Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
AM K z 10 Sayfa » SON POSTA Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları — Hadi sana, yardiım edeyim de, beni tanı... Hani bundan üç sene ev - vel, Sirkecide Kürd hamallarla kayıkcı- — (âr bir kavga çıkarmışlardı. — Evet.. evet... — O kavgada, sen de vardın. — Evet.. vardım. — Kürdün biri, seni iyi sıkıştırmış - tı. Az kalsın, bıçaklıyacaktı, * — Dikiş kalmıştı; gidiyordum. -— Seni o zaman kim kurtardı?. -Kayıkcı, derhal elinden kürekleri bi- raktı. Ellerini birbirine çarptı. — Hay Allah, hayır .versin.. şimdi tanıdım . eçer ea Diye bağırdı. — Tanıdın, değil mi?.. — Tanıdım.. tanıdım... Hem de, i- yice tanıdım... — Hah., öyle ise, iyi.. hadi baka - hm. Şimdi, asıl küreklere.. işimiz, bi- raz acele... Doğru, Beşiktaşa gidece - ğiz. f t Kayıkcının kuvvetli kolları sayesin- ( Ş 5K Z ei 'r- pi h TM "îf. - o r”"ı -- $ | de, yarım saati geçmeden Beşiktaş is - kelesine gelmişlerdi. İskeleye yanaşmadan evvel Gâvur — Mehmet kayıkcıyı durdurmuş, şu tali- | Mati vermişti: — Bak İbrahim!. Şimdi iskeleye ben çıkmıyacağım, sen çıkacaksın. — Pekâlâ.. sonra2. — Doğruca karakola gideceksin. Kayıkcı, kulağını kaşıdı: — Karakollarla pek aram hoş değil- |© dir amma.. hadi ne ise.. hatırın için gi- deyim... Karakolda ne yapacağım? — Karakolda, Salih efendi isminde bir memur vardır. Onu bulacaksın... Kendisi, iri yarı bir adamdır. Onun kulağına eğileceksin. Kayıkta birisi bekliyor. Seni görmek istiyor; diye - ceksin. — O, şimdi karakolda bulunur mu? — Tam, karakolda bulunacağı za- mMmandır. — Başüstüne, Kayıkcı, kayığı iskeleye yanaştır - mıiş; dışarı atlamıştı. Aradan beş dakika -geçmeden ya - nında (Eşekci Salih) olduğu halde, kayıkcı gelmişti. " Eşekci Salih, o kadar metin bir za - bıta memuru olduğu halde, Gâvur Mehmedi kayıkta görür görmez, irade- sini kaybetmiş.. büyük bir telâş ile ka- yığa atlıyarak: — Aşkolsun, Mehmet. Burada ne — işin var?.. Beşiktaş toprağına ayak bas- Mamak, için hakkında kat'i iraedi se- niye olduğunu bilmiyor musun. Yok - sa, başımızı derde mi sokacaksın? Demişti. Gâvur Mehmet, kayıkcıya: — Çek bakalım İbrahim.. şöyle E - yüpsultana doğru.. bir hava alalım. Dedikten sonra, Eşekci Salihin ku- lağına eğilmiş; büyük bir. sükünetle, şu cevabı vermişti: — Hakkın var, azizim. Lâkin ben, — ne iradei seniyenin hududunu tecavüz IîdeCek. ne de sizin elinize geçecek ka- dar budala değilim... Benim, Beşik - taş — toprağına — ayak — basmam; yasak. Ben de, bu yasağı bozmadım. Karaya, ayak basmadım. Denizde bek- liyerek sana haber yolladım. -Bu cevab, Eşekci Salihin hoşuna gitmişti. Bir hayli güldükten sonra: - — Ulan, Mehmet!.. Bazan, Acem| İzzet (1) gibi lâf söylersin. -Diye mukabele etmişti. Gâvur Mehmet, boş yere vakit ge- /— çirmek istemiyerek derhal maksada gi- rişmişti. — Salih!.. Seni niye çağırttım, bi- liyor musun?.. B —— Yocoook. " — Bu gece seni biraz yoracağım. “ — İyi amma, bu gece karakolda be- O aim bir kaç işim vardı. — phir şölrete malikti. | (1) (Acem İzzet), o devrin meşhur avukatlarından biri idi. Bilhassa avam ve zahıla memurları arasında büyük GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 86 — — Onları feda edersin. — E, bari bu tarafta görülecek iş onlara değer mi?.. — Vallahi değip, değmiyeceğini bil- mem... Ben, bu gece bir yerde iki kişi ile birleşeceğiz... Birleştiğimiz yer - den kalkıp hep beraber bir yere gitme- mizin ne kadar ihtimali varsa; o, bir - leşeceğim adamlardan - birinin bizden ayrılması da muhtemel... O zaman sen, yalnız kalan adamı takib edecek- sın. — Fena değil... Bu adamlar kim?.. : ?— Biri, senin dostlardan.. Defci İ - ö? — Yok canım!.. — Dikkat et, Salih.. bu akşam se - nin pek çolpalığın üstünde, Az kal - sın, kayıkcının nazarı dikkatini cel - bedecektin... Evet!. Şimdi.. şu anda beni bekleyenlerden biri, Defci İbo. — Vallahi, bu âlâ... Bu kurnaz til- ki seni tanıyamadı mı?.. — Tanımadı. Ve tanıyamaz. Çün- kü, bu herifle ilk defa olarak Bahçe - kapı karakolunun bodrumunda karşı- laştım. Tabitdir ki o karanlık bodrum- da çok ihtiyatlı bulunarak yüzümü o- mna pek az göstermeye çalıştım... O za- man beni Karadenizli bir Türk olarak tanımıştı. Bu sefer de, hâlis Samatyalı balıkcı bir Rum olarak karşısına çık - tım. Rumca konuşuyorum. Sesimi de iyice değiştiriyorum. Ve böylece de se- nin o kurnaz tilkiyi aldatabiliyorum... Tabitdir ki, bunlar, ehemmyetsiz şey- ler. Şimdi, bunları bırakalım. Asıl ya- pılacak işler hakkında konuşalım. — Konuşalım. — Fakat, konuşacağımız şeyler hakkında sana iyi bir fikir verebil - mek için evvelâ; birbirimizden ayrıl - dığımız dakikadantitibaren geçen şey- leri sana anlatayım. — Çok iyi olur. Gâvur Mehmet, Anemas zindanla- | rının altından denize kadar uzıyan ö korkunç kanaldan Ayvansaray sahili- ne çıktıkları gecenir? sabahı, Ayvan- sarayda arkadaşlarından ayfılarak E- şekci Salihle bir sandala binmiş.. Ga- lataya gelmiş.. Aziziye karakolunun arkasındaki iskeleye çıktıktan sonra E- şekci Salihden ayrılarak onu bir daha görmemişti. İşte şimdi Gâvur Mehmet, o günden sonra başından geçen şeyleri birer bi- rer Eşekci Salihe naklederek, birbirinin içine girmiş olan işler hakkında ona u- müumi bir fikir vermişti. Bu uzun konuşma esnasında da, artık ortalık epeyce kararmaya başla- mış; kayık da (Fener) iskelesi önleri- ne gelmişti. O zaman Gâvur Mehmet sözünü kesmiş; başını kayıkcıya çevirerek: — İbrahim!.. Ortalık kararıyor. Va- kit geç. Eyübe kadar gidersek, saat bi- ri bulacak. Dönüşte belki, seni de kol sandalları çevirirler... Biz; şuradaki meyhanelerin birinde, bir iki tane ça- kacağız. Sonra, karadan gideceğiz. Bi- zi şu iskeleye çıkar. Sen de, vaktinde Demişti. * Gâvur Mehmet, koltuğunun altın - daki paketlerle o karanlık mahzene so- külduğu zaman, gene o peltek Rum- ca ile: — Hey.. arkadaşlar!. Burada mısı- NUZ? ; n Diye seslenmişti. (Arkası varş_ ı Beoşiktaş DİKİŞ YURDU Tahsili en yüksek biçki mekte- bidir. Kayıd devam ediyor. El- işleri sergisi 7 İlk Teşrine ka- dar umuma açıktır. Akaretler 87 No. Telefon: 43687 Son Posta'nın siyasi tefrikası * İttihatçılar Devrinde / MUHALEFET ” Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı,Nasıl öldü? —Ği Muhalif gazetelerin serptiği tohumlar, muhtelif şekillerde filizlerini göstermişlerdi. Murat Beyle tevkif edilen Nazif, Sururt ve Uryani zade Cemil Molla hakkında tahkihat devam ederken, bir başka vak'a zuhur etmişti Yazan: Ziya Şakir İttihatcılar, bunları da Murad bey- den bilmişler: — Şahsına ehemmiyet verdirmek.. ve milletin şefkat ve merhametini cel- betmek için, Murad bey bu yaftaları adamlarına yapıştırtmıştır. Demişlerdi. Bir çok kimseler de: — Eğer ittihatcılar Murad beyi öl- dürmek isteseler, her halde böyle ilân etmezler. Diye, ittihatcılara hak vermişler - di. Muhakkak olan bir şey varsa; artık o da, Murad beyin (mânevi ölümü) ne hükmedilmiş olması idi. Nitekim, Mu- rad bey de bunu hissetmiş; hükümete müracaat ederek memleket haricine çıkmak için izin istemiş; çıkıp Roman- yaya gitmişti. Fakat; Murad beyin çıkıp gitmesi- le, hâdisatın arkası kesilmemişti, Mu- halif gazetelerin serptiği tohumlar, muhtelif şekillerde filizlerini göster - mişlerdi. Murad beyle beraber tevkif e« dilen (Nazif Sururt) ve (Uryanizade Cemil Molla); memleketin dahili em- niyet ve asâyişini tehdid eden tahrikâ- tın âmilleri olmakla itham edilmekte - lerdi. Bunlar hakkındaki tahkikat devam ederken, - şimdiye kadar vukua gelen hâdiselerden bambaşka - bir vak'a zu- hur etmiş; ve çok acı bir netice ver - mişti. Meşrutiyet — tarihinde — (Taşkışla vak'ası) namını alan bu hâdise, hiç bir ciddi sebeb ve bahaneye müstenid de- gildi... Ve bu da, gene ittihatcıların ha- tası yüzünden vukua gelmişti. İttihatcılar; Rumeliden getirttikleri iki tabur (avcı) askerinin, her derde devâ olabilesceğini zannederek, - bir türlü emniyet edemedikleri - ikinci fır- kanın askerlerini birer bahane ile İs - tanbuldan uzaklaştırmak istemişlerdi. Buna binâen, Taşkışlada bulunan ikin- ci fırka efradından iki tabur askerin (Cidde) ye sevkine karar vermişler - di. Fakat bunu haber alan fesadcılar, derhal bu askerlerden bazılarının da- marlarına girmişler: — Sizi, (Yemen) e sürgün ediyor- lar. Artık, evinize barkınıza hasret ka- lacaksınız; Yemen çöllerinde mahvo - lacaksınız. İsyan edin. Gitmeyin. Şim- di, hürriyet var. Diye, tahrikâta girişmişlerdi. Biraz akıllı ve zeki olan efrad buna inanmak istememişlerdi. Tamamile sâf ve cahil bir zümre ise, bu müfsidane tahrikâta kanıvermişlerdi. Teşrinievvelin 16 ncı günü, iki ta- bura hazırlık emri gelmişti. Tahrikâta kananlardan, seksen nefer, derhal kışla avlusuna silâh çatarak: — Terhis tezkeremizi isteriz. Baş- ka bir yere gitmeyiz. Demişler; ve diğer arkadaşlarını da bu çirkin harekete sürüklemek iste - mişlerdi. Bunlara, hiç kimse iştirâk etmemiş- ti. Ve kendilerinin bir takım softalar ve münafıklar tarafından iğfal edil - dikleri anlaşıldığı için, askerlik şeref ve kıymetini haleldar edecek olan bu hareketten vazgeçmeleri hakkında bir hayli nasihat verilmişti. Fakat, fikirle- ri tamamen zehirlenmiş olan bu bed « bahtlar, verilen nasihatları dinleme - mişlerdi. Saflığın ve cehaletin derecesini şun- dan anlamalıdır ki; bunlar ,tam üç gün üç gece avludaki silâh çatısının başın- dan ayrılmamışlar, orada öylece ter - his tezkeresi beklemişlerdi. Artık ü - çüncü gün, gene kim bilir kimlerin teş- vikile, mütecavizâne bir harekete geç- [mişlerdi. | Artık o zaman; askerliğin demir gi- bi sarsılmıyan kanunu tatbik edilmiş; bunları itaata mecbur etmek için avcı taburlarına emir verilmişti. Âsiler, kendilerine son defa olarak verilen emre de itaat göstermedikleri için arada bir müsademe başgöster - miş.., üç neferin maktül düşmesi ve ü- çünün de yaralanmasi üzerine, diğer - leri, derhal silâhlarını teslim etmişler - di. ! Bu kanlı vak'anın neticesi, muhte - lif tesirler husule getirmişti. 1 — Neşrutiyete ve ittihatcılara muhalif olanlar, yaptıkları bu mel'anet ve müfsidetle, böyle bir faciaya sebe- biyet vermişlerdi. 2 — (Âmirlerimne itaat) gibi en şe- refli ve faziletli bir meziyetle dünya - nın her tarafında şöhret kazanmış olan Türk askerini yanlış bir yola sürükle- mişlerdi. 3 — (Memleketi düşmandan koru- mak) tan başka hiç bir vazifesi olmı- yan asker arasına, bugünden itibaren bir (siyaset dedikodusu) sokarak or - duya çok büyük bir fenalık etmişler - di. İttihatcıların buradaki başlıca hata- ları, bu işe (avcı taburları) nı karıştır- maları idi. Esasen âsilerin bu hareket- lerini aklı başında olan arkadaşların - dan hiç biri kabul etmemiş ve onların hareketlerine iştirâk — eylememişlerdi. Buna binâen, İstanbulda bulunan ta - burların hangisi olursa olsun, bunların üzerine sevkedilse; hiç şüphesiz ki ay- ni netice elde edilebilirdi. Halbuki avcı taburlarının, daha he- nüz çarıklarının tozlarile bu işe karış- maları halk ve bilhassa avam üzerinde çok fena bir tesir husule getirmiş, itti- hatcılar aleyhinde yeniden bir takım dedikodulara sebebiyet vermişti. Nitekim, aradan iki gün geçmeden mühim bir hâdise daha zuhur etmiş - ti... O gün, Kapalıçarşının en kalaba- lık bir zamanında, sırtlarında çuvallar bulunan, bellerinde koca Karadağ ta- bancaları sallanan üç dört kişi çarşıya girmişler.. kuyumçular çarşısının köşe- sinde çuvalları indirmişler. İçlerinden çıkardıkları birer ikişer okkalık kaçak tütünleri güzelce teşhir etmişler.. ta- mamile pervasız bir vaziyetle alış, ve- rişe girişmişlerdi. Bunu haber alan polisler gelmişler, tütünleri müsadere etmek istemiş - lerdi. O zaman o herifler, Karadağ ta- bancalarını çekmişl)er: derhal müda - faa vaziyeti almışlar: — Bize müdahaleye ne hakkınız var?.. Meşrutiyet sadece Ahmede, Mehmede gelmedi yp. Biz de, bu mem- leketin evlâdıyız... Bizim mahallede- ki çamaşırçı Eminenin oğlu Sidikli Abdi.. cemiyete âza oldu diye, 300 ku- rüş aylığa geçirildi. Üç sene evvel rüş- vet aldı diye muhtarlıktan - çıkarılan Sarsak Receb, tekrar muhtarliğa ge. - tirildi; (ben, cemiyettenim!..) diye, mahallenin başına belâ kesildi... Ce- miyetten olanlara şapur şupur da; bize yarabbi şükür mü? Hırsızlık etmiyo- ruz, dolandırıcılık. etmiyoruz. Canı - mızı dişimize takarak ekmek parası kazanıyoruz. —Üzerimize gelmeyin, alimallah, yıkarız. Hem siz bize az 'gelirsiniz. Gidin de, avcı taburlarını gönderin. Diye, bağırmaya başlamışlardı. Ortalık, karışmıştı. Dükkânlar, bir anda kapanmıştı. Halk birbirlerini ezerek kaçmaya başlamıştı. bin KAçlırlı. Bu bir tek söz, matlüb olan tesiri husule getirmişti. Mahmud paşa cad- desinde başlıyan korkunç panik, Sul- tanhamamına, Bahçekapıya, Eminö - : nüne sirayet, etmiş.. oradan da yıldı- rım sür'atile karşıyakaya aksetmişti. Netice malüm... Gelelim, kaçakcılara.. bu iki serseri, bir çiban başı koparmak için ortalığı birbirine katmışlar; koskoca zabıta kuvvetini yerinden oynatmışlar.. hat- tâ, zaptiye nazırı Samispaşayı bile, çar- şıya gelerek vaziyete bizzat müdaha - leye mecbur bırakmışlardı. Artık halkın, hükümete zerre ka - dar emniyeti kalmamıştı. Ve kalma - makta da hakkı vardı. Çünkü; (Mem-| lekette muazzam bir inkılâp oldu.) di- | ye barbar bağırılmasına rağmen daha hâlâ hükümeti idare edenler, - sadrâ - zamından, zaptiye neferine kadar - es- ki memurlardı, Babiâli, yerinde idi. Nazırların san- dalyeleri, - hiç olmazsa yenilik olsun diye - yerlerini bile değiştirmemişti. (Ankazı istibdad) diye, Bekir ağa bâ - lüğüne doldurulanların heyeti mec - muası ise, ancak ve ancak (151) kişi- den ibaretti... Demek ki, Abdülhamid devrinin bütün seyyiâtını ancak ve an- cak bu (151) kişi idare ve idame et - miş; ve (38 milyon halk) da, bu (151 kişi) karşısında tiril tiril titremişti. (Arkası var) * L B LA Bir Doktorun Günlük Perşembe Notlarından C) Sık sık nezle Olmamak için | Kendinizi soğuğa alıştırmanız lâzımdır. Bunun için de sağuk duşlar yapmalısı - .nız, Fakat bu da birdenbire olmaz. Evvelâ yazdan deniz banyoları ve sonbaharda ılık duşlar ile vücudü alıştırdıktan son- ra soğuk duşlara başlanılır. Buna alıştıktan sonra İnsanlar — kolay kolay rüzgürdan, cereyanlardan kork - maz. Ve bunun neticesi olarak nezle, bronşit ve saire gibi hastalıklara tutul- maz. (*) Bu notları kesip saklayınız, ya - hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yıpmu.Sılmhumınımıdıhıdh bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. © Son Posta * İstanbul Gelir ve Para BORSASİI 30 « 9 .19368 Türk Devlet Borçları Lira OÇ 'LUT.B. I 22,35 049 15 T. B. II 20,10 ©/7 1.5 T. B. I1100,00 Devlet Demiryolları Borçları Lira .©fo 8 Hazine B. 46,00 Dahili lstikraz 95,75 Lira Anadolu Ivelld6,55s Anadolu M 43,60 97,00 B , » Name 10,00// 'Terkod 14,75 rkez B.D. — 87,50|| A. Çimento . — 12,00 ÇEKLER Krş. LTL tçir İsterin 622,00 “ Liret ——— 00.00 Y. Frangi — 00,00 İ| Dolar 0,7980 NAKİT N Ktg. Erş. 20 F. Frangi 0009,00/| 1 Mark 00,00 1 Dolar 126,00|! 20 Drahmi — 00,00 1 İsterlin — 62$.d0|' 20 Leva 00,90 20 Liret 0040f 20 Ley 00,00 —. Borsa Dışında Kradi Fonalye || satradil Bön. Gü v 188, senesi 00,00| Gayil » 6 Üyü 103 » 102 50.| Zutim SYan 913 0 . SĞ0 Mmeldiye — VG k_—_ - ü