26 Ağustos SON POSTA Son Posta'nın tarihi tefrikası Orada bir can pazarı vardı. Denize Hdökülen askerlerin ve zabitlerle kü - tekçilerin kimisi karaya çıkabiliyor, ki- Misi de boğulup gidiyordu. Lâkin diğer İspanyol kadırgaları evvelkinden daha hızlı olarak Adaka- ün cenup burnunu dönüyorlardı. Hem de bunlar en önde giden arka « daşlarının başına geleni gördükleri i- Bin daba uyanık davrüniyorlardı. Batandan başka sekiz gemi daha Vardı. z Hepsi de birbirlerinden önce çıkmak için acele ediyorlardı . ü Tüpe KAPANDA... Ötedenberi Adakaleyi ele geçir - Mek Hayreddin beyin kalbinde derin bir kök salmıştı. Altı yıl içinde bütün kargaşalıkları bastırdığı, Cezayir ve Telemsanla bütün civarını bükmü al- tına aklığı halde burnunun dibindeki bu İspanyol kalesini yıkamamıştı. Adakaledeki İspanyollar hele son Zamanlarda işi büsbütün azıtmışlardı. en hemen her gün oradan şehre Yeya şehir kıyısına doğru tüfek ve tap #teşi açılıyor, Cezayir halkına ve ora- i Türk leventlerine rahat verilmi - Yordu . Hayreddin bey Adakaleyi ele geçir- mek için çoktandır hazırlanıyordu. Mtâ bu işe girişse pek çok barut lâ- zım olduğunu hesaplamış, bu barut - Yapmak için kendisine yetecek ka- dar güherçele bulamamıştı. de Kanuni Sultan Süleymanın damadı İbrahim paşa Mısırdaki işleri gözden geçirmek üzere gitmişti. Orada bulunduğu sırada kendi hesabına sa - tılmak üzere Venediğe bir gemi dolu- su güherçele yollamıştı. Cerbede konaklıyan Türk korsan « karı Adriyatik denizine doğru yaptık - ları bir akında bu gemiye rastlamışlar Ve sormuşlardı: — Venediğe ne götürüyorsunuz? — Güherçele... Korsanların gözleri dört açılmıştı. O sırada bu mal onlar için aşağı yu - kanı altın kadar değerliydi. Korsan rcisi sordu: — Bunu Venedikte barut yapsınlar da bize gülle yağdırsınlar diye mi gö- türüyorsunuz? Bu sorgu tam yerindeydi. Fakat İbrahim Paşa böyle düşüne - Mezdi. Kölelikten yetişen ve Venedikte ta- Bıdıkları olan bu adam eline geçecek paradan başka ne düşünebilirdi? rsan reisi, geminin kaptanına ba- | Brdı: .— Düş önüme... Bu mal Venediğe mez, — Fakat... Bu bir vezir malıdır. B"lden hesap sorulur. — Ne malı olursa olsun. Bize lâ . î"ll eolan mal bizimdir. Hele düşmana Üvvet verecek bir malı ona ulaştıra « __hdıı' budala mı sandın bizi? Düş 'v:h!. yoksa şimdi boynunu vuru - Hayreddin Bey bir gemi dolusu gü- '“'îılenjn Cerbe adasına getirilmiş ol nu işittiği zaman kalbi sevinçle Sarpmış, gözleri sevinçle — parlamıştı. H"nin Salih reisi çağırmış: " — Şimdi hemen bir kadirgaya bin, Yosdoğru Cerbeye git. Orada bir gemi Yolüsu güherçele varmış. Mümkün ök kadar çokça aL Dilediğin kadâr Dxîhmişli“ yasına da Salih reise verilmek Üzere Mişti, üç bin altın getirmesini emret- - Hayreddin Bey getirttiği güherçele- Yi kendi canı gibi saklamış, çok fayda 'Müştü. / Numara : 57 1530 da her taraftaki alçakları or -|top konmuştu. Kırk beş kadirga da de- tadan kaldırdığı, tam manasile hâkim İniz tarafında borda nizamı — almıştı. olduğu bir sırada artık burnunun di -|Her biri provalarındaki üç veya dört bindeki Adakaleyi düşünmek zama -|topla hiç durmadan ateşe - başladılar. nının geldiğini anladı. Böylelikle karadan ve denizden hiç a- Adakaleyi dövmek için büyük top- | ralık verilmeksizin, gece ve gündüz lar döktürdü. Bir çok barut yaptırdı. gülle yağdırtıldı. Reisleri çağırarak şunları söyledi: İspanyollar kalede açılan gedikleri — Düşmanlarla ve alçaklarla savaş luıpuhyol,lmdı. için dağlar ve çöller aşarız. Denizler -| — Üstelik Hayreddin beyin uzun men- den geçeriz. Her - zorluğu — başarırız. | zilli toplarının ve kaleye sokularak a- Artık çok şükür uzaktaki düşmanları|teş eden kadırgaların gülleleri kulele- ve alçakları hakladık. Onlarla uğraş -|İrin içine kadar geliyordu. maktan Adakaleye saldırmak için fire| Tam bir hafta geceli gündüzlü bir sat bulamartıştık. Lâkin artık bunun|gülle sağnağına tutulan Adakalenin da sırası geldi ve çattı. Uzaklarda sa -| mazgalları yıkılıyor, kuleleri parçalanı- vaş aramağa ne lüzum var? O bizim| yor, askerler kırılıyordu. ayaklarımızın dibindedir. Hemen A -| — Kalede beyaz bayrak görüldü. dakaleye hücuma başlıyoruz. İspanyol kumandanı Türk kuman- Reisler bunu: danına şu haberi yolladı : — Hay hay... Çok güzel olur. — Biz artık aman dedik. Çıkıp gi - Diyerek kabul ettiler. delim ve kaleyi size bırakalım. Adakalenin karşısına yüze yakın (Arkası var) Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Rektörlüğünden : 1 — Yüksek Ziraat Enstitüsünün yıllık ihtiyacı olan aşağıda isim- leri yazılı 6 kalem sabon, soda, ve saire hizalarında gösterilen mu - hammen bedeller üzerinden toptan açık eksiltmeye konulmuştur. 2 — İhale Yüksek Enstitüsü binasında toplanan idare ve ihale ko - misyonu tarafından 8/9/936 tari hine rastlayan Salı günü saat 16 da yapılacaktır. 3 — Muvakkat teminat 264 liradır. 4 — Parasız şartaamesini almak isteyenler Daire Müdürlüğüne müracaatları. — «554» «652» Cinsi Miktari Kilo 5000 2000 600 kutu 200 » ün 2000 50 adet Kuruş Beher kilosu — Yekün fiatı K. 45 15 80 45 18 Sabun Soda Fayda' Kaol Pril Flit pompasi 1 kiloluk 250 gramlık 3517,50 İnhisarlar U. Müdürlüğünden: Şartnamesi mucibince nısfı 10/18 ve nısfı 18-50eb'adında 1000 ton krip- le maden kömürü 31/VIN/936 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 14 de pazarlıkla satın alınacaktır, İsteklilerin şartnameyi görmek üzere her gün ve pazarlık için de tayin olunan günde 96 7,5 muvakkat teminat parasiyle birlikte Kabataşta Levazım şubesindeki Alım satım komisyonuna atları. (674) n — Burdur Belediye Reisliğinden : Burdur Belediyesine 225 metre 70 lik iki Rekor ve her yirmi beş met- vede ağızlıklı ve 24 telli en iyi cins bezhortum pazarlıkla — alınacaktır. Bu cins hortumu bulanların 15/9/936 da yüzde 7,5 kuruş teminat para ve teklifnamelerile veya bizzat saat 14 de Burdur Belediye Encümeninde ha- zar bulunmaları ilân olunur. «665n JUVANTiN KANZUK Saç boyaları a c İşte bu en ufak fark Krem Pertev'in faikiyetini size anlatabilir, Çünkü: Krem Pertev; Her hangi bir tesa- düfün veoya mahiyeti meç- hul bir keşfin neticesi de- gildir. Krem Pertev çok ça- hışılmış ve çok - tecrübeler- den sonra kibar mahafile takdim edilmiş yegâne Krem olup başlıca fevaidi: Cild- deki mesamalı yumuşatarak kapatır. Bu suretle bu me- samatı harici tesiratlan mu- pbafaza ederek cildin pürüz- lerini det'eder. Cildi besler ve bu surelle gençlik ve te- raveti temin eder. Cildde şeffaf ve gayrikabili nüfuz bir tabaka yapar ki yazın sıcağın, kışın, soğuğun tabribatına mani olur. Kumral ve siyah olarak sabit ve tabil renk verir. Ter ve yıkan- makla çıkmaz. Yegfine zararsız ve lamınmış sıhhi saç boyasıdır. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ Beyoğlu - İstanbul Crzküye | Bin senelerinde ve sıcak bir yaz günü- nün Pek erken bir zamanındaydı (He - medan) in kenar evlerinden birinin kapı - sında bir adam durdu. Bunun başında hafif bir sarık, sırtında beyaz pamuk bezinden bir cübbe ve ayak- larında ham deriden ve burunları kalkık bir çilt pabuç vardı. Orta böylu, seyrek va kara sakallı, par: dak bakışlı, fakat cesaretsizdi. Ayaklarının ucuna basıyor, kapının iç tarafındaki ses- leri dinliyor, tetikte bulunuyordu. Bu sırada kapı oynadı. Beyaz elbiseli adam hemen kenara çe- kildi ve bir köşeye sindi. Kapı açıldı ve otuz yaşlarında bir ka- dın çıktı. Kolunda bir testi vurdı. Köşeye sinen adam cübbesinin kenarile yüzünü ya- rıdan fazla örttü, başını eğdi ve kısık, bo- Buk bir sesle mirildandı: — Allah rızası için... Bir sadaka ... Kadın ona bakmadı bile... — Allah versin! Diye homurdandı ve gitti. Kadın köşeyi kıvrılımca dilenci rolünü yapan adam hemen doğruldu. Kapıyı ya- vaşça vurdu ve açılınca sekiz on yaşla - rında bir kızla karşılaştı. Küçük kız ona yol verdi: — Buyur, babacığım... Dedi. Bu adam Hemedanda Makamat adile dilenciliğe dair hikâyeler yazınağa başlı- Yan şair (Bediüzzaman) dı. Ön iki yıl önce basık tavanlı ve karan- hık bir medresede yarı aç yaşarkea bir ho- cası ona şöyle demişti: — Dünyanın derdini ne çekersin? Sen evlenmelisin? Elimde bir kısmet — var ki, deyme gitsin! Ahu gibi gözler, kalem gibi kaşlar, kiraz gibi dudaklar ve servi gibi bir boy... Üstelik hanı, hamamı ve bahçe- leri de var... Doğrusu insan dünyaya hep böyle çile çekmek için gelmez ya... Böyle bir medrese çömezine de mallı karı geraktir. Amma bu bir dulmuş. Bundan ne çıkar? Allahın emri ve Pey- gümberin sözile evlenmiş ve gene Allahın emrile dul kalmış. Yarınki nushamızda : Gece gelen yaralı Tercüme eden: Zsemet Hulüsi Cevabını vermiş, fakat şunu da ilâ « ve etmişti: — Size inam » mm amma, bir kere görsem... Hoca buna tazı olmamış: Görmek mi? Namuslu bir kadın, nikâh olmadan sana kendini gösterir mi? Bun- ca yıldır medresede okursun da, bunu öğe renemedin mi? Bana inanmiyor: ve güven- miyor musun? — Aman, yanlış anlaşılmasın... Hani... İşte Hürmüzle böyle evlenmişti. “Bediüzzaman zifaf gecesi karşısında iz- bandat gibi, kalın kara kaşlı, erkek bakışlı bir pehlivan karı bulmuştu. Kendi kendini şöyle avutmuştu: — Eh... Karı dediğin her şeyden önce sağlam ve acar olmak gerek... Hürmüz sudan döndüğü zaman odanın eşiğindeki pabuçları gördü ve bağırdı: — Geldi mi?. Nerede 0? Başı sarıklı zındıklarla sabahlara kadar şarap içerek şiir diye zirvalamayı gösteririm ona ben... Bir hamlede odaya girmiş, yüklüğe gi- ren şairi kolundan tutarak bir çekişte or- taya sermişti. Bediüzzaman yumruk, tekme ve sopa altında hışır gibi olmuştu. Gürültü komşulara kadar gitmiş ve me- rak edenler pencerenin dibine gelerek sor-| 1 muftlardı: — Hürmüz, ne var? Ne oluyor orada) — Ne olacak? Bu... Bediüzzaman yerinden fladı. Kendi - sihden hiç umulmıyan bir çeviklikle karı - sının ağzını kapadı ve onun kafes arka sından dışarıya söylenen sözlerini şöyle bi tirdi: — Bu yumurcağın yaramarlıkları bit - iniyar ki:. B ah 'de gertiyi kırınış.. Komşular gülüştüler. İçlerinden biri gülerek cevap verdi: — Sağ olsun, testiden çok ne var çar- gıda?.. * Aradan yedi yıl geçmişti. Gaznenin saraya yakın ve büyük ev - Şairin ölümü Yazan: Kadircan Kaflı |1rvind:n birinde, duyarları Acem rtesim < lerile süskü bir odada bir adam yatakta ya- tıyordu. h Yüzü gözü sarılmıştı. , Bir kolu da sargı içindeydi ve doğrula — mıyordu. H Bu artık bütün İranda ve Arap ülke < — sinde tanınmış olan, Gazne sarayının gözk delerinden şair Bediüzzamandı. * Başucunda şişman, kır sakallı, yorgun' bakışlı bir adam bağdaş kurup oturmuş tu. Bu da, tanınmış bir hekim olan Muazr dı. p Bediüzzaman kesik ve yorgun bir sesle — anlatıyordu: 4 — Ölmek istemiyorum. Yaşamak isti « yorum. Fakat yaşıyamıyorum. Bu domuz karı benim başıma gönderilmiş bir belâ 4 drt Ne günah işledim ki Allah bunu ba J na verdi? Hemedandan bir gece torbamır — sırtıma vurarak kaçtım. Bir dilenci — gibi — köy köy, şehir şehir dolaşarak Nişapur'a gittim. Vaki Ebülkasım için bir kaside yaze, dım. O anda beni konağına aldı. Eğlen « celerinde bulundurdu. Bir sabah — tüzgürü kadar hafif ve ruha yakın cariyelerle kar' gilaştım. O ne günlerdi? Lâkin bir gün sax ray kapısında bir yaygara koptu. Ebül < — kasım bile yerinden fırlıyarak oraya kı tu ve ben de arkasından gittim. Bir de n göreyim, benim karım değil mi? Heme dandan kalkmış, gelmiş, benim orada ol düğümü öğrenmiş. Kapıcı — bırakmayınca, — da onunla boğaz boğaza kavga etmip — «Benim nikâhlımdır» diyerek — yakamdan — tuttu. Sürükliye sürükliye konaktan ı..: götürdü. Oradan da kaçtım. Bir kara HŞ gibi arkama düştü ve beni burada da bulx — du, Halimi görüyorsum. Beni bu belâdam kurtar... TÜ y — Öyleyse ondan kurtulmak için öl e) mekten başka çare yok... İkisi de susmuşlardı. Bediüzzaman birdenbire başını kaldır di: : — Yalandan ölemez miyim? Haydi gğ işi yapalım. Sen becerirsin! j — Güç bir şey değil. Bir ilâç var ki büğ bardak suya yedi damla koyar da içiri: İ yirmi dört saat ölül gibi kalırsın, doğru değil bu.uş Yalancılık olur.. —| © — Fakat ne bür yük bir sevap olur, biliyor musun? ——— Bediüzzas man bu parlak dü y 4 şünceyi kafasına yerleştirmişti. / Hekimi en sonra kandırabildi. y İ ) Hürmüz ertesi sabah uyandığı zamiam yanıbaşındaki kocasını dürttü: j — Kalk... Namazı kaçıracaksın! Fakat kocası hiç kımıldamıyordu. Şi Bir daha, bir daha dürttü. Hattâ yums rukladı. Sonra bir çığlık atarak onun ıâiıüı, Âj kapandı. 4 Hıçkıra hiçkira ağladı. t İç aat sonra şair Bediizzmamanın Ölü ç — aüi binlerce adamın önünde ve eller ara v sında mezarlığa götürüldü. j Hekirn Muâaz onların başındaydı. î Mezarın geniş olmasına, kolaylıkla a « — çılacak şekilde yapılmasına çok dikkat ge — diyordu,. Dualar okundu, paralar dağıtıldı. İz « bandut gibi kadın mezarın topraklarına Bilerek göz yaşları döktü. En sonra o da gitti. Ö gece Kazma ve kikük taryan Ür K dam bir hırsız gibi mezarlığa girdi. ğ mezarın topraklarımı kaldırmağa başladı. Lâkin birdenbire olduğu yerde .ıl_ıı.J 4 Düştü ve bir daha kalkmadı. ğ Merarın içinden çığlıklar geliyordu. Yakından geçen bir adam bunu düya — du. Başkalarına haber verdi. İ Bediüzzamanı çıkardılar. Fakat can çe — kişiyordu. Hekim Muaz kalb hastalığından ölmüşei tü. ü Biraz sonra Bediüzzaman da artık cans, sız kalmıştı. Onun başucuna eğilen bir Ka ca doğruldu: — Her şey Allaha dönerl.. Dedi. y Oradakilerden biri hocanın yanınldalığ başka bir hekime sordu: — Bediüzzaman neden ölmüş? — Korkudan... ”