Mmuameleyi icap Yarın gazeteleri kendisinden sita- Yişle bahsettirecek iyi bir iş yap - Muış olmaktan — memnun, yorgün ve tozlü çehresini bana çevirerek ve ilti- Uzattı ve yer gösterdi. GCazeteciler hakkında karargâhla Yaptığı muhabereye nazaran, benim o Bün orada oluşum hayretini uyandır - mıştı. #Nerde arkadaşlarınız? Hani ya- Tn gelecektiniz?» diye sordu. Kendisi- he izahat verdim. Hem karargâhın e - linden kaçtığımı, hem de beni atlat - Mak isteyen meslekdaşları atlattığımı atlattım, benim kendi sahamdaki bu beceriklice sergüzeştim hoşuna gitti; Küldü ve sonra, galiba ken, de böyle bir hayli sergüzeştini, bir lâhza Rözünün önünden geçiriyor olacaktı dine gelerek: ta o kazanırl| em Ge a. GÖ AO CU CAN danın bütün hayatı, sergüzeştlerle dolu Olan bütün askeri ve siyasi hayat tarihi &ynı düstür ile hülâsa edilebilir. O leşebbüsü elinde tuta tuta yükseldi ve Rene aynı tarzda düştü. O gün bana Edirmedeki askeri dairenin küçük bir Odasında, söylediği bu sözü, onun töyleyiş tarzını, gözlerinin parlayışı - Tu, çehresinin ifadesini hiç unutmam. Çünkü, o tarihten sonra ne zaman onü #ördüm, onunla konuştum, ondan ildiğini işittim — ve sonra, onun Asya çöllerinde düşüp gitmesini tâkib €&den seneler arasında, ne zaman göz - imi arkaya çevirdimse onun haya - finı hulâsa eden bu askeri «Maksim» i, düsturu ve onun söyleyiş tarzını hatırladım! Baktdaki —mülâkatım KAARA Milbe KS , Ke Türk sefarethanesinde görüştüm. Rün Moskovadan Tiflise dönüyordum, © da Baküya gelmiş, Efganistandan ova yolile Almanyaya gidecek o- n Cemal paşayı Taşkend'de karşıla- Bak üzere, vapura binecekti. Gayet sı- h_'?ir gizlilik içinde seyahat ettiği için h'î kimse ile temaş etmiyordu. Benim Reldiğimi haber alınca görüşmek iste- Miş. Kapandığı odaya girdim. Ayağa hlı[lııı. beni kucakladı, öptü, öpüştük. Aramızda böyle bir kucaklaşmayı icab Bttirecek bir samimiyet yoktu. Onuün Rösterdiği bu muamele biraz hayreti - Mi mücib oldu ve bende hğıı da rik » kat uyandırdı. Padişah ve halifenin damadı olmuş, anın büyük askeri şöhretlerin - birine malik bir orduya kuman - hik etmiş, şarkın mühim bir inkı - hareketinde mühim bir rol almış, büyük vukuâta karışarak tarih Sihnesinde birinci rolleri almış olan bu k"lüz sönmiyen enerji o gün gene bir Başka teşebbileo gidiyordu. Batamda KÜ bi kayığı binip/ Anadolü sabille- N €© çıkmak ve Elbe adasından dönen “Polyon gibi, askerlerin karşısına ge- Sİp vişte geldim!» demek isteyen te - üÜsünü, oradaki yakın dostları kır- Muşlardı, Galiba, biraz onlara dargın Ve biraz da sahnesiz kalmış baş aktör tan meyüs, halinde bir ağırlık, bende rikkat uyandırdı. Büyü ata kal almış olan bu henüz sönmeyen enerji o gün gene fatkârâne ayağa kalkarak elini banal « Son Posta ,, nın siyasi tefrik: İTTİHAD e TARAKKİDE ÖNSENE TYanin —Enver Paşa teşebbüste ifratın kurbanı oldu Baküda k dığı odaya gittim. ;ğmkh beni kucakladı öptü, aramızda bu lacleyit t ığıettirî:ek bir .samiıniyet yoktu. Onun gösterdiği bu muamele k vukuata karışarak tarih sahnesinde birinci rolleri bir başka Enver Paşa büyük harple Niş yukardan bakmıya alışmış olmasına — Hoş... dedi; askerlikte de böyle-|,, . kabil o gün bana çok iltifat göster- dir: Kim teşebbüsü elinden bırakmaz- :;_u ; lı:ı:;: rıhı: ğo ı' l ::'tıri- hin ezdiği bizler için Türkiyenin yeni “Zannedersem, bu talihsiz kuman -İdoğurduğu enerjinin muvaffakıyetine bir kenardan dua etmekten başka bir vazifemiz olmadığını söyliyerek ken- disini biraz soğuk, gözlerini başka bir dünyaya ve başka bir anlayışa doğru çevirmek istediğim zaman, bana, i - nanmıyan insanların baştan savma «e- vet» leri ile mukabele etti. Bir buçuk, iki saat kadar konuştuktan sonra, va- kit geldi, kalktı, vapura gitti. Bir müd- det sonra da, manasız bir hareket için- de düşüp gittiğini öğrendik. O gün, o bir daha gelmemek ve dön- memek üzere Taşkend yolunu tutarken ben onun asıl maksat ve hedefini bilmi- yordum. Meğerse, dalgınlığı, çehresin- deki bulut manzarası ve nihayet bana ' karşı mütad ölçü haricinde gösterdiği | samimiyet, hep onun içindeki mühim kararın eserleri imiş. O, zâhirde Ce- disi ile son defa da * Bakâ'da|Mal paşayı Taşkendde karşılamak için © İgidiyormuş, hakikatte asıl maksadı bir hareket yapmak imiş. Bunu sonradan “öğrendim. Enver Paşa teşebbüste ifratın kurbanı oldu * Zannedersem, İttihat ve Terakkinin yakınlarından onu en son gören ben oldum ve onun da en son gördüğü bendim. O gün gördüğüm çehre, o ta-| rihten sekiz sene evvel Edirnede gör-| düğüm erkânıharb reisinin çehresin -! den büsbütün başka idi. Teşebbüsü bir | rlü elinden bırakmak istemiyen bu | gözü pek enerji, teşehbüslerinin za & manlarını ve istikametlerini iyi tayin edememek gibi talihsizliğin - kurbanı olmuştur. Bence tarih adamlarının talihsizlik - lerini, mukadderata hâkim bir kuvve- tin tâyin ettiği âkıbetler değil, bizzat kendileri yaparlar; “Teşebbüste ifrat, onların felâketlerinin başlıca âmilidir. Kim teşebbüsün zamanını, ölçüsünü, istikametini tâyinde isabet gösterirse © muvaffak olur. Kim, teşebbüste if - rattan sakınmayı, zaman zaman te - şebbüs hamlelerini biraz da başkaları - na bırakmayı ve sonra işi tekrar eline almayı iyi bilirse onun için teşebbüste hayır vardır. Bunu yapamıyanlar, i - nadla teşebbüsün ipini çekmekte israr edenler, mutlaka mağlüb olmuşlar - et inde bir bulut, tavrında bir sinir|dır. lülüğü, bir «amballement» vardı.| Bence Enverin tarih içindeki mağlü- Kti Dü Başmuharriri Muhittin Birgen SON POSTA.. teşebbüse gidiyordu şehrin bir arada ki, biraz daldıktan sonra W' ken -(Harb esnasında bize biraz uzaktan ve|biyetini bu noktada aramak lâzımdır. (Arkası var) Bir tashih Geçmişten bahsederken hataya düşme - menin imkânı yok. Bundan evvelki yazıları- muün birinde Bay Fethi Okyar'ın harbin son senelerinde Osmanlı meclisine meb'us olarak gelmesinden bahsederken o zamanlar ken - disinin Sofyada ataşemiliter olduğunu söy- lemişim. Bir okuyucum bunun yanlışlığına dikkat ederek bana mektub yazmiş, o zaman kendisinin ataşemiliter değil, sefir olduğunu bana hatırlatmak Jütfunda bulunmuş. Te - şekkür ederim. Kendisini çok yakından tanı- dığım Fethi Okyar hakkında böyle bir yanlış- lik yapışım, geçmişten bahsederken Insan - ların ne kadar aldanabileceğini ve bunun 1- çin de geçmişin doğrusunu bulmak için on- dan ne kadar çok bahsedilmek lâzım geldiği- nl gösteren bir delll daha teşkil eder, PASLANMAZ Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok kolaylıkla ve tatlılıkla bir daknş:_ da tıraş eder. Dünyanın en kuvyvetli ve hassas mikroskop âletile müker. ver surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikahı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- ğı fabrikası paslanmaz yanmak iste. miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama. mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve 'Türkiyede yalnız Hınn tıraş biça- ğ muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Fiatı: Paslanmaz Hasan Traş bıçağı 10 adedi 50 kuruşa, Hasan Traş bıçağı 