— 26 İkinciteşrin Tarihten sayfalar: ——— —- SON POSTA Denizlere sığamıyan büyük Türk Amiralı: Barbaros O 150-200 gemi ile denize açıldığı zaman Akdenizde bir tek düşman yelekeni görülemiyordu. Harp usulü, bütün büyük denizcilere örnek oldu A Bea-kmşu_ Boğazın mavi sularile ö- vu"z“ bir sahilde, mütevazi bir türbe didir. Sade, fakat metin bir binadır. teyehlerin yüzüne gülümser ve saygı kc“"n eder. Fakat onu görmek hiç te Gelây değildir. Çünkü eski bir duvar Ü kaddeden ayırır ve göze çarpması- " engel olur. Bu türbenin önündeki küçük bahçe, | 41 _linhe_ede'kvi ağaçlar, etrafındaki duvar- ter ihmal edilmiş bir hakdedir. Etrafı m. Bu küçük ve mütevazi türbede, insa- ha Unutulmuş olduğu hissini veren bu T içinde kim yatıyor, bilir misiniz? ehB" adam eski Mısırda olsaydı adına ve"m.'ır ya pılırdı. Eski Yunanistanda Romada yaşasaydı ilâhların en başı Beçirilirdi. n:îu &dam, koca Akdenizi kendi gemi- T“m kasarası kadar daralttı ve orada Örk bayrağını başka hiç bir millete MSİp olmıyan zaferler ardında dalgü- Sndirdı, M Üyüklüğünü insan dilinin ve kale - anlatamıyacağı büyük Türk A- 4i Barbaros Hayreddinin türbe: 8ün Cumhuriyet hükümetinin emri- Ona Tâyik bir şekle konacaktır. ... Barbaros Hayreddin kimdir? » /*62 de Fatih Sultan Mehmet Midil- yu “dasını zaptettiği zaman buraya iki ©Z Yeniçeri ile bir mikdar Sipehiyi âafız olarak koydu. Sipahilerin ar: “da Vardar Yenicesinden gelen Ya- * adında bir yiğit te vardı. Iı::d;;uh Türk askerlerinin adalı kız- 24 evlenmelerine izin verdi ve Si. Yakup ta Katelina adında asil bir, olt hayatını birleştirdi ve dört oğlu ldh, Diralj tdis le En büyüğü olan İshak sakin bir a - “ndı. Midillide ticaretle uğraşıyordu. ç, *N küçük olan Oruç, Hızır ve İlyas Bemiciliğe heves ettiler ve Eğge de- “üde, Rumeli ve Anadolu sahilleri #Sında seferler yapmağa başladılar. kmç reis Mısıra ve Suriye sahillerine T uzanıyordu. Hiz; âr; te , “Yük bir gemi ile kaışılnşt': Harp- G,SPİ küçük ka; eri İlyas şehit oldu; € ta eşir düştü. ._d’ı"i/ r Reis bunu haber alınca bü R &“ şini kurtarmak için para topl 'Osa bir adamını gönderd B T Türk reisini satmağa razı ol- lar, onu bir gemiye kürekçi olarak ler, Bu gemi o sırada Ar ina uğradı ve kıyıya ya Myerek içindekiler balık 'laı.na');ı Yazan: Turan Can | gittiler. Oruç Reis zinciri kırdı ve deni ze atlıyarak yüze yüze kıyıya çıklı. Şehzade Korkut Oruç Reise yardım etti, Daha sonra İ likte Cezayir tarafında ge başladılar. Baba Oruç Tlemsan ka- lesinde şehit olunca onun yerine Hızır Reis geçti. Az zamanda Cezayir ve Tu- nus havalisini ele geçirdi. (Emir Hay- reddin) adını aldı. İspanya, Korsika, İ- talya ve diğer Akdeniz kıyılarına akın lar yapıyordu, Yalniz kendi. teşebbü: le kurduğu donanma bazan elli gemi; geçiyordu. Anadoludan Cezay nüs taraflarına Türk gel leri gidiyorlar, Hızır Reisin emrinde çalışmayı şeref biliyorlardı. ... 1519 da Yavuz Sultan Selime dört i birçok hediyeler gönderdi. manlığı ve kılıcı ile zaptet ı da Türk devleti- gibi idareye başladı. Reis te bir harpte şehit olunca Inız kalmıştı. Fakat etrafını t Türk reisleri dolâ Sinan, Aydın reisler bunların başlıcalarıydı Karada Avrupanın göbeğine ve Ve- nedik hudutlarına iler n, Macarista nı bir citit meydanı aşıp geçen muhleşem bir ordumuz vardı. Kanuni pe iki kandil yanmasını istiyordu. Harmnmer, Barbarosun mirasının 2000 köle, 60,000 altından ibaret olduğunu, 800 köl Padişaha, 200 köle ile 30 bin altını Sadrâzama bıraktığını yazar. ı edik tarihçisi de o - erini şör nun ka e anlatır: cı ve muzipliği se- lisanı azametli ve ervasız bir hal alıyordu. Cesur ve ted birliydi. Harbi hazırlarken çok düşü - ç iceye hesaplardı. «İnce zek. “|Fakat hücumda sertti,> idini İstanbula getirtti. Kap- yaptı. v Hayreddin Paşa, 150 . 200 gemi ile denize açıldığı zaman Akdeniz de birtek di eni görülemiyo! du. Bir t Fransuvanu u Almanya ve İspanya imparatoru Şarl- kenin kıyılarını yakıyor, diğer taraf- tan İspanyada En; n mahkemi rinin ölüme mahk ettiği binlerce Endülüslüyü Afrikaya geçiriyordu. 1538 de İspanya, Malta, Venedik, Ce neviz, Napoli, hükümetlerinin 260 harp gemisi, 2500 top ve 60,000 askerden ibaret donanmasını Prevezede 122 ge- miden mürekkep donanmasile darma- dağın etti ve Amiral Andorya Dorya güçlükle hayatını kurtandı. Bu harpten şonra Akdenizde Türklerin deniz hâki- miyeti bütün mânasile kurulmuş olu- yordu. ** * 1542 de Fransa Kfâlı Birinci Fran- | suva, karadan Kanunt Sultan Süleyma- nın, denizden de Barbaros Hayreddinia İken üzerine yaptığı tazyik üzerine ruştu. Barbaros İstanbula döndü. F nın sön günlerini İstanbulda ve sak bir halde geçirdi. O sırada seksen yaş- larında vardı. 1546 senesi Temmüzun on altinci gü- nü gözlerini hayata yumdu. Denizle: sığamıyan bu büyük Amiral, Beşiktaş ta, denizkenarında yaptırmış olduğu Medresenin yanındaki türbeye gömül- dü. Vasiyetnamesinde, medresenin deva mını, oraya hediye ettiği kitapların mu hafazasını, baş ve ayak ucunda her ge- Barbarosun deniz harplerinde kul - landığı usul, düşman saflarını yarmak ve parçalamak, ayni zamgnda yandan ve arkadan vurmaktı. flarının yarılmamasına çok | i. Bu harp usulü, meşhur İngiliz Amirali Nelson da dahil olduğu halde, hemen hemen bütün büyük de- nizcilere örnek olmuştur. Turan Can Elâzizde İzzet Paşa camii tamir edildi Elâziz (Hususi) — İzzet paşa camii tâmir ettirilmiş, etrafındaki duvarlar yaptırılmiş, -3 tonluk bir de'sü'deyosu vüsuda getirilmiştir. Camiin içi dışı bo- yanmış, içine kıymetli nakışlar yaptı- rılmıştır. Camiin noksan halıları da ik- İmal edilmiş, halkın ibadetine açılmış- İtir. Bursada bir cinayet Bursa (Hususi) — Kestel köyün - de oturan Arnavud Hamza ötedenbe- Ti eniştesi İsmail ile dargın durmakta- dır. Bu darginlik son zamanlarda bir kin halini almıştır. Arnavud Hamza Susığırlık yolu ü- zerinde gece pusu kurarak — eniştesini -|beklemeğe başlamıştır. Geç vakit İs- mail geçerken Hamza elinde bulunan imavzer ile ateş etmiş ve İsmaili öldür- müştür. Katil kaçmıştır. Zabıtaca aranmak - tadır. İeemmeekeereeensannananeeremiremeraeen eei rresteneameseneneı ——— lfstanbulı v ——ar — —— <2 akitsiz kışı nasıl karşıladı ? Sobacı kadına bağırdı teneke parçası diyenlerle uğraşmağa vaktim yoz!|,, Yazani Birkaç gün evvel konuşuyorduk: — Maşallah, havalar ne güzel gdii- - Tabii güzel gider. Malüm ya pas- tırma yazı, — İstanbulda yazın pastırması, su- cuğu olmaz. Lodos mu esiyor, yazdır, poyraz yele çevirirse kış. Son söz haklı Geçen sabah uyanınca baktık ki, dam ların kenarında, bembeyaz kar birikin tileri var. Tek kolunu, fırtınalara karşı saçak- İardan yukarı uzatarak (yasak) der gi- bi dimdik kaklıran sobalar, odaların köşesine yerleşiyor. Yarı açık ağızları, tombul odunlara iştiha ile çvrilmiş, aç geçen uzun mevsimlerin acısını çıkar- mağa hazırlam_wı.rlîr; Sobalı oda, kışın geldiğini, sabahle- yin (sahlep), akşam üzeri (tahan - pek- mez) gece yarısı (boza ve taze simit) seslerinden anlar ve sobanın üzerinde kaynayan kestane tenceresi yumuşak etli muhteviyatile bu gelişi tasdik eder. Odun depolarında, ara vermden işle- yen elektrikli destere, (sıra benim, sı- ra benim) diye tuhaf bir şarkı söyler. Antrasit kamyonları, odun arabala- rı, ve mahalle aralarında, torbalarını birkaç kiloluk kömürle doldurmuş ih- r kadıncağızlar İstanbul - kışının belli başlı işaretleridir. ... Bir elinde ortası delinmiş bir tene- ke, diğer elinde bir kangal tel götürü- yordu. — Hayır ola bunlar ne? dedim. — Sorma birader, havayı görmüyor musun, diye başladı, daha gelmez in- şallah, bir, bir buçuk ay olsun soluk werir diyorduk. Dün iyiden iyiye bas- tardı. Başını kurşun bulutlarla dolu gök- yüzüne çevirerek devam etti: — Kocakarı aba terlik istiyor, refi kaya yün bir ceket lâzım. Küçük oğlan mektebe gidiyor, çantayı taşıyamaz ol- düm. Aman bir eldiven diye mızmız- lanmakta. Benim lâstikler çoktan isti- fayı vermişler de haberim yokmuş, dün sol #yağım su içinde kalınca vardım, Pencerenin s n buram tütü bir dumandı Hiç ol tamir edelim dedik. Şu te tellere tam 32 buçuk k yaparsın. sardı. Sobacı dükkânı harı harıl işliyordu. Kemal Tahir İhtiyar bir kadın yaklaştı : — Baksana evlâdım, kaça bu soba « lar? — İki 1 valde. — A, a, Üstüme iyilik sağlık, bu te- neke parçaları iki lira eder mi? Haydi işine git ihtiyar, saç ya teneke parçası diyenlerle uğr cak vaktim yok. Uzunca boylu zayıf bir ihtiy liraya satın aldığı sobayı küfeciye y lerken birşey hatırlamış gibi döndü: — Hani bunun alt tahtası? — Yok. — Aman hemşeri yok olur mu, ma- azallah bir kıvılcım sıçrasa yanar kül oluruz. — Ona hen karışmam, soba yetiştirs meğe vakit bulamıyoruz ki altına tah- ta yapabilelim. Onu da başka yerden peydahla. Hiç bulamazsan bir parça muşamba uydur. ... Üç ihtiyar yaya kaldırımın üstünde teneke boaması bir mangalın önüne çö- melmişlerdi Birisi : Hey mübarek hey! diyordu, tam tavşan havasi! — Deme! — Vallahi. Hele sabahları bir karış ta kar düşlü mü keyfe değme gitsin. Postalları ayağına sıkıca çeker, Lüz lığını kulaklarına dolarsın. Ver elini Küçük Çekmece. Hele bir şişe de kon- yak uydurdun mu, işin iştir, Öteki Kallavi fincanındaki kahvenin son yudumlarını tatlı tatlı çekerek ce- va verdi: — ©O da hoştur ama, sabahleyin baha Bğa çıkmayı dünyaya değişmem. Man- galı tepeleme doldurur, Marmaraya a- çılırsın. Şimdi bâlıklar Karadenizden bu yana geçerler. Taze taze çeker, tâ- ze taze pişirir, 50 derece abıhayata me- ze yaparsın. Üçüncüsü rahatına daha düşkün ol- malı : — Üşenmeden söylediğiniz kinebir, diyor, âlâ ocakbaşı duru vazda dağda, denizde işiniz ne kış gününün lâlez n çubukları keyfimize ba- lâfa ba- en ar, İstanbul Balıkpa- neke bozma: melmiş üç ihtiyardı 1 Çö- Kemal Tabir