Şaddk herkes kandillerde bile, simit- leri sayı ile alıyor, halbuki eskiden... “ YAHU UYUMA BUGÜN KANDİL ,, — Hey, hemşeri, diye sesleniyorlar, bunca hukukumuz var, çiğneyip geç meğe sıkılmıyor musun? Etrafıma bakındım. Simitci fırının- dan bir çırak fırladı. Bana işaret edi - yor. O zaman bizim baba dostunu ha- tırladım. aÇiğneyip geçmeğer ne ka- dar müteessir olacağını biliyorum. Sı- kılarak girdim dükkâna. Sağda iki mermer masa, bir peyke, arkalıksız üç iskemle var. Yukarıya çı- kan merdivenin önünde kafesleri yeşi- le, çerçevesi kırmızıya boyanmış bir bölme. Pek eskiden «kaç-göçn zaman- larından kalma akadınlara mahsua» o- lan mahal. Solda tezgâhın henarında antika bir çekmece. Çekmecenin ba - şındaki kerevete, beyaz bir pöstekiye bağdaş kurmuş bizim baba dostu. Es- kiden araki takkesine oyalı çevre sa - rardı. Şimdi dazlak tepesini meydan- da bırakan, enseye bastırılmış bir keçe şapka giyiyor. Fakat hürmetli göbeği- nin üstündeki Trablus kuşağile kalın gümüş köstek yerinde. — Merhaba, kusura bakmayın dal- ginım, dedim. Sitemli sitemli, içini çekti: — Zamane delikanlıları hep böyle oluyor, diye söylendi. Hatırlıyor mu- sun bir yol, şuncacık çocuktun. Simit- leri bağladım mı, kaptp yürürdün. Pe- der nasıl, o da vefasız çıktı. — İşler, dedim, baş alamıyor. Nasıl sizin aksatalar? — Eh, şöyle böyle, Pek kulak ver- me, Bir iskemle çekip karşısına otur - dum. Tabakasını uzattı. Sonra: — Sahi, dedi, sen tütün sarmasını beceremezsin. Memed, koş köşeden bir paket hazır cigara al, yarış. — İstemez, eyvallah bende var, bu- radan içelim, dedim. * Hamurkârlar, firin kapağının sağ üst yanına raslıyan küçük delikten, ka- ra saç tepsileri uzatıyorlar. Yanaşma, ayallah» diye alıp, elde kürek bek- liyen kalfaya veriyor, kalfa fırının ka- pağını açıyor, tepsileri ustalıkla içeri salıyor. — Maşalah dayı diyorum, harıl ha- Fıl çalışıyorsunuz. — Bugün günlerden ne ki; hayırsız, diye çıkışıyor. — Bugün günler perşembe, — Perşembe ne demek, bak Rabbi- min işine. Yahu, uyuma, bugün kan- dil değil mi? Lâf aramızda, kandil olduğunun far- kında değilim. Lâkin baba dostunu Müteessir etmek istemedim: — Hakikat, dedim, kandil bugün, Dalgınlık, unutkanlığa — getirmişim . Halbuki sabahleyin evden çıkarken de simitleri unutma demişlerdi. İyi ki ha- tırlattın. — Hiç kandil unutulur mu? Bak i- şe, ben de neden kandiller eski kandil- lere benzemiyor der dururum, Eloğlu, mübarek kandili şerifleri unutmağa bulaştıktan sonra a, kaz kafalı, sen ne demeye hâlâ kandiller başlasa da çek- mece para görse, deyip durursun., — Yok canım, pek şikâyete hakkın yok. Demindenberi bakıyorum, dur - Mmadan fırına simit sürüyorsunuz. Başını, iki yana salladı; — Kulak verme, diye söze girişti, kandil de eskidenmiş, Tamazan da.. Hey gidi günler hey, şu kandil akşa- mana bak! Oturmuş karşılıklı 1†atı-| l yoruz. Halbuki terini silmeğe, soluk almağa fırsat bulabilir miydin., * Akşam oluyordu. Müşteriler, yavaş yavaş söktüler. Taze kandil simitlerini tezgühtar, büyük bir ustalıkla, tezgâ- ha diziyor. Yirmişer yirmişer destele - diği simitlerin arasına muhtelif renkte boyalı kâğıtlar koyuyor, taze simitlerin öyle iştiha verici bir kokusu var ki... Kahveci çayları getirince, dayana - madım. Elimi cebime atıp, bir çeyrek çıkardım. Tezkâhtara yavaşca: — İki simit versene, diyecek oldum. Susamsız iki simit, Ezki dost: — Ne oluyor? diyerek - doğruldu. Ulan Hüseyin, yoksa küçükbeyden para falan mı aldın? Şaplağı yersin, dangalak.. * İki kadın, geldi. Beş simit istedi. Ar- kadan amele kılıklı bir başkası üç tane alıp gitti. Velhasıl kandil simidi alan - lara bakıyorum, Hep fakirler. Belli ki simitleri nüfus başına alıyorlar. Ve bu- nu da yapılması muhakkak lâzım bir vazife gibi, dindârâne bir 'tevekkülle icra ediyorlar. Sabah postasına dağılan seyyar si-| | mitciler, birer ikişer gelerek, mallarını tazelemeğe başlayınca, fırının — içinde | ! bir harekettir başladı: — Yüz tane bana. — Bana da, yüz elli. — Haydi yahu, çabuk. Piyasa öl « meden yetişelim. * — İşler yolunda dayı, diyecek ol - dum. Yüzüme ters ters baktı: — Buna iş mi denir a, gözümün eli- fi, diye başladı. İş eski kandillerdey - di. Bu karşındaki göbekli, — elli bin çift simit çıkarıldığı zamanı bilir, Ha- ni o, senin bacak kadar olduğun za - manlarda... En yoksulumuz bile. evine beş ön simit götürürdü. Hele o, kelli felli çe- lebiler, onları hiç sorma, yüz, iki yüz, üç yüz simit alanları olurdu. Bu kadar simidi ne mi yaparlardı? Cahile bak hele! Herkesin kapısında sürü sürü ya- naşması, uşağı, bakıp kolladığı fakiri, fukarası vardı. Hey gidi günler hey.. Baba dostuna (eyvallah) deyip yü- rürken, tezgâha, boynunda iade gaze- teleri asılı küçük bir müvezzi yaklaş- tı. Ayaklarının ucuna basıp yüksele - rek: — Beybaba, sar şurdan üç simit. Kandil gecesi kocakarının duasını a- lalım.. diyordu. K.T. Kıbrista askeri tayyare istasyonları Kıbrıs (Husust) — Lefkaşe ve Lar- nakada iki askeri tayyare istasyonu te- sisi kararlaştırılmıştır. — İstasyonlardan Lefkoşe de 250 bin İngiliz lirası sarfe- dilerek askeri üssü bahri haline getiri- lecektir. Tetkikat yapılmaktadır. Halkın fikri Lise tahsilinin 12 yıla çıkarılmasına taraftar mısınız ? L iseden çıkan gençlerin Üniyersi- te tahsilini takipte güçlük çek- tikleri, bunun üzerine de Kültür Ba - kanlığının lise tahsilini |! den 12 yıla çıkarmayı düşündüğü söylendi, ve bu rivayet te büyük bir alâka uyandırdı. Bu münasebetle biz okuyucularımız - dan birkaç kişiye fikirlerini sorduk, iş- te söyledikleri : Komisyoncu Bay Hasan Akif : İlmin çoğundan ziyan gelmez. De - — ğil 12, 13 seneye Uş çıkarılsa ben doğ uk ne kadar çok cuk pe kadar çok ; Jokursa, hayata o | tadar iyi hazır - | lanmış olur. &) — — Bunda baba- » ların mali vaziye- tini düşünmüyor musunuz ? —Tam (l yıl gçocuğunu okutma ğa tahanamül gösteren bir baba bir yıl daha ona katlanır. Eğer zengin ise za- ten mesele yoktur. Komisyoncu Bay Rüştü : Ben liselerin 12 sınıfa çıkarılmasını muvafık bulmuyo — rum. Hayat bu - | |Bi gün bir an evvel | Ağ kazanılmak zaru: retini gösteriyor. Mekteplerdeki ço- * ; cukların çoğu yük | Bek tahsil görm mektedirler, Ha —j tâ liselerin 10 sı « nıfa indirilmesi ta | (l raftarıyim, Ora « — dan kazanılacak 2 yıl fakülteler müddetine ilâve edilecek olursa vaziyeti müşkül de elsa, belki talebe birçok meşakkatlere göğüs ge- rerek yüksek tahsil devresini geçirebi- lir. Tuhaliyeci Bay Hikmet — Çok iyi olur. Talebe daha iyi ye- —a Si — Gençliğin »M kuvvetle yetişme- * 5 si, memleketin an <- lardan beklediği ü mitleri o derece kuvvetlendirir. 5 Bence tahsilden maksat, muhak - kak bir diploma Alıp çıkmak değil *bilmek ve bilgili olarak çıkmaktır. Bir sene bir tale- benin tahsil hayatına birçok şeyler ve- rebilir. Liselerin 12 sınıfa çrkarılması bu yüzden isabetli bir iş olacaktır, Bay Ali Rıza 12 sene okumak dalma tercih olu - nur, Hem bu lise- lerin hepsi Gala: tasaray lisesi ha: line ifrağ edilme- li Diğer ders « ler için arada bü- yük bir fark bu: lunduğunu zanne miyarsarn da lisan hususundaki te « fevvük öşikârdır, Halbuki lişan bil: meden yetişen ço- cuğun bilgisinin genişlemesine ve fay- dalı olmasına imkân yoktur. Ben oğlu- mu Galatasarayda okutuyorum. Ve li- sanı iyi öğretliği için mektebe minnet- tarım. Fakat bütün liselerin bu kiy - mette olması, tabik en büyük arzum - dur. Bay Saip Nazari bilginin arttırılmasında bir fayda görmüyo - B rum. ı ye - tiştirecek olan a- meli bilgi, hayat- tır. Binaenaleyh, kitap sayfalarını çocuk — kafasında teksir ve teksif et- menin, onun ya - rin kazanması için büyük bir âmil o- | lacağını zannet - miyorum. TT e | Tekaütleri köylerd ikamete davet eden teklif Çocuk bakımından diploması olmıyan kızlar evlenmemeli İsmini şimdilik mahfuz tuttuğumuz maruf bir iktısatcı- mız köylerin yükselmesi ve çocuk vefiyatının önüne geçilmesiiçin iki kanun çıkarılmasını istiyor Haber aldığımıza göre, iktısad işle- rimizde yüksek mevki sahibi bulunan maruf bir zat, hükümete iki mühim konun teklif ettirmeğe karar — vermiş- tir. Ve uzun zamandır. hazırlamakta olduğu lâyihaları tamamlamak üzere- dir. Dün bir muharririmiz, maruf iktı- sadcımızla görüşmüş, ve kendisinden, lâyihasını tamamlamak üzere olduğu bu kanunun mahiyeti hakkında izahat istemiştir. Muharririmizin, muhatabından aldı- ğı malümatı aynen yazıyoruz: — Teferrüatını hazırlamakla meş- gul olduğum tekliflerden birisi müte- kaitlerimize, diğeri ise, genç kızlarımı- za dairdir. ç Ben, tekaülde sevkolunacak me- murlarımızın beş sene, köylerde — ika- mete kanunen mecbur — tutulmalarını istiyeceğim. Çünkü bence, köylülerimizin, her sahada esaslı bir kalkınmaya kavuşa- bilmeleri için, böyle bir kanun çıkar- maktan daha yerinde bir çare bulabil- mek güçtür. Bir köyde yaşamak, hem müteka- itlerimize çok ucuza mal olacak, hem köylülerimizin maddi istifadelerini te- min edecektir. Böyle bir kanundan sonra, köylüle- rimizin en az ortanın üstünde tahsil görmüş şehirlilerle temasları — çoğala- caktır. Bu temasların sıklaşmasından — do- âacak hayırlı neticeleri saymağa lüzum yoktur sanırtm. Mütekaitlerimiz, köyde geçirecek. leri bu beş yıl zarfında bittabi boş dur- miyacaklar, ve içinde yaşamaya mec- bur oldukları muhitin her hususta iler- lemesine çalışacaklardır. Bu çalışmanın ne kadar hayırlı ne- ticeler yaratacağını tasarlamak hiç de güç değildir. Mecburi ikamet müddeti- nin beş sene olmasını iateyişimin se- bebi de, bu kadar zamanı onların mu- hitlerine alışmalarına kâfi görüşüm- dendir. GEZMEK YASAK MI ? Bigadan A. Katırcı imzasile bir mektub aldık, okuyucumuz diyor ki: Bursa Spor Klübü'ne mensub iki genç bisikletle şehrimize - geldiler, bir müddet gezip dolaştılar, sonra se- Tâmetlenerek geri döndüler. Misafirlerimizin şehirde bulun - dukları sırada da bir gün bir belediye memuruna lâtife olarak: — Bunların hakkında neye zabıt tutmuyorsunuz? demiştim. — Yabancıdırlar? Yapamayız, ce- vabını verdi. Kasabada bizim için yasak olan şey, onlara neden mübah? Kanun i- ki türlü mü tatbik edilir? diye dü - şündüm. * Bizim bu mektüptan anladığımıza göre Bigada şehir içinde bisikletle dolaşmak yasaktır. Okuyucumuz bu yasağın hariçten gelen misafirlere de tatbik edilip edilmiyeceğin! an - lamak istemiş, mantıkf bir cevab al- mış, hakikatte misafirlerin tazyik e- dilmelerini istemek arzusunda değil, fakat emrin iki türlü tatbik edilme - sinden müştekkdir. Biz bir defa şehir içinde bisikletle dolaşmanın yasak edilmesinin sebe- Beş sene içinde onların, yaşayacak- ları köyleri benimseyeceklerine, seve- ceklerine, ve bir daha şehre dönmek bile istemiyeceklerine kaniim. Diğer teklifim ise, evlenecek genç kızlarımızın, «çocuk bakımın diploma- sı almaya kanynen mecbur tutulmala- | rıdır, Çocuk bakımından diploması olmi- yan bir genç kız, tıpkı sıhhat — raporu nüfus tezkeresi bulunmıyan bir genç kız gibi, izdivaç hakkından — mahrum tutulmalıdır. Çünkü bence böyle bir diploma, ev- lenecek kızlardan istenilen diğer vesa- ikten hiç de daha az elzem değildir . Çocuk vefiyatının çokluğu da gös- termektedir ki, bazı analarımızın —bu husustaki bilgisizlikleri, tecrübesizlik- leri, bize çok pahalıya mal olmaktadır. Bazı analarımız, çocuk doğurmasını biliyorlarbiliyorlar, fakat çocuk yaşat- masını — beceremiyorlar. Ve — bü- tün — nasihatler, bütün — propagan- dalar, neşredilen yığın yığın bro- şürler, — kitaplar, konferanslar maale- sef onlara, çocuk bakımına ehemmi- yet vermenin elzemliğini anlatamıyor. Bu acı hakikat te gösteriyor ki, bu- gün, bu hususta daha esaslı - tedbirler | düşünmek mecburiyetindeyiz. Benim, uzun ve etraflı tetkiklerden sonra vardığım kanaat şudur: Doğacak neslin selâmetini temin et- mek için, evlenecek genç kızları, ço- cuk bakımından diploma almağa mec- bur tutmaktan daha münasip bir çare yoktur. Genç kızlarımıza, bu basit ve el- zem mecburiyeti kanunen yüklemek- ten doğacak hayırlı neticeler kâfi dere- cede aşikârdır sanırım. Eğer lâyihalarımın tasdik olunma« larını temin edebilirsem kalbimde, memleketine büyük hizmette bulun: mak mazhariyetine ulaşmış insanların huzurunu, iftiharını ve sevincini duya. cağım! Ua A Ça K DA a bini anlıyamadık. Fakat Biganın hu- susiyetini bilmiyoruz, belki bir za- ruretten doğmuştur. Yalnız okuyu - cumuza şunu söyliyelim: Şehirde at- h veya atsız nakil vasıtalarının şu veya bu şekilde dolaşmalarını tesbit etmek hakkı her şehirde kanunen belediyeye verilmiştir. Belediyenin bu hakkı mutlaktır, bianenaleyh mi- safirlerine karşı istisnai muameleler de yapabilir. DOKTORUMUZUN CEVAPLARI Okuyucumuz N. Aksoy sordu: «Karaciğerimden muzdaribim. A- ra sıra Piperazin veya Ürüdonal a- hyorum. Fakat yemek hususunda ne yapacağımı — şaşırıyorum. — Bazıları yumurta, yeşil yaprak, taze ve kuru fasülye, patlıcan, ispanak ve doma- tesle etin çok yenmesini münasib görmüyorlar, ne dersiniz*» Doktorumuz diyor ki: Bir kaç gün Tuzla içmelerine de - vam ediniz, Chaleflavin kullanınız. Yumurtadan, baharlı yemeklerden, çok durmuş sebzelerden, kahve ve çikolatadan vazgeçiniz. Hastalığınız kismen geçer. Unutmadan söyliye - yim: Asla rakı içmeyiniz. ,