10 adedi 35 kuruşa, Ha- san deposu: Ankara, İstanbul, Bey- oğlu. KĞ İkinci! çıları gibi göbek- Yazan: Horace Van Offel Belçikanın Bruğes şehrinde, tentene ören üç kadın vardır. Üçünün de evle- ri, üzerinde kuğu kuşları yüzen durgun bir suyun kenarındadır. Birinin adı Beth, diğer birininki Marie, üçüncüsü- nünkü de Philomöne'dir. Üçü de o ka- dar ihtiyardır ki şehrin en ihtiyar a* damları bile onların gençlik zamanını halırlamaz. Baharın ilk okşayıcı sıcak: larından sonbaharın son sıcaklarına ka- dar onlar kapılarının önünde oturur, birer tutu kuşu gibi söyleşir, tentenele- rini örer dururlar. inciteşrinin soğuk bir sabahı, Sa- inte - Croix mahallesinin hekimi Dirks, tesadüfen oradan" geçiyordu. — Güzellerim! dedi, görmüyor mu- sunuz? martılar saat kulesinin etrafın- da dönüyor. Kış geldi. Artık içeri girin de sisten, poyrazdan korunmağa bakın, Beth, Marie ve Philomöne bu söze sadece omuz silkip güldüler. Fakat er- tesi gün Beth yatağa düştü. İlk günü ateşler içinde yandı; ikinci gün söz söy liyecek hali yoktu; üçüncü gün de öl- müş gibiydi. Philomöne koşup hekime haber verdi. Dirks geldi, hastaya şöyle bir baktı ve ölfkeli öfkeli : — Benim sözlerime gülmenin sonu İşte böyle olur, dedi. Haftayı çıkarmaz. Gidip papaza haber verin. Philomâne herkesin dini bütün ola- rak ölüp öylece gömülmesini isterdi, hemen papaza koştu. Sainte - Croix pa- pazı, kule gibi uzun, Flandı'ın bira fı-' K, güzel bir *a - damdı. Philomâ - ne girdiği za papaz — yemeğini daha yeni bitir - mişti . Poeçetesi İle ağzını sile - rek : — Peki! dedi. Şimdi gelirim. Beth yolcu ise pasaportunu imza ediverelim Papaz Gyselinek içeri girdiği zaman Beth, yatağa upuzun yatmış, işlemeli zanı altında uslu uslu durüyordu. SA — Merhaba Beth, dedi. Hasta mısın? — İyi değilim, papaz efendi. İrisan dediğin bir makara ipliğe benziyor. Bir. kere ücüna geldin mi dikiş makinosin- den çıkarıp atmaktan başka çare yok. — Orası dü doğrü âma can çıkmayın ca ümit te kesilmez. İsa Efendimiz yer yüzünde iken ne mucizeler yapmış, bel ki sen de kurtulursun, Ama ne olur ol- maz, insan hazırlıklı olmalı. Ben gide- yim de ne lüzımsa getireyim. Beth yalvarır gibi bir sesle: — Pek te acele etmeyin. Yatağa düş- tüm düşeli evi bir temirleyemedim; böy le pislik içinde dua olmaz ki! Biraz mü saade edin de bir süpürge vuralım, 0- dayı bir düzeltelim. Papaz : — O da doğru, dedi. Yarın sabah ge- lrim. Papaz gider gitmez Marie ile Philo- möne işe başladılar. Mutlaka yatak o- dasının kırmızı taşlarını kara sabunla sildiler. Üzerine beyaz kum döktüler.| ve zavallı adam bir daha da felâh bul—.' ğ Sobâyı cilâlı abanoz, bakırları altım gi- bi parlattılar, Papaz vadettiği saatte ge Hnce herşeyi tertemiz buldu. Dar pen- cereden giren soluk bir güneş ışığı Beth'in odasını aydınlatmış, konsolun üzerindeki ıstavroz ile Meryem-Ana heykeli üzerinde sihirli bir fırça gibi dolaşıyordu. Papaz dualarını okudu, İspanyada NelersOluyor? Bu isim altında Hazan Âli tarafından bir kitap neşredilmiş- tir. Eser, İspanya hâdiseleri hakkında şa- yanı dikkat izahat ve tafsilât vermekledir. ve ucuz bir tiyata satılmaktadır. Boğaziçi — Şirketl Hayriye «Boğatiçl> is- mi altında aylık bir mecmua tesis etti ve ikinci nüshasını da dün çıkardı. Bu mocmua için biz, muvaffak bir eserdir, demeyi az bu- luyoruz. Bir defa münderecatının arasında Hüseyin Cahit Yalçırın, Salâhattin Güngör- ün, Asaf Akand'ın, Mithat Cemalin, Metin Nigârın makaleleri ile, Cemal — Nadirin, karikatürleri vardır. Tab'i gön derece nelfle- tir. Atatürk'ün — renkli bir karikatüründen başka, metin dahili ve metin harici bir çok fotograf ve tabloları da buna ilüve ediniz. Boğaziçi mecmuası hakkında küçük bir fi- kir edinmiş olursunuz. Biz bir aralık muhtelif teşebbüsleri mü- nasebetile Şirketi Hayriye mütemadiyen işle- Yarınki nushamızda : Yazan: Kadircan Kaflı Çeviren: Nurullah Ataç cançekişenler âyinini icra etti. Beth zor la nefes alıyordu ve artık kendinden geçmiş gibiydi. Fakat sekiz gün sonra da Beth hâlâ sağdı. M. Dirks bu Işe bir türlü akıl er- diremiyordu. Her sabah o üç tanteneci ihtiyar kızın evleri önünden geçerken? — Daha ölmedi mi? diye soruyordu. İnanılacak şey değil. Kocakarı kısım domuz canlı oluyor. Bir akşam dayanamadı, işi bir iyice &nlamak için Beth'in odasına girdi. Çıkarken Philomâne: — Ben zaten söylemiştim, dedi, bu geceyi geçiremez. Siz de kurtulmuş o-' lursunuz. Onu bekliye bekliye siz da le mumları hazırlamağa bakın, sonrâ dara pelirsiniz, Phileomöne de gidip Marie'ye: — Artık iş bitti, dedi. T :le sen şa, konsolu bir aç, Beth'in en güzel gömle-' ği ile en güzel hotozunu çıkar. Buncs yıldır beraber yaşadık, cennete de sü« sü ile gönderelim. Ben mutfağın soba« sını ateşleyim de sabaha kadar yans sın. — © da ne olacak? — Ne mi olatak? Sabaha sıcak su lâ-j zım. Hiç düşünmüyor musun? Beth' yeni doğmuş çocuk gibi soyup yıkaya« cağız. Hadi, vakit kaybetmiyelim. Her şeyi hazırladıktan sonra Marie ile Philomene ellerine tesbihlerini alıp hastanın başucuna oturdular. Ocak gü rül gürül yanı - yordu. Odaya öy- le tatlı bir sıcak- FO di, ikisi de uyuya kaldı. Ne yapsın- lar? Bir yandar keder, bir yan « dan yorgunluk ikisinde de hal bırak « mMmam e Evvelâ Philomene uyandı. Gözleri- lnî uğuşturup etrafa baktı, M: şısındaki koltukta hâlâ uyuy ra yatağa baktı ve tepesinde dimdik kesildi. Yatak boştu. Yast yerli yerine konmuş, yorgan düzeltil- mişti, Mutfakta biri, belki bir hayalet kapları çanakları elliyor, bir sıçan gi< bi gidip geliyordu. Philomöne nihayet bir ses çıkarabilk di ve Marieyi sarstı : — Kalk! kalk! biz. uyürken ge.up'l Beth'i götürmüşler! Kimbilir ne kusup| işledik te ondan oldu. Marie korkusundan ıstavroz çıkar-, di. O sırada Beth kapıda gözüktü; arka- sına temiz bir elbise, başına da işleme-i 1i bir hotoz giymişti. — Kalkın bakalım tembeller; dedi. Ocağı cehennem gibi kızdırmış, bir zan da su ısıtmışsınız, o da ne u]nı::k.i Ne ise! kahve pişirmeğe yaradı. kahvaltıya gelin bakalım... Hekim ölünün raporunu hazır üzere geldiği zaman Beth, Marie ve Philomöne mutfakta karınlarını doyu-| ruyorlardı. M, Dirks vurulmuşa döndü madı. M. Dirks ile papaz Gyselinek çoktan, beri Sainte - Croix mezarlığını boys ladılar ama -o üç tenteneci ihtiyar kız, Beth, Marie ve Philamâne hâlâ, üzerin-, de kuğular yüzen durgun suyun kena- rına oturup birer tutu kuşu gibi konu- şarak tentenelerini örerler. ESKiİŞEHİRDE Bir Yenilik SES-IŞIK TALEBE PAZARI Seneden seneye inkişafa istidadı olan bu şehrin son senelere kadar kültür bakımından ve bilhassa fenni, ilmi, ticari eserlerin satış yeri noksanlığı göze çarpıyordu. Bu defa — açmağa muvıff;; olduğumuz en meri yeri olan Halkevi altında, SES İŞIK TALEBE PAZARI bu ihtiyacı temin etmiştir. Bil'u- mum okuma meraklıları gerek 'Türkce, gerek ecnebi kitabları ile gazete, mecmua ve kitab ihtiyaç- larını mezkür müesseseden temin edebilirler. | yen ve çalışan bir dimağ tarafından Uı-' edilmektedir, demiştik. İşte görüşümüzül | hasta olacaktınız. Siz şimdiden kefen: —