4 Birinciteşrin SON POSTA Bır 'An_ı;rikah i!e İpodromu gördük, Nuhun gemisini İstanbulda dolaştık keşfettik; yerde bin senelik bir tabak parçası bulduk üü H — -- Bay İngilizce bilir mişiniz? Bana; bir Amerikalı İngilizcesile bu | yet suali soranın yüzüne baktım; yüzde | sı yüz bir Amerikalı idi. — Biliyorum. — Az buçuk anlarım. — Memnün oldum, demek oluyor ki — İyi, iyi, iyi, ben de İngilizce bilen tarih bilginiz çok kuvvetli. bir Türkle tanışmak için eşn atıyor - — Bunun tarih bilgisile ne alâkası dum. var kı? — Buna sebeb ne? — Nasil ne alâkası var. Afiyet mi - lâttan dokuz yüz kırk sene sonra yaşa- mış bir imparatoriçenin ismidir. Bu te- bak parçası onun kullandığı tabaklar - dan birinin parçası olacak.. B İtiraz etmedim; fakat benim zannım- ca bu parça kenarında âfiyet olsun ya- zılı bir tabaktan kopmuştu. Yazının Türk harflerile yazılmış olduğuna gö- re de harf inkılâbından sonra yapılmış- tı. Köprüye gelmiştik: — İstanbulu gezmek ve İstanbuldaki eski eserleri bir Türkle görmek istiyo- Yum. Amerikalının arzusu hiç de fena de- ğildi, hattâ hoşuma bile gitmişti. İşimi asmayı göze aldım. — Peki, dedim, haydi gezelim. Birbirimize rastladığımız yer Gala- tasaray Lisesinin önü idi. Birlikte Tü- nele doğru yürüdük, tam Tünele geldi- ğimiz zaman: E K — Yok, dedi, ben tünelden gitmem! — İşte, dedi, Bizanslılardan kalma —İNiyat — Ha Bi yeralin nda yaptıkları Bu şâheseri görmek - için sağa sola n Ş D TRAğ bakındım. ü k timali a î:l,.];.î tehlikejidir. . Çükmek, - ihtime — Etrafa bakınmayın, köprüden bah- " şediyorumn.. eee NPPE aa SESELER YaşKlar ŞN — Köprü Bizanslılardan mı kalma? — Öyle ya, şu ufak yerler yok mu? Elile köprü parası zamanındaki para toplama kulübelerini gösterdi. — Evet, var, — Oraları eskiden — İşte buradaki yı;l. sonradan İÇİN- den tren geçirilmiş.. — Bu Bizanslılardan mı kalma? — Siz buralı olduğunuz halde bil - miyor musunuz? Cevab vermedim, benim bildiğim o- nun bildiğinden ayrı idi. O devam et - ti: — Bizanslılar zamanında bu yoldan saraya gidilirdi, kurban — kesme bir kurban keserlerdi. Akay'ın iskelesini gösterdi: vel de vardı. Belki Nuhun gemisidir. Yüksekkaldırımdaı ağı — inmeye başladık. n aşağı İnmeye | n ( Likat yapacağım.. isterseniz beraber yapalim! — İstanbul sokakları bir servet men- | '*P* V bardır! — Yapalım.. Dedi, taadik ettim: İskeleye indik.. — Evet, işini bilen ticaret yapar; iyi para kazanır, — Antika ticareti bu memleketi dün- yanın en zengin memleketi yapar. — Antika ticareti mi? — Sokaklar antikalarla dolu, ayak al- tında mahvolup gidiyorlar. Yere eğildi, atılmış kırık bir tabak parçasını aldı; tabak parçasının üzerin- de «Afiyet» kelimesi okunuyordu. Par- çırptı:! — Tahminiz gibi, dedi, Osmatın oturduğu odacığı gösterdi: — Burası Nuhun dairesi idi. Bilet kesilen yerleri için de: — Buraları da, dedi, Nuhun oğulları nın dajreleri.. katli dikkatli baktı: — Anladım; ehli hayvanların »| koymuştu. yerleriydi. Bizanslılar köprüden sağ sâlim geçmek için köprüden geçmeden — Bu daha eşki... Bizanslılardan ev- Amerikalı dostum — sevinçle ellermi başmemur İki yandaki iki bekleme odasına dik- konul- Vahşi hayvanları Nuh buralara Nuhun gemisinden çıktık. I-'.nnııi'mu-l ne geldik.. durdu: İ — Tarihi bir hakikat karşısındayız. — Etrafa dikkatlı bakın. Etrafa dıkkatlı baktım. Karşı Yenicami merdivenleri, ort. tram -| vay durağının camlı sığımağı, solda u - mumi helâ vardı. — Hipodrom'u Ayasofya — civarında | arıyanlar çok yanılmışlardır. İşte Hi - podrom burasıydı. Karşıdaki merdiven- lere bakın amfinin basamakları. Tramvay sığınağını gösterdi: — Burası taht yeriydi. Umumi helâyı sordum: — Ya, orası — Kralların hazinesi orada dururdu. Amerikalı dostum koluma girdi. — Tercüman diye yanımıza aldığı - mız adamlar bizi aldatıyorlar. Ayasof- yayı gösteriyorlar, Bizanslılardan kal- ma diyorlar. Halbuki orası Bizanslılar- _YEm yapılmıştır. teriÇorlar, biri Mısırdan getirildi. Birini de burada Ro- malılar yaptı, diyorlar, Bir fabrikanın bacasına Dikilitaş udını vermişler. Es- İki eserler meyanında sayıyorlar, Bun- ların hepsi yalan.. Bu sırada yanımızdan iri vücutlu, kı- sa siyah bıyıklı bir zât geçiyordu: , mda | zâtı görüyor musunuz? — Gördüm. meden Bizanslılardan kalma saraylar- dan birine götürür. Amerikalı dostum, sevindi; —— Bu saray nerededir? cak.. — Bu zâtın adi nedir? — Mazhar Osman! — Evet, tam bir Bizanslı adı. Benden ayrıldı, Mazhar Osmanın ya ü î'î"' Bö:"m; bi | dukları yer. Danai gitli. — Hemen hemen bin senelik bic la- rı yer, i bak! Gerideki bekleme odalarında da epey iya hi l6 yallımıa Gevd '“"."' y — Bin senelik mi? |kaldık. —— Fennin — İşte, dedim, benim de İstanbul hakkında oldukca bilgim var. Şu iri — O da Bizans zamanından kalma -| i sizi her —hususta | tenvir eder. Hattâ sizi hiç tereddüd et- — Bakırköy denilen bir yerde ola - kalan adam . sür “ Eski sevgilimi beğenmedim, radoyaya hayretle baktım, dünya ne Gözleri açılan Türle Hiç şüphe yok ki asrımız harikalar asrıdır. İnsanlar, kardeşlerini — öldür- mek için bin bir türlü vasıtalar bulma- ya çalışırken, vesli imha edecek gaz- lar, seromlar bulurlarken, bir yandan da insanlığa yarayan büyük varlıklar- da ilim ve fen sahasında harikalar ya- ratıyorlar, Gökyüzü arlık pek o kadar yabancı mız değil. Güneşten buz yapmaya ça- lışıyoruz... Daha neler.. Daha neler.. İşte bu harikalardan bir tanesi de şu aşağıya nakledeceğimiz vak'adır. Bu vak'a İngilterede geçmiştir. 39 sene kör ve sağır yaşadıktan sonra gayet güç ve mühim bir ameli- yatla nura kavuşan Turle isminde bir adamın şahsında tecelli eden bu hari- ka asrımızın cerrahlık zaferidir. Sözü vak'anın kahramanına bırakiiım: Bugün artık ne körüm, ne de sa- gor.. Daha doğar doğmaz sakat dün- yaya çıkmıştım. İki aylık — olunca da | sol gözüm görmez olmuş. Sağ gözüm de sağlam değildi. Bankada muhasebe- ciydim. Gözümü o kadar yordum. Kö- tü ışıklar altında öyle harap ettim ki, çok geçmeden bu gözüme — de perde indi. İşimi bırakmak mecburiyetinde ' kaldım. Baş vurmadığım göz — dokto- ru kalmadı. Amma bir fayda da elde edemedim. Kadere rızadan başka çare — yaktu. Süründüm. Süründüm. Öyle ki, niha- yet ellerimi bile göremez oldum. Göz- lerimin feri sönmüştü. ÇOtuz yaşında bulunuyordum. Fe- lâketler birbirini kovalar derler. Bana' da öyle oldu. Bir gün bir yoldan karşı karşıya ge- çerken bir motosiklet altında kaldım. Bir buçuk sene yatalak oldum. İyileş- tim. İyileştim amma bu sefer -de top (atsalar duymuyordum. Sağır — olmuş- tum. Yaşayan ölülerden farkım kalb aştı, Derken doktora gittim. Son in ondaydı. Gözlerimi muayene tti: Ameliyal lâzımdı. Hastaneye yattım. Hastaba- kıcılara derdimi — anlatmak — lâzımdı. Onlara, benimle konuşmak istedikleri zaman avucumun içine söyliyecekle- rini harfler şeklinde çizmelerini bildir- dim, Ameliyattan biraz önce, hissi iptal etmek' ve ağrı duymamak için, gözü- me bir çok kereler kokain şırıngalar yaptılar. Dayanılmıyacak kadar müthiş acı- lar içinde kavrailiyordum.. Doktorun harekâtını tal ü p edeme- cakmış gibi mütemadiyer diklerini hissettim. - Son sargıları açtılar.. görüyordum. Bir 8i geçirdikten 800 lacağını kestirdim. n Bir Harikası 32 Sene Kör ve Sağır İt oldu. O şimdi 50 - 55 yaşlarında dut mekle beraber, sanki gözümü kopara- çimdikle- gözlerimi rdılar. Ellerimi de göğsüme çapraz- layarak bağladılar. Dört gün — sonra Allahım.. Görüyordum.. dumanli | hafta nekahet devre- 1 bir ameliyat daha yaptılar. Bu gefer daha fezla kokain verişlerinden, ameliyatın daha çetin e- ne söylüyor * kadar değişmiş ,, Çektiğim azahı tasavvur edemezsi- niz, Ameliyat olup bitip te kendime ge- lince, gözlerimden sargıları çözdüler. Eskisinden pek farklı görmüyordum. Ancak, pencerelerin ışıkları dumanlı dumanlı sanki sis içinde görünüyor- du, Hastaneden çıktım. Eve — gelirken, otomobillerin siyah veya kırmızı renk- lerini seçebiliyordum. Ertesi sahah u- yanınca ük işim elime bir gazete al- mak oldu. Büyük harflerle dizilmiş ©- lan başlıkları okuyabildim. Titrek e- lerimle gazeteyi sağa sola çevirdim. Ters tuttum. En küçük yağılarına baks tım. Oldukça görüyordum. Yavaş yavaş muhitime — alışmaya başlıyordum. Her şey bana bir tuhaf geliyordu. Size garip bir his ve arzu- mu da söyliyeyim mi?.. Gözlerimin feri yerine gelir gelmez ilk işim, vak- tile gençlik çağımda uğrunda canımı bile feda edebileceğim sevgilimi mak oldu. Sordum, soruşturdum. — Yerini öğe rendim. Karşılaşmamız pek heyecan- arar bir kadın olmuştu. O her zaman taze ve pıril piril yanan yüzünü karışıklık- lar kaplamıştı. Beni vecde getiren se- si çatallaşmış, âdeta erkek sesini an- diriyordü. Kendi kendime: «Ben bu kadını mı seviyorum.» diye düşüüdüm. Şurada, burada Büyük tarlalar diye hatırladığım meydanlarda binalar yük- selmiş, apartımanlar — kurulmuştu... hele o kadınların kıyafeti.. -İlkönce kendimi Babil kulesinde sandım. Be- nim o sıhhatli zamanımda, kadınları- * muzın kendilerine pek yakışan — uzun bolerolu tuvaletleri, ince ve zarif par- maklarile tuttukları geniş şemsiyeler vardı. Hele ayaklarını örten ve hattâ i diz kapaklarını bile aşan botları birer şürdi.. Şimdiyse, yanlışlıkla - kukla sahnesinden fırlamış mankenlerle kar- şılaşıyorum sanki... Karşılaşıyorum amma hoşuma da gitmiyor, değil hanil... Bir de en çok garibime giden şey bu radyolar.. Sesli sinemalar... Bunlar nedir böyle, şeytan icadı mı?.. Biz vak- tile üstüvaneli gramofonlar dinlerdik.. 32 sene kör ve sağır kaldıktan son- ra, görmenin — ve işitmenin — nimetini şimdi daha iyi anlıyorum. — Yeniden dünyaya geldim sanki . « Gazi köprüsünün iki başındaki meydanlar Gazi köprüsünün Azapkapı ve Üne kapanı cihetlerinde — yapılacak — olan meydanların projesi Şehircilik müte- hassısı Prost'a verilmiştir. Müteho:sıs projeyi mahalilinde tatbik ile tetkike başlamıştır. Prost proje etrafındaki tetkikleri netiçesinde — kat'i — karanı verdikten sonra istimlâke başlanacakı tır. Köprü 1939 senesi ortalarında bi ği zaman . iki tarafındaki meyvdat da tamamen tanzim edilmiş buluna" caktır. V