Be . i k y Allah, ihracat Tacirlerinin ”| Yardımcısı olsun! Yazan: Muhittin Birgen « ilmem, dua ile onların dertle - Bıine deva bulmanın imkânı vâr z mı? Fakat, dertlerinin büyük oldu » Auada şüphe yoktur. Bu sene — onlar k için çok fena bir sene oldu. Geçende bu süttunda yazmıştım: Ticaret artık la- — mamea bir talih oyunu şeklini almışı- — tar, diyordum. Dediğim çıktı: 'Talih bu senv kabak olup ihracatçıların başında patlamıştır! çT Kopmuş bir düğme, a- şınmıya yüz lutmuş bir yaka, ikiye nmüş bir bağ, elbisenin üzerine sıç- ramış bir damki mürek- kep, haddi zatında ehem- * miyetsiz birer şey olabi - Bizde ihracat tacirlerinin mübim iş-| Jirler. Terinden biri kuru meyva ıhm_mnrhr: —< SÖZ Tokyoda bir günde yapar. meydanda yökken başlıyan satışlarla ve bir nevi spekülâsyan şeklinde satı- he, Bu, niçin böyle yapılır? Biraz a- heların ihtiyacı, biraz da Satıcıların _98 M"yon ihuyacı bunun bu şekilde yapılmasını smeh avla iktiza ettiriyor; hemen hemen başka nıumış türlü yapılmasına da imkân yoklur. çei İhracat taciri, memleketin Tekoltesi ü- zerinde bir tahmin yapar, başka mem- leketlerin rekabetlerini, piyasaların al- ma kabiliyetlerini ölçmek ığ(erı_ topla - dığı bir takım malümatı gözönüne kor, ondan sonra pazarlığa başlar ve niha ,yet satar. Kudretine göre, beş, ön, yir- mi, elli, yüz, muhtelif Mmiktarlarda, muhtelif fiatlar ve muhtelif hesaplar - la mal satar, Bu işler, son senelere kadar az veya çok yanlışlarla, bir dereceye kadar ih- racatçı için hesap ve tahmine sığabi - lir muamelelerdi. Kleringler, konten- janlar, takaslar dünyayı istiâl edeli, paraların düşüp kalkma huyları artalı #rtık bu işin hesaba sığar tarafı kal - mamıştır. Bunun için ihracatçı, yaka - Bını talihe teslim etmiş, «ille gelen dü- — gün, bayram» deyip gidiyor, B * Japonyalıların dint bir günü — var- dır, bu günde sinek avlarlar. İşte Tok- yoda bu sinek avlama gününde, 98 milyon 704 bin 796 sinek avlamışlar. Ve bu tutulan sinekler için de bir bu- dist âyini yapmışlar. Ğ Bu kadar sineği kimin tuttuğunu ve hangi akıllının saydığımı merak e- dersiniz, tabit değil mi? Bu tutulan sinekleri sayma kahra- manı, şampiyonu Yoçikoşo Oşimoşo isminde bir çocuktur. Bir odaya dok durulmuş olan milyonlarca sinekleri biç öşenmeden, sşarklılara hâs bir sabır- la elindeki cımbızla altı haftada — say- mıştır. — Bu sene ihracatçılar bir kaç noktada — aldandılar: İncir ve üzümcüler rekolte tahminlerini yanlış yaptılar. Hava şart- ları bunlara hayli oyun oynadı, re - kolteyi büsbütün azalttı. 7 ıdık ve zeytinyağı ihracatçılarını da İspanya vukuatı aldatttı. Avrupaya bizim ihraç ettiğimiz malların bazılarından geniş — Mikyasta ihracat yapan İspanya, şim- — di piyasadan çekilince bu malların fi- atları Avrupada artmıştır. Meselâ, bu- gün fındık, alivre satışlara nazaran ki- — loda on beş kuruşa kadar fark yapıyor; o artık bunun vereceği zararları tasav-| . z K MK eümt! K tiyar adamıdır. Yüz on sekiz yaşında Fakat, bütün bunlar yetişmi; olan bu ihtiyar delikandının sıhhati ye- gibi şimdi bir de îhmız)!rım rindedir. Şimdiye kadar, 51 tane çocu- cip olduğu zararları ilâve etmek lâzım |Ğü, torunu, torununun torunu olmuş- geliyor. Bereket versin ki bugün bazı|tur. Bunlardan 33 ü sağdır. memleketlerle mevcut olan klering u -| Meşhedi Razaman Ali, bu âna değin sülleri o memleketlerle yapılan işlerin|ağzına bir damla içki koymamış, tek frank veya sterlin ölçüsile değil, yalbir sigara olsun içmemiştir. Bunların © memleketlerin ve yahut bizim mem-| yücuda zararlı olduğunu söylemekte- K phprîsau;ııvmüıppl:qa'm BO olan satışlar nisbelen mahdut bir mük. 2* Mi'il. '“,’“""" h'ıı"" bE — tara müni liyor. Eğer, eskisi gibi B a her satış beynelmilei sabit kıymetli bir| ,, Günde dokuz kilemetre — yürüyen /— para ölçüsile yapılmakta “devam et - Meşhedi Ramazan Ali, bu yolu iki sa- — Sseydi frangın düşmesinden mütevellit |âtte yapmakta. ve bir dönümlük tarla- Ahracatçı zararlarını ölçmeğe dahi im- | sında da tek başına çalışmaktadır. kân kalmazdı. Yaşının hüccetini değerli bir muska h N " * gibi boynunda taşıyan Meşhedi Rama- — , Hülâsa, ihracatçılar zarardadırlar.|zanın doğum tarihi şöyle kaydedilmiş- iımı:’"hğ““b“'d' aralarında topla - tiç; Ramazan bin Ali, tarihi tevellüd: onarak, hiç olmazsa, frank — zararlarını |9 Ramazanülmübaerek, #&l 1237 mühim Miktarda frank — borçlu — Olan | wemececasenananenceerereereeanaenmeeeeneeAeA Merkez Bankasının telâfi etmesini is- | dereceye kadar hafifletecek yardını ça- İranın en Ihtiyar adami Meşhedi Ramazan Ali İranın en ih- manyada her yıl açılan Laypzig sergisi tacir, bu itiy gisini gezmiş. Göreceklerini görmüş vı miye hazırlanırken otel odasının kapı — mesidir. Merkez Bankasının buna razı —olacağını pek zannetmemekle bera - — ber, ihracatçıların dertlerine bir deva — gşekli bulmanın faydasını söylemeğe lü- — züm vardır. Vâkığ, bu gibi tahavvül - — Terden kazandıkları zaman kazançla - — Finin bir kısmını Merkez Bankasına! vermeleri, ihracatçılara tekli? edilse, | — bunların bunu kabul . etmiyeceklerine | #Üphe yoktur; ancak son senelerde bu Zavallıların zararları, kazançlarından fazla olduğu için bunların yüklerini bir | jur, başlarındı ndir şapka varmış. Fakat bu gibi ufak te - fek şeylerin tashih edil- Miyerek olduğu gibi ek - Bik bırakılmaları hakkı - mızda çok fena - bir not verilmesini gören üzerinde fena tesir SON_POSTA miyet vereceğine olmaz, küçük işi mucip olur. ramıyarın büyük he eder. AR V HERGUN BİR FIKAA | Ressamla zengin Bayan Meşhur Fransız ressam Van Don- gen şöhreti nisbetinde, Karun ka - dar da zengindir. Onun fırçasından çıkmış bir tablo, dünyanın her tara- fında etekler dolusu para eder. Diğer taraftan, eski ve yeni dün - yanın kibar snobları mutlaka ona kendi resimlerini yaptırmak isterler. Bu yüzden, her sene, san'atkâr bir çak siparişler ahr. Geçen ay içerisinde bir gün, A - merikah zengin bir bayan, gelip res- samıı ziyaret ve kendi resmini yap- masmı ondan rica etti. Van Don - gen: — Peki amma, sıranızı bekliye - ceksiniz! cevabını verdi. — Sıram ne zaman gelir? — Takriben üç ay sonra, — Aman! Kat'iyyen bekliyemem. Bu hafta içerisinde mutlaka mem - leketime dönmeliyim. Ne olur? Ba- na iltimas edin de size iki misli pa- ra vereyim! San'atkâr güldü. — Affedersiniz, madam! dedi. Anlıyamadınız. Kit olan param değil, vaktimdir!. 4 17 Milgyon kelime Yazan romancı Bugün seksen yaşında olan İngi- kz romancısı Burgin — hastalanmıştır. | 120 roman yazdıktan sonra bu yalan- | Meselenin — küçüğünü ihmal eden adamın, me- selenin büyüğüne ehem- Şaracağından berkes şüp- Hayatta hiç bir ııldlşe— yi ehemmiyetsiz görmi - yelim, fakat hiç bir hâ - inanan disenin ehemmiyetini de başa - izam etmiyelim. Lâkayt işi ba- veya hırçın görülmekten kurtulmak ancak bu sa - yede mümkün olur, Beygiri ölür ölmez Bir adamın Kalbi durdu Fransada seksen yaşında Gros is- minde bir adamın çok sevdiği bir bey- giri varmış. Beygirin bir gün eceli gel- miş ve hayvan ölmüş, hayvanın öldü- ğünü duyan ihtiyar Gros evvelâ fena- lık geçirmiş ve sonra kalbi durarak öl- müştür. ... 1000 Çeşit kokteyi içen mütashassıslar Londrada Gkrosvenor Holde şarap ve her türlü içki sergisi açılmıştı. Bu barda ziyaretçilere kokteyl takdim edi- liyordu. İki kadın ile bir erkek müte- nevvi kokteyl'lerden hangisinin daha iyi olduğunu anlamak için her türlü - sünden birer bardak tecrübe etmişler- dir. Bu tecrübeciler de bin kadar kok- teyl içtikten sonra'nihayet Martini, Bunç ve Manatam'in diğerlerinden ne- fis olduğuna hükmetmişler, şimdi de bu üçten hangisinin daha nefis oldu - cı dünyadaki vazifesinin bittiğine i- | ğunu tecrübeye karar vermişlerdir. Bu nandığını her zaman söyleyen muhar- | tecrübeden sonra artık en nefis ve le- rir, hasta yatağında bile, bu sene için: |Zizi anlaşılacakmış. de yazacağı 3 romanın plânlarını kâ-| — Bu havadisi-yazan gazete bu üç tec- dını bu yıl da kaybetmemiş. Lauypzig ser - riye, eli buketli bir zat girmiş. Onu bir diğeri, bu ikinci zatı da bir üçünetisü takip etmiş. Hepsinin sırtında bon- Odanın sahibi, bir yanlışlık karşısında bulunduğu ze- habile şaşırmış. Fakat onlar şaşırmadıklarını İSTER İNAN İSTER tibine imlâ ettirmekle meşguldür. Burgin kelime başına para aldığı için şimdiye kaday 17 milyon kelime *.. . “Biz siyasi aktör, onlar hakiki aktör,, Mister Viston Çurçil, Fransada bir nutuk söyliyerek demokrasiyi müdafaa etti. Kürsüye çıkıp ta şöze başlama- dan evvel kızının ar. şt olarak Ame- rikaya kaçtığını hatırlıyarak: — Ben dedi. kızımın bir Amerika- h aktöre kaçtığımı duyunca mütecesir rübecinin akşamları evlerine dönemi - yecek bir dereceye geldiklerini ilâve et- mektedir. *i.. Pazar günü İngilterede Boks yapılmayor İngilterede pazar günleri boks ya- pılmiyor, bunun sebebi de 1780 tari- hinde ortaya çıkan bir kanundur. İn- gilizlerin bir kısmı boks meraklısı ol- makla beraber, diğer bir kısmı da bok- sun manâsını anlamadıklarını mişlerdir. Dövüşmek, yumruklaşmak, rakibini olmuştum. O babsının mesleğini ııkipıbıyıluwyı kadar dövmekl.. Spor na- etmiş. Biz siyasi aktör, onlar - hakiki — tiyorlar, Bilmiyorum, Merkez Bankası|releri bulunsa fena olmaz. artist!.. — bu işe ne diyecek? Acaba diyecek mi a ki k;;çiedm ithalâtçılar kârlarından — vaz iyorlarsa, zarar eden ihracat - l İ İ çılar neden zarara katlanmasınlar? İh- S T E R N A N s T E R - racatçıların istedikleri şeyin manası, i ye : — başkasımım bu işten temin edeceği kâr- Şehrimizin maruf tüccarlarından biri, ötedenberi âdet | demişler ki: dan hiç olmazsa bir kısmından vaz geç- || tdiamiş. Bir çok Avrupa sergilerini ziyaret ettiği gibi Al- | — e— Siz, bu defa ine de uğrarmış. Bu 'e memleketine dön- | mezdik.» sı vVurulmuş ve içe- Halbuki, bu zat, iyerek sergisini ziyaret ediyorsunuz. Laypzig sergisine bu dere- ce sadakat gösteren sizin gibi bir insanı biz ihmal ede - Ve bunu söyliyerek bir nişan, bir kâğıt, bir buket ve bir de şehir namına dostluk vesikası vermiş ve elini sı - karak uzaklaşmışlar. lerin hiç bizinde isim ve hüviyetini kaydettirm dığı gibi ziyavetlerinin sayısınım da farkında değildi, İNANMA! mina bunun ne demek olduğunu anla- mmyanlar pek çoktur. İNANMA! ile tamam 38 inci defadır ki Laypzig Laypziğ sergisine yaptığı bu ziyaret- lima - Rahat vergisi E. Talu pok sevdiğim o eski âşinayı ne vakittir görmemiştim. Geçen e Terde, evime çıka; i. Ben gazeteye is bir yazının, bir türlü gelmek bilmiyen ilhamını bekliyordum. Kabahat ilhame da değildi. O; bir kaç defa o gün zi nimin yanına kadar sokulmuş, fakaf birdenbire geriye dönmüştü. Sebep de, komşunun durup dinlenmeden, bık e madan, usanmadan keman meşkeden oğlu idi. O iç gıcıklayıcı, acemi nağ « meler ikide birde dikkatimi çekiyos, zâhnim oraya takılıyor, ilham perisi e ne lâyık olan hüsnü kabulü göstere e miyordu. Arkadaşım, önümde ben beyaz dile ren kâğıtlara bakıp, etrafa da - kulalf verince vaziyeti kavradı. Bana acıyan bir tavırla: — Vah, vah! dedi; fakat sen de benin$ Bibi yap ta kurtul bu dertten. — Sen ne yaptın ki? — Ben mi? Aydan aya beş lira kafg kârası, yahut ki dahâ doğrusu rahat vene gisi ödüyorum, ve bu sayede ârızasığ çalışabiliyorum. ” — Anlıyamadım. — Bak, hikâye edeyim de dinle. Bip zim evin karşısına, bundan iki yıl öncğ mütekalt bir adamcağız taşındı. Tıplğ senin komşun gibi, onun da yetişkin bi kızı var, Taşındıkları günden ilibarem, kızc çıkardığı ses tıpkı bedeni çate lak bir curayi andıran piyanosunun bae şına geçer, sabahın fecir vaktinden yata sıya kadar, durmamacasına tanyolar, de peret havaları, bayat valslar çalardı. Bü falsolu, fakat fasılasız Çalıştan bülün mâ halleli bizar olduk. Rahat ve huzuru e muz kaçtı, Hususile ki, o civarda otus ranlar aksi gibi de hep fikir adamlarış müuharrir, muallim nevinden kimselere dir. Polise şikâyet ettik: — Herkes kendi evinde hürdür. Ge- ce yarısından sonra çalarsa müdahala edebiliriz. Onun haricinde, hakkımız yoktur! cevabını aldık. Çoğumuzun evlerimiz kendilerimi e zindi, kıtk yillik yuvalarımızı bırakığ ta başka yere göçemezdik. Nihayet bes nim aklıma bir kurnazlık geldi: Kızın babasile ahbap oldum. Ve ahbaplığımış biraz ilerledikten sonra, bir gün yüzüe mü kızdırdım: — Beyefendi! dedim; - kerimenizim, musikiye, maşallah çok istidadı, hem dâ kabiliyeti var. e — Öyledir! diye tasdik etti. Ben devam ettim: — Sizin yerinizde olsam, ben bu ise tidadı hedretmem. Çocuğu bir konsere vatuvara yollarım. Meselâ Avrupaya, yahut ki Ankaradaki musiki mekteble ne. — Evet amma.. Paranın gözü köz olsun! Burada, adamcağıza karşı candan bir Fdost tavrı takındım: Bin b — Vallah, dedim, çocuğun. istidadi« na o kadar hayranız ki.. Eğet kabul bus yurulursa, tahsilini biz müftehiren kene di üzerimize alırız. Allahtan, herif kabul etti. Hattff sevincinden, yüzümü, gözümü bile öpe söyle- | tü. Komşuları kolaylıkla kandırdım. Ve ©o gün bugündür, kız, mahallenin hesa« bına Viyanada tahsil ediyor. Masrafını da biz, on beş kişi aramızda bölüşü « yoruz. Lâkin artık kafamız dinç. An« ladın mı, azizim? Kolobeğin hayatında yedi safha varmış Nevyork hayvanat bahçesi müdü: rü meşhur âlimlerden Clark bilhassa kelebağin hayatını tetkik etmislir. Ö- nun yetine nazaran kalebeğin ha- İyatı yedi safha İrse etmektediü. Yani ufak yümürla yumurta devresindeni ölünciye kadar yodi istihale — geçtrir. Clark'a nazaran bu istihaleler esnmun- da kelebek şuuruna tamamile hâkim- dix Üi eei ee Ğ L C L