15 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

15 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

« Son Posta ,, nın siyasi tofrlıı : _ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen iTTİHAD e TARAKKİDE ONSENE | Avrupalılar Türkiyeyi müstemleke haline sokmak istiyorlardı Montröde tesadüfen Röyterin o zaman İstanbulda bulunan muhabirile tanıştım. Unutmadığı türkçesile güzel güzel konuştuk. Türkiye hakkındaki bilgilerini o zaman muhalefet yapan İkdam ve Yeni gazeteden aldığını söyledi Halbuki, Osmanlı İmparatorlu - ğünun on senelik meşrutiyet haya « tinda İngiltere bizde münhasıran irti- Câal tutmuş ve sistematik surette inkı- lâbcıların — aleyhinde bulunmuştur. Rusya İügiltereden, Osmanlı İmpara- torluğunun mutlaka yıkılmasını iste- miş olsa dahi İngilterenin bunü iste - Memesi hem kendi menfaatı iktizasın- dan idi, hem de bunu yapmıya mutlaka Mecburiyeti yoktu. Buna rağmen niçin böyle hareket etti? Osmanlı hükümeti mutlaka batacak mı idi? Ben bu sualler için zihnimde hiç bir Zaman sağlam cevablar bulamadım. Bu muamma için bana en ziyade doğ- Tu görünen iki hal şekli tasavvur ede- rim: Biri, İngilterenin bizdeki hare - ketin ciddiliğine inanmıyarak Osmanlı ratorluğunun mutlaka batacağı - ha ve bunun yerine de hiç bir kuvve- tin gelme kabiliyeti olmadığına kani olması idi, Bu takdirde Osmanlı İm - Paratorluğunun idaresini, bizzat impa- atorluk içinden çıkan bir kuvvet vası- tasile kendi elinde tutmak ve bu.su - Tetle de Rusyanın imparatorluğu ele al- Masına mani olmak istiyordu. İkinci hal şekli de, büyük bir İslâm müstemlekecisi olan İngilterenin bu fhalife imparatorluğunun daha fazla Yaşamasını istememesi hasebile bunun tmasına çalışması ve aynı zamanda atarken de içinde kendi emirlerine &OIaYllkla boyun eğecek dahili bir fır- (Enver paşa Batum muammayı halledecek bir kaç unsur elde etmeğe çalıştım. Fakat, ben onu çektikce o benden kaçtı. Yalnız şunu anlatmak istedi ki o zaman İngiltere öyle çalışmayı tercih ediyordu; fakat, sonra bu siyasetten dolayı pişman da olmamış değildir. Pişman olmuş veya olmamış, haki- kat şu idi ki İttihat ve Terakki nasıl meşrutiyetin ilânı ile her şeyin düzele- ceğini zannederek hata etmişse İngiliz dostluğu siyaseti hakkında beslediği ümidlerde de tam bir inkisara uğra - mıştır. Zavallı 908 inkılâbcıları! Siya- si mücadele hayatına ellerinde iki si - lâhla çıktılar: Milletin bir kısmı bu iki silâhın ikisini de onların ellerinden al- dılar ve onlara karşı kullandılar. Mu - halefetin İttihat ve Terakki ile son da- ka ve kitle bulunmasını istemesidir. Bu !îâl şekillerinin belki biri veya diğeri jive yahud her ikisi de birden doğru idi; ne olursa olsun muhakkak olan şu idi hıngıltere İttihat ve Terakkinin, da- doğrusu 908 inkılâbının can ve gö- ülden uzattığı dostluk elini tutmak şöyle dursun, hattâ tutar bile görünme- Miştir. Buna mukabil Kâmil paşayı ve Kâmil paşacıları, daha doğrusu evvelâ Kâmil paşacıları, sonra da onların muh telif şekillere istihale eden teşkilâtları- Ni tuttu. Röyterin 0 zamanki muhabiri | ne diyor ? Bir kaç ay evvel Montrö'de ajans Röyterin muhabiri ile tanıştım ve ken- disile son akşam sofrada yanyana otur- duk. O zaman gördüm ki bu zat, vak- tile Röyterin İstanbul muhabiri imiş. Eski zamanlardan bahsettik, vaktile karşı karşıya iki hasım rolü oynamış, şimdi de birbirlerine karşı dostluk his- lerile yaklaşmış iki meslekdaş gibi tat- h tatlı konuştuk, o zaman her ikimizin de tanıdığımız insanların hatıraları ü- zerinde durduk. Ben Havas'ın o za - manki muhabiri olup daima bizimle kikaya kadar mücadele eden ve ona karşı duyduğu husumeti aynı zaman - da vatan fikri aleyhdarlığı ile karıştır- maya kadar giden kısmı hep bu İngiliz dostluğu siyaseti üzerine oturmuş ve yi hep bu silâhla vurmıya çalışmıştır. Bu silâh ne zaman İttihat ve Terakki üzerine sıkılmış ve boşa gitmişse İn - gilterenin bu siyaseti idare eden un - surları onu daima yeniden doldurarak tekrar bu kısım muhalefetin eline ver- miştir. Hayatta tecrübenin büyük rolü ve büyük kıymeti vardır. İttihatcılar, ha- yata idealle dolu, fakat tecrübesiz ola - rak gelmişlerdi. Eskiler idealsiz, yeni - ler tecrübesiz, Osmanlı İmparatorluğu bu iki unsurun elinde çalkalandı, dur- du. Bizim neslin bu beynelmilel siya - setin mana ve mahiyetini anlaması i - çin hayli uğraşması ve hayli tecrübeler geçirmesi iktiza ediyordu. Bu tecrübeleri ittihatcılar, maalesef, bin bir türlü müşküller arasında geçir- diler ve siyasette ne doktrin: ne de his sonra anladılar. Ancak tarih yapacağını yapıyor: Osmanlı İmparatorluğunu, ayrılmak is- beraber bulunan ve her gün «Tanin» & gelip bütün havadisleri bizim vasıta - mızla alan ölmüş bir dostun hatirasını canlandırırken — ona biraz serzeniş yapmak istedim «halbuki, siz öteki ta- rafa gider, bize hiç uğramazdınız!» de- dim. Uzun zaman İstanbulda oturmuş, hâlâ Türkçeyi unutmamış bu eski ha- sım meslekdaş, manalr manalı bir kere yüzüme baktıktan sonra «hakikaten sizinle ben âz mı uğraştımdı!» der gibi güldü ve sonra da içinde bir ço na taşıyan bu tebessülmle beraber «biz o zaman İkdama' Yeni Gazete'ye gi - derdik, havadisleri de oradan alırdık!» diye cevab verdi. Saçlarını İngilte-»nin beynelmilel siyasetini tâkib ed 'a gartmıs olan bu eski hasım ve yem cıost tediği siyaset sistemine doğru tekrar sürüklüyordu. İttihat ve Terakki, meşrutiyetin ha- rici siyasetini İngiltere dostluğuna is- tinad ettirmek siyasetinin yürümediği- ni görünce kendisine dayanacak baş-|| ka bir siyaset aramıya başladı. İttihat Terakkinin yeni siyaseti O zamanlar Avrupanın en kuvvetli devleti olan Almanya ile dostluk fikri Lir kere Almanyanın Abdülhamid dos- tu olması itibarile efkârı ümumiyede turfa telâkki edilen bir fikirdi; ikinci |dCerecede Avusturya-Macaristanın da - ba ilk adımda meşrutiyete karşı harici bu sözü ilk çıkaran İttihat ve Terakki-|! kaygısı olmıyacağını bu tecrübelerden da halk arasında ihat ve Terakki Drang nach osten siyasetini iyi biliyor ve zaten 908 isya- nına biraz da bundan dolayı atılmış bu- lunuyordu. İtalyaya gelince, o, o za - man mMüstakil bir siyaset yapabilecek ve Üüzerine dayanılmayı düşünüle- cek derecede kuvvetli bir devlet olma- makla beraber zaten ittifakı müsellese bağlı bulunuyordu. Panslavizm ateşi ile kaynıyan Rusyadan dostluk bekle- meğe de imkân yoktu; kala kala orta- da kendisile dostluk yapılabilecek bir Fransa kalıyordu. Fransa dostluğu Hakikaten Fransa bu devirde Tür - kiye ile bir hayli dostluk yaptı. İttihat ve Terakkinin sol cenahı Fransız doşt- larından mürekkepti. (Arkası var) Bay Hakkı Bahaya Mektubunuzu #ldım. İltifat ve teveccü- hünüze teşekkürler ederim. Neşriyatımın İttihat ve Terakkinin ne olduğunu teşrih e- den birinci kısmı bir iki gün içinde bitiyor. O zaman sizin mektuplarınızı neşr ve kendi mütalealarımı da ilâve edeceğim. M. B. YULAF ÖZÜ Çocuklara hayat ve sıhhat ve - ren yegâne neşvü nümalarını te - min eden yegâne gıdadır. Bilhas- sa pirinç, Mısır, patatles, arpa, mer- cimek, irmik, badem özlerinin ka- lori ve vitaminleri çok ve yüksek olduğundan dünyada mevcud bü- tün gıdalar arasında diplomalar ile musaddak birinciliği kazanmış- lardır. Allahın insanlara bahşetti- ği en saf hububattan çıkarılan bu özlü unlara çocuklar bayılıyorlar, Seve seve yiyorlar. Kemikleri kuvvetleniyor. Çabuk yürüyor - lar. Çabuk neşvünüma buluyor- lar. Tombul tombul oluyorlar. Ha- san özlü unlarını mutlak surette çocuklarınıza yediriniz ve Avru - panın terkibi meçhul gıdalarını doktorunuza sormadan yedirme - yiniz. Hasan deposu: İstanbul, Ankara, iı ir darbe ındırmış olması o tarafa dağ- —O a Türabmmeardü İr.İ Beyoğlu. Sayfa | Hikâye MEKTUP | Yazan : Raymond Faııehet Kahvenin her zamanki müşterileri oturmuşlar, mahzun mahzun kahvele- rini içiyorlardı. Artık biribirlerine an- latılacak bir şeyleri kalmamişti. Kü - çük şehrin bütün dedikodularını hep- si de birer birer bilirlerdi ve zaten o akşam da onları bir kere daha gözden | geçirmişlerdi. Konuşulacak bir şeyleri kalmadığı için zihinleri ev gailelerine takılıyordu. Kapı açılıp içeri yeni bir müşteri girdi, tezgâha kolunu dayadı, bir ka- deh bira ısmarlayıp içti ve yarı uyu - yan garson aldığı parayı tezgâhin mer- meri üzerine fırlattı ve onun kırılıver- diğini görünce iyice uyandı. Fakat o tanımadık müşteri çoktan uzaklaşmış- tı. Bu hâdise kahvedekilere biraz neşe verdi. Çeneleri açıldı. Bu hiç umulma- dık vaka, bu göz göre hırsızlık onlara sanki taze bir can vermişti. Bir takım dehşetli sirkat vakaları anlatıp heye - canlı heyecanlı dinlediler; nihayet M. Leon söze atıldı. (Bu M. Leon o daimi müşteriler grupunun reisi gibi bir şey- di). Ukalâ ukalâ gülerek: — Hele bir de ben anlatayım, de - di Piposunu masaya vurup temizledi ve devam etti: lardan birinin başına gelmiş, ben de kendi ağzından işittim. Daimi müşteriler grupu, her gün bir hayli sıkılıp es - — Ömrümde bundan güzel bir hırsız-. "|hk vakası duymadım..: Bizim ahbap - Çeviren : Nurullah Ataç geçirdiğini anlatmış, hasılı bir hayli dîl: dökmüş... Bizim kişizade: — Doğrusu gönlüm çekmiyor değil, dermiş... Yakında da bizim hanımın i- sim günu var. Âma pek de pahalı... — Boulaire yeniden izahata başlan'nş,“i yeniden münakaşa etmişler. Nihayet — müşteri pırlantanın parlaklığına da Bou laire'in belâgatine de dayanamayıp ran zı olmuş. Boyuna da: — Beş bin frank! beş bin frank! pek de pahah istiyorsunuz a canım! der « miş. Sonunda ,istemiye istemiye söylü « yormuş gibi boğuk bir sesle: — Pekâlâ, alıyorum, demiş. a| Boulaire'in ne kadar sevindiğini ta-ı_ , savvur edebilirsiniz. Müşteri: — Ama, demiş, üzerimde para yok, — acele de işim var. Yüzüğü de hemen als mak istiyorum. Bizim hanima haber yollıyayım, size parayı göndersin. Bu.- " gün attan düştüm, elim sakat, sol elle de yazamam. Size söyliyeyim de 1üt « fen siz mektubu yaziıveriniz.. - Bittabi Boulaire böyle bir teklıfuı redn' dedememış Kişizade söylemiş, o yaz-l . Şöyle bir mektup: uKarıcıgım, «Derhal beş bin franga ihtiyacm var,. sana bu mektubu getırecek adama ve« rip gönder. Parayı ne için istediğimi bq akşam anlarsın. Çok sevineceksin.., İ İmzayı da «Ernest» diye attırmış, Sonra uşağına işaret etmiş ve mektubu — hemen eve, hanıma götürmesini em « nerşeğe alışık a - datnlara mahsus dikkatli tavırla - rını takınarak dinlemeğe başla . , dılar. Leon anla - tırken hiç biri ağ- Yarınlıi nushamızda : ÖLÜ Yazan : Lovis de Robert Çeviren : Faik Bercmen retmiş, bi ? Bir hayli be'k b lemişler. Kişiza Eğ de sinirlenmeğ başlamış. ;” Bu uşak dit Ğ amma miskin sşey dir, — gideli bı.li zıni açıp bir şey sorayım demedi. — Evet, ömrümde bundan daha güzel bir hırsazlık vakası düymadım. Umumi harpten biraz önce imiş... Hani kuyum- cuların henüz saflık gösterdikleri za - manda; sonradan hırsızlar onların da gözünü iyice açtı... O zamanlar dostum Boulaire, Nicete kuyumculuk ederdi; Massena sokağında güzel, zarif, içinde- ki elmaslar kadar parlak bir mağazası vardı. Sözüme inanabilirsiniz, müşteri çekmek hususunda ©o dükkânın eşini emsalini bulmak zordur! Kâfirin sattı- ğı elmaslar da güzeldi ha!... Şunu da söyliyeyim ki o zamanlar mağazaya ge- len her şeye evire çevire bakan çok 0- lurdu ama ne bileyim, o zamanın in - sanları aceleci değildi, hemen alıver - mezlerdi... Ne ise, uzatmıyalım, günün birinde Boulaire'in mağazasına üstü başı tertemiz, yanında uşağı ile bir zat gelmiş, Hani yüzlerine bakıldığı zaman kişızade oldukları derhal anlaşılan a- damlar vardır, işte öyle bir adam. Sağ kolu bağlı imiş; o gün ya attan düş- müş, yahut başından başka bir kaza geç miş olacak. Boulaire hemen yanına köş muş. O kişizade dediğiniz zat, camekân da iri, tek taşlı bir yüzüğü göstererek fiatını sormuş. Boulaire: — Beş bin frank, demiş. — Doğrusu çok pahalı ama çok da | güzel! kapının önünden geçerken gö - züme İlişti... Boulaire başlamış malını methetme- ğe, uzun uzun izahat vermış, nasıl ele Mıktarı Çift Cinsi İskarpin 120-135 Nümune ve şartnamesi okulda görülür. nur. «2828» çeyrek saat old% hâlâ gelmedi. ee Nihayet fena halde kızmış, dayana 1 mamış: " — Olmıyacak, kendim gitmeli, bem şimdi gelirim, diye çıkıp gitmiş. K Boulaire, ortalık iyice kararıncıya kadar beklemiş. Kendi kendine: — Amma da tuhaf şey! dermiş, bü a< ]:îîı;nların ikisine birderi böyle ne oldul Mağazayı kapatmadan — yüzüğe blu kere daha bakmış. İçine bir şüphe düşk — müş ama yüzüğü yerli yerinde gö ! w ce, şüphe ettiği için kendi kendınd K0 utanmış. € | — Hiç şüphesiz yarın gelir, dem;ış. Evine gidip kapısını çalmış; karısı koşarak gelip açmış: w — Vallahi meraktan çıldırdım koca» *a cığım... — Ne merakı, yahu? İ ' — Nasıl ne merakı? Hani beni çok sevindirecek bir haberin vardı? ' — Nasıl çok sevindirecek bir haber — Allah aşkına üzme! Deminden gört 4 derdiğin mektupta yazıyordun... Hanj şu beş bin frank istettiğin mektup... — Bizim Boulaire'in başından aşağı bir buzlu sudur boşanmış. A — Beş bin frank mı istettim? . — Öyle ya! işte mektübun da bura Ş da... Yazı da senin yazın, imza da seV . | nin imzan.. : Edirne Kültür Dırekt rlüğünden: | Edirne San'at Okulu talebeleri için alınıcıkolın 120 - 135çıftı.|m-_ pinin evsaf şeraiti yeniden tesbit edildiğinden 5/11/936 tarihinden ı&a_. | ren 15 gün müddetle yeniden açık eksiltmeye konulmuştur. Okulda mev. — cut nümunesine göre eksiltmeye iştirâk edeceklerin pey akçelerini yatıra. — rak Külktür Direktörlüğünde satın alma Komisyonuna gelmeleri ilân olu « Bizim Boulaire’in de özadı Ernest'y A Tahmin İlk İhale tarihi bedeli — teminatı * $i Kuruş — Lira Kr. B 500 - 5l1 20/11/936 Cuma! günü saat 14 de. törlüğünde. — — S “-“ıı_ « İktısat Vekaletınden' îj «İŞ KANUNU» nun dokuzuncu « Teşkilât» faslındaki hükümlere göre kurulan «İŞ DAİRESİ» nin Teşrinisani 1936 başından itibaren faalıyel:l basladısğı 145 inci marlde mucihinca ilân ahmar | HİRRTA AORNDA -

Bu sayıdan diğer sayfalar: