Atletizmi yükseltmek | ”T - YŞ TTT FUTT N yu v gaa | " BON, POSTA için iki çare var! Evvelâ genç yetişenleri kavurmamak için onları büyük- kal Sosyalist fırka lerle yarıştırmamak sonra da ecnebi temaslarını arttırmak, sporu mekteplere sokmak lâzımdır Yazan: Berlin olimpiyatlarının akıllara hay- et verici azameti ve gözler kamaştı- rıcı dereceleri karşısında bütün millet- ler memleketlerinde herşeyden evvel atletizmi yükseltmek çarelerine baş vurdular, Çünkü anladılar ki bütün sporun temeli atletizmdir. Bir futbolcü sür'atini arttırmak, bir yüzücü adale - lerini kıştan yaza hazırlamak, bir gü - reşçi nelesini çoğaltmak için - velhâsıl bütün sporcular yaptıkları spor şubele- rinde muvaffak olabilmeleri için evvel- beevvel atletizm yapmaları ve ona ça- lışmaları lâzımdır. Bu da nasıl kabildir? Her memlekette olduğu gibi bizde de iki sınıf atlet vardır. Biri bu işe ye- ni başlamış; diğeri de bu işte oldukça pişmiş ve rekor peşinde koşmuş olan atletler... Ben şimdiye kadar bizde gördüm ki bu iki sımıf atlet beraberce karışık o - larak idman yapmakta, beraberce koş- maktadır. Bu hal ise atletizme yeni başlamış olan atleti bittabi (klâs farkı dolayısile) geride kalacağı için aonu ü- mitsiz bırakmakta ve belki de atletiz- mi terkettirmektedir. Onun için her - şeyden evvel atletleri iki kateporiye a- pıştırıp müsabaka yaptırm. dan sonra ikinci kategori atletlere mu- ayyen dereceler verilmeli, bu derece- yi yapan atlet birinci kateğoriye geçi- rilmelidir. O atlet te bu dereceleri yapayım di- ye çalışmalı, yoksa şampiyon ve rekart- men olacağım diye değil... O atlet ki bu dereceyi yapmak için üç, dört sene uğraşacak, o dereceyi ya- pacak, birinci kategoriye geçecek, bir ) kadar sene de birinci kategoride ça- lışıp iyi, hem de pek iyi bir atlet ola- caktır. Çünkü sahaya alışmış buluna- caktır. Atletizmde ilerilemek, yüksek dere- ce almak için ikinci şart ta herşeyde ol- duğu gibi ecnebi teması sıklaştırmak- ar, Futbolde, güreşte ve diğer sporlarda beynelmilel kuvvetimizi takviye, an - cak gene beynelmilel temasların çok - luğu ile mümkündür. Her hangi bir spor şubesinde ne kadar çok beynelmi- lel müsabaka yaparsak o spor şubemiz elemanlarının, bilgileri, tecrübeleri ve kıymetleri o derece artar ve itimadı - mız o derece çoğalır. Atletizm de böyledir. Her sene adet- leri çoğalan iyi atletlerimizi sık, sık yâ- bancı şampoyonlarla müsabaka yaptır. mak, onları kuvvetlendirmiş - tecrübe ve kudretlerini arttırmış oluruz; dün - yada sporda ileri gitmiş milletlerin ta- kip ettikleri yegâne yol budur, bizde de bu yolda ümek lâzımdır. Her Selim Tezcan sporumuzun senelik beynelmilel bir müsabaka programı olmalıdır. Temas- larımıza evvelâ Balkanlardan başla - mak, ondan sonra Avrupaya uzanmak lâzımdır. Olimpiyatlardan evvel nadi- ren görülen beynelmilel spor kaynaş- ması oli tlandan sonra durmuş de nebilir. Önümüzdeki 1940 olimpiyat - ları var... Malümdur ki Alman devlet reisi Hitler 1936 olimpiyatlarında şam- piyon olan atletleri huzuruna kabul et- Mmiş, ellerini sıkıp onları tebrik ettikten sonra kendilerine onbeşer gün mezuni- lyet verilmesi için çalıştıkları yerlere e- mir verdiğini bildirmiş, sporcular ya- nından çıkarlarken, Hitler büyük bir ciddiyetle «Mezuniyetiniz - biter, bit - mez 1940 -olimpiyatlarına hazırlanma- .ya başlıyarak orada da muvaffak ol - mak için şimdiden çalışacaksınız» de- miştir. Bül yanın esasş olarak kabul e- (dip yürüdüğü yola artık katılmak zama na gelmiştir. Şimdiye kadar geçen se- neler gösterdi ki spor işlerimi: çizip karalamakla kılımnı bile kıpırdat- mayor. Spor teşkilâlımız, sporculara ko şup atlama imkânını verecek( Basit id- man sahalarını şuraya, buraya yapma- hdır. Nizamnamelerinde bir sürü esas- idare e- i bu sa- halarda yetiştirmeye çalışmalıdırlar. Sporda muvaffak olmak is! ak işe mutlaka atletizmden başlamalıyız. Her kes bünyesi, kudreti ve istidadı dahi - linde güç sporlara sahalarda çalışarak jyice — olgunlaşarak hazırlanmalıdır, Spor mayasını pistten alan sporcular yapılacak beynelmilel müsahakalarda bizi mahcup etmiyecekleri gibi renk - lerimiz de, şerelimizde mutlaka bugün künden daha iyi temsil edeceklerine şüphe etmemeliyiz. Atletizm için umumi bir hareket yap maz ve bu gidişle de dumanın: doğru çıkaracağımızı zannederek bir gün o - limpiyat işlerinde seyircilikten ileri gi- demiyeceğimizi dalma hatırda tutmak lâzımdır. Atletizm federasyonu son za manlarda şehirler arsı müsabakalar ter tip ederek istidatlı gençlerin tanınma - sı yolunu tutmuştur. Bu atletizm işle- rinde ileri doğru atılan bir adımdır. Memnuniyetle öğrendik ki atletizm fe- derasyonu gelecek sene başında, bu iş- ten anlıyan kimseleri, Anadolunun muh telif yerlerine gönderip müsabakalar yaptıracak, müstait gençleri bulup bun- ları © mıntakanın atletizm işlerile uğ- raştıracakmış, bu kararı alkışlamamak kabil değil. Bugün klüplerimizde en ziyade e - hemmiyet verilen spör futboldür. Ne ga riptir ki memleket haricinde hiç muvaf GÖNÜL İŞLERİ! Genç kızları Bekleyen Büyük tehlike Ankaradan (L. L. K.) imzasile bir mektup aldım. Bunu yazan 20 yaşın- da bir delikanlı, tahsilini henüz bi - tirmemiş, bir sene daha okuyacak, Bana söylediği hülâsatan şu: — «Bir buçuk yıldanberi bir genç kızla konuşuyorum, tanıştığımızı ai- lesi de biliyordu, hoş görüyordu. Fa- kat kız geçen gün ağlıyarak geldi: — Artık bundan sonra konuşa « mıyacağız, dedi. Ve ablasının me - nettiğini anlattı, sebebini sormuş, cevap alamamış. Aradan bir kaç gün geçti, kız gene geldi ve bu defa da konulmuş olan memnuiyetin kaldırıldığını söyledi. duymiyan kalmadı, bu gidişle kızın kanına girmiş olacağım » Gene sormuş, gene cevap alamamış. Ben düşündüm, münasebetimizi bir * Ben okuyucumu haklı ve doğru düşünmekte geç kalmış buluyorum, Kızın kanına girecek değildir, gir - miştir, Ve kızın ablasının telâşı da ağlebi ihtimal lekenin kendisine de sıçraması endişesi olacaktır. — Yal - nız anlıyamadığım bir nokta var: Bu okuyucum benden ne bekliyor? Ya- pacağı hareket, kendisini - bekliyen vazile meydandadır, bunun aksini mi söyliyeyim? Genç kızlar, uzun müddet nişanlı durmayınız, hiç bir erkekle cemiyet toplantıları haricinde konuşmayınız, göze çarpmayınız, aksi halde gide - ceğiniz yolun sonu uçurumdur. TEYZ Franklen Buyyon Franklen Büyyon Türk efkârı umu- ânde tanınmış bir adamdır. ı—ızı! de asa namına Antakya ve İsken- derun anlaşmasını o imzalam: Franklen Buyyonun şahsiy n içinde gö: |duk. Mukavelenin imzalandığı esnada, ik- tidar mevkiinde M. Poincare bulunu - yordu. Poincare gibi muhafazakâr bir hükümet reisinin, Franklen Buyyon gi bi radikal meb'usu bizimle müzakere- ye memur etmesi, M. Franklen Büyyo- nun taşıdığı siyasi kanantlerden ileri en Buyyon Po- etine taraf- tar olduğu da daima milli tesa ve temerküz politikaları- na meyletmiştir. Nitekim onun bu kanaati bir müd- det evvel Radikal Sosyalist fırkasın- dan ayrılmasını icap ettirmiş ve müs- takil radikal partisini tesis etmişlir. seçilememiştir. Alman düşmanlığı ile tanınmış bir şahsiyettir. Takriben 68 yaşlarındadır. Memleketimizi ziyareti esnasında beliğ bir halip olduğunu da HL S aa a skl n fak olamadığımız spor da gene fut - boldür. ... Ne yazık ki klüplerimiz (Galatasa - ray hariç) atletizme lâyiki veçhile e- hemmiyet vermiyorlar, iki sene evvel Lelliyi geçen puvanı ile İstanbul atle - tizm birinciliğini eline alan Beşiktaş klübü, bugün, iki gün evvel yapılan İs- itanbul atletizm birinciliklerinde beş ipuvan alarak ancak beşinciliği muha- faza edebiliyor. Bu atletizm namına ü- zerinde durulacak bir meseledir. Atletlerin, adalelerini kıştan yaza ha- zırlayacak olan kış idmanlarına da ay- rıca ehemmiyet vermeleri lâzımdır. Ge çen sene Beyoğlu Halkevinde açılan ikış idmanlarına hep ikinci sınıf atlet- er gelir. Birinci sınıf atletler de arada, İsırada bir uğrarlardı, nihayet bir mü- İsâbaka günü yaklaşır, birinci sınıf at- iletler de çalışmak için çalıştıkları yer- den izin isterler ve bazı da alamazlar. Çalışmadan mübakaya girerler, bittabi muvaffak olamazlar. O zaman «Ne ya- ijpayım anform değildim, izin alama - dım ki» derler. Bizde yumurta kapıyı kgelince çalışmak artık bir itiyat hali- ne gelmiştir. Âtletizmi memlekette yük iseltmek için yapılması gerekli olan iş- lerden biri ve belki de birincisi bu işi mekteplere yaymak ve rekabet şekli- ne döktürmektir. İki sene evvel Gala- tasaray , Haydarpaşa, Galasaray - İs- tanbul liseleri senelik spor bayramları yapıldı. Bir vesile ile gördüm ki Hay - darpaşa lisesinden kendi aralarındaki ,geşmelere yalnız — 100 metre için otuz genç - iştirak etti. O zaman daha çivili papuçları yeni ayağına geçiren birçok gençler pek yakın bir zamanda birinci İsınıf atletlere dehşetli surette rakip ol- rrrıııışlırvlı. Meselâ Haydarpaşa lisesinin mevcudu bugün iki bin beş yüze yak- laşmakta, bu kadar genç arasına atle- tizmi sokmak demek gelecek zamanın şampiyonlarını hazırlamak demektir. |(Bu su götürmez bir hakikattir. Atletizm federasyonunun kızlarımızı (da ihmal etmemesi lâzımdır. Onların başına bu işle uğraşmış kıymetli öğ - retmen, Bayan Mübeccel geçip onları /hazırlar ve onlar arasında müsabaka - lar tertip eder, bu işe müsait genç kız- Franklen Büyyon son intihabatta | | SA Yugoslavya mektupları: Köprünün bir yanı İtalya diğer yanı Yugoslavya | Yugoslavlar Suşak limanını faal bir harekete getirmişler. Halbuki Fiyome limanı sinek avlı- yor, Danonçiyo, burasını İtalyaya kazandırmış amma liman ölüme sürükleniyor Yazan: E, Talu Suşak'ta bir cadde Bled'den ayrıldık amma, gözümüz, Bönlümüz orada kaldı. Gerisin geriye Ljubijana ve Zağrebe doğru trenle ge- liyoruz. Her iki istasyonda, dostları - mız bizi karşılayıp uğurluyorlar, Matbuat müdürlüğünün üzerimiz - den eksik olmıyan himmeti buralarda - havadissiz kalmıyalım diye - bize a - jansın en son bültenlerini yetiştirdi. 'Trenimiz yürürken, biz de birer kö- şede dünya haberlerini okumakla meş- gulüz 12 eylül, cumartesi sabahı saat 7 de, Suşağa vardık. Burası, Adriyatik sa - DK UKL * İrek, modern bir hi hilinde, İtalyanın Yugoslavlarda « zor- la koparmış olduğu Fiume şehri in bir parçasıdır. Hudut şehrin ortasından geçiyor. Vaziyet çok gariptir. İncecik bir dere- nin üzerine atılmış, bizim Kurbağalı - dere köprüsünü andıran ve aynen © çapta bir köprünün yarısı İtalya, öbür yarası Yugoslavyadır. Hudut parmaklığının öte tarafında İtalyanlar durmuş, beriyanda, rıhtım üzerinde iki Yugoslav çocuğunun oy- nâadıkları beşlaş oyununu seyrediyor- lar. Arkadaşlarımızla bir kapının önüne geldik. Bizdeki eski zaman konakları- nin arabalık kapılarını hatırlatan bu tahta kapının önünde Yugoslav ve İtal- yan hudut muhafızları, aralarında bir karış mesalfe ile dolaşıp duruyorlar. Bir şey nazarı dikkatimizi celbedi - yor. Suşak limanı yük doldurmak — ve boşaltmakla meşgul gemi ve vapurlar- la dolu. Fiume ise sinek avlıyor. Çün- kü Suşağın Yugoslavyada hinterlândı var amma, Fiumenin yok. Şair Da - nunçiyo burasını İtalyaya kazandırmış amma, köksüz bir ağaç gibi, liman ö - lüme sürükleniyor. Bu, her halinden belli. Suşak limanı başlıca kereste ihraç e- der, Şehir mamurdur. Eski bir medeni- yetin âbidelerini ve izlerini muhafaza ediyor. Dalmaçya sahillerinde seyrise- fainin mebde noktası burasıdır. Onun için türizm faaliyeti pek ziyade, Bölgenin iç tarafları çorak ve gayri münbit olduğundan denizcilikle uğra- şanlardan gayri halki fakirdir. Onun Tarımız da yetiştirirse kız ve erkek at- letler arasında rekabet başlar, bu re- kabetten de hiç şüphesiz iyi neticeler elde edilir. Bizde her zaman kolay, ko- lay yapılmayan yüz metrenin 10,8 de- gecesini Alman kız atletlerinin yaptı - ği düşünülürse bu işin bizde de mükem. 4 Jeder. için, buradan Amerikaya hicret etmiş olanların sayısı epeycedir. Lâkin bu yol- da gidenlerin ekserisi, Amcı çalışmışlar ve zengin olmuşla gün, söylediklerine göre, Arjantinin nâ kadar seyrisefain şirketleri varsa, hepr se — tazyik görmüş ağaç gezdik. Bundan başka, Balkanlarda lanılan sigara kâğıtları da tekmil Su -« şakta yapılırmış. Burada bir vapur ve gemi inşaat tezgâhı ile bir de çeltik fab- rikası vardır ki yüzlerce amele işgal Belediye. 16,000,000 dinar sarfede « stane vücuda getir- miş. Burada rüzgârın kırdığı bir cam yüzünden bizim Ahmet Fmin Yalman bir kaza geçirdi ve kendisine teberrü- ken pansıman yapıldı. Suşak belediyenin paraya tevakkuf eden bu kadar icraat yapabilmesi, li - man varidatının bir kısmı.a şehra tor- kedilmiş olmasındandır. İstanbul, İz -« mir, Mersin, Trabzon ve Antalya be « lediyelerinin kulakları çınlasın! İçinde barındırdığı 46,000 nüfustan 40,000 ! halis muhlis Yugoslav olan Fiu- meye parmaklık ve kapı arkasından şöylece bir nazar atfettiklen soyra Su- şağın her tarafını gezdik. Derken tepede bir kiliseye girdik. Bir de ne göreyim? Düuvarlarda k len, fırtınalı deniz ve balar vaziyotu vapurlar, gemiler tasvir eden bir ulay tablo asılı. — Bunlar nedir? diye sordum? — Adriyatiğin fırtınası yaman olur. Böyle bir fırtmaya tutulanlar, bu ki - liseye birer tablo nezrederler, sağ ve salim kurtulurlarsa 6 zaman da gelip © tabloyu buraya asarlar! Ceyabını almaz mıyım? Bende hoşa- fın yağı kesildi. Çünkü ben - itiraf e- deyim - gemiyi duvarda, suyu bar. dakta görmesini sevenlerdenim. Deni - ze kat'iyen yüzüm yoktur. Aksi olacak; olsam fırtmaya tutulurum. Halbuki o akşam, fırtınası bu derece meşhur olan Adriyatikte seyahate çıkacağız. Ben n€ yapacağım? Bir aralık, arkadaşlardan ayrılrak, Dubrovniğe kadar kara yolile gitmeyi düşündüm. Fakat bu yakışıksız bir oyun bozanlık olacaktı. Kendi kendi - me: — «Başa gelen çekilir!» ve «il ile ge- len düğün, bayram'e söz temsillerini tekrarlıya tekrarlıya bizi rıhtımda bek- liyen (Yugoslavya) adındaki ufak fa - kat terlemiz, şık vapura, Evliya Çele- binin dediği gibi tevekkeltü alâllah gir- dim ve bana tahsis edilen kamarayı iş- gal ettim. melen yapılacağı anlaşılır. Bütün bu işler göz önüne alınır, herkes te üzeri « me düşen vazifede mesuliyeti kabul e- derse pek yakın bir zamanda bu işin de mükemmelen içinden çıkılacağı şüp, hesizdir. Selim TEZCAN