Bir cinayet davasının sonu Vefada kahveci Etemi öldüren Musa 10 yıl hapis yatacak, maktulün veresesinede 500 lira tazminat verecek Bundan bir müddet evvel Vefada kahveci Etemi öldüren Musa, Nuri oğlu Şükrü ve Abdullah oğlu Şükrü bakkında ağır ceza mahkemesinde ya- pılan duruşma bitmiş ve haklarındaki karar tefhim olunmuştur. Kararda hâdisenin teferrüatı teker teker zikredilmiştir. Vak'a gecesi Musa, Abdullah oğlu Şükrü geç vakit kahveye gelmişler ve kahveyi kapamak üzere olan Eteme: — Bize kahve yap! diye kahve 1e- marlamışlardır. Fakat ocağını söndürmüş olan E- tem vaktin geç olduğunu, kahve ya- pamıyacağını söylemiştir. - Müşteriler bu cevaba hiddetlenmişler ve Eteme: — Bu ne biçim kahve, Böyle kah- ve mi olur? demişlerdir. Etem soğukkanlılıkla : — Size gazoz vereyim. Kusura bak- >mayın demiştir. Fakat müthiş surette sarhoş olan Mmüşteriler: — Kahve isteriz diye ayak diremiş- Jerdir. Bu münasebetsizliklere - hiddetle- men Etem Musaya hitaben: — Bu herifleri neden benim kah- “veme getirdin? demiş, Musa da muka- bele edince öfke ile Musaya bir tokat vurmuştur. Bunun üzerine müşteriler- le Etem arasında şiddetli bir kavga başlamış ve kavgaya Etemin yeğeni Nuri oğlu Şükrü de iştirâk etmiştir. Kavga esnasında Musa bıçağını çeke- rek Etemin üzerine saldırmış ve Ete- mi üç yerinden yaralamak suretile öl- dürmüştür. Mahkeme Musanın 15 sene hapsi- ne karar vermiş, fakat Etemin tokat yvurması tahrik mahiyetinde olduğun- dan cezanın üçte biri indirilerek 10 se- ne müddetle ağır hapsine, Etemin ve- resesine de 500 lira tazminat vermesi- ne, mücbbeden âmme hizmetlerinden mahrumiyetine karar verilmiştir. Nuri oğlu Şükrünün kavga esna- sında Musayı — yaralamasından dolayı -— 29 gün hapsine, Suç âleti olan bıçağı saklamaktan maznun — Abdullah oğlu Şükrünün bıçağı memurlara teslim için saklamış olduğu sabit görüldüğünden beraetine karar verilmiştir. Karısını yaralıyan hapse girecek Edirnekapıda oturan Abdullah oğ- lu Yaşar dargın oldukları için ayrı o- turdukları karısı Refiaya barışmak teklif etmiş. Refianın bu teklifi red- detmesinden mütcessir olarak âni bir tehevvürle karısını 4 yerinden bıçakla hafif surette yaralamıştır. Müddeiu- mumilik hâdisede bir katil kastı göre- tek Yaşarı ağır ceza mahkemesine sev- ketmiştir. Yaşarın —muhakemesi bit- miş ve hakkındaki karar tefhim olun- muştur. Yaraların muvakkat ve hafif olma- sı, ve Yaşarın karısına barışmak tekli- finde bulunması katil kastından ziyade âni bir tehevvürle yapılmış âdi bir ya- ralama kanaatini uyandırdığından Ya- şarın 2 ay 20 gün müddetle hapsine ve bıçak taşımasından dolayı 1 lira para cezasına mahkümiyetine karar veril- miştir. Evvelce beraet eden şimdi mahküm oldu Bundan bir müddet evvel Marko isminde bir adamın gece Fransız me- zarlığı arkasında önüne çıkarak cebir ve şiddet icrası suretile soymaktan suçlu Mustafa ve Hasan ağır ceza mahkemesirice 7 şer seneye mahküm edilmişler, ayni hâdisede alâkalı göste- rilen Arifin — iştiraki — sabit dığı için beraetine karar verilmişti. olma- Temyiz mahkemesince bu karar nakzolunmuş ve Arifin tekrar yapılan muhakemesi sonunda Mustafanın ta- banca çekerek Markoyu tehdit ettiği, | * Hasanın Markonun ceplerini aradığı, ve Arifin de gözcülük ettiği sabit ol- duğundan 2 sene 11 ay hapsine, o ka- dar müddet emniyeti umumiye neza- reti altında bulundurulmasına, 28 lira mahkeme harcının kendisinden alın- masına karar verilmiştir. “Son Posta,, nın edebi tefrikası : 34 Yazanı Muazzez Tahsin Berkand Onun bu uzak yabancılığı Bay Tay- “danı birdenbire sinirlendirmişti. Bu bah vi kapamak istediğini anlatan soğuk bir sesle: — Bazan böyle tuhaf tesadüfler ©- luyor azizim. Biz şimdi bunu bıraka - lım da işimize dönelim... İçtima saat üçte değil mi? — Evet, — Lâzım gelen kâğıtları hazırlat - tınız zannederim. Belçikalılar pek müşkülât çıkarıyorlar amma her halde bu işi olmuş addedebiliriz. — Dün akşam yemeğinde bende de böyle bir kanaat hâsıl oldu. — Yemekte onlarlar beraber mi idi- niz? — Biz Bayan Dalmen ve Macarlar- la bir masada idik, biraz sonra Al - manlar karılarile geldiler, yanımızda- ki masaya oturdular.. Arkadan Bel - çikalıların da karıları ve kızlarile bir- likte içeriye girdiklerini görünce ma- saları birleştirip hep bir arada yemek- ten başka çaremiz kalmadı. — Yemekten sonra bir yere çıktınız — Hayır, çok neşeli bir halk vardı. Biz de onlara katılıp dans ettik. Tsigan orkestrası çalarken dans etmemek için ancak insanın damarlarındaki kan donmuş olmalı değil mi? Bu son suali elindeki işi bitirip ona yaklaşan Muallâdan kâğıtları alırken sormuştu. Genç kız gülerek: — Hakkınız var, dedi. Bu orkestra ile dansettiğini bile insan duymuyor, uçuyorum sanıyor. — Gençler için öyle... Biz bile ihti- yarlığımızı unuttuktah sonra.... Şimdi Muallâ gözlerinde gururla a- yakta durmuş: patraonundan emir bek- liyen bir memur tavrımı takınmıştı, Ekrem bunu görmüyormuş gibi kâ- gıtları okuyor, bazı yerlerini işaret e- diyordu. Birdenbire başını kaldırdı: — Yarın akşam için bi murah- hasları yemeğe davet etsek münasih o- lur fikrindeyim. Tabii ailelerile... Bu- radaki şirket müdürünü de unutmıya- hm. Kendi kendisine düşünüyormuş gi- bi söylüyordu: İ — Bu mevsimde opera, tiyatro fi- SON POSTA Genç kızları Alâkadar Eden dava ( Baştarafı 7 inci sayfada ) Bekârları, evlenmekten — alakoyan başlıca sebep, onların aileler arasına serbestçe girebilmeleridir. Halbuki be kâr bir adamın bence cemiyette yeri yoktur. Eğer, in evliler, kendi ara- Raihazanın İstanbulda ( Baştarafı 8 inci sayfada ) Camiden sağ selâmet çıkmak, her babayiğitin harcı değilk Çünkü kapı - nın önü, İspanya üsilerinden katabalık bir dilenci ordusunun muhasarası al - ında... larında verecekleri bir kararla bekâr| gençlere kapılarını kapıyacak olurlarsa âz zamanda bir çok bekârların evlen - meğe “Mmecbur kalacaklarına şüphe et - memelidir. Bekârlar içinde aile haremine kabul edilmesinde mahzur olan kimseler, bu hulül vasıtasından mahrum olunca, is- ter istemez, kendileri de birer yuva kurmak lüzumunu hissedeceklerdir. Bekârlara memuriyet vermemek, y hut her yerde evlileri bekârlara ter - cih etmek te gene tabil hakka bir teca- vüz olduğu için tatbikı doğru olamaz. Yalnız dediğim gibi, evlilerin toplan - tılarına bekârları iştirakten memetmek, kâfi bir tedbirdir. Bu tedbiri almakla beraber ayrıca gençlerde, evlenme sev- gisini uyandırmak lâzımdır. Bu sevgi uyanmadıkça, alınacak her tedbir, neticesiz kalmağa mahkümdur. Son senelerde birer yuva kurmağa he- veslenenler, birbirlerini kemen hiç ta- nımadan, kimin nesi olduğunu tahki - ka lüzüm görmeden, âdeta alâminüt surette evleniyorlar, Bu da çok mâh - zurludür. İleride, bütün ömürletini bir arada geçirecek kimseler, hayaliarını teşrik etmeden evyel, birbirlerinin ni- le vaziyetlerini, geçimlerini, yaşayış - ların> öğrenmiş bulunmalıdır. Şimdi Almanyada bir usul var: Ev- Tenecek olan gençlerin kanları tahlil e- diliyor. Bu kan tahlili neticesinde, kim- lerin âdet ve mizaç itibarile birbirle - rile uyuşabilecekleri anlaşılıyor. Ve kanları, birbirlerini tutmıyanlar, der- Hal evlenmekten vaz geçiyorlar. Bu tedbir sayesinde, Almanyada bo- şanma vak'aları son derece azalmıştır. Bizde de kan muayenesi yapmak fay- dalı olur, Yaptığım incelemelere göre çalışan karı ve kocalar arasında geçimsizlik da- ha azdır. Bunlar, isteseler de, kavga et- meğe vakit bulamıyorlar. Boşananlar, fakir ailelerden ziyade, yüksek içli - mai mevki sahibi kimselerdir. İstanbulda hıristiyanlar, bizden da - ha çok evleniyorlar. Yahudilerde izdi- vaç, hıristiyanlardan da fazladır. Bir ahudi evlenme çağına gelince, âdeta dini bir an'aneyi yerine getirir gibi, he- men kendine bir eş bulup onunla bir YUVa kuruyor. Drahoma müşkülâtı da yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. — Gençleri tanıştırmak-için teşkilât apmak faydalı olur mu? — Gençlerde evlenmeğe heves arlar- or musun dostum? diyor. -. Eloğlu iman - dan bile komisyon âlıyor! * Camiden san çıkanlar içinde gözüme ilişen yegâne resmi esvaplı zabıta me- murunu gösterdim. Ve az evvel: «Ca - mide yalnız polis yok!» diyen arkada -« şıma; — Bak, tdedim, polisler de varmış! Arkadaşım: — Vardır tabil... dedi, ve ilâve etti: — Fakat bu gösterdiğin değil... O camie namaz kılmak için değil, vaaz - ların n adeli olup olmadıklarını yoklamak için girmiştik Çünkü şimdi, eskisi gibi, her aklına esen hoca, ca - mie girip, ağzına geleni söyliyemiyor. Vaaz vermelerinde mahzur görülmi - yen hocalara birer resmi müsaadena - me veriliyor! Abdülkerim hakkındaki - iddialar tahakkuk - etti Şerifpaşa hanında — Aronun 2500 lirası ile mücevherlerini çalan Abdül. kerim hakkındaki tahkikat ikmal edil- miştir. Abdülkerim yakalandığı zaman evvelce bu katta dükkânları soyulan- |lar tarafından polise müracaat edilmiş, |kendi dükkânlarını da bu adamın soy- duğu ve hattâ hırsızlık maksadile yan- gin da yaptığı iddia edilmişti. Yapılan tahkikatta bu iddialar tahakkuk etmiş, hazırlanan tahkikat evrakile birlikte Abdülkerim Müddeiumumiliğe sevke- dilmiştir. İstanbul festivali Seyahat acentaları yaz proğramla- rının tesbiti için Belediyeye müracaat etmiş ve 937 yılında ne gibi eğlence- ler tertip edileceğini, İstanbul festiva- linin hangi tarihte başlayacağını sor- müuşlardır. Belediye acentalara bir ay zarfında cevap verecek ve yapacağı eğlencelerin listesini tarihlerile betaber bildirecek- tir. Sa, bu teşkilât kendiliğinden olur. —— Asıl mesele, yeni yetişmiş, eli ekmek tutan gencin bekâr yaşamağı aklına ge- tinmemesinde ve her delikanlınm mu- ayyen bir çağa gelince, kendine eş a - ramak mecburiyetini duymasındadır. Ali Akıncı lân yok.. yemekten sonra Ostanda gi- der, müzik dinleriz. Gençler danseder- ler. Yemeği bugünden ısmarlamalı... Kaç kişi olacağız bakalım? Belçikalılar iki erkek üç kadın, beş.. Almanlar da iki çift dört, etti dokuz.. Macarlar memleketlerinde oldukları i- çin daha kalabalık olacaklar : İki murahhasla — karıları ve iki ço- ukları, altı.. — şirket müdürü — ve muavini olan oğlu iki, etti on ye- di.. biz de üç, tam yirmi kişi olduk de- mektir. Ha, bizim sefarethane kâtible- rinden iki dostum var, onlara da br da- vet borçluyum, hepsini bir araya ka - tarız. O halde yirmi iki kişilik bir safra hazırlamasını Metr d'Otele tenbih e& - deriz. Bir yanıdar söylüyar, bir yandan da Muallânın getirdiği kâğıtlardan birisi- nin üstüne rakamlar yazarak şekiller Birden — elindeki — kâ - ğida — yaptığı — çizgileri gördü ve masaniın — üzerinde — bulduğu — bir lâstikle bu çizgileri silmeğe —uğra - şirken Muallâya dönerek gülümsedi : — Temiz yazınızı kirlettim.. affedi- niz. Muallâ: — Ziyanı yok: bir daha yazarım, Demek için ağzını açtığı anda Ek- rem bunu anlamış gibi hemen bahsi değiştirdi. — Her Hofman, Peşteyi gezecek va: yapıyordu. kit bulabildiniz mi? — Ben bu sabah gezdim fakat Ba - yan Dalmen maalesef henüz vakit bu- lamadı sanırım. — Yarın geç toplanacağız; öğleye kadar gezebilir. Ancak yanına birisini vermek İâzun, tek başına gideceği ye- Tİ seçemez. — Siz bunun için yorulmayınız e - fendim, Belçika murahhasının kızı ve ben bu sabah şirket müdürünün oğ - lile erkenden şehri biraz dolaştık. Ya - vın için de onlarla buluşacağız. * Ekremin kendisine karşı aldığı dost ve sâde tavır, bir taraftan Muallâyı çok sevindirmiş olduğu halde, bir yandan da içinin derin ve gizli bir yerinde i - simsiz bir hoşnudsuzluk yaratmıştı. İlk gördüğü dakikada Ekremin ken- disini tanıdığını ve bu yüzden ıztıraba benziyen bir hisle hırpalandığını an - lamıştı . O akşam yemeğe inmemesi ve or - talıkta görünmemesi ilkin onu üzmüş- se de sonradan bunun böyle daha iyi olduğunu ve kendisinin bu vaziyete a- lışmasına, bu yeniliği hazmetmesine yarıyacağını düşünerek buna sevin - di. Gece ilerledikce, etrafındaki kadınlı erkekli kalabalık ve iyi yemenin ve çok içmenin getirdiği bir neş'e ve lâubali- likle onunla yakından meşgul olmağa, ona komplimanlar yapmağa başladık -| ları vakit kafasının içinde isyanla ka ikinci günü bir dolaşma Dönmek üzere otomobile binerket amazanların parlaklığından has- | ltanatın yeller eser şimdi ye « | rinde! VE bastonile şoförün omuzunu dür-“ terek, ilâve ediyor: — Aman arkadaş yavaş sür. Millet oruçlu, açlık başlarına vurmuştur da, büsbütün yürüyüşlerini — şaşırmışlar » dır. Mübarek ramazan akşamı bir kaza çıkarmıyalım! Şoför gülüyor; z — Aldırma bayım'. Ben ehliyimdi! işimin. Ramazan gelmeden evvel de açlar va yollarda. Fakat şeytan kula Bina kurşun, ben kaza çıkarmadım da- ha! Arkadaşım da pişkin pişkin güldü: Fakat o senin dediklerin açlığa kamanlıdırlar, Halbuki gönü) isteğile oruç tutan - lar, o fıkaralar gibi alışık değildirler açlığa... Onlarım başları çabucak dö - nüverir... Onun için sen beni dinle de yavaştan al gene... Selim Tevfik Vilâyet dispanserinin teşekkürü İstanbul Verem Dispanserinden: Kışın zayıf ve mukavemetsiz vü- | cutlu; muhtaç ve zavallı — veremlileri sarstığı şu günlerde, yürekleri şefkat ve mürüvvetle dolu, hayırsever yuzd- daşlara ilk bir yardım örneği olmak ü- — zere dispanserimize gelen zayıf ve yok- sul veremlilere öleştirmek için: Birer kiloluk elli şişe balık yağı, yüz yirmi kiloluk bir çuval pirinç, yüz kiloluk bir çuval toz şeker, elli kiloluk bir çu val kırmızı mercimek göndermek lüt- funda bulunan: Mülkiye mektebi pro- fesörlerinden Sayın Bay İbrahim Âli Berker'e hastalarım — namına samimi şükranlarımın muhterem gazetenizin sütunlarında yer bulmasını, saygılarım: la, dilerim. İhracatı mürakabe memurları Meyvacılık mütehassısı Doktor Bade ve beraberinde İktısat Vakâleti- nDin tayin ettiği stajiyer 26 memur An- karadan İstanbula gelmişlerdir. Bu 26 memur Ticaret Odasında, tahlilâtı ti- cariye lâboratuarında kurs görecekler- dir. Bunlara doktor Bade, Mütehassıs Kâzım, Ticaret mektebi emtia mualli- ai Salb,Zeki' düre öncükeklüdir. Bunlar bilhassa fındık ve yamurta kontrolü stajı yapacaklardır. İki haf- ta sonra Trabzona gidilecek, buranın fındık mıntakasında — tetkikat yapıla- caktır. rışık bir yaşamak, bir eğlenmek çılgın- hği —uyanmıştı. Sağında Belçi - kalı genç kiz: solunda — şirket müdürünün oğlu yakışıklı Macar gen- ci onu biraz kendi benliğinden ayırarak yedirmişler, içirmişler ve ona, sersem oluncıya kadar dansettirmişlerdi. — Bayan Dalmen şark kadınlarını ben, bize de şarklı denecek kadar size yakın olduğumuz halde, — şişman, ay yüzlü ve ağır vücudlü güzeller diye bellemiştim. Sizi görünce bu bilgim te- melinden yıkıldı. Rica ederim tekrar ediniz bana, siz sahici ve tam bir Türk kadını mısınız? — Evet Möayö, Türk kadını, Çok içmenin getirdiği tam manasile bir fazla neş'e genç Macarı biraz küstah — yapmıştı.' — Muallâyı sararak dönerken : — Bahtiyar Türkiyel Diye mırıldandı. Muallâ bu gece ilk defa olarak ken- disini eğlenceye bırakmak — ihtiyacını duymuştu. Sıcak kanının damarların - da hızlı hizli aktığını düyüyor ve bü helecan, varlığını tatlı bir hisle doldu: ruyordu. — Peştede ne kadar Madmazel? — Bilmiyorum, işler biter bitmeca hemen gideceğiz sanıyorum. — Bana bıraksalar bu işi çok daha uzatırım... Peşteyi beğendiniz mi? — Henüz bir tarafını görmedim. e —e *. (Arkası var) kalacaksınız