Sayfa Hergün Yirminci asrın din Taassupları ve din Harpleri e 'Yazan: Muhittin Birgen' sırların kendilerine göre dinleri Aw dini taassupları var. Bunlar, muhtelif din salikleri arasında bazan çok kanlı mücadelelere sebep olmuş- lardır. İnsanlık yirminci asra girdiği zaman, zannediyorduk ki artık dini ta- assuplar ve din muharebeleri Avrupa- gdan çıkıp gitmiş ve yerine din ve vic- dan müsamahası gelmiştir. Halbuk,i beş on gün evvel Mister Baldvinin Avam kamarasında söylemiş olduğu gibi, bugün Avrupada, eski din muha- rebelerini andıran muharebeler ve hat- tâ mezalim görülüyor ve hemen birçok d yeni bir dini taassup eserleri r. Bugün Madrit sokakların- da, sokaktan sokağa, mahalleden ma- halleye kan dökülerek, ev yıkılarak ve hiç esir almaca olmaksızın cereyan e- | den boğuşma böyle bir din taassubu- nun eseri, bizzat bir din muharebesi- dir. İspanya, din muharebeferini ve din taassuplarını, vaktile çok güzel tanımış bir memleketti. Şimdi, aradan bu ka- dar zaman geçtikten sonra, bu kadar kültür kuvvetine rağmen, bu suretle isbat ediyor ki İspanyanın ruhunda de- ğişmiş olan büyük birşey yoktur. * Asırların, kendilerine göre dinlı i olduğu gibi ve ayni zamanda yirminci Resimli Makale: EYETKN anroak, tıraş olmak, temiz yinmek, meden! bir insanın evvelâ kendi kendisine, sonra da cemiyete karşı yapmakla mükellef olduğu ilk elerdir. 138 rakkamı ile Mücadele eden Yeni bir cemiyet W V| e » ı l asırda artık din taassubu Avrupadan sürülüp çıkmış olduğu zannedildiği bir sırada, bir de baktık ki yirminci asrın da kendisine göre dini ve haltâ dinle- ri vardır: Komünizm bir dindir, Faşizm bir diğer dindir ve demokrasi de, her hangfi bir din karşısında bulunduğu za- man, bütün müsamahakâr karakterine rağmen bir din mahiyetini ,alabiliyor. Herhangi dini mutaassıp bir vicdana koyacak olsanız, orada derinlik, geniş- lik ve iyilik kaynağı olacak yerde sat- hilik, darlık ve binnetice fenahik yu-| vası haline gelir. Komünizm de ilrata, | idiniz, en korkunç yapabilirsiniz. Faşizmde ifra' suba gittiğiniz azman da n dir: Kan, ateş, zulüm, yoks şanlık. Nitekim, vaktile, yı ken, demokrasi ve hür rafında ayni sefaletleri ve ayni hara- beleri yapmıştı. Bugün İspanyada, bi- ribirlerinden esir almaca olmaksızın, kadın, ihtiyar ve çocuk tanımaksızın çarpışanların, her iki laraftan da lerini kapayarak ideal! namına ölüme doğru gidenlerin bir kısmı da sırf bu demokrasi imanı ile yürüyorlar. * Her insan için bir iman elbet en e- saslı bir şeydir. İmansız İnsan mayasız hamura benzer: Özsüz, katı, sert bir- şey, ruhsuz bir ağız ve çirkin bir işkem- be. Fakat, yinminci asırda gördüğümüz taassup sahneleri de bize gösteriyor ki imanda ifrat, taassup imansızlıktan da- ha az fena, daha az berbat birşey de- Eildir. İmanda ifrat, tarihte daima fe- nalık membat olmuştu; bugün de öy- le olüyor. Dün bir memleket, bugün bir başkası, hayat, servet ve medeni- | KI | ki akisleri olsun, biz Türkler, şimdi, yet eseri olarak senelerce insanların yaratıp toplayabildikleri neler varsa bir saniyede, yahut birkaç saat veya “İnan Zpolit Vitar Şu resimde gördüğünüz neş'eli a- damlar, on üç rakamının uğursuzluğu- nu hiçe sayan bir klübün âzasıdırlar. Bunlar, Londrada geçen ayın on ü- çünde, on üçüncü âzanın verdiği bir ziyafette yemişler, içmişler, ve böyle- İlikle, hurafata inananlarla alay etmiş- lerdir. Mühendisler mi, dilenciler mi kârlı ? Putiste dilencilik yaparkca yaldlar isminde bir adam mahkemeye sevkedildiği zaman, ken- disinin Politeknik — mektebinden me- zun olduğu anlaşılmış, hâkim kendisi- ne: — Tahsil ve terbiye görmüş bir in- sansın, neye çalışıp kazanmıyorsun? diye sorduğu zaman Zpolit Vitar şu cevabı vermiştir: — Bir kaç müessesede iyice maaş- larla çalıştım. Fakat bir türlü terakki edip istediğim gibi kazanamıyordum. Beni himaye edecek, ileri sürecek in- sanlardan mahrumdum. Bir gün ânt bir kararla mühendisliği bıraktım ve dilenciliğe başladım. Bugün fevkalâde kazanıyorum. Allah bin bereket ver- sin. Mühendis iken ayda 2000 — frank kazanırken bugün 36,000 franga para demiyorum.» herhalde bu taassubun aleyhindeyiz. Bu yakıp yıkıcı, kasıp kavurucu rTuhun birkaç ayda bunların birer birer mahv ve harap olduklarını gördük. Hiç de- ğilse, yüzbinlerce insanın yersiz ve yurtsuz, arz üzerinde hüviyetleri bile meçhul serseriler haline gelmelerini bu taassup ruhunun yaptığı fenalıklar olarak kaydedebiliriz. * Avrupalılar öteden beri biz şarklıları ,taassupla itham ederlerdi. Şimdi görü- yoruz ki taassup Şarka mahşsus birşey değilmiş ve kendini” gösterdiği zaman © bher asırda ve her yerde bulunabilir- miş. Şimdi nöbet onlara, dini? bir taas- supla milleileri ve milletler içindeki içtimaj sınıfları biribirlerine karşı ayak landırıp etrafi kana boyayan yirminci | asır dindarlarına gelmiştir.. Ne kadar yazık! Gene Mister Baldvinin dediği gibi, bugünkü bu din taassubu, bu dini harp ler Avrupayı nereye kadar götürecek? Bünu bilmiyoruz. Bildiğimiz birşey Varsa o da, çok Şükür, bizde bunlardan eser olmadığıdır. İster içimizden çık- sın, ister dışardaki gürültülerin bizde- bizim aramıza girmesini — istemiyoruz | ve girmemesi için her dakika müteyak- kız bulunacağız. Şekil ve mahiyeti ne olursa olsun her din taassup derecesine SÖZ ARASIN SON POSTA K Medeni bir insanın ilk vazifesi B Sabahleyin kirli bir yüzle, bir par- mak sakalla sokağa çıkan adam, rine aldığı vazifeyi yapmamış bir a- dam hissini verir. ( HERGÜN BİR FAKRA | Yolunu bulmuş İki kişi Ankarada İstanbul pasta- hanesinde konuşuyorlardı. Bir ta - nesi: — Yahu! diyordu. Şu kadın kıs- mı ne acayip oluyor? Bizim bayan iki aydır İstanbulda.. Anasının ya- nına gitti. Her hafta mektup yaza - rım; bir türlü cevap vermez. Mao - rak içerisindeyim. Öteki güldü. — Hahay! dedi. Bizim bayan da İstanbuldadır. Fakat ben yazdığım mektuplara behemehal karşılık al- manın yolunu buldum. — Aman, nedir?! — Her mektubumda: «Sana, bu mektupla elli lira gönderiyorum..» diye yazıyorum; bemen cevap ge - liyor. — Teşekkür mü ediyor? — Hayır! «Para çıkmadı.. Merak ettim».. diye sörüyor. W Dünyanın en uzun Köprüsü açıldı a San Fransisko ile Oklend arasın a vardığı zaman yalnız fenalık yapar.|yapılan bu köprü, sekiz mil uzunlu- Biz de bumu istemeyiz. Türkiyenin bir dini olmalıdır: Her- kesin biribirini sevmesi ve bu sevişen insanların kalplerinde müşterek bir vat. 3 duygusu yükselamesi! Nitekim 'Türkiyede de bir tek taassuba tarafta- rız: Taassubun . bizim aramıza sokul- ğgundadır. Ve on beş milyon beş yüz bin İngiliz Hrasına çıkmıştır. İnsanın elinin yapabileceği en muazzam hâ- rikalardan biri addolunan bu köprü- nün fennin ne kadar ilerlediğini termesi bakımından da büyük bir de- masını istememek! Muhiddin Birgen |İğeri vardır. TARMAŞDR — 0: Y CANEL KİT STER İNAN İST Bir gazetede şöyle bir serlevha gördük : BU HAFTA İÇİNDE 'TOPLANIYORLAR Yıllar var ki İstanbulda süte su katıldığından şikâyet SUCULAR ve SI edilir. Bu mevzuda kazikatürler yapılır, B Bir adamın muhatabı üzerinde müsbet veya menfi olarak bıraktığı ilk tesir bilâhara kolaylıkla tashih e- dilemez, kendi kendimizi fena gös- termekten çekinmeliyiz. AA Eski dünya boks Şampiyonu Dempsey Tenörlüğe başladı Dünya şampi- yonluğu için çar- pışan ve kazanan, son zamanlarda Ruzvelt'in — inti hap mücadelesin- de Ruzveltin çı- gritkanlığını — ya- pan — Dempsey, şimdi de şan kon- serleri — vermeğe başlamıştır. Bu i- şi, daima sesinin çirgin olduğu söylenen karısına inat ©- larak yaptığı da dedikodu olarak söy- lenmektedir. Sekizinci Edvardın taç giyme merasimine davet ettiği kapıcı Lehistanın Vilno kasabası ahalisin- den olan otel kapıcıst Robert Trokins- ki günün meşhur adamları sırasına girmiştir. Trokinski İngiltere Kralı Se- kizinci Edvardın tac giyine merasimin- de bulunmak üzere Londraya hareket edecektir. Trokinski bir çok seneler Johenes- burg'da Karlton otelinin kapıcılığını yapmış, ve Kral Edvard'a daha Prens iken çok defa hizmet etmiş bir adam- dır. Kendisini Krala zekâ ve hazırce- vaplılığı ile sevdirmişti. Bu sefer Lehistana geldikten son- ra tekrar cenubi Afrikaya gitmek is- tediği zaman — müstemleke hükümeti kendisine müsaade vermemiş, Karlton da bu vaziyeti Krala bir mektupla bil- dirmişti. Kral Trokineki'ye müstemlekeye 'gitmesine müsaade vermiş ve daha ev- vel taç giyme merasiminde bulunması için bir de davetname yollamıştır. Viyana üniversitesinde alkış yasak Viyana üniversitesi Rektörlüğü ta- lebenin hocalarını — fazla alkışladıkla- rından — şikâyet ederek — şöyle bir tamim göndermiştir: «Gençler, rahunuzun bütün kuv- vetile hocalarınızı alkışlarken, üniver- site binasını da düşününüz. Takdirle- rinizde © kadar ileri gidiyorsunuz ki evvelâ tepinmek suretile mektebin du- varlarını yıktınız, tavanlar - yerinden oynadı, elektrik telleri bozuldu, kalkan toz, ciğerlerinize giderek sizi de rahat- sız etti. Bir daha tepinerek alkışlama- yınız.» eee R İNANMA! mik fıkralar yazılır. Gazetelere şikâyet mektupları gön- derilir, tetkikler, anketler, biribirini takip eder, Bütün bunlara rağmen biz şimdiye kadar şehrin bu müzmin derdini bir tesadüf neticesi vücut bulan yukarıdaki ser- levha kadar açık ve isabetli teşhis ve tehzil eden bir yazı elddi, acıklı, ko- | görmediğ!mize inanıyoruz. Fakat ey okuyucu sen; İSTER İNAN İSTER İNANMA! Sözün Kısası O mahiler ki Derya içredir... sman Cemal Kaygılının, bir iki o gün evvel Son Postada (İstafr bulda oturan, fakat İstanbulu bilmi * yenler) başlığı altında bir yı çıktı. Dünyaya gözünü Haliç k: açan bu sütbesüt İstanbul çoc ekseri yazı gibi bunu da büyük bir zevk ve alâka ile okudum. Ben de hâlis muhlis İstanbul çocü * ğuyum ve Osman Ce o ma ..alel' de işaret ettiği gibi, bir Öz ev g bağlı olduğum şehrimi yakından l mak vi nadıkça da ona daha iyi, ha sıkı bağlanmak için fırsat bu.duk * ça gezdim ve hâlâ da gezer Zira İstanbul başlı başını dir. Üç günde, üç ayda, ha de, onun her tarafını gezmek, r hususiyetini E. Talu rehberinin g bir kaç mesireyi, görmekle İstanbul şık ve müdekkik bir göz her bucakta yeni bir barika k! İstanbul, dünyada eş ali 3 bit tarih ve bir bedayi hazinesidir. O nun sayılı bir kaç mesiresi vardır kiş görmediyse — bile, sun işitmiştir. Fakat, meselâ bir Necip Paşa ko , Çamlıca |bir Yılanlıba |hi Paşa koru Levend ç n, manzarasından istifade ey” bu güzel, bu nefis, bu yorlar. İstanbullunun yurt bilg di muhitinin dar çerçevesin! Bu darlık içerisinde £ zecek yeri olmadığı ler, şairin, meşhur r tiği mahilerden fır İstanbulun mesire y köşe ve bucakları, bütün bir ya: sarun gezme ihtiyacını tatminı dir, Ancak, öyle san halkımıza tanıtmak için husüsi bir e- şekkülün ön ayak olması gerektir. 'Türing klüb, Dağcılık klübü bu işi pekâlâ kendi üzerlerine alabilirler. Da- ha olmazsa, ayrica bir (İstanbulu se < venler) cemiyeti teşekkül edebilir; ve€ bu cemiyet, mevsim müsait oldukçâ civarda, başka vakitlerde şehrin için« de, ve şehri hakkile tanıyanların reh « berliğile geziler tertip eder. Hüseyin Cahit, Boğaziçi ölüyor diy€ hayıflanıyor. Osman Cemal, yaşadıklas rı beldenin bigânesi olan hemşerileri « ni tezyif ediyor. Fakat Boğazı dirilt « mek, İstanbulu tanıtmak ciddi bir or « ganizasyon işidir. Halbuki buna teşebe büs etmeleri lâzım gelen kimseler, hâ- lâ Kurüçeşmedeki kömür yığınlarını, kaldıramazlarsa: «Elden ne gelir, hayır duadan başka?» eZ —a gee sar li mraleü l reind nn Biliyor musunuz ? 1 — Bugün kırmızı deniz ismi verilen denie zin diğer isimleri nelerdir? Kanuul Süleyman İle son ehli salib orduları arasında Muhaç ovasında yapılal büyük harb bangi yıl ve hangi ayda yapıl * mıştır? 3 — Pinlandiyanın merkez hükümeti ne « restdir, nüfusu ne kadardır? ( Cevabları yarın ) * (Dünkü smallerin cevabları ) 1 — Astrubal meşhur Karlaca ğumandan” larındandır. Anibalın kardeşidir. —Mulâttalf 207 yıl evvi Metor harbinde Romalılar tara * fından mağlüb edilerek öldürülmüştür 2 — Delacrotx 19 uncu asırda büyük DİF şöhret kazanmış Pransız ressamlarından B” ridir. 1790 da Saint Maurice'de doğmuş. RO” mantik resim mektebini tesis etmişlir. 3 — Meşhür tabliyatcı ve fizyolojist Darvlk 69 yaşında ölmüştür.