18 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 — Sayfa ea Yai);ık küdesler Siyamlı hemşirelerden birisi evlencii. fakat ötekinin çıkardığı kıskançlık hâdiseleri yüzünde kocasile mdi ayrılıyorlar geçinemedi, şi Siyamlı yapışık Kardeşlerin macera- 'sını herhalde bilir - siniz. Bu iki kız kar: deş ikiz biribirine yapışık o« larak doğmuşlardır. $ Böylece büyümüş « ler, biribirlerile ga yet iyi anlaşarak se- vişmişlerdir. Derken bu iki kardeş sirkte zeşhir edilmeye baş- Tanmışlar ve bayli para kazanmışlar » dır. Nihayet bunla « | rın bit tanesine bir ve sırtları talip çıkmış veevlen ©© miştir. Yapışık hem * şirelerin nasıl yaşa- yacakları - dedikodu halinde herkesin merakını celbedip du rürken, diğer hemşirenin de evleneceği sözleri ortaya atılmıştır. Dün gelen Paris - Soir gazetesi bu hemşirelerden evli olanının boşanacağını haber ver- mektedir. Bu gazetenin Teksastan al- dığı haberlere nazaran hâdise şöyle ce- reyan etmiştir: Komşuların rivayetine nazaran yeni evliler nikâhtan bir müddet sonra ge- çinememeğe başlamışlardır. —Asıl tat- sızlığı ortaya atan da diğer hemşire ol- muştur. Bir tanesinin kocası olan za- valh James Moore her ikisinin de kap- rislerine uyuyor ve büyük zahmet çe- kiyormuş. Zavallı adam hemşirelerden bir tanesile evlenmek — suretile başını büyük bir derde soktuğunun farkına sonradan varmış... Nikâh olduğu zaman esasen her - kes şaşırmıştır. — Böyle bir eylenme nasıl olur? sö- zü her tarafta duyulmağa başlamıştır. Nikâh memurunu, papası, bütün A - merika tenkit etmiştir. Esasen Cema - hiri müttehidenin bütün eyaletleri böy le bir nikâh akdetmiyeceklerini res - men bildirdikleri için bunlar Teksasa giderek, işlerini orada yaptırmışlardır. Teksas kanunlarında da böyle istisnaf bir vaziyet derpiş edilmemiş olduğu için onların da bu işi yapmamaları i « cap ederken meşhur olmak sevdasına düşen bir papaz, nikâhı kıymıştır. Ken Yapışık kardeşler, boşanma çarelerini avukatlarına soruyorlar disi bilâhara muahaze edildiği zaman: — Bu kararın aleyhinde ne kütübü mukaddesede, ne de medent kanunlar da bir kayda tesadüf edemedim, in - san Allahın emriyle yapışık doğunca, evlenmekten niye menedilsin? demiş- tir. Bu macera iki kardeşin ilk macera- ları değildir. Bugün bekâr olan kız da birisile sevişmiş, fakat kendisini idare edemiyen bu kız işin sonunu getire - memiş, ve sevdiği delikanlıyı avucu - nun içinde tutamamıştı Bu macera hitama erdikten sonra, sıra bugün evli olan Violet'e gelmiştir. Violet kız kar deşine : — Daisy,demiştir. Ben JamesMoore ile evlenmek — istiyorum, — t senin müsaadeni almak mecburiyetindeyim. Ne dersin? Kız kardeşi : — Bence hiç bir mahzur yok. diye cevap vermiştir. Bunun üzerine izdivaç vuku bul - muştur. Bu vak'a üzerine bedenen biribirle- rinden ayrılmıyan kardesler, hissen, fikren, ve ruhen biribirlerinden ayrıl- mışlardır. Araya kıskançlık girmiştir. Şimdi gazetecilere: — Birimiz evli, diğerimiz bekâr ge- çinemiyoruz. Onun için evli olan kar- deşim boşanacaktır. Belki bundan son ra rahat ederiz! demektedirler. (GÖNÜL İŞLERİ Bir tokattan Çıkan mesele! Derdim var. Bu derd benim için o kadar yeni ve o kadar acı ki, henüz kimseye söyleyemedim. Size bu sa - tırları yazarken bile utancımdan kı» tzardığımı hissettim. Henüz 19 yaşındayım. Evleneli da- ha bir sene bile olmadı, ve şimdiden bedbahtım. Kocamı evlenmeden cv- vel tetkike vakit bulamamıştım. Ev- lendikten sonra tahammül edilmez bir sinirli olduğunu gördüm. Her şe- ye kızıyor, ölkeleniyor, önüne çıka- na bağırıyordu. Tahammül ettim ve bu gibi buhranlar esnasında hidde - tini arttırmamak için hiç cevap ver- memenin yolunu tuttum. Fakat bu sabah bana bir tokat atmaz mı? Gö- zümden şimşek çıktı, sandım ki ev sallanıyoar, başıma yıkılacak. Hıçkı- rık içinde sedire oturdun, o hiç al - dırış etmeden merdivenlerden indi, kapıyı vurarak sokağa çıktı. Bir da- kika ben de ayni şeyi yapmayı dü - şündüm. Fakat annem babam İzmir- de, oraya gitmek için param yok. Kendilerine yazayım, isteyeyim de- dim, Endişelerini mücib olmaktan korktum, diğer taraftan artık koca - man yüzüne bakamıyacağımı da bili- yorum. Hatırıma derdimi size anlat- mak ve tavsiyenizi beklemek geldi.» Bu genç kadımnm - derdine bütün kalbimle iştirâk ederim. Fakat her şeyden evvel kendisini tebrik etmek lâzım, Büyük bir ahlâk metaneti gös- termiş, hiddetle tâmiri imkânsız bir şeyi yapmaktan çekinmiştir. Bundan sonra da böyle hareket etinelidir. Kızım kocanızın karakteri ne ka - dar fena olursa olsun kötü bir adam olduğunu ve sizi sevmediğimi göster- mez. Bu, belki bir ginir hastalığının neticesidir. Evinizi bırakmayınız ve hastanızı tedaviye çalışınız. Yapaca- fınız şey daima yumuşak, daima uy- sal, daima tatlı ve güler yüzlü bu - lunmaktan, münakaşaya hiç girişme- mekten ibarettir. Sinir hastalarına musiki dinlemeyi tavsiye ederler bi- lir misiniz? Sizin tatlı sesiniz onda musiki tesiri yapacaktır. TEYZE â SON POSTA Eski ve yeni putlar... ski Mısırlılar Apis denilen öküze taptılar. Fenikelilerin, Yunanlıla- rın, Romalıların da taştan, tunçtan ya- pılmış çeşit çeşit ilâhları vardı. İlk za- manlarda hep canavarları, şeytanları, temsil eden bu heykeller gitgide insan heykellerine yerlerini bıraktılar. Yu - nanlıların Zeus, Afrodit ve Venüs gibi putları vardı ve bunlar daha eski put- lara göre daha güzel, daha munis ve sevimli idiler. İnsanlar bu putlar uğruna birbirle - rini boğazladılar. Zaman geldi ki hü - kümdarlar kendilerini allah ilân ettiler |ve bu hal insanlar arasındaki boğuş - mayı arttırmaktan başka bir şeye ya - ramadı. Hindlilerin ağzından alev fışkıran yedi başlı putlarına nice masum genç- ler ve genç kızlar kurban edildiler. Bir memleketin bütün halkı diğer memle- ketin halkına: — Sizin taptığınız put yanhıştır. Dediler ve akın akın, elde yalın kılıç, yalın topuz, yalın balta ve binbir çe - ne saldırdılar. sören ve anlıyan bir kafa bu kızıl tarih sayfalarını karıştırırken ilikle- rine kadar ürperdiğini bir an bile in - kâr etmez. Geçenlerde bir dostumla konuşuyor- dum. Bana ağır ve olgun görünmek is - tiyen bir sesle şunları söyledi: — Eski insanlar sahiden zavallı imiş- ler. Kör, sağır, bunak imişler. Bir put Uğruna bunca kan dökülür mü? Şimdi çok şükür puta tapmak devri geçti. Dostum yanılıyor. İnsanlar - hâlâ put- ların cazibesinden kurtulamamışlar - dır. Yalnız, önce canlı bir öküz, sonra mermerden bir aslan veya altından bu- zağı, şekline giren putlar, şimdi (fi - kir) olmuşlardır. Sonları (... izm) le nihayet bulan yeni putlâr eskilerinden farklı mıdir- lar? İnsanlar esaş itibarile dört bin yıl önce ne idilerse gene öyledirler. Gene putlara tapıyorlar, gene putlar üğrü- na birbirlerini boğazlıyorlar. Gene put- ların hiddetlerini yatıştırmak için ça - ğıl çağıl kan döküyorlar. Bununla beraber son bir sorgu var ki cevabını hemen vermek değil: — Bu fikirler birer put mudurlar, | yoksa putlaştırıldıkları için mi fena se- mere veriyorlar? İneboluda bir rakı kaçakçısı yakalandı İnebolu (Hususi) — Avara mahalle- sinden Kaymakçı oğlu Ahmedin rakı kaçakçılığı yapmakta — olduğu haber alınmış, Avaradaki evinde zabıta ve inhisar memurları tarafından âraştırma yapılarak rakı imâlinde kullanılan âlet- ler ile ön buçuk kiloya yakin rakı mey- dana çıkarılmıştır. Üzerinde çıkan def- terden şimdiye kadar almış olduğu kuru üzümlerden 245 kilaya yakın rakı imâl — ederek sattığı anlaşılmıştır. Bu işin maydana çıkarılmasında bilhassa polis komiseri Muhiddin ve polis me- murları Saffet ve Sadullah — ile takip memuru Hasanın hizmetleri görülmüş- tür. Ahmet müddelumüumilikçe tevkif edilerek hakkında kanuni takibat baş- lamıştır. vi Bıgada harikzedelere yardım Biga (Hususi) — Geçen sene şehri - mizde vuku bulan yangında zarar gö- renlere verilmek üzere kereste ve tah- ta biçtirilmeğe başlanmıştır. Harikzedelerden her birimin miri| yor. fiatla ne miktar kereste alacağı, bu iş için teşkil edilen komisyon tarafından tesbit edilmiş ve verilecek paraların yüzde yirmisi peşin ve zaruri masraf- lar karşılığı olarak toplanmağa başlan- mışlır. Bir komisyon teşkil edilerek 3000 Hifta kadar bir para toplanacak ' ve yan- j Türk gazetecileri Eylül 18 ae Yugoslavya mektupları: Yugoslavya fevkalâde bir hamle ile nasıl kalkındı Türk-Yugoslav dostluğu kuru lâftan ibaret değildir, icabında, onlar bize, biz onlara güvenebiliriz Yazan ; Ercümend Ekrem Talu Arkadaşların hepsi de Yugoslavya Matbuat Müdürü Doktor Lukoviçin nezdinde Balgrad, Eylâl 1986 — |ti. Pencerelerin üzerinde sudan, ve * şit öldürme vasıtasile onların üstleri- İstanbuldan kalktık, Belgrada geli -|revleme çizgiler hâşıl oldu. yoruz. x Asım, şemsiyesini sapından sımsıki birbirlerine | yakalamış, kıs kıs gülüyor. Güzlüğü « uygun oldukları için seyahat fevka #İnün ardındaki temiz bakışlarında: lâde neşe içinde geçiyor. Falihin doğ- — Nasıl? Benimle alay eder misiniz? ru ve keskin görüşlerine tercüman o -| Hepinizden akıllı değil mi imişim?. lan veciz ifadesi lıepirr_ıiıe yolun uzun- Demek istiyen müstehzi bir mana luğunu ve yolçuluğun üzüntülerini u -| var. nutturmaktadır. Kâzım Şinasi ile ben| Belgrada yaklaşıyoruz. Yağmur da onu dinliyoruz. Emin, muttasıl bir kö- | hızlandı. Tufanı andıran bir şiddetle bus şede not alıyor. şanıyor.. Bu not alma usulü hiç fena değil.| Asım artık dayanamayıp kahkaha - Eminden göre göre, ona biz de alıştık. Asım Us da not topluyor amma, Evliya Çelebi usulü.. Her gittiğimiz yerde: «Şehrin dairen madar kaç kadem ol - duğunu, nüfus miktarını, çıktığımız merdiyenlerin basamaklarını, bir es - nafın ne kazandığını, bir caddenin han- gi tarihte açıldığımı, oturduğumuz gi zinoda kaç iskemle bulunduğunu» öğ- renip öğrenip, defterine kaydediyor. Anlaşılan bana rekabet etmeğe hazır - lanıyor; ve Evliya Çelebi Seyahatna - mesine bir zeyil de o yazacak. Aramızda alay mevzuu Asımın şem- Biyesi. Bu kıvrık saplı şemsiyeyi bir lâzha yanından ayırdığı yok. Her han- gi bir istasyona beş dakikacık inecek olsak, dönüşte, kampartimanına mut - mümkün 'inkı girecek ve bu kıymetli şemsiyenin orada durup durmadığına bakacak. Bütün bunlarla beraber, seyabhati - miz tam bir ahenk içerisinde devam e- diyor. Hudutta, matbuat müdüriyetinin me- muru hepimize, matbu birer program dağıttı. Bu programa nazaran az gün- de çok yer gezecek ve çok şey göre - ceğiz. Yugoslavların yerden göğe hakları var: Bir defa memleketleri çok güzel, mamur, Harpte kısmen harap olan bu kalkınmış. Her tarafta, hâlâ devam e- den hummalı bir çalışmanın meşkür e- serleri göze çarpıyor. Toprağın ziraa » te elverişli olan kısmında ekilmemiş, biçilmemiş bir karış yer göremezsi - niz. Hem buranın, bilhassa Şumadya İdenilen Belgrat havalisinin toprağı da başkadır. Vişne çürüğüne yakım - bir rengi var. Bu renk, onun - fevkalâde |münbitliğine delâlet ederniş. Maama - İfih, buğdaydan ziyade, tarlalarda musır |görüyoruz. Belki ekinler biçilmiş, har- man döğülmüş, buğday ambarlara kal- dırılmıştır da ondan.. Yugoslavyanın meyvası da hem bol, hem de nefistir. Geçtiğimiz yerlerde, dalları meyvaların ağırlığından eğitmiş, pitrak gibi armut, şeftali, elma ağaç - ları görmekteyiz. Bakımlı bağların kü- tüklerinden de iri iri salkımlar sarkı - Payitahta yaklaştıkça mamuriyet ar- tıyor. Ne yazık ki akşam karanlığ: et- rafı iyice seyretmemize müni olmağa başladı. Fağzla olarak, demiryolunun iki tara- fındaki yüce dağların dorduklarını da kapkara bulutlar kapladı. Arada sıra - da, gökyüzünü şimşekler yırtıyor, tre- gimda yanmış olan, arsası bir harabe |nin gürültüsüne derinden derinden gök halinde bulunân İnönü mektebi veni - |gürlemeleri de karışıyor. iden yaptırılacaktır. Derken bir kaç damla yağmur serp- ülke fevkalâde bir hamle ile çabucak | yerleşmesi, iyice kök salması ları salıveriyor. Yüzüne gülen gülene. Bakalım, onun şemsiyesinin altına sı « ğinmak nimetine hangimiz nail ola * cak?. İstasyondan otgmobile gidinciye ka- | dar ıslanmış fareye dönmemek için, bü muhteremi ve aziz arkadaşın koluna girdim. Ne ise, yerli yerimize kavüştuk. Bel- gradın en güzel otelinde, Srbski Kraljdâ bize odalar ayırmışlar. Benim pence- relerim «Kalemeydan» a bakıyor. O - nun için daha ilk geceden, kendi dilim- de bir ad taşıyan bu güzel parka bak - tıkça, Belgradı yadırğamıyacak, ken - dimi gurbette hissetmiyeceğim. Zaten bütün Yugoslavya, benim sev- gimle dolu tek bir kalb gibidir. Türk gazetecilerine, her yerde, her fert ta - rafından gösterilen samimi hüsnü ka- bul, kolaylık, yardım, hep o kalbin bize karşı garazsız, ivazsız, esen düyguları - nın candan tezahürüdür. Buna gittikçe kanaat getireceğiz. Ve esasen Kâzım Şinasile ben bunu daha evvelden de denedik, biliyoruz. Türk - Yugoslav dostluğu kuru lâf - tan ibaret değildir. İcabında onlar, bi- ze, biz de onlara güvenebiliriz. Onlarca malüm olan bu hakikalin bizim efkârı umumiyemize daha da Vazımdır. Talu Karadeniz sahillerinde zirai tetkikler Samsun (Hususi) — Ziraat Vekâr leti ziraat ve baytar umum müdürleri Giresondan şehrimize — gelmişlerdir. Ziraat umum müdürü Abidin, yaptığ! tetkiklerden çok iyi intıbalarla dönmek- te olduğunu, bu yıl istihsalâtımızın şar yanı memnuniyet bir hal arzettiğini, bugüne kadar olduğu gibi bundan son* ra da çiftçiye âzami derecede yardıl edileceğini ve bu vadide hiç bir feda* kârlıktan çekinilmiyeceğini söylemek” tedir. Umum müdürler seyahatlerint devam etmek üzere Sinoba harektt etmişlerdir. Boluda bir inhidam Bolu (Hususti) — Memleket Hat tanesi önündeki duvardan diğer amt” lelerle birlikte taş çıkarmakta olan Ak; çakavak köyünden Eyup oğlu Yusu duvarın birdenbire çökmesile - taşları? altında kalmıştır. Başı ile ayaklarında" ehemmiyetli miktarda yaralanan Yür suf Memleket Hastanesine kaldırlım'” tir, u .- . —a e

Bu sayıdan diğer sayfalar: