Aıia(iöluyu tek başlarına geze üç çocuk neler anlatıyor? Küçük çocukların koltuklarındaki karakaplı defter memleketimizdeki emniyetin en kuvvetli delilidir * * » 12 Yaşında küçük Zekâvet cebinden çıkardığı Anadolu haritasını masanın Üzerine serdi, gezdiği vilâyetlerin yerlerini gösterdi. Fakat daha küçüğü sabırsızlandı: Kukla başlıyacak, yeter artık...,, dedi — Hırsız, eşkiya mı? Türkiyede öy- le şey var mm şimdi? Bu cevabı bana Biz bütün Anadoluyu yalnız ba- şımıza dolaştık! diyen üç küçük çocuk- tan biri veriyor. ık ellerinde, büyük seyahatle - rile karşıma sıralanan bu küçük yav- ruların eri yaşlısı ön ikisinde, Fakat insan onun, bir diplomat eda- sile söz söyleyişine bakınca, hayli iler- şını hiç göstermiyen acayip bir cüce olduğunu sanıyor. Adı «Zekâvetr miş. Orta mektebin ikinci sınıfındaymış. Kendisinden kü - çük iki ka den ibaret olan bu şi- rin seyyahlar kafilesine o riyaset edi - yormuş. Kardeşlerinden birisi kız, bi - risi oğlan. Kız dokuz yaşında; oğlan yedi. Kı - zin ismi Sehavet, oğlunun ismi Yılmaz. Zekâvet: — Şimdi, diyor, ben, «Üç çocuğun devriâğlemi» diye bir yoman yazıyo - rum. Hani «İki çocuğun devri âlemi» diye bir kitap vardı ya? Benim roma- nım ondan da güzel olacak. Hangi ga- zete daha fazla para verirse orada neş- rettireceğim. — Neler yazıyorsun bu romana? Seyyahin — kafilesinin şirin — teisi, sandalyesinden yere değmiyen bacak- larını sallaya sallaya cevap verdi: — Neler yazacağım? Seyahatimizde gördüklerimizi. İki buçuk aydır, üç kardeş, yalnız başımıza, — görmedik; gezmedik memleket bırakmadık. — Nereleri gezdiniz meselâ? Küçük Zekâvet, bir transatlantik kaptanı edasile cebinden çıkardığı A- nadolu haritasını masamın üzerine ser- di. Ve ufacık parmaklarından birini ad- larını söylediği vilâyetlerin baritadaki yuvarlaklarına basa basa saymağa baş- ladı: — Kayseri... Sivas... Samsun... Tur- hal.. Tokat... Oradan gene Kayseriye döndük. Kayseriden Adanaya gittik. Adanadan Mersine, Mersinden Malat- yaya, sonra Elâzize, Dtyarıbekire, Kon- yaya, Afyona, İspartaya, Aydına, İz- mire, Manisaya, Uşak'a, Kütahyaya, Balıkesire, Bandırmaya gittik.. Ban- dırmadan da İstanbula geldik. «Bilmediğin Şeye Karışma» Anadoluyu tek başlarına dolaşan çocuklar arkadaşımızla görüşüyorlar fırsat sayarak söze karıştı; bir çocuk şivesile: — Biz, dedi, size yalın sabah dele- cektik, — Neden? — Şimdi vakit deç... Taparsınız di- ye! Zekâvetin ince kaşlarını çatması, Yılmazın söze devamına mâni oldu. O, kardeşine çıkıştı: — Ben sana bilmediğin şeye karışma demedim mi? Biz kapülıdır diye mi gel- medik Son Postaya?.. Matbaa bu saat- te kapanır mıymış? Mahalle - bakkalı mı burası? Ve bana dönerek ilâve etti: — Sözüne bakmayın... Biz size yarın gelecektik amma, kapanırsınız diye de- gil, akrabalarımızla kuklaya gidecek- tik bu gece de ondan! Sehavet, yüzünü buruşturdu: — İyi mi yaptık sanki bu akşam gel- dik de?... Bundan sonra kuklada iyi bir yer bulamıyacağız! Devriâlemden, roman — yazmaktan bahseden küçüklerin, kuklaya gecik- mek endişesine düşmeleri beni güldü- ve peltekİtıklarını söyledikleri büyük işin bana pürüzlü görünen taraflarına takılmama mâni olamıyor. Ve, düşünüyorum: Kimdir bu küçükler? Anasız babasız mıdırlar?. Anaları babaları yoksa, se- yahatin masrafını nereden buluyorlar? Öksüz değillerse, anaları babaları onların böyle bir seyahate çıkmalarına nasıl muvafakat, hattâ yardım gösteri- yor? Eğer küçükler, bu seyahati ailele- rindeni”habersizce yaptılarsa, iki aydır nasıl ele geçirilemediler? Gezdikleri vilâyelterde bir tek zabıta — memurile karşılaşmadılar mı? Ben, bunları, ve bunlar gibi aklıma gelen daha bir çok sualleri, parmak ka- dar yerli seyyahların en bacaksızına soruyorum, Ucuz Bir seyahat Fakat ablası, cevap vermekte on- dan evvel davranıyor: — Biz, alilemizin izniyle, yardımıyla seyahat ediyoruz. Niçin izin vermesinler, bize... Ata- türk'ün memleketinde emniyetsiz bir karış toprak var mı ki? Hem biz, her gittiğimiz yerden, Ankarada bulunan babamıza telgraf Küçük Yılmaz, ablâsının sükütunu | rüyor. Fakat bu gülüş, küçüklerin yap- çekiyoruz. Babamız, Ankaranın tanın- Kızının Evelenmesini İstemiyen baba Bu bir facia ki, insanın tüylerini ürpertiyor. Bütün hâdise henüz genç, bana yazdığı mektubunda içi kan ağ- hyarak diyor ki; — Güzel bir kız olduğumu söylüyor- lar. Ne zengin, ne de fakirim. Şim- diye kadar beni bir çok kimseler - is- tedi, fakat babam vermedi. Kimisini fakir buldu, bazısının ahlâkına güve- nemedi. Nihayet karşıma muhitin en kibar ve yakışıklı erkeği çıktı ve Ba- na evlenmemizi teklif etti. Gidip ba- bamla konuşmasını söyledim. Gitti., Fakat o da red cevabı âldı. Bu genç beni delicesine seviyor, ben ona on- dan daha çok bağlıyım. Nihayet ta- hammül edemedim, babamın karşı- sına çıktım. Bütün düşüncelerimi sü- künetle anlattım: — Yaşım ilerliyor ve evlenme ça- TECTREİSİNE SAT D lardan hiç biri bana uygun adamlar değillerdi. Fakat bu son talibimi ni- çin reddettin? dedim. Babam bütün bu sözlerimden sonra bana ne eevap verdi bilir mi- siniz? — Kızım, ben seni kimseye vere- mem ve veremiyeceğim de. Allahım, bu cümleler bir türlü aklımdan çıkmıyor ve dalma ağlıyo- rum, çıldıracak dereceye geldim. Ba- na acıyınız, bana bu müthiş vaziyet- ten kurtulacak bir çare gösteriniz teyzeciğim. Kızım, vaziyetiniz cidden müthiş ve tehlikeli.. babaniz bir akıl hasta- varsa, onunla konuşunuz. Her gün Bsizin için bir kıymet taşıyor. İhmal ğam geçiyor baba, Şimdiyo kadar be- ve lâkaydi yüzünden tehlikeli bir va- ni isteyenlere karşı red cevabı ver- ziyet doğabilir. mmeni makul buluyorum. Çünkü bun- TEYZE mış odun kömür tüccarlarından Hüse- yin Orak'tır. Bize, birer tane, iki ay muteber olan tren biletlerinden — aldı. Üzerimize bir miktar para verdi. Çün- kü düşürmek korkusu olduğu için bol para istemedik. Paramız — tükendikçe, telgraf çekiyorduk, bulunduğumuz ye- re derhal gönderiyordu. «Üçümüz Bir Arada» Zaten fazla masrafımız da olmuyor- du. Çünkü kaldığımız otellerde bir tek yatak kirası veriyor, üçümüz bir ara- ya kolayca sığışıyorduk, Lokantalarda da bir kişilik yemek ısmarlıyor, ve üçümüz de doyuyorduk. Sonra, gittiğimiz vilâyetlerde, vali- leri, emniyet müdürlerini ziyaret edi- yorduk. Onlar bize ziyafet te çekiyorlardı. n İNGİLTERENİN Dünyanın en büyük Vİmparatorluğu nasıl kuruldu, nasıl genişledi ? Yıı'ıııı Süleyman Bıtkı —— (Cromvell) in bu istibdad 1653 ten 1658 tarihine kadar an- cak beş sene sürmüş, dikt rün mesanesindeki bir kum tanı büyüyerek taş olmuş ve nihayet öl müne sebebiyet vermiştir. Yerine oğlu Richard Cromvell geçmişse de bu, â - ciz bir adam olduğundan memleketi i- dare edemiyerek çekilmiş ve yerine ge- ne (Stuart) hanedanından İkinci Şarl ve onu müteakıb kardeşi İkinci Jak geçmişlerdir. Bunlardan İkinci Şari, İngilterede protestanlığı hâkim kılmak için kato- liklerle uğraşmış, fakat yerine geçen İkinci (Jak) katolikliği tekrar iadeye çalıştığından damadı ( iaume d'O - range) tarafından tahttan iskat edil - miştir, Bu Gilliaume meşhur (hukuk irade- namesini) kabulle İngilterede hürri - yeti idareyi kat'i surette tesis eylemiş- tir. Bundan başka İrlanda katolikle - Tini de mağlüb etmek suretile katolik- liğin iadesi gailesine de nihayet ver - miş, ondan sonra hükümdarlık maka- mını baldızı (ÂAnne Stuart) temiri et- miş, bu kadından sonra da (Hanover)e hanedanından Birinci (Jorj) Kral ol- müuşlur. Fakat gerek bu Birinci (Jorj), gerek halefi İkinci (Jorj) 1727 - 1760 aslen Alman olduklarından, İngilterede hü - kümdarlık makamı bir hayli nüfuzunu kaybetmiş ve devlet idaresi parlâmen- toya ve parlâmentoda da daha ziyade (Whig) lere yani liberallere kalmış - tır. İngilterenin müstemleke siyaseti bu devirde başlamış, bu siyaset büyük bir fikri takible idame ettirildiğinden ni - hayet İngiltere Fransayı mağlüb ede - rek 1763 muahedesile (Canada) yı el- de etmiştir. İkinci (Jorj) dan sonra makamı hü- kümdariye çıkan Üçüncü (Jorj) İngi - liz ruhile daha ziyade istinas etmiş ol- duğundan hükümdarlık makamı dev- Jeti siyaseti üzerinde yeniden müessir olmağa başlamıştır. Bu kral (Vig) leri yani liberalleri bırakarak (Fory) yani muhafazakâr - larla idare yolunu tutmuş, İngiltere bu sırada Amerikayı kaybetmiş, dahilde birçok müşkülâtla karşılaşmıştır. Bu müşkülât üzerine bir aralık liberaller tekrar iş başına geçmişlerse de onlar da muvaffakiyet gösterememişler, ni- hayet 1783 te mutedil muhafazakâr - lardan" (Villiam Pitt) Başvekil ol - muştur. Bu adam Fransız ihtilâli kebi- rinin müthiş bir hasmı olduğu gibi Na- polyona karşı da büyük düşmanlık (o yoldaki mü göstermiş, maamafih Napolyon nihayet | mevzu olan ğümrük rüsumunun idaresi metaneti sayesinde Fransa ile yirmi $8 ne kadar süren harb ve husumettef muzaffer çıkmış ve 1815 — (Viyal kongresinde bir hayli müstemleke te€ * | minine muvaffak olmuştur. Yalnız Nö* | polyonla süren uzun harb İngilterey? iktısaden büyük darbeler de indirmi$ | ve 1815 Viyana kongresinde umufl | sulh imzalandıktan sonra İngilterenil düyunu umümiyesi 5 milyara çıkmış * tır ki bu miktar, o zaman için İngilif milleti için fevkalâde bir yük teşi eylemiştir. 1815 ten bugüne kadar Viyana koöngresinden sonra İngille” rede mühim bir buhranı iktısadi zü * hur etmiş ve muhafazakârlar bu mü$f” külât içinde idarei umura çalışmışlaf” dır. Kral Üçüncü (Jorj) ise arada dek olduğundan biraderi kendisine vasi naib tayin edilmiş ve nihayet 1820 d& Üçüncü Jorj vefat ederek yerine bi * raderi, Dördüncü Jorj unvanile geç * miştir. Dördüncü Jorjun zamanında meş * hur Caning Başvekil . olarak — halkif memnuniyetini mucib olacak bir ta * kım tedabire tevessül etmiştir. Gel? bu Kralın idaresi zamanında nihayt | katolikliğin memlekette serbest bir dif | olduğu ilân edilmişti. O tarihe 'kadâf katolik mezhebinde olmıyanların in * tihab hakkı olmadığı gibi, büyük me * | muriyetlere de tayin edilmezlerdi. — Görülüyor, ki İngiltere gibi hürri * yet, vicdan ve imanın en serbest bü * handuğu memleketlerde bile bu hüf riyetler öyle asırlarca evvel tanımma * mış, bu hürriyetin kabul ve tasdiki 87" cak bir asır evvel, o da katoliklarin bi yük mesaisinden sonra vuku bulmu?” tur. 1830 da dördüncü Jorj vedat ederei yerine dördüncü Kilyom kaim olmuş$” tur. Gayet şedit tabılı olan bu hüküm ü dar ayni zamanda hürriyetperver bif adam da olduğu cihetle parlâmentonüf çoktanberi istediği intihabat — slahatl meselesinde parlâmentoya müzah: etmiş ve bu ıslahat niha: 1832 de kâ” bul edilerek bu suretle İngilterede taff| bir demokrat devlete mahsus um! intihabat hakkı kesbi tekâmül ve kat'” yet etmiştır. Dördüncü Kilyom 1837 genesinde VE | fat ettiğinden, yerine yeğeni meşbil kraliçe Viktorya henüz 21 yaşında O duğu halde geçmiştir. Kraliçe Viktorya devrinin başlan” cında İngilterede sosyalist cereyâl, artmış ve bu cereyan nihayet ( l Union) denilen sosyalist teşekkülüfü müncer olduğu gibi meşhur (serbest mübadele) ye taraftar o) R adelâtı buğday uzewrıfı; malüm olduğu üzere (Vaterlo) da Dük|deki meşhur bir karar ile ilgasını in' dö (Velington) tarafından mağlüb e - |etmiştir. dildiğinden İngiltere, ricalinin azim ve (Arkası var) Si j zi bilmeyen yoktur. Bir Şüphe Çünkü bemen her yerde, tâ istas- yonlara kadar, valiler, meb'uslar ve|ye kadar mekteplerimiz açılmış halk tarafından teşyi olunduk!.. 'Yalnız Elâzizde, emniyet —müdürü bizden nedense şüphelendi. Fakat An- karaya babamıza telgraf çekip te mü- saadeli olduğumuzu öğrenince, yanıldı- ğını anladı, ve bize yardım etti. mi seyahat? Balkanlar Ve... Avrupa — Evet... Şimdi Ankaraya dönünit olat cak!. Gelecek sene, gene seyahale 9; rupa seyahatine çıkacağız... Yani, mektepten - çıkmcaya Kü 9y! tatillerde, yavaş yavaş bütün dünY (Peti | w. — Onlar size hiç bir şey sormuyor- lar mıydı? — Hayır... Bir kere üzerlerimizde nüfus kâğıtlarımız vardı. Sonra” sizin gazeteniz, seyahate çıktığımız zaman Fakat başka bir vilâyet valisinden | 46laşmış olacağız. ü çok fena muamele gördük. «Kukla Başlayacak Abla..» — — Küçük Zekâvet, kucağında duran| — Küçük Yılmaz, bilmem kaçınci ğ kara kaplı koca bir defteri önüme U-|f4 ablasının eteğini çekti: ör bizden bahsetmiş, Tesimlerimizi bas-| vt Ve S S ö K Kukla başlıyacak abla... Y“:f 'alinin i O gazete de cebimizdeydi. Ve niha-| — Bu defterde dedi, uğradığımız bütün | _rî““w"d'“mğ,:;f_ b"“"w kn:ğ,':,, içiğ yet, babamız bize, üstü firmalı, altı An- | vilâyet valilerinin imzaları vardır. barekite hazıdanat ÜürHeü haı”” kara zabıtasından tasdikli ve imzalı bir | Hepsine de, bu seyahatiı yğğ"l";:ğ:p' Ki ğ * de izinname vermişti. tığımızı yazdırıp imzalattık. Fakat o| — ».. . i.. Müsait Hem bu vesikalar olmasa bile ne 1â- | dediğimiz vali, nedense, bu isteğimizi ,mîmm*af uzun beyanti” zım gelirdi? Biz öyle kaçak filân olsak, | yerine getirmedi. Ve bize: V veridiz! Be. kendi ayağımızla valiye, emniyet mü-| — Haydi, haydi... dedi.. Ben çoluk| — 6 ) op . LA D gülerek d dürüne gider miydik? Onlar bunu da|çocuk güllâbicisi değilim... karken düşündüm ki, hudutlarını g. düşünüyorlardı tabif. Zekâvet kaşlarını çatarak ilâve et-|, © — 1 h. O m,',jyem,_ şu Ki kard Onun için bizi gayet iyi karşılıyor- |ti: cük seyyahların koltukla: pi lardı. Yanımıza adam veriyorlar, mem-| — Amma, biz yarın Atatürkle de kaplı deftercikten daha kuvvetli e leketlerinin görülmeğe değer her yeri-|konuşacağız. Onu şikâyet edeyim — de,|Gelilini aramak; zahmetlerin a ni dolaştırıyorlardı. görür o... : zumsuzudur! Şimdi bu saydığım vilâyetlerde bi-İ — Ya, dedim, bundan sonra? - Bitti Selim Tevfik ız