13 Ağustos Son Fosta'nın tarihi tefrikası Çopur İsmail, Küçük Aliye işaret edince o da diğerleri gibi yaptı. Çopur anlattı: — Artık bizim kıyılardan gittikçe açılıyoruz. On gün, belki de on beş gün hiç bir yere uğramayız. Reis böy- le zamanlarda her şeyin tamam olup olmadığını son defa gözden geçirir. İlyas reis forsaların yanından ge - çerken ikide bir duruyordu. Onlara ne çok sert, ne de çok yumuşak bir yüz gösteriyordu. Genç, fakat esmer ve Zayıf bir forsaya bir şey sordu. Forsa ona cevap verdi. Küçük Ali onların söylediklerini du- Yuyor, fakat manasını anlamıyordu. Çünkü başka dilden konuşuyorlardı. gm ve Çopur İsmaile sor- — Bunların konuştukları hangi dil- dir? — Utince... O nrada İlyas reis Koca Aliye dön- müş ve biraz önce konuştuğu forsayı göstererek emretmişti: — Bunun yerine yedeklerden biri- Bi koy da, bu dinlensin... — Başüstüne, reis... O da hemen gardiyanlardan birine âymi emri tekrar edince zayıf ve es - mer forsanın bacakları zincirden çözü” ambara götürülüyor; onun yeri- alim ve genç bir başkası getiriliyor- Forsaların hepsi de sağlam ve iyi erdi. Çopur İsmail Küçük Alinin kulağı» na doğru eğilerek şunları söylüyordu: — Bizim reis forsalarına pek iyi > Türk gemilerinin aşağı yukarı , Fakat sen bir de İs « Panyol veya Venedik gemilerini gör - sen. Bu kü ya olurlar, yahut sırtlarındaki elbiselerin birer pa- Şavradan farkı olmaz. İlyas reis Küçük Alinin üç dört a- dım ilerisine kadar gelmişti. Kırk yaş- uzun bıyıklı bir forsa ile ko - Buşuyordu. Tİ aim Ali onları dikkatle dinliyor- Bu ne türkçe, ne de lâtince idi. Çopur İsmaile sordu: — Reis şirndi de başka dille konuşu- Yor.. değil mi? — Evet... Bu ispanyolcadır. Sonra ilâve etti: — O arapça da bilir. E, saka değil, denizlerde ve Akdeniz kıyılarında tam on iki yıl, kırktan çok harbe girdi. Bir defa İspanyollara esir bile düştü i bir yıl küreklere zincirli olarak kal- Son sözler Küçük Aliye en meraklı &elen kısımdı. — Kim bilir, ben, ayrıldıktan son- Ya Cezayirde neler oldu? Şöyle boş bir zamanında bunu Ço- Pür ile sormiya karar verdi. İlyas birdenbire İspanyol forsanın ünden ayrılmış ve sola bakınca göz- İeri Küçük Alli ile karşılaşmıştı. Onu bir anda baştan ayağa kadar süzdü. Sonra Çopur İsmaile sordu: — Bunun ustası sen misin? — Evet, reis... — Göreyim seni, iyi yetiştir. — Başüstüne... Küçük Alinin önüne doğru bir a- dım ilerledi, Sağ elini onun omuzuna kavradı ve salladı: >— Seni biraz cansız buluyorum. in — Can boğazdan gelir; çok çok ye- Meli! Çopur sana yalnız gemiciliği ve *ilâh kullanmasını değil, yemesini de tsin! Küçük Ali omuzunun fena halde “izladığını belli etmemek için dişlerini Ukıyor, dik durmağa çalışıyordu. İlyas reis şimdi baş kasaraya çiki- Mi oradan provaya iniyor, topları da — Akatle gözden geçiriyordu. Kahramanlık, | KORSANIN SON POSTA aşk, heyecan ve macera KIZI Numara : 44 Yüzü gülümsüyordu. da bulunanlar da hep ufka bakıyorlar Gördüklerini iyi bulduğuna şüphe |ve birbirlerile konuşuyorlardı: yoktu. — Bir düşmandır.. Artık Midilli Adasının cenup bur -! — Sanmam... Buralarda dolaşacak nunu dönmüşler, Potamos açıkların » kabadayı kaldı mı ya? dan geçerdi lodos tarafına doğru bir Fakat bunların içinde en çok merak rota tutmuşlardı. iü i ü N Bişkek İlyas yeniden kıç kasaraya gidiyor, bara ter Çopur İsmail de Küçük Aliye yeni id- : manlarını yaptırmak üzere bulunu - Kendi kendine: yordu. — Dilerim ki düşman olsun ... Grandi direğindeki vardiya güver-) Diyordu. teye baktı, iki avucunu bir boru gibi) (Bir deniz savaşının nasıl olduğunu yaparak ağzına dayadı ve bağırdı: yakından görmek arzusu onda yeni — Hee...y, Koca Ali... Sancak baş- türemiş bir duygu değildi. omuzluğunda bir yelken görüyorum.| Koca Ali ile vardiya ayni zamanda, Bu sözleri oraya yakın olan reis te ayni sözleri söylediler: işitmiş, geminin sancak başomuzluğu| — Bir gemiyi kovalıyor. Ateş etti. hizasından engine bakmıştı. Bu bir düşmandır. Orada, biraz sisli gibi duran ufukta,| Koca Ali güverteye inmiş, kıç ka - karaltı halinde bir gemi vardı. Karayele | saraya koşmuştu: doğru gidiyordu. İlyas Reis: — Gördün mü Reis?... — Bizimkilerden biri olmalı!.... İlyas Reis zaten engine bakıyordu. Diye söylendi. 3 Koca Aliye cevap vermedi. Fakat Çünkü Adalar denizi artık bir Türk! Mansura seslendi: denizi haline gelmişti. Bir çok Türk gemileri Anadolu ve Rumeli kıyıları arasında mal götürüp getiriyorlardı. O kıç kasaraya doğru yürürken Ko- ca Ali ip merdivenlere tırmanarak di- reğin ortasına kadar yükselmişti. Vardiya heyecanla haber verdi: — Bu bir Venedik gemisine benzi yor. Baş kasarada, provada, kıç kasare- — Benim aynayı ver... Ayna dediği, Hızır Reisin onu üç yıl önce Reis yaptığı zaman armağan ettiği dürbündü. Mansur dürbünü uzatırken İlyas Reis Koca Aliye cevap verdi: — Görmez olur muyum? Ateş et- ti. (Arkası var) Betonarme Köprü İnşaatı Eksiltme İlâm Nafıa Vekâleti Şose ve Köprüler Reisliğinden : © Balıkesir Vilâyetinde Ayvalık - İzmir yolu üzerinde “ 25,500,, lira keşif bedelli Altınova Betonarme köprüsü inşaatının kapalı zarf usulile eksiltmesi 17/8/936 Pazartesi günü saat 16 da Nafıa Vekâleti Şose ve Köprüler Reisliği Eksiltme Komisyonu odasinda yapılacaktır. Eksiltme şartnamesi ve buna muteferi evrak “127,5, kuruş mukabilinde Şose ve Köprüler Reisliğinden almabileceği gibi isteyenler bu şartnameleri Balıkesir Nafia Müdürlüğüne müracaat ederek görebilirler. Muvakkat teminat “1912, lira “50,, kuruştur. Eksiltmeye girmek isteyenlerin resmi gazetenin 3297 sayılı nüshasında çıkan talimatnameye tevfikan müteahhitlik ehliyet vesikasını haiz olmaları. Müteahhit bizzat mühendis olmadığı veya bir mühendisle beraber bu işe girmediği takdirde asgari 10 metre açıklığında Betonarme bir köprü yapmış olduğuna dair vesika ibraz etmesi lâzımdır. Teklif mektuplarının 17/8/936 Pazartesi günü saat 15 şe kadar Ankarada Şose ve Köprüler Reisliğine verilmesi lâzımdır. “71, — —ğ—ğ—ğ—ğğ İstanbul San'at ve Ankara İnşaat Usta Okullarına Parasız yatılı talebe alınması Parasız yatılı sınavlar için talebe kaydına başlanmıştır. Kayıt işle- rine en geç 16/8/936 gününe kadar devam edilecektir. İstekliler: Bir dilekçe, nüfus kâğıdı, aşı kâğıdı, dört belge fotoğrafı ile ilk okul şahadetnamösi ve yahut orta okul tasdiknamesi ile Kültüt veya Okul Direktörlüğüne baş vuracaklardır. “Yaşı 13 ten aşağı, 17 den yukarı olanlar ile orta okullardan iki yıl birbiri üstüne sınıfında kaldığı için çıkarılanların dilekçeleri kabul edilemez. £ (268) ğ m, Devlet Demiryolları ve Limanları işletm3 Umum idarasi ilânları İzmirde 1/ Eylül /de açılıp 22 Eylülde kapanacak olan panayıra ve 9 Eylül Kurtuluş bayramına iştirak edecek yolculara ve panayıra gönderilecek eşyanın muayyen miktarına geçen sene yapılan mühim tenzilât bu sene de tatbik olunacaktır. Tenzilâtın tatbik edileceği tarihlerle şartlar hakkında istasyonlar- dan tafsilât alınması, 64) (278) vE Muhammen bedeli 15040 lira olan Loko ve Otomotris ateş tuğla- ları 28/9/1936 Pazartesi günü saat 15,30da kapalı zarf usulü ile Ankarada İdare binasında satın alınacaktır. Bu işe girmek isteyenlerin 1128 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları, resmi gazetenin 7/5/1935 g. 3297 No.lu nushasında intişar etmiş olan talimatname dairesinde alınmış vesika ve tekliflerini aynı gün saat 14,30a kadar Komisyon Reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler parasız olarak Ankarada Malzeme dairesinden, Haydarpşada Tesellüm ve Sevk Şefliğinden dağıtılmaktadır. LLM eee on ll rini bi; id ğe led kin ua Yazan: «A, Tchekhov» tan Kasabanın saati sabahın birini çalıyor. Gece karanlık.. Ve bu karanlığa gömül - müş bir sayfiye köyü... Sayfa 9 avete giderken... | ie Nakleden: Faik Bercmen | — Bir kibrit çaksana.. — Kibriöm pelerinde.. Ne yaptım da | puraya girdim. Bu köşkler de birbirine Avukat Koziavkine ve Ladv büyük bir kadar benziyor. Bu karanlıkta şeytan bile neşe içinde ve hafifçe sailanerek orman - | kendini kaybedesek.. OofL. Kuluçka yel lıktan çıktılar; ve köşklere doğru yürü - düler, Koziavkine islik çalarak: — İşte geliyoruz, dedi. Bu halle istas - yondan buraya kadar olan beş kilometreyi yürümemiz doğrusu kahramanlıktır. Ben müthiş yoruldum.. İnadına tek bir araba bile yok ortada. Ladv de homurdandı: — Azizim, yürüyecek halim O kalmadı. nağımı ısırdı. — Çabuk çık artık. Bizi tavuk hırsız zannedecekler.. $ — Hemen çıkıyorum.. Bir türlü pelerie nimi bulamadım, ki.. Burada elbiseler vat Dur bakayım. Bilmem ki benimkiler hane gisi? Bana kibrit atsana.. — Kibrit yok bende. B — Ne güzel de işe çattık.. Ne yapı simdi. Doğrusu pelerinimle atkımı bura « Beş dakika sonra yatağa girmezsem öle -|da bırakamam. Onları her halde bulmalı ceğim gibi geliyor bana.. — Yatağa mı? Alay mı ediyorsun dos- tum? Daha şarap içeceğiz, yemek yiyece- öiz de ondan sonra üyuyacağız.. Bilir mi * sin dostum evlilik ne kadar iyi bir şeydir. Sen kurumuşsun artık.. Tabit onun zevki- ne varamazsın., Evime yorgun varınca karım beni kar- şılar; çay verir bana.. Sonra yemeği ha * nrlar. Ve işlerimle aşkımın şerefine bana o siyah ufacık gözlerile mültefit ve lâtif bir bakış fırlatır ki bu, benim derhal bü - tün yorgunluklarımı, mahkeme salonunu ve sairevi unutturur. Ne güzel şey değil mi? — Evet amma, bana öyle geliyor ki ba- caklarım kopacak gibi.. Zorla yürüyorum; ve müthiş susadım. — Biraz geyret, geldik işte... İki ahbap çavuşlar köye girdiler. Bir köşkün penceresi altında durdular. Ko - ziavkine: — Ne güzel villâdır bu!.. Yarın ne lâ - tif manzaraları bulunduğunu görürsün.. Fas kat pencerelerde ışık yok. Karım her halde uyumuş olacak.. Her halde. Benim geç kaldığıma üzülerek uyumuş olacak.. Kozinvkine elindeki bastonla pencereyi itti ve açtı, Sonra devam ederek: — Ne kadar da kahramandır karım dedi. yım. Lav söylenmeğe başladı: — Doğrusu bu işi anlamıyorum. nasıl olur da kendi öz evini bilemez. hoş kafa.. Böyle bir belâya çatacağımız! bilseydim seninle böyle bir hiç için gel » mezdim hani.. Şimdi evimde mışıl mışıl vw yurdum. /O rahatı birak ta gel b da sürün. Aman Yarabbi ne kader da yer gunum., Susuzluktan başım da dönüyor — Bir dakika. Bir dakika ölmedin ya. Bu sırada Lağvin başı üstünden koca maw bir höroz atladı. Avukat uzun uzun ofladı. Ve yorgun bir hareketle kendini taşın üstüne bırakıverdi. Susuzluktan nıyor, gözleri kapanıyor ve başı uykusuz * luktan düşüyordu. Beş dakika, on dakiki yirmi dakika daha geçti, Koziavkinenin tax vuklarla olan müsahabesi bitmemişti. Laöv bağırdı: i — Yahu, gelmiyecek misin? * — Hemen geliyorum.. Atkımı buldı ve gene kaybettim. Ladv başını iki avucu arasına (a! gözlerini yumdu. Tavukların bağrışm gittikçe çoğalıyordu. Bazı köşklerin pencereleri açıldı. Byle geliyordu ki hepsi birden başının et rafında bir baykuş gibi dönüyorlardı, B Hiç korkmadan pencereyi açık bırakarak | rışmalar kulaklarını patlatır gibi oluyordu. uyumuş. (Pelerinini ve atkısını pencere - den içeri fırlattı). Ne kadar da sıcak var. | Yoğurt ve güzel şaraplar vaadederek bı Hadi karıma bit sürpüz yapalım. Bir se - renat söyliyelim. Söylemeğe başlar. Bu sırada bir öksürük onu susturdu. Korktu ve şöyle düşündü: «Hayvan herif! çağırdı. Şimdi onun yerine istasyondan bür" raya kadar yayan gelip bü tavukları din emeğe mecbur bıraktı beni.» Si Bu düşünceyle daha ziyade kızarak gev- — Ah.. dedi Viera, sen misin kancığım.. |şedi ve çenesini atkısına dayıyarak başımı Hizmetçiye söyle de bize kapıyı açsın. Ha: | eğdi. Yorgunluk onu bitirmişti. Yavaş yas di canım; tenbellik yapma güzelim.. Koziavkine bir taşın üstüne çıkıp pen - cereden bakarak: — Viera, dedi. Benim küçük meleğim.. Hadi kalk ta hizmetçiye söyle bize kapıyı | bulacağım. Ha, işte onu da buldum... açsın., Uyumuyor » sun ya.. Allah bi » Tir, o kadar yorgun ve bitkiniz ki şaka- laşacak halde deği- liz. İstasyondan bu- raya yayan geldik; işitiyor musun? E - vet veya hayır de - sene.. Hey gidi şeytan heyl, Pencereden girmeğe çalıştı; fakat düş * üz — Fakat karıcığım bu şakalar misafi « rimin hoşuna gitmez, diye homurdandı. Bu sırada Laöv: — Belki uyuyordu, dedi. — Hayır uyumuyör; bir gürültü çıkarıp mahalleliyi uyandırmamı istiyor. Viera bak danlmıya başladım. Şeytan beni götür - sün.. Dostum Lağv çıkmama yardım et.. Viera sen çapkın çocuğun birisin! Dos - tum yardım bana.. Ladv ofliyarak arkadaşının pencereden girmesine yardım etti. Koziavkine içeri at- yarak karanlıkta kayboldu. Bir dakika sonra sesi duyuldu: — Viera!.. Neredesin? Hey şeytan al - sın!.. Oof ellerim bir şeye battı, kirlendi. Birden bir kanat çırpınması işitildi; ve bir tavuk avazı çıktığı kadar bağırdı. — Hey Yarabbi! Şu işe bakın.. Viera, bizim ne vakit tavuklarımız oldu? Hay Şeytan götürsün.. Hem de ne çok var. Hayda. Bir de kuluçka. Aman Allahım, İnsanı gagalıyorlar; hele şunlara bakm! İki tavuk gürültü çıkararak pencereden uçup avazları çıktığı kadar bağırarak s0 - kakta kaçışmağa başladılar. Koziavkine kederli bir sesle: — Lav, dedi. Biz evimizde değiliz ga- Hiba.. Burada tavuk var. Her halde ben ya- nılmışım. Şeytan götürsün bu tavukları. Her taraftan fırlıyor, uçuşuyorlar.. — Öyleyse çabuk oradan çık.. İşitiyor musun, susuzluktan öleceğim şimdi. — Bir dakika müsaade.. Pelerinimle at- Yarınki nüshamızda : KAZLAR Çeviren : Nurullah Ataç vaş daldı ve uyuklamağa başladı. v Bir aralık Koziavkine muzaffer bir sess le bağırdı: — Atkımı buldum; şimdi de pelerinimi” z di gidiyotuz artık... Lağv uyukluyor du. Kulağına köpek sesleri, tavuk bağ rışmaları geliyor Va bunlar gittikçe faz « İnlaşıyor ve gecenin sükünetinde bir konser halini lıyordu.. i Birisi ona yaklaşıyor; bir şeyler soru yor.. Gene bu sırada başının üstündeki, pencereye diğer birisinin tırmandığım gö rüyor; kapıdan doğru gelen bir sürü gü « rültü, bağırmalar.. Kırmızı önlüklü bir kas dın elinde fener durmuş bir şeyler mini » danmakta.. Bu «esnada Koziavkine kadına yaklaş rak azametle: — Öyle söylemeğe hakkınız yoktur, des di. Ben avukatım.. Hukuktan mezunum... İşte kartvizitim.. < — Kartınıza ihtiyacım yok benim.. Büs tün tavuklarımı kaçırdınız, oyumur! x kırdınız.. Ne yaptığınızı farkediyor mu « sunuz? Bugün yarın bu kuluçkaların yu « murtaları civciv olacaktı. Alınız kartınızı, ben ne yapayım onu? ji — Beni tulmiya uğraşmayınız. Dinliyod. musunuz? Bana vız gelir. “ Bu aralık &ne kadar susuzum!u diyerel Lav gözlerini açmağa çalıştı. Başının tünden birisinin daha geçtiğini farkeder gis bi oluyordu. va Koziavkine anlatmağa devam ediyor « du: ğ — Ben Kaziavkineyim.. Burada villâm var; beni herkes tanır.. — Burada hiç bir Koziavkine yok? — Bu martavalı kime okuyorsunu siz? Köyün ihtiyarlarını çağırınız; onlar b ni tanırlar! 1 — Merak etmeyiniz; şimdi bekçi gel cek. Biz buranın bütün halkını tanırız; ve sizi burada hiç görmedik. Siğil — Nasıl olur? Burada Gnilyi& - Vyssiele (Lüllem sayfayı çeviriniz)