i ter. © — Ver.. beş altı tane sigara kâğıdı oni Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları GİBALİ ZINDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 40 — Baksana, ayol.. ayazmanın suyu, © tarafa akıyor. — Doğru... ları bir tarafa aktaralım. Hadi bakalım.. şu taş-| yeti, son derece nâzikti, Dai Gâvur Mehmedin şu andaki vazi - Şimdi, bu va- ziyet karşısında, acaba ne yapması lâ- — Ya, biz bu işi yaparken gelive -İzım gelmişti. Sürüne sürüne bir tara- rirlerse, fa çekilerek saklanmak mı; yoksa, ol — E.. artık o zaman.. yâ settâr, duğu yerde kalmak mı bir fayda temin edecekti. “der; yumruğa girişiriz. Derhal işe başlamışlar, kapının ö - Ayak sesi, yaklaşıyordu. Ve o u - nündeki taşları çarçabuk (açmışlardı. |zun dehlizin içinden gelen hafif bir ı- Fakat, kapıyı kilitli bulunca şaşırmış-|şık, artık kapının eşiğine çarpıyordu. lar; birbirlerinin yüzlerine bakâkal - ışlardı — EE; ne yapacağız, Gâvur Meh »- met?.. Gâvur Mehmet, derhal kararını ver- miştiz — Yerimden kımıldamamalıyım... İşittiğim ayak sesleri; hiç şüphesiz ki, — Ne yapacağız?. Çaresiz açacağız. | ya onlarındır; veyahut, arkadaşları - Hem açmalıyız. Bu kapı hem sana lâ-|nındır. Eğer bu ayak sesleri, onlardan lerin taşındığı şey olur. 7 — Dede, hem zım, hem bana. birinin ise; beni attıkları yerde bulma- — Geldiğim yerden tekrar çıksam, |lidırlar. Yok eğer arkadaşlarından biri — Olmaz. Tehlikeli iş... Olabilir |ise: o da beni burada görmeli, arka - ki herifler, eve dönmüş olurlar. O za. | daşlarına böylece haber vermeli, man, sen de mahvolursun. Ben de... — E, kapıyı nasıl açacağız?.. — Açmaya çalışacağız... Senin ya- © nında, hangi tabanca var?. — Karadağ. — Âli... Otur şıftaya.. fazla fişek- — lerden üç tanesinin barutunu çıkar. > — Hanaa.. anladım... kâfir oğlan. O zifiri karanlık içine, birdenbire bir ışık yayılmıştı. Gâvur Mehmedin gözleri, dehlizin kapısına kaymıştı. O zaman, hissettiği büyük bir hayrele: — Tuhaf şey.. bu herif kim?.. Diye mırıldanmıştı. Yamansın be) (Debliz kapısından giren, dev cüs - seli bir adamdı... Bu adam, elindeki © Gâvur Mehmet, cevap vermedi... |feneri sallıya sallıya kapıdan girmiş, Yere çömeldi. Giydiği Hırvat potu -Jağır ağır merdivene doğru ilerlemiş » © runun baldır kısmını tersine çevirdi. |ti. Fakat, bu hafif aydınlık içinde, yer- « İç astarından bir parça kopardı. İncelde birinin yattığını görünce, birden - — İnce yırtmıya başladı. Sonra bunları bir |bire tevakkuf etmiş.. sert bir sesle; © Gitil gibi büktü. Hırsız fenerinin yağ « danlığını açarak bu fitili ıslatacak ka-'da?.. dar zeytin yağlı gaz döktü. — Barut hazır mı, Eşekci?., — Hazır. — Biraz kâğıt var mı?.. — Gâvur Mehmetl.. Bazan çok a- — Sen kimsin.. ne yatıyorsun, ora- (Arkası var) Çin denizinde korsanlık yapan Amerikalı kız ( Baştarafı 6 ıncı sayfada ) kıllı olursun. bazan da sünnet çocuğu | Genç kız akşamları havalar güzel ol - gibi konuşursun. .. Ulan1.. Babıâli ka-| dukça kocasile beraber güverteye çıkı - “ibi miyim, ben. başka, benim üzerimde kâğıt ne ge - ver. Gâvur Mehmet, sigara kâğıtlarını «aldı. Birer uçlarını tükrükliyerek dik- (kişi katle birbirine yapıştırdı. e Bunlardan © mahruti bir külâh yaptı. Eşekci Sali - © bin avucundaki barutu bu külâhın içi- | May Scott Hu-Yen-Fu'yu orada görünce pe boşalttı. Ve sonra; içi barut dolu olan bu külâhı, elindeki yağlı ve gazlı fitilin ucu ile kapının anahtar deliğine © tıkadı. Küçük bir taşla sımsıkı bastır - dı. Cebinden kavını çıkardı; — Geri çekil Eşekci, Diye mırıldandı. Fitilin ucunu kav- ğ la ateşledikten sonra, kendisi de uzak- ix aştı. Barut boğuk bir sesle patladı. Kü çük bir demir parçası, karşı duvara © fırladı, çarptı. i dayandı. Kim bilir, Gâvur Mehmet, ileri atıldı. Kapıya ne zamandanberi © açılmamış olan kapı, sinirleri gıcıklı - © yan bir hırıltı ile rezelerinin üzerinde © dönerek ağır ağır açıldı. İçeriden gelen bozuk hava, Gâvur © Mehmedin yüzüne çarptı. Az kalsın, © bayılacaktı. Bereket versin ki, kendini © derhal geri attı. Ve ellerile ağzını bur- © nunu kapadı, — E, hadi bakalım Eşekci.. her ih- timale karşı bıçağını bana ver. Elleri- » mi de şöyle eğretice bağla. Kapıyı ka- © pa, çık git — E, herifler gelirlerse, taşları böy- le bir kenara aktarılmış görürlerse?.. — Sen, merak etme. Onları ben, gene kapının önüne yığarım. — Ayol ellerini bağladıktan sonra... — Canım, ayaklarımı kiraya ver - medim, ya?.. * Aradan saatler geçtiği halde, Esekci sigara kâğıdından |Y9£ rükgâr san saçlarını havalandırı'ken, © Salih avdet etmemişti. Gâvur Meh -| “met, açlıktan ve meraktan; artık ba- yılacak hale gelmişti. işte tam bu sırada, o uzun yol tara- gün May Scott gene ortadan kayboldu. » “fından bir ayak sesi işitmiş: derin bir| © hayrete kapılarak: — A... Bu taraftan biri geliyor. e gö di dü i di o da onun kulağına, müzikholde öğren diği romantik şarkıları terennüm ediyor. * Scottun kapısı sert sert vuruluyor, kadın çıplak göğsünü eline ge- ie bir çamaşır parçasile kapatırken iki — Bizi takip ediniz! diyorlar. Bersberce kaptan köprüsüne çıkıyorlar, biraz müsterih olur gibi oluyor, e hiç al- dırmadan: — Gemimizi korsanlara terkettik, di - yor. Ben gene kaptan olarak kalacağım, korsanlara hiyanet etmeden sadakatle ça- ışacağınıza yemin eder misiniz?. May Scott da dahil olduğu halde, hepsi yemin ediyorlar. Bunun üzerine gemi or » tadan kayboluyor. Bir defasında May Scottu kamarasının müdevver pencerelerinden uzaktan bir ge- miyi tarassut ederken görüyorlar, ikin - cisinde May Scott kaptan köprüsüne çıkı- yor. Üçüncü defasında, kumanda veriyor ve ganaimden bizzüt”Kendi pay aliyor, ve denizlerden denizlere dolaşıyorlar. Kor - sanlık böylece bir sene devam ediyor. * Nihayet bunların takibine (başlanıyor, korsan gemisi bir gün fena halde sikışıyor. Bombardıman ediliyor, gemi gözden kay- boluyor ve Hu-Yen-Fu da dahil olmak ü- zere bir çokları ölüyorlar, Çin ve Ameri - kan gazeteleri bu geminin maceralarını an latmağa başlıyorlar. Herkes Hu-Yen Fu'- dan, onun gemisinden ve maceralarından Aradan bir kaç ay geçmişti Mey Seottun Nevyorkta oynadığı tiyatrodaki lo- calardan birinin kapısı açıldı, imühteşem bir bayan bütün mazarları üzerine çeker - ken direktör kendi kendine: — Vay canına dedi. May Scott, amma zengin olmuş... Gidip kendisini tekrar an- gaje edebilir miyim?, Temsil bitti, May Scott nazarları üze - rine celbede ede oradan ayrıldı ve ertesi n de geçirdiği maceraları filme almak üzere Holivut ile bir mukavele yaptı, Herkes bu filmi merakla beklerken bir Şimdi dört aydır harl harıl arandığı İhalde bir türlü bulunamamakladır.. Müstakbel yıldız, ele geçerse macerala- nımın iç iel bize filminde anlatacaktır. POSTA BULMACA İ.A ik 6 | — At üstünde oynanan top oyunu, masdar edatı. 2 — Yakın değil, eşine bağ- hlıkla meşhur kuş, 3 — Dereotu, harp ge milerinin en basiti 4 — Tunanın sessiz harfleri, çalgılı alafranga meyhane, ye » mek. 5 — Bir Türk mütefekkir. 6 — Bar lık avında kullanılır, bir T ilâvesile ölü - kadın, hem erkek ismidir. 8 — Çalap, A- cemce içme. 9 — Zaman, taharri. 10 — Japonyanın başlıca şehirlerinden biri, bey- Yukardan aşağıya: | — Temiz değil, acar, 2 — Maymun- larin şahı, 3 — Karadeniz uşağı, meydan. 4 — Eski zaman silâhı, sandal, Habeş ku- mandanı. 5 — Kuşun ağzı, sonuna bir N ilâvesile komşu bir devlet olur. 6 — Şar - kın almancası, beyaz. 7 — Yalancınınki yatsıya kadar “yanar, hikap. 8 — Haboj dağları, bir Habeş şehri. 9 — Sekizlik no- ta işareti, diğer. 10 — Bir çalgı âleti, ek- meğin iptidai maddesi. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan Sağa: 1 — Kuyruk, huy. 2 — Ulu, maz, raf, 3 — Lüzumlu. 4 — Asi, Akhisar. 5 — Dokar, an. 6 — Kır, neft. 7 — Kumar, vaid. 8 — Ar, lâ, inşa. 9 — Antika, 10 — Na, kırmızı, Yukarıdan aşağıya: | — Kulak, kaan. 2 — Ulus, korna. 3 — Yüz adım. 4 — Azalık,. 5 —Ume- mak, rakı, 6 — Kalkan, âr. 7 — Zührevi, 8 — Fani, 9 — Ur, satın. 10 — Yalan, dadı, Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Opera musikisi (plâk), 19: Haber- ler, 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Halk mu- sikisi (plâk), 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile » cektir. BUDAPEŞTE 19,05: İspanyol musikisi plâkları, 19,35: Konferans, 20,05: Radyo orkestrası, 20,20: Haberler, 21,10: «Janos Vites» isimli şar- kıl piyes, 22,15: Haberler, 23,30: Oto - mobil bahsi, 24,30: Piyano rafekatiyle vi- yolonsel konseri. VARŞOVA 18,15: Polonez şövniye şarkını, 18,50: Konuşmular, 20: Saksafon şarkı musikisi, 20,55: Konuşmalari» 21,25: Salzburgdan nakil, Richard Vaynerin o (Meistersinger Von Nürenberg) isimli operası, 23,25: Plâk, 23,35: Olimpiyad neticeleri, 24: Dans musikisi. PRAG 20,20: Hafif orkestra musikisi, 20,50 £ Zabıta piyesi, 22: Eğlenceli musiki, 22,43: Olümpiyad neticeleri, 23,15: Plâk, (Eski şarkılar), 23,45: Rusça haberler, BÜKREŞ 19,053: Jan Marku orkestrası, 20: Konfes rans, 20,20: Konserin devamı, 20,45: Kon- ferans, 21: Verdinin «Troubadorur» apsra- sı (plâk ile). 23,45: Almanca Fransızca haberler, BELGRAT 20,50: Milli neşriyat, 20,50: Plâk, 21: Zagrebden nakil, 23: Berlin Oolimpiyadı haberleri, 23,15: Haberler, 2.0: Orkestra konseri, MOSKOVA 18: Opera tenoru tarafından viyolonsel refakatiyle şarkılar, 18,30: Dinleyicilerin istedikleri eserlerden konser, 21: Radyo orkestrası, 22: Yabancı dillerle neşriyat, VİYANA 20: Haberler, 20,10: Olimpiyad haber- leri, 20,40: Konuşmalar, 21,05: wBüyük- lerev bando, 24,45: Yeni plâklar delik. Zi Olu mi (Baştarafı 1 inci sayfada) Ve pazar günü, Cim Londosla güreş - meğe talip olan altı pehlivanımız arasında seçme müsabakaları yapılacaktır. Bu seç- meleri kazanacak pehlivanımız, öbür pa - zar günü Cim Londosun karşısına çıkar» lacaktır, Dün yazdığımız programa göre aynil| günde Cim Londos bir gösteriş güreşi ya- pacak, ve Maksosla Dinarlı Mehmet tu -| tuşacaktır. Fakat programı yapanların, efkân u - Mmumiyenin arzusuna uymaları, ve pazar günü, Dinarlı ile Cim Londosu, Maksosla da Kara Ali pehlivanı karşılaştırmaları çok mümkündür. O takdirde, ham bu hafta Cim Londos boş kalmıyacak, hem Dinarlı Mebmede intikam almak imkânı hazmlânacak, hem öbür haf- ta şampiyonun karşısına çıkarılacak peh- livan seçilmiş bulunacak, hem de bir gün içinde birbirinden heyecanlı bir çok gü - reşler seyretmiş olacağız. * Ben dün, hem çıkarılan dedikodular hakkındaki düşüncelerini öğrenmek, hem de son program hakkındaki düşüncelerini sormak üzere Cim Londosu buldum. Cim Londos, bana ımarladığı gazozu getirmeye giderken hayli ağır davranan garsonun arkasından seslendi: — Eğer akşama anneni görmiye ni - yetliysen ayağım çabuk tutl.. dedi, ve ba- na dönerek güldü: — Ben sizin Nasreddin Hocanızı çök severim: Hele önün testile suya giden kı - zına peşin tokat atışına bayılırım. Garsona tehdidi peşin savuruşum, bu peşin atılan tokattan ibret alışımdandır. Sonra ciddileşti: — Ben, dedi, gazetelerde bana atfen yazılan beyanatları merakla okuyorum. Her sabah, uykudan kalkar kalkmaz: — Acsba dün gene neler söylemişim? |, diye, derhal güzetelere sarılıyorum. Eğer bu beyanatların, masaları başın - dan aynlmıya üşenen gazeteciler tarafın « dan uydurulmadığına emin olsam, benim aamıma konuşan bir başka Cim Londos bulunduğuna inanacağım, ve kendisini za- bıtaya şikâyet edeceğim. Ağzımdan yazılan sözlere bakılırsa ben tünde sekiz defa karar değiştiren bir a - damım: Halbuki, hiç bir kararımı değiştirdiğimi hatırlamıyorum: İlk güreşimi yaptığım ge- ce, bir Türk pehlivanile karşılaşıp karşı - laşmıyacağımı sordular: Cevap vermek iin iki gün müsaade rica ettim. İki gün sonra da, istedikleri pehlivanla güreşe ha- zır olduğumu bildirdim. Ve bu sözümden bir daha dönmedim. Bana: — Pehlivanlarımız arasında ihtilâf çık- ui... Seçme yapacağız! dediler, Ona da ra- zı oldum. Ondan başka, Dinarlı Mehmet te inti- kam maçı istiyor! dediler, Gene: «Ha » yırl» demedim. z — Dinarlı ile danışıklı güreşecek! de - nildi. Bu iddia üzerine onunla güreşten vaz geçim. Bu sefer de: — Kaçıyor! dediler, Ve bana ne yapa- cağımı şaşırttılar. Ben, Dinarlıdân çekinmediğimi isbata ber zaman, her yerde hazırım. Ancak, ka- leme serlanlardan, iftiradan kaçınmala - rini rica ediyorum. Her tekliflerine: «Evetls cevabımı ve - Ten bir sporcuyu itham hakkını nereden buluyorlar? Anlamıyorum. Filhakika: «Profesyoneller danışıklı gür İnrln derler. Fakat bunu yapan - ların, üç günde iplikleri pazara çıkmıştır. Ve eğer ben, her yerde isimime itibar gö - rüyorsam bunu, güreşlerimdeki ciddiyete borçluyumdur. Eğer, «danışıklı dövüş» lerden bahse - denlerin, Türk pehlivanlarının mersin | karşı itimatları azsa, ona diyeceğim yek! Beni, Türk pehlivanlarile güreşmekten, Türk pehlivanlar; değil, fakat bu dediko- dulara karşı duyduğum nefret kaçırabilir. Ve gülerek ilâve ediyor: — Bereket ki, gazetecilerin adları da profesyonel pehlivanların adları gibi: «Ye- larcn ya çıkmış ta, onlara da bizden faz la inanmıyorlar. Yoksa, bu gidişle canımız güreş min - derinde çıksa ahali: «Yalandan öldülu di- yecek! Cim Londosun kaklı bir isyanından do « ğan acı sözlerini içime zehir gibi sindirdik- ten sonra, bir de Dinarlıyı dinlemek iste - dim. O: — Bu vaziyet, diyor, gözlerime Yaş getiriyor. Atinada haksızlıkla karşılaşmış- ei Bu haksızlığın acısını, kendi memle- TN Ağustos 14 Kendi memleketimde ise, Atinadaki min haksızlığından daha ağır bir leyle, yani itimatsızlıkla © ka Fakat, eğer Cim Londostan burada alamazsam, icap ederse dünyan öbür ucuna kadar gideceğim. O fırsatı ele geçirdiğim takdirde, kımda fena düşünenleri İkanlim. Bazı kimseler, Mülâyime ya den bahsediyorlar. Gelenler görm ki, ben Mülâüyimle Amerikan usulü serb güreş değil, kispetsiz alaturka güreş ton. Kol kaptım, bıraktırdılar, kafa tım, bıraktırdılar, yumruk attım, mâni dular. Eğer güreşin «serbeste İ, yaptığım idiyse, «memnu» u ne olacak bil” mem? O acayip mağlübiyeti aleyhime bir Hil sayanların haksızlıklarını her zaman bata hazırım: Nitekim son güreşler de pim hakkımı isbat edebilir; Çünkü Kara Ali ile yaptığım son Avrupa tinde, Kuvaryaniyi 41 dakikada tim, Kuvaryani, Atinada Maksosu 92 kada yendi. varyaniye mağlöp olan Maksosla, iki fadır berabere kalıyor! * Dinarlı Mehmetten sonra, Dinarlı Mülüyim güreşinde hakemlik eden pehlivanı da büdum. Ve Dinarlının iddin” sından bahsettim. Bay Cemal; — Doğu... dedi... Hakikaten, bir ço tutuşlarına mâni oldum. Çünkü Mülâyi min kazaya uğraması ihtimali vardı. Hal buki © sirada halk serbest güreşe tama men yabancı olduğu için, işi tatlıya b lamak mecburiyeti vardı, Ve ben, bir m& sele çıkmasını önlemek için öyle davran * mak meacbuğiyetindeydim! â Bilmem, Bay Cemalin bu e sonra hakkından şüphe ( edemiyeceğimiğ | Dinarlının, Cim Londosla kozunu payi mak fırsatını kazanmasını temenmi etme miye imkân vaz mı? N *k Okuyucularımızdan, Cim Londosla gi pehlivanımızın karşılaşmasını istedikle rini sormuştuk. Dün de bu sorgumuza ©” vap veren bir çok mektuplar aldık: Dinarlının güreşmesini istiyenler gene büyük bir ekseriyet teşkil etmektedir. Di * narldan sonra en fazla rey kazanan, T# kirdağlı Hüseyin pehlivandır. Maamafih, bu pazar yapılacak seçmi ler, Cim Londosla güreşmiye en fazla yık olan pehlivanı, bu mektuplardan da” ha isabetle tayin edecektir kanmatinde * yiz. | Pehlivanlarımız arasındaki iddinların g* | nişliğine bakilince, bu seçmelerin de s08 | derece | heyecanlı olacağı e | anlaşılıyor. Yağlı güreşe alışık o pehlivanlarımızın, mayo giyip te birbirlerini serbest güreş © sulile vura kıra tutmaları her halde hayli | alâka uyandıracaktır. Güreşlere herkesin £ gelebilmesi geçen pazarki fiatlar, yarı yarıya indiril * miştir. Selim Tevfik Son dakika Son dakikada aldığımız malâmata gö | re Gm Londos ile karşılaşacak pehliva mımızı seçmek üzere yapılan hazırlıklar program altüst olmuş gibidir. Yunan livanı yukarıda okuduğunuz gibi dün ge Şeye kadar gerek Dinarlı, gerekse seçi! neticesinde taayyün edecek p la karşılaşmıya ve bu müddet zarfında tanbulda kalmıya razı iken dün gece denbire kararını değiştirmiştir. Cim Londos dün yece sast birde ken disini Park otelinde gören bir muharriri” mize demiştir ki: — Dinarlı ile tekrar güreşmiyeceğim. pehlivanın memleketindeki itibarının nimle güreşmiye yetecek kadar yüksek madığını gördüm. Yarn Yunanistana reket ediyorum. On beş gün sonra ni geleceğim, Siz de o zamana kadar seçme” leri yapar. benimle güreşecek pehlivan! > tesbit etmiş olursunuz. O zamana kadar İstanbulda kalmayı lüzumsuz bulayoruf” Yapacak güreşim olmadıktan sonra kal * am manasızdır. Malüm ya ben vakti kıf”. metli adamımlı Güreşleri tertip eden heyet âzaları dü' gece Park otelinde Yunan pehlivanıni ie rarından vaz geçirmeye çok çalışmışlar | muvaffak olamamışlardır. Cim Londosun dün arkadaşımıza ör | lediği sözlerden sonra verdiği bu kerif bizi hayli hayrete düşürmüş bulunuyor. Yunan pehlivanı, 13 gün sonra geri lecek mi? Bunu zaman gösterecektir. B ği i i