Sayfa Yazan : Orhan Selim KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: 63 Nuri usta kolsuz Ahmedin mem -| Ustanın anası kitap filân dinliye - nuniyetsizliğinden hemen istifade et -|cek halde olmadığını söyledi. Fakat işe (yak, her kim mesleği haricinde, güzel san- mmek istedi: — Haklısın Ahmet, dedi.. Rezalet... Amma Ferit Paşanın Lord Gürzonun|mizden gençsin.. Sağlamsın.. polisine kızacağına Ferit Paşalarlap Ustanın anası kendisine tzanacığım» Gürzonları başımıza belâ eden rejime | diyen Bulgar gâvuruna şefkatle baktı. kız... . — Peki, dedi, gelinim okusun, dinle- Rejim yani... rim.. Ve Nuri usta rejimin ne demek ol -| Ömer de dinlemeğe talip oldu, duğunu kolsuz. Ahmede anlatmağa| ——— Ben de dinliyeyim Stoyan amca uğraştı. olmaz mı? Olmaz mı Stoyan amca.. Kolsuz Ahmet ikide bir Nuri ustanın| - Ömer «Stoyan amca» sözünü öyle sözünü keserek, “k_k“'“'“' havada |kolaylıkla, öyle sevinçle söylüyordu ki sallayıp ona hak veriyordu. Öyle birlustanın anasi koca gâvura büsbütün an geldi ,kolsuz Ahmet öyle coştu, İrsındı. öyle bağırmağa başladı ki, Stoyan: —| — F io koca Güvür kalın sesile Balkan — Yavaş, dedi.. Yavaş konuş biraz. (türküleri, Rumeli havaları söylemeğe Kolsuz Ahmetle Stoyan il kdefa göz |haşlayınca ustanın anası Gülizarın o -« göze gekliler, Bakıştılar... Ve bir saat | 4 43 yabancı erkekler arasında oldu- Stoyan da karıştı: — Niçin anacığım, dedi.. Sen hepi - nun İngres kemanıdır. derler. SON POSTA YENİ ESERLER : Çanakkale Yazan : Halük Nihat Pepeyi ( Yeni kitapçı - 1986 ) M i eşbur Fransız ressamı İngres, kalırmış. Fransızlar bundan 8nci Edvard ;ça ; sahillerine dün vardı | Lankaster Dükası adile mütenekkiren gezecek o İngiltere Kralının seyahati üç hafta devam edecek KS #f zevı ola- saatlerinde keman çalmaktan kinaye atlardan biriyle meşgul olursa © san'at o- UK Kay İstanbulda, aramızdayken — fevkalâde bir idare adami olarak tanıdığımız Anka- ranın yeni Çankaya kaymakamı Bay Ha- lük Nihad Pepeyi'nin de İngres kemanı meğer şürmiş. Yeni kitapçının basmış olduğu Çanak- kale destanını gözden geçirdiğimde anla- dim ki, Halük Nihad vazifesine ve idareyo nasıl hâkimse, nazma da, lisana da o dere- cede hâkimdir. Çanakkale destanı bir epope'dir; yani bir hammaset neşidesi. Şâir, kitabının — baş 'tarafındaki girizgâhmda, Çanakkale — har- bini kendinden önce, lâyemüt muralarile yaşatan büyük üstad Mehmet Âkif hak- kında kadirşinaslık göstermekle, daha ilk sayfadan İtibaren, okuyucuya, — duyguları- nin samimiyetine dair kal'i kanaat vererek sonra üç gün içinde buluşmak üzere Nuri usta kolsüz Ahmedi evin kapısın- dan selâmetlerken Ahmet: — Bu gâvurdan hoşlanmadım, dedi. Ne diye böyle herifleri içinize alırsınız? Usta dona kldı: — Nasıl içimize?, Anlamadım.. Ahmet: — Yani, dedi, şey.. Evine böyle he- rifleri ne diye sokarsın?.. Ters anlama belki iyi adamdır. Hem iyi adm olduğu belli. Ama işte ne de olsa gâvur.. Gâ- © vurdan hayır gelir mi insana?.. Gülizar halecan içindeydi. Ömrün- de ilk defa bu gece Nuriden başka iki erkekle beraber yemek yiyecek, Ustanın anası bu işe kolay kolay razı olmamıştı. Oğlu ona: — Bu gece Saitle Stoyan yemeğe gelecekler.. Sen de, Gülizar da bizimle beraber yemek yiyeceksiniz; — dediği vakit ustanın yüzüne ters ters bak - miş: — Bu da nesi? demişti. Hadi ben anaları sayılırım, başımı örter çıka - Tım yanlarına.. Ama genç karını... Usta hemen cevabı yapıştırmıştı: — Gülizar da onların kardeşi sa - yılır ana.. — Herkes karısını kardeşi sayılır diye erkeklerin arasına kapıp koyuve- riyor mu? Nuri gülmüştü: » — Her vakit herkese uyulmaz ana.. Ana cevap vermemiş. Mutfağa gi- derken homurdanmıştı yalnız: — Sen bilirsin.. Karı senin.. Söz ge- Tirse sana gelir.. Sofrada Ömer, Stoyanın yanına ©- turdu. Gülizar ustayla Saidin arasın. daydı. Ustanın anası Ömerin yanın- da, Said konuşmadan, iki yanına bak- — Maksızın yemek yiyor. Kadınla erkek — arasında tam müsavat prensibini ak - Hyle kabul ettiği halde bu bir yabancı kadınla, bir arkadaş karısiyle ilk yan yana —oturuşu olduğu için sı - kılıyor. Düşünüyor: — «Sabri a - — dında bir tütün ustası vardır. Beş vakit namazında bir adam. Fakat tü- — tün depolarında çalışan kadınların a « rasındadır. Eğer şimdi o burada olsa, her halde böyle sıkılmazdı.» Ustanın anası odaya girdiği vakit Said gibi Stoyan da kocakarının elini öpüp alnına koymuştu. Bulgarın bu hareketi ustanın anası üstünde öyle müthiş bir tesir yaptı ki şimdi sofrada yalnız ikisi konuşuyorlar. Stoyan us- tanm babasını soruyor. Neden öldü - ğünü merak ediyor. Yemekten sonra Said yavaş yavaş a- şıldı. Cebinden bir kitap çıkardı. Güli- Zzara uzattı: — Bunu size getirdim yenge, dedi. «Anav isminde bir roman. Geceleri o- — kursunüz.. Nuri usta atıldı: Z — Sahi, dedi, Gülizar «Anan yı a- a n_ıg__ıvohıvdl_bıhlım boşlanacak mı? ğunu bile unuttu. Çünkü ustanın baba- sı da Rumeliliydi ve rahmetli, gençli - ginde, bazı geceler böyle türküler söy- lerdi, Koca gâvur türkülerini bitirdiği va- kit ustanın anası ağlıyordu. Said sordu: — Ne ağlıyorsun teyze? — Eeski günler geldi aklıma oğlum.. Nuri küçük bir çocuk gibi sokuldu anasına: — Eski günler geçti ana, dedi. Sen yeni günleri düşün.. Güzel günler gö- receğiz daha... Ustanın anası içini çekti: — Memlekete gâvur girdi, artık gü- zel günleri... söze başlıyor. Halük Nihad: «Ben ne harbe girdit., ne de buna çahit olan yerleri gezebildim..» diyor. Evet. Belki kendi gezmemiştir. Fakat ruhunun günlerce, haftalarca, yıllarca ora- larda dolaştığı belli. Mevzua temas etmeden evvel, şülr, bu gün hâlâ püyidar olan Ehram'ların — naml vetli ve heyecanlı bir nazım ile anlatıyor. yanın umumi manzarası.. — derken! «ÂAn burnu cephesi» ile mevzua giriyor. Gerek bu ve gerek bunu müteakip par- çalar ki sırası ile şu serlevhaları taşımak- tadırlar: Seddülbahir cephesi, İstanbul, Cenup İcephesinde harp şiddetleniyor, — Anadolu, Sözünü bitiremedi. «Memlekete gâ- | Suvla ihracı, Arıburnu, Conk bayın mu- vur girdin diye Stoyanın yanında söze | harebeleri, Anafarta zaferi. — İçlerinden başladığından utandı. Said Stoyanın yüzüne gülerek baktı, sonra ustanın anasına: — Aldırma söyle teyze, dedi. Stoyan gâvur değildir.. Ustanın anası hayretle sordu: — Nasıl.. Müslüman mı? Stoyan: — Ne gâvurum, ne müslüman ana - cuğm, