudea onu mabede gönderdi.. Nâraş birdenbire şaşırdı: — Ne diyorsunuz.., mabede mi gön- derdi? — Evet.. Tunçayın babası, kızını U- lu mabuda bağışlamış. — Kim söyledi bunu size? — Taner geçen gün saraya gelmiş- ti. Gudea ile konuşürken duyduk.. Nâraş hiddetinden ateş püskürü - yor ve en yüksek sesile bağırıyordu: — Ben Tunçaysız yaşıyamam. Ulu Tanrının kurbana ihtiyacı yoktur. Gudea Tunçayı bana vermişti. Onu benden nasıl geri alabilir » Sumerlilerde verdiği sözü veya bir hediyeyi geri almak çok ayıp sayılır- dı. Bunu yapan bir adama selâm ver- mezler, dükkânı varsa kendisile alış veriş etmezlerdi. Eğer bunu yapan genç bir kızsa, onunla hiç bir erkek evlenmez, genç erkekse ona hiç bir kız varmazdı. Gudeanın, bu gibi inanışlara her - kesten çok kapıldığı ve rTiayet ettiği halde, bunu kendi nefsinde denemeğe kalkışması kabil miydi? Fakat, bu bir hakikatti. Nâraş Gu- deayı görmeğe gitti.. ve kralın ağzın- dan da ayni sözleri işitti: — Saraya uğursuzluk getiren bir kızı hâlâ seviyor musun? Taner onu büyük Tanrıya bağışlamış. Varsın ka- nı dökülsün de herkes kurtulsun bu belâdan. Zavallı Tanzerin başını ya- kan da o değil miydi? Şimdi sen de Tanzer gibi olmak mı istiyorsun? Bı- Lak-- gözleri gibi, sönsün onun da kal- İ. Nâraşın gözleri sulanmıştı. Gudea çok metin ve iradesi kuy - 'vetli bir hükümdardı. — Nâraş! Senin gözlerinin yaşardı- ğını ilk defa görüyorum! Bir kadın için ağlıyan kahramanlar, ölmüş sa - yılır. Atalarımız bu yurdu bize Bıra- kırken: (Büyük savaşlara, ağlaması- nı bilmiyen kahramanları gönderin!) demişti. Bu sözlerin gerçekliği kar - şısında boyun eğmekten başka ne ya- pabiliriz? Tunçayın peşinden ağlıyan senin gibi bir aslan, yarın bir kaleyi Güdea, Nâraşın omuzunu okşiya- rak şu sözleri de ilâve etti: — Ben aslanların kedileştiğini gör- mek istemem, Nâraş! Sen her zaman aslan olarak kalmalısın! Çünkü kedi- ler, her zaman kedi olarak kalacaklar- dır... Nâraş söyliyecek söz bulamamış, Sumer kralının yanından çıktığı za « man çeneleri tutulmuştu. * * & Ur halkı Tunçayın kanı akıtılacağı günü bekliyordu. Nâraş çok muztaripti.. babasını aradı.. — Kızını bana bağışla.. onu sevi - yorum! Diye yalvardı. Taner: Tunçayın dım onu ben; Diye cevap verdi. Nâraş için yapılacak bir iş vardı: Tunçayı kaçırmak, Fakat, Nâraş ta Tanzer gibi artık Sumerden uzaklara gitmeli, kralın gö- |dı ve bir hamlede kurbanın başını vü- — Senden önce Tanrıya bağışla -| Nâraş ta Tunçayı kaçırmayı düşündü. Bu işi yapabilecek adamları yakında bir harp olursa, bir kadın yüzünden memleketini terk € Nâraşın peşinden kim gidecekti ? Nâraş, Tunçayı mabetten kaçıra - bilirdi. Adamları vardı.. fakat kaçir - dıktan sonra nereye gidecekti? Ve yakında bir harp olursa, bir ka- dın yüzünden memleketini, yuvasını terkeden Nâraşın peşinden kim yü - rüyecekti? Sumerliler Tanzerin arkasından bi- le neler söylememişlerdi. Halbuki Tanzer, Nâraş gibi bütün bir ulusu peşine takıp harbe sürükliyen bir kah- raman da değildi. Bunu Nâraş yaparsa, bir daha onun atının bastığı yere kim alnını sürecek.. geçtiği yollara hangi genç kız çiçek a- tacaktı? Nâraş Akat ve Elâm ordularında e- şi bulunmıyan bir kahramandı. İhtiyarlar Nâraşa öğüd verdiler: — Şimdiye kadar soyumuzdan hiçbir erkek, bir kadın için bu kadar ağlama- mıştı, Nâraş! Bu göz yaşını denemeç- siz delikanlılar dökseydi, hoş görürdük. Fakat, sen ne kaleler zaptetmiş, ne sur- ları aşmış bir erkeksin! Tunçayın sev- gisini yenemedin mi? Nâraşın sabrı tükenmişti.. fazla din- leyemedi: — Kaleler zaptedilir.. &urlar aşılır.. fakat, sevgi yenilmez.. ben ondan vaz- geçemem. Diye bağırdı. İhtiyarlardan biri: — O halde yurdundan vazgeçecek- sin, dedi, onunla ancak Sumer sınırları dışında yaşıyabilirsin! Biz, onun yü - zünden yurdumuza uğursuzluk yağ - masını istemeyiz.. Nâraş kendisini çok seven ihtiyar dostlarından da bir yardım görememiş- ti. * Cellâdın elinden ikinci defa Kurtuluş.. " Gudea duasını bitirdi.. Mâbedin dışı da içi kadar kalabalık- tı. Kapının önündeki mermer taşın üs- tünde bir cesed yatıyordu. Cesedin üzeri örtülüydü.. Herkes yere diz çökmüş: — Tanrım, sen bize uğursuzluk ge- tiren Tunçayın kanını kabul et! Ve bizi dünyanın bütün uğursuzluklarından koru! 1 Diye yalvarıyordu. Cesedin önünde ayakta duran cellât, baltasını omuzuna kaldırmıştı. Gudea - (Güneş Mâbudu) önünde diz çökmüştü. Sumer kralı mâbedin ü- zerinden içeriye süzülen hafif bir gü - neş ziyasını görür görmez, kapıda du- ran cellâda elini uzattı.. Bunun manası: (Haydi, çabuk işini bitir!) demekti. Cellât baltasına sarıl- cudundan ayırdı. yıp kaldırdı ve sağa sola dönerek hal- ka 3oıterdı — İşte, Tunçayın başı... Werde diz çökmüş duran binlerce ânsan kalabalığı, bir çift göz halinde ikesik başa bakıyordu. Tunçayın gözleri yivinden dışarı - ya fırlamış gibiydi.. dili bir karış uza- mıştı. Mermer taşın üzerinde duran o- muzlarından akan kanlar yerdeki top- rak yığınını bir hayli ıslatmıştı. Bu kanlı topraklar biraz sonra nehire a - tılmak suretile, yurda çöken uğursuz- tan kendisini teselli e0 ikızıdır.. Diyorlardı. du. Diye söylenerek Gözden kayboldu. , Gudea mâbetten çıkâ ran kanlı toprağı iki hot? rıştırdı.. ve taşın kenarii” reği kendi elile dold Diyerek geriye çeki tan seyretti. Ve kanlı toprak T Halk yavaş yavaş d Nâraş, cellâdın yar ikoynuna bir küçük torbanın içi altın do madan - ayrıldılar. Nâraş kalabalıktan V kasından bağ-nşıyorw a— Nâraş var olsun a— Tumnçayın bı# izünün içine baktık.. b' madıl» 4 rek taşıyormuşl» ü— Hepımı.z Nâraş $ — Bugün büyük bir " Tunçayın kanı, bu felâ den alıp götürdül Demekten kendini Nâraş mâbedden dön” me koştu. Nâraşın evint annesinden başka kims€ * uşağı vardı., onları da * Nâraş eve girer gi kucakladı: töreni muvaffakıyetle P" VF Genç kadının başı yere düşmüştü. || |Cellât kesik başı saçlarından yakala - u mal). Küçükpazarda * Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci olan dır: (e İstanbul cihetindekiler — Aksarayda: (Şeref). y ref Neşte), Bakırköyüt Beyazıdda : (Asador V nünde : (Beşir Kemâl, ” (Hüsameddin), Karaf” © (Erafilos). Şehzadebaşıni Galatada : (Hüseyin F” (Barbut). Kasımpaşadâ A nahiyede : (Dellâ Sudt | yada * gileciyan). Taksimde * Üsküdar - Kadıköy V© © ; Büyükadada: (Şinasn naş). Kadıköy Muva Hi det). Kadıköy & ” &1 Osman). Gsküdar ÇAT 'î' züne 'örümı _& r ” tihad). Mâbed kapısının di "'î_ damiın hıçkırıkları işitili”, — Kurbanın arka * Taner! O artık senin © Tunçayın babası — Tanzerin başını yi9? diye kadar çoktan ö Ko sıyrıldı.. sendeliye ser gel — Haydi, götürün $f sonra, Tunçayın kesik V dini de nehiçe attılar.. —| &«& & — | ne manalı bakıştıktan 6 a— Gerçek, o, 0 ' şasın Karakartall» f' Gudea bile sarayına “ — Bugün mâbedde Y" f : Tü İ l -

Bu sayıdan diğer sayfalar: