Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları Gâvur Mehmet, bütün kuvvetile: — Merdivenlere atılın!.. Diye bağırmış.. ve kendini, karşi ta- yafa atmıştı. — | Fakat, ne kendisi ve ne de öte « _HİM. gittikçe, şaküli bir vaziyet alan — © mütcharrik zemin üzerinde tutuna- — Mamışlar; karanlık bir boşluğa doğru — yuvarlanmışlar ;birer birer, derin bir — u içine düşerek çabalanmıya başla - — mışlardı. t * ! Biraz sonra içine gireceğimiz kor - — kunç zindanları, karilerimize daha iyi anlatabilmek için, burada bir lâhza te- — vakkuf edeceğiz. ( Bizans tarihi) nin — küçük bir kısmına, sür'atli bir göz gez- — direceğiz. Bizans imparatorlarından (Anas — tas), şimdi (Ayvansaray) dediğimiz — yerin hemen üstündeki Haliç'e nâzır “tepeye (Velâgerna) sarayını inşa et- tirmişti, Bu saray, mükemmel ve muhteşem- k di. Onun için Bizans sarayları arasın- — da ehemmiyet kesbetmişti. Sonrala - ri, ava giden imparatorlar burada bir — kaç gün kalarak eğlencelerle vakit ge- — çirirler; bazan yazın sıcak günlerinde buraya yerleşerek haftalarca ikamet e- derlerdi. — Bir müddet sonra, (İmparator, Teo- — dos) İstanbulun - ikinci - yani, şimdi — mevcut olan - surlarını yaptırdığı za - —— Man, bu saray, kale duvarlarının hari- — cinde kalmıştı. Sarayın etrafı da, yapı- lan bir çok binalardan kalabalıklaşmış - N M Buna binaen saray ile etrafındaki binaları da ayrıca bir sur içine almış- lar; ve yeniden bir takım eserlerle süs- — lemeye başlamışlardı. —© Çlmparator, Birinci Komenos) şe- — hir dahilindeki büyük sarayı tedarik e- K '_deıek bu saraya gelmiş; ve yerleşmiş- . Ondan sonra (Velâgerna) sarayın- — ga büyük bir inşaat faaliyeti başgös - — termişti... Sarayı ihata eden - surlar, bir takım burçlar ve kulelerle tahkim e- dilmişti. Sarayın etrafı da, kıymetdar ağaç ve çiçeklerle müzeyyen bahçeler- — de süslenmişti. İmparatora ve harem dairesine mah- sus daireler yapılmıştı. Bu dairelerin etrafına da, muhafızlara mahsus kış « lalar, saray erkânınm daireleri, kilise - Ter, küçük manastırlar, — sıralanmıştı. — Bütün bu binaların ortasında da, aziz- — İerden (Aya Lihorna) ya ait bir ayaz- " ma vardı. — BSarayın kapısı, şark tarafına açılıyor- — du. Buradan, etrafı kıymetdar sütun- larla müzeyyen bir avluya giriliyordu. Bu avlunun nihayetinde de; bütün haşmet ve azametile, saray görünü - Yor.. imparatora mahsus dairenin, al- GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı; 46 ları, saraya müuhalif olan mühim ze - vata mahsus bir hapishane haline ge- Hrkkiişli? Rivayete nazaran buraya ilk defa olarak - hükümeti zaptederek hüküme darlığı kurmuş olan - (Mihail Ane - SON POSA a İttihatçılar Devrinde © 3) NT Dt ğ MUHALEFET &t 63] Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? ş i — 32 — Yazan: Ziya Şakir' Sait Paşa için Meşrutiyet usulü meçhul bir tarik idi. Şaşıracağı aşikâr idi. O rütbe şaşırdı ki adeta Garpta (Sokak politikası) yadolunan anarşiye vardı.. faa etmek ıdı Bu dahi, her nevi (he - v Son FPosta'nın siyast tefrikası * Bu gibi ahvalde vazifeşinas bir hüs yetin rizası ve malâmatı haricinde ol mas) isminde Giritli bir prens hapse-|kümet bulunursa; bu gibi yaygaraların | sabâtı zâtiyeden muarrâ), hattâ müş- dildiği için gerek bu küleye ve gerek * biraz sonra - bu kulenin altına yapı- lan zindanlara; (Anemas kulesi,) (A- nemas zindanları) ismi verilmişti. Anemas zindanları, çok müthişti... Bu zindanlara, kulenin dibindeki ke- merli bir kapıdan girilirdi. Otuz adım kadar, dar ve alçak bir yoldan geçil - dikten sonra: üstü kemerli ve karanlık bir sofaya gelinirdi. Bu sofaya açılan küçük bir kapıdan sağa dönünce tek- rar üstü kemerli ve kemerin üstündeki demir parmaklıklı küçük bir pencere- den ışık alan büyücek bir odaya geçi- lirdi. Bu odada, cürmünü itiraf etmiyen veyahut — arkadaşlarını — söylemiyen mahbuslara işkence yapılırdı. Ve, vü- cudu ortadan kaldırılması lâzım gelen- ler; bu odanın ortasında derin bir ku- yuya atılırdı. Bu odanın karşısındaki - kapıdan, tekrar bir dehlize girilirdi. Ve tekrar bir sofaya gelinirdi. Burada gizli bir kapının arkasında bir merdiven vardı. Bu merdivenden, kulenin üst katına çıkılırdı. Sofanın diğer bir kapısından da tek- rar bir galeriye girilir; buradan da, a « sıl zindanların bulunduğu — höcrelere gidilirdi. Höcrelerin bulunduğu yer: iki katlı idi. Her katta, dar ve uzun bir koridor üstünde, yirmi dört höcre bulunmak - ta idi. Üst kattaki höcrelerin en sonu da, birbirine geçme iki oda ile nihayet bulmakta idi. (Arkası var) İtfaiyemizin yıldönümü . — Münasebetile (Baştarafı 6 ıncı sayfada) bazan ayni yol üzerinde ikişer üçer ta- kım ara ile birbirlerinin peşlerine dü- şerlerdi ki bu dehşetli bir tehlike mey- dana getirirdi. Yangına gidip gelirken başka bir sandığa yakalanmak çok ayıp olduğu için böyle dümdüz ve upuzun yollarda çaresiz birbiri peşine sıralanan sandıklar birbirlerine yakalanmamak için olanca kuvvetlerini sarfederler; bazan yarı yolda birbirlerine girip bas- ehemmiyeti olamaz. Lâkin, Sait paşa için meşrutiyet usulü, meçhul bir ta- rik idi. Şaşıracağı, âşikâr idi. O rütbe şaşırdı ki, âdeta garpta (s0- kak politikası) yâdolunan anarşiye vardı. Bir misalin zikri kâfidir. Bir sürü ayak takımının başında şeyhislâm Cemaleddin efendinin mah- kül ve mühlik bir vazifei yatanperve. râneden başka bir şey değildi. Bu hareketime karşı ihtiyar olu - nan muamele, malümdur... Biz, (va- tan hâini), (haris câh) imişiz... (Cemi- yeti mukaddese), bizi bilmek, tanı - mak ietemezmiş!.. Bizim, (cemiyet) « dühule liyakatimiz yokmaş. dumu Muhtar bey, Babıiâliye gelip, Sa- it paşayı binek taşına kadar sürükleyip, millet namına bir takım hezeyanlar ih- tiyar eder, bir sillei te'dibe talip olur. Sait paşa ise, âni vermeye akıl ede - medi. Bâlâ rütbeli bebeğin, milletini soymak emrinde önayak olan gafilin, jurnali üzerine muâyede resminin Be- şiktaş sarayından kaldırılıp merasim kasrına naklolduğunun sağa ve sola müftehirane ifşasında mahzüru edebi görmiyen sersemin (millet vekâletini), Sait paşa kabul ile, cevap vermeye müsareat etmişti. Işurada, bir lâhza durarak bir istit- rad yapmıya lüzüum hissettik. Murat beyin, - anlaşılması güç bir ifade ile » yazdığı şu satırlarda, müp- hem noktalar vardır; arzedelim. 1 — Murat beyin (bir sürü ayak ta- kımı) dediği kitle, meşrutiyetin ilâ - nından heyecan duüyan halk idi. Bun- ların çoğu da o günün varlığını teşkil eden, (Türk) gençleri idi. Acaba; bunların içinde (avantür aramak için İstanbüla gelen) ler bulunmadığı için mi, Murat bey bunlara (ayak takımı) demişti?... 2 — Şeyhislâm Cemaleddin efendi- nin oğlu Muhtar bey, bunların başına sebepsiz geçmemişti. Çünkü Muhtar bey şahsen Abdülhamidin makbulü ve © devrin en yüksek bir mensubu olmak la beraber, meşrutiyetin en hararetli ta- rafdarlarından, cemiyetin de İstanbul şubesi azalarındandı. Cemiyete, ihanet etmemişti. 3 — Bir kurban bayramı tebrik me- rasimi esnasında vukua gelen zelzele- den, Dolmabahçe sarayının merasim salonunun kubbesi çatlamıştı. Muh - tar bey, bunun için Abdülhamide bir ariza vermiş; bâdemâ, bu salonda me- rasim yapılmamasını tavsiye eylemiş- ti. Muhtar beyin bu arizası, - o kadar nânı nimetine garkolduğu » padişahını | tehlikeden korumak derecesini | bir — tin yaldızlı kiremitleri, gözleri kamaş- tırıyordu. Sarayın etrafı, koca bir mah yllp ha- Hini almıştı. Sarayın ve Bizans kibar - — larının hemen bütün hazineleri burada — toplanmıştı. — Bu sırada, Bizans üzerine bir takım — akınlar başlamıştı. Lâtinler, Avarlar — yesaire kavimler tarafından yapılan bu akınlara karşı koyabilmek için ye- miden bir takım müdafaa tertibatı ya- — pilmıştı. —< Bu tertibatın bir kısmı surlar üze- rinde idi. (İmparator, İsak Angelos) — tarafından sarayı müdafaa etmek için edilmişti. Buna, (İsak Angelos kulesi) — denilmişti. Biraz sonra, bir kule daha — wücude getirilmişti. Buna da (Anemas Kulesi) ismi verilmişti... Ayni zaman- da; düşman hücumlarına mukavemet imkânı kalmadığı vakit, imparatoru — hazineleri, saray erkânını ve hükümet — ricalini, kilise eşyalarını şehir dahilin- | deki büyük saraya ve Ayasofya kilise-| — ile sâir emin mahallere kaçırabilmek | için yer altında da bir takım gizli yol-l ( K lar ve dehlizler inşa edilmişti. — (Anemas kulesi), ilk defa sarayın | — müdafaası için yapıldığı halde, sonra - kı kollarile, borularla, usturpalarla | geçmemiş, ve hiç bir kimsenin felâke- birbirlerini. mükemmel haklarlardı.|tile neticelenmemiştir. Binaenaleyh Hattâ bunun için bir zamanlar yol-| Muhtar beyin bu arizasını (jurnal) te- larda kalabalık teşkil etmesin ve bir - lâkki etmek bilmem ki, haksızlık.. ve birlerine girmesinler diye Calatasaray,|hattâ, şuna ve buna karşı yapılan lü - Altıncı Daire, ve diğer belediye daire-|zumsuz bir ataklık teşkil etmez mi?.. lerine mensup ocak sandıklarile zapti-| Nitekim Murat bey, yalnız Muhtar ye kıpılılar, Mabeyinliler, Gümrüklü-|beye çatmakla kalmamış biraz sonra ler gibi resmi sandıklardan başkaları -| babasını da işe karıştırmış; hiç yok mın kendi mintakalarından uzak yerler-| yerden bir (Kamanto Hanı) meselesi deki yangınlara gitmeleri yasak edil «|çıkarmıştır. miş; fakat tulumbacılar ekseriya bu| 4 — Sait paşa hakkındaki mütalea- yasakları dinlemeyip gizli gizli uzak |sına gelince; bunda, yerden göğe ka - yangınlara da gitmeğe başlayınca buldar hakkı vardır. Doğru söze, ne diye- yasaklık kendiliğinden ortadan kalk - 'lim, mıştı. Tülümbacılığın o zamanlar bir| — Burada, istitradımız - hitam buldu. çok gençlere ve tulumbacılık meraklı- Mürat . beyin #özlörine dayarü (ediyo » sı orta yaşlılara, ihtiyarlara verdiği o tatlı heyecan şimdi kolay kolay tarif — cesim ve her tarafa hâkim bir kule inşa | dlemez. Hani, nasıl şimdiki büyük spor ve bilhassa futbol maçlarında heyecan ve helecandan yer yerinden kaynıyorsa o zaman da tıpkı öyle oluyordu. Hİ y e £ l SA yALERLALDN Taksim bahçesinde Halk Opereti AA Yarın akşam 21.30 da büyük müsamere ruz: | Meşrutiyeti, kendime herkesten zi- yade yakın biliyordum. Çünkü, kıde- mim vardı. Anın şanı — haysiyetine temas eden - bu gibi maskaralıklar, doğrudan - doğruya şahsima — taarruz makamında beni müteessir ediyordu. Bunun için memuriyetten istifa ile (Mizan) 1 neşre başladım. Yegâne maksadım, (Yıldız) a karşı olduğu kadar bir şiddet ve metanetle, (soka- Bu akşam 21,46 de () Karsı (1), icabederse (Selâniğe ŞIRI" TEYZE karşı), «meşrutiyeti salihav yı müda- ları, 21.30: Son haberler. (1) Bazı, sokaklarda cemiyet —namına mümayişler yapanlara karşı, (Sabah) gazetesinde gördüğüm bu cevabı, kat'iyyen cemiyete hamletme. dim. Muhtar bey gibi (istibdat kaçak- cıları) nın icadı addettim... Cemiyet tarafından hemen tekzip olunacağına.. ve (Sabah) a bir dersi ibret verileceği- ne intizar eyledim... Öyle bir şey zu - hur etmedi. O zaman, henüz cemiye- tin İstanbulda başlamadığına hükmet- tim. İş uzadı. Bunun için müzakere zım- nında, Mizan matbaasına gelen Rah- mi, Cavit, Necip (2) beylere, avukat Bahaeddin beye (3) bunun çirkinliği- ni, cemiyet için haysiyetşiken bulun- duğunu, bir an evvel tekzibe gayret o- lunmasını tavsiye ettim. Bu beyler, zâhiren hâlisane bir tarz- da müsahabe etmeye devam ettikleri halde: filen bir semere hâsıl olamadı... Onlar; hakkımdaki neşriyatın, cemi- (2) Necip Draga Bey. (3) Avukat Mustafa Baha Bey. Bu Akşamki Program İSTANBUL 20: Dr. İbrahim Zatinin konferansı 18: Dans musikisi (plâk). 19: Ha - berler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Sıhhi konforans! Dr. İbrahim Zati Öget tara - fından, 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi yerile » cektir. BÜKREŞ 13,40: Plâk konseri, 14.15: Haberler, 14,30: Plâk, 15: Son haberler, 19: Küçük radyo orkestrası, 20: Konferans, 20,20: Konserin devamı, 20,50: Aktüalite, 21: Şarkılar, 21,20: Konferana, 21,50: Dans musikisi, 22,30: Haberler, 22,45: Sandu Marku orkestrası, 23,45: Almanca - Frane sızca haberler. BELGRAT 20,50: Plâk, 21: Bayan Tanja tarafın- dan muhtelif şarkılar, 21,30: Keman kon- seri, 22,10: Halk şarkıları, 22.40: Radyo orkestrası, 23: Haberler, 23.20: Konser Bakli. BUDAPEŞTE 20: Franz kâatin son eserlerinden kon- ser, 20,45: Sı. Stefan günü münasebetile bir skeç, 22: Haberler, 22,20: Karışık neş- ziyat, 23,20: Budapeşte konser orkestrası, 24,30: Çigan musikisi makli. MOSKOVA 18,30: Dinleyicilerin “atedikleri parça * lar, 20: Muhtelif şehirlerden nakiller, 22: Almanca neşriyat, 23,05: Fransızca neşri- yat, 24: İspanyolca, 1: İspanyolca. VARŞOVA 20: Radyo piyesi, 20,30: Örkestra mu- sikisi, 21,45: Aktüalite, 22: Karışık kon- ser, 22,25: Musiki neştiyat, 23: Haberler, 23,35: Dana musikisi, VİYANA 20,05: Salzburgdan: Verdinin (FALS- TAFF) operası, 23,10: Haberler, 23,20: Spor reportajı, 24,35: Dans musikisi, 21 Ağustos Cuma İSTANRBRUL 18: Öperet parçaları (plâk), 19: Ha - berler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Halk (musikisi (plâk), 20,30: Stüdyo orkestra- Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis vervisi verile - | leektı'ı. — —e duğunu; ve benim, cemiyet nezdinde kadimdenberi bir mevkii — mahsusam bâki kaldığını ilân edecekler.. ben dı(î Şeref sokağına gidip resmen cemiyete dahil olacağım; ve artık komite ile da“ ima temasta bulunarak, ona göre idarci kalem edeceğim... İ İş (4), neticesiz olarak uzayıp ı.îdl'î yordu... Onlara mensup, bize de mu- hib bir zât yahatımı bozdu. Onların| bana karşı hâlis olmadıklarını söyledi, Gelip gitmeleri, itilâfı temin için do-] Bil; güya beni cerhetmek üzere, zayıf noktamın keşfi için imiş... j Nihayet bir gün, matbaaya uğramış olan Cavit ve Rahmi beylere, işin hJ derece uzamasının sebebini sordum... (Avrupadan — sureti avdetimin n tavsif edilmek lâzım geleceği hakkın* da, cemiyetce tereddütler var imiş) de, onun için jimiş.., Hâayretimi, ketmedemedim.., O ay- detim, hayatımın en büyük medârı i tiharı, millete ettizim fedakârlıkların en kıymetdarı, Yıldız istibdadını mahs cuben yerlere bakmıya mecbur bir eseri hamiyet idi. Bunun böyle ol « duğunu (cemiyet) de bilir; bilmesi lâ« zım gelir. (Arkası var) (4) Yani, bu meselenin müzakeresi, — ŞWT Fakat hiç biri bana bakmı - - O yordu, sebebini de biliyorum... Çirkin bir tenim vardı. Cü - dim siyah noktalarla ve açık mesamelerle dolu idi. Teves - sül kettiğim bütün tedbirlerin hiç biri fayda vermiyordu. Fa - ettiği yağsız beyaz Tokalon kremini tecrübe — ettim. Bir kaç gün sonra, cildim daha beyat ve daha nermin bir hal kesbetti. siyah noktalar ve açık mesa - meler tamamen zail oldu. Cü - dim beyazlandı, ve yumuşadı. Artık kıskanç değilim. Şimdi tesadüf ettiğim bütün — erkek « ler bana güler yüz gösteriyor - lar. Beyaz renkteki Tokalan kreminde taze krema ve musaf- fa zeytinyağı mevcut olup bun- lar mesamelere nüfuz ve sabun ve suyun izale edemediği gay- risaf maddeleri tamamen gide « rirler. Ayni zamanda cildi besli- yen ve gençleştiren kıymetli unsurlar da vardır. Her kadıt hattâ yaşlı bile olsa ax — zamat zarfında genç kızların bile gp ta edeceği açık, taze ve — cazip pir cilde malik olabilir.