12 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

12 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

t e— - ;ennî b;'ıhis(er: Bulutların üzerinde bulunan altın damarı!. k * & Tıp âleminde iki mühim keşif: Şeker hastalığının ilâcı dimağ ve bilhassa alkol hastalıklarına iyi geliyor, ses mevcelerile hummayı nefasi has- talığının önüne geçiyorlar. | Bulutların üzerinde altın madeni bu- hunur mu?.. Evet Peruda böyle bir al- tın madeni vardır. Bu maden deniz tathının 4500 metre üzerinde - dir. Zenginlik ve servete doyamı - yan insanlar, ©o yükseklik- lere dünyanın en nodern Mmakine - lerini — çıkararak altın — istihsaline başlamışlardır. 4500 metre yüksekliğe çıktığınız 2a- man altınızda bulutların rüzgârlara kapılarak serseri serseri dolaştıkları - ni görürsünüz. Amerikanın en zengin damarlarını bağrında saklıyan bu madeni, iptidai Amerika kavimleri bilirlermiş. İspan- yollar oralarımı fethetmeden - evvel, yerli halk iptidai usullerle altın istih - sal edermiş, fakat zaman ilerleyip te dünyanın başka taraflarında altın da- marları keşfedilince, Avrupalı mali - yeciler oraları yüzüstü bırakmışlar.. 1932 de bu maden tekrar höftira gel- miş. Peru'lu sermayedar bir grup bu güzel damarları işletmek için teşeb - büse girişmiş. İstihsal işlerinde kul lanacakları ağır makineleri, her ne pa- hasına olursa olsun bulutların üzerine nakletmeğe karar vermişler, ve karar- Jarını da tatbik ederek 700 ton ağırlı- ğındaki makineleri oralara çıkarmış - lar. Otomobil yolu şöyle dursun, katır geçidi bile olmıyan bu yerlere bu ma - kineleri tayyarelerle nakletmişlerdir, evvelâ bir grup yaya olarak yukarı çık- maş, uzun arâştırmalardan sonra mü - Bait bir tayyare sahası bulmuşlar, ora- sını tesviye etmişler ve 464 tecrübe u- çuşundan sonra nihayet tayyarenin biri oraya indirilmiş. Bugün dünyanın diğer kısımlarından bir bulut denizile ayrılmış olan bu ma - denden milyonlarca dolar kıymetinde altın istihsal edilmekte imiş. * tnsuline'in dimağ rahatsızlıklarına iyi geliyor İnsuline şimdiye kadar münhasıran şeker hastalığında kullanılan hususi bir ilâçtı. Son zamanlarda Bickel is- minde bir Biyolojist yaptığı tetkikler neticesinde insan vücüudüne zerkedilen İnsuline'nin vücutta bazı güddeleri ha- ryekete getirerek ifrazat yaptırdığını tesbit etmiştir. Bu ifrazat, vücutta ve bilhassa di- mağdaki bazı rahatsızlıkları izale et- ——— ——— — 9 “ Ben evlenirsem Eski sevgilimi Unutabilir miyim?,, Kastamonuda oturan bir oküyu - cum «Bay İ. Ö» anlatıyor: «20 yaşındayken bir genç kızı u- zâaktan uzağa seviyordum. Bu kız ni- şanlıydı. Sonra evlendi. Bir müddet sonra da kocasının ölümü ile dul kal- dh. Bu sırada ben de nişanlıydım, ev- dJenmek ıztırarında — bulunuyordum. Fakat gençliğimin ilk sevgilisinin dul kaldığını işitince eski aşkım uyan - dı. Şimdi evlendiğim takdirde bı kı unutup unutamıyacağımı düşü - hüyorum.» Bu okuyucuma hiç merak etme - mesini söyliyeyim. Gençliğinin — ilk senelerinde gördüğü kızı sevmemiş, sadece hakkında bir istek duymuş- tur. Zira sevgi tanışmadan, anlaşmıa- dan, karşılıklı hislerin uygun - ŞLERI' Inwkindnz Alkol tahribatına karşt vücu- dü zinde tutmaktadır. İnsuline alkolür / SON PosTA San'atkâr Müzeyyen ile Konuştum Radyoda yeniden kon- serlere başlıyan genç san'atkâr çok memnun Yazan: Falk Bercmen Şarkılarını seve seve dinlediğimiz Müzeyyenin - tekrar radyoda okuyaca - ğinı duyunca çok sevindim, demek u- zun zamandanberi hasret kaldığımız se- sine kavuşacaktık. Müzeyyen hayli za - hüceyreleri —tah- 1 | mandanberi ortada üyordu. Bir İrip e!vmewıc .bu buçuk sene evvel evlendiğini duymuş- tuk, o zamandanberi de, kıymetli vasıtasile ı ifrazat Viyananaki di- maği * hastalıklar doktorları de tetkiklerini (- leri yürütmüşler ve — tecrübelerini bir takım — ruh hastaları üzerinde tatbik ederek Sehi- göphrenie hastalığına iyi geldiğini tes- bit etmişlerdir. Viyanadaki âlimler bu devadan bü- yük ümitlerle bahsetmektedirler. . Hummayı nefasiye iyi gelen ses mevceleri Sön . haftalar — zarfında — Lon- drada — mikrobiyoloji kongresinde Doktor — Stuart 5 Mutt, Hummayı nefasi hastalığını tesirleri gözüke - cek ölan bir çare ileri — sürmüştür. Profesör Mutt ba- zi asistanlarının da yardımiyle ev. velâ bu hastalığa karşı bir aşı ara- makla meşguldü. Doğum esnasında kadınların ölümü- ne sebep olan bu hastalığın tahribatına mani olmak için yapılan bu teşebbüs- ler mes'ut heticeler vermemişlerdi. Doktor Mutt bunun üzerine hbaşka bir çare düşünmüş ve bulduğu aşı da vücuttaki mikropların dolmasına mani olan unsurları itlâf etmek için ses mev- celerine baş vurmuştur. Evvelâ işe bir âlet yapmakla başla » muştır. Bu âlet suyun içinde 8000 ihti- zaz yaptığı ıçin, yukarıda zikrettiği » miz mikropları öldürmiye kâfi geli- yormuş. Bu keşif evvelâ hayret ve son- ra da takdirle karşılanmıştır. Bir köylünün Hava Kurumuna teberrüü - Tokat (Husust) — Turhal nahiyesi- ne bağlı Bahçebaşı köyünden Hacı Ah met, Zile Türk havâ kurumuna T00 Kira teberrü etmiştir. Tokat hava kuru- mu bu hayırsever yurddaşa bir tozet hediye etmiştir. lugundan doğar. Uzaktan bir ba- kışla bunları temin etmek ise müm- kün değildir. Şüphe yok ki nişanlı - sında, müstakbel karısında meziyet- ler, yenilikler keşfedecek ve onların karşısında eskisini unutacaktır. * Bu hafta Kastamonudan aldığım mektupların sayısı epeyce — çoğaldı, fakat bu sonuncusu biraz lâtifeye benziyor. İmzası A, dır. Söylediği «Henüz 14 yaşındayım. Bir genci seviyorum., Hep yanında bulunmak istiyorum, Onun da beni istediğini biliyorum. Fakat, kanunen evlenebi- lecek çağa geldiğim zaman beni ni - kâhla alıp almıyacağında mütereddi- dim,> Dedim ya, bu bir lâtife olacak, çünkü 14 yaşında bir çocuğun kale- minden çıkmışa benzemiyor. san'atkârdan bir haber alamamıştık. Kendisini sevimli yuvasında, Tak - simdeki evinde ziyaret ettim. Hiç bir zaman yüzünden eksik etmediği nazik tebessümile: — Görüşelim efendim, dedi... Yalnız bana bir dakika müsaade edin... Çocu- Bumu uyutayım şimdi gelirim. Filhakika bir kaç dakika sonra misa- firini bekletmek istemiyen bir tavırla acele acele yanıma geldi ve suallerime cevap vermeğe başladı: — Daha ilk mektepteydim. O zaman-.| lar Üsküdar on dokuzuncu ilk mektepte okuyordum, yaşım da 12 idi. Sesim ar- kadaşlarımın ve muallimlerimin nazarı dikkatini celbettiği için, bir müsame- vede bana da şarkı söylettiler. Dinli - yenlerden hayır sahibi bir adam beni kolumdan tutarak Şark Musiki cemi - yetine götürdü. Burada isimlerini hür- metle anmağa mecbur olduğum iki ki- şi Bay Kemal Niyazi ile, Bayan Hay » riye benimle hususi surette meşgul ol- iyi edecek ve tıp| dular. Henüz üç ay çalışmıştık, bir gün âleminde mühim| beni aldılar ve o zaman Yenipostaha- Bayan Müzeyyen nenin üzerinde olan radyo müessese - sine getirdiler. Staj devresi filân geçir- meden derhal orada konserler verme- ğe başladım. Sesimi herkes beğeniyordu, radyoda okumağa başladıktan iki ay sonra Sa - hibinin Sesi ve Kolombiya müessese - lerinden teklifler aldım ve plâk doldur- mağa başladım. Müsamerede tesadüfen şarkı söylemem işte beni böylece, kü - çük yaşımda şöhrete ve san'ate ulaş * tırdı. Alaturkanın radyodan — kaldırılma- sile beraber ben de oradan ayrıldım. Radyoda iki sene kadar çalıştım. — Radyoda ve stüdyolarda plâklara okürken hiç heyecan duydunuz mu”? O, omuzlarını silkti: — Bunlar benim için tabil şeylerdi, diye cevap verdi. — Okuyucularınızdan — hiç mektup alır mıydiniz? — Çok Aaldım, hâlâ da alıyorum, kimisi sesimi takdir ediyor, kimi be - ğendiği şarkıları sık sık okumami ri - ca ediyor. n İtalyadan da bir kaç mektüp aldımi. Ki- misi kendilerine plâk hediye etmemi is- tedi, kimisi de benden fötoğraf iste - di. Fakat ben biraz maceraya kaçan bu gibi taleplerin hiç birisine cevap ver- medim, — Şimdi musiki hayatına tekrar gir- diğiniz için memnun musunuz? — Elbet diye tehalükle cevap verdi. Şimdilik radyoda çarşambâ ve cu- ma günleri okuyacağım. Ve sahipleri hayatta olmryan kimselerin - eserlerini tercih edeceğim. Arasıra da halk türkülerini progra- ma ithal edeceğiz, — Bayan Müzeyyen dedim. Sesinizi bozmamak için her sabah yumürta içi- ARASINDA BİR RÖPORTAJ Eşref Şefik töbe mi ediyor, yoksa itiraf mı? - Avrupaya gitmeden evvelki ve sonraki Peyami Safa -“ Açık Söz , ün müvezziler koşusuna dair - “Haber,, in yüzme yarışına girenler niçin sevindiler? Yazan: Naci Sadullah Gün gelir ki, bir reportaj yapabil - İmer, genç ve iri-gözlü mü? mek için, bir kundura eskitecek kadar| Bilgimiz yetmez ki, bu satırların yük- koşmak icap eder. Fakat dün gazetele- rimizin sahifelerine her zamankinden biraz daha fazla dikkatle göz gezdirin- ce anladım ki, alâka uyandırabilecek reportaj notları topliıyabilmek için ne Baatlerce taban tepmiye, ne kırk kapı - hın ipini, ne de kırk kişinin kahrını çek- miye lüzum yokmuş. Ve gazetelerimizin en ciddi havadis- lerine, en ağdalı ilmi makalelerine ve günlük fıkralarına dikkatle dikilen göz- ler, bir mizah ve garabet deryasına dal- miş kadar keyiflenirmiş. Eğer inan - mazsanız, işte gazetelerimiz! Buyurun; o turduğunuz yerde bir dolaşım. * «Tan» da Eşref Şefik ağabeyimiz bu- yurüyorlar; «Hatır, gönül, klüpçülük, teşkilâtçılık bizim için daima ikinci plânda kalacaktır. Sporda tutacağımız yol budur!'» Acaba üstadımız, bundan böyle, spor- da doğru davranacağını mı anlatmak istiyor, yoksa, hatırı, gönlü, klüpçülü- Bü, teşkilâtçılığı ikinci plâna da atsa, kemafissabık daima elden birakmıya- cağını mı itiraf ediyor? Yani, bu yazısı bir «tövbe» mi, yok- sa bir «itiraf» mı? *Ben bu sorgunun cevabını, «kari - ne» yle dahi çıkaramadım! Hem düşünün ki ben, fütürist res - samlarımızın eserlerine bile iyi kötü bir mana verebilmiş bahadırlardanım- dır. > * Cumhuriyette Peyami Safa, Avru - pada on beş günde gördüklerini bir aydır anlata anlata bitiremiyor. «Çok gezen, çok yaşıyandan fazla bilir!» der- ler. Ömrü uzun olası üstad, epey yaşa- mış, fakat hiç gezmemiştir. Yani eskiden bilgisi bir - taraflıydı. Şimdi bu eksiği de tamamlandı. Ben bu- na ilim Bamına sevinmiş, kendi hesa - bıma da dehşetli üzülmüştüm. çünkü; İstifade ettiğim o canlı fıkralarım şimdi büsbütün âlimane yazacaktır. Diyor, ve eskisi kadar da anlıyama - maktan korkuyordum. Büyük Avrupa anketini korka korka okumiya başladım: Üstada, Paristeki ötelinde, kendisini bir kadının beklediğini hâber vermiş - leri — Benim, diyor, Türk genç, bana gı- yaben bağlı, meçhul bir kadına lâkayt kalmama imkân olmadığı için, odama çıktım ve yattım! Sonra öğrendim ki, beni bekliyen genç, filhakika esmer, filhakika Türk- ti.'Çünkü iri gözlü bir kadındı,» Buyurun bakalım: Acaba bu bir şe- ye lâkayt kalamayınca yatağa uzanmak «Avrupat bir alâkar mı? Avrupadaki Türk kadınları hep es- Heeae erenmne dan yarmuşsunuz öyle mi? Güldü. a — Ben . mütevekkil bir insanım, de- di. Öyle yumurtaya filân kulak as - mam, sesimin üzerine düşersem, daha fena olacak gibi geliyor bana..: Biz böyle tatlı tatlı konuşurken, da- ha tatlı bir ses içeriden feryadı kopar- dı, küçük uyanmış ağlamağa başlamış: sek zevkine varalım! Üstadı okumak için bir Paris seyahatine çıkıp ta «âli- mane> yazıları, <Avrupaf» — nükteleri kavrıyabilecek kıvama gelmekten baâş” ka tek çare yok. Fakat tam korktuğuma uğradığıma hükmedip büyük Avrupa anketini an - lamaktan ümit keseceğim sırada gö * züme bir cümle ilişti. Üstad: «Fran * sanın, diyor, sağ cenah meb'usları, faz- la ısırılmış bir mısır koçanındaki scy” rek taneler gibi, birbirlerikden uzak mesafelerde oturuyorlardı.» «Teşbihte hata olmaz!» derler am - ma bilmem bu kadara kadar cevaz var mı? * Müsabaka tertip etmek hastalığı, di- ğer gazetelerimizden Açık Söz refi - kimize de geçmiş. O.da, müvezziler aTasında bir koşu yapıyormuş.- Sanki biçarelerin, sabahtan akşama — kadaf koştukları yetmiyormuş gibi. ; İşin garibi gazete, onlara: «Haydi bakalım, diyor, idmanlara başlayın!* İnsanın gayri ihtiyari: «A açık sözlü refikim... Hiç müvezzi de mi görme * din? O zavallıların idmanı kestikleri var mı ki?» diyesi geliyor! * «Akşam» ahbabımız da, Şifa Yurdu” nun (1 inci yıldönümünde yapılan dü“ vetten bahsediyor. Hastanenin başhe * kimi ,davetlilerine söylediği nutkunu göylece bitiriyor: : — Çok muhterem bayan, ve bayla * rım... Müessesemiz, her. şeyden evvel sizindir... Onun için, yalnız bugünkü an birinci yıldönümü vesilesile değil: her vakit için sizleri burada görmek İ$“ teriz!> Ben: «Acaba, diyorum, doktor da * vetlilerine neden bu kadar kızdı? Y& zıdaki resme dikkat edince, bu sorgü” nun cevabını buldum, ve mitafirleri! bü davete müstahak olduklarını anlü” dım: Çünkü çay sofrası harman yeri * ne çevrilmiş. : * ' Haber ceridesi de, bir yüzme yar” şı tertip etmiş, bu yarışın propagandâ * smı yapmıya çalışıyor. — Muharrirlefa bu maksatla, harıl harıl, bu yarış gÜ © nünde - gördüklerini yazıyorlar. SiZ” yemin ederi ki, aşağıdaki satırları, Y Tışa propaganda- olsun diye yamılan © yazılardan birinden alıyorum! «... Bir aralık tâ, Bürhanın düdü “ ğünü kuvvette öttürürken duyduk Mes ğerse arkarmızdan - Ankara vapuru g€ : Jiyormuş. Eğer başhakem haber vtf meseymiş, çok büyük bir tehlike var * miş.» «... Üsküdar hizasına geldiğimiz Yi7 Man, motörümüzde bir hesaptır bösi” di. Ben denizde on yüzücü - kaldığif! söyledikçe, İzzet itiraz ediyor. Ve '" tahkta bir münakaşadır başlıyor.* «... Müsabaka nihayete eriyor.. "lîbi kes giyinmiş, fakat bir elbisenin sahi' yok. Bir telâş, bir kıyamet..» Ve böylece devam eden yazı -Sli'"""d bitiyor: bil «İstanbula döndüğümüz zamant, mühim (!) yüzmiye giren bütün $ eular neşe içindeydiler.» (Devamı 10 vmcu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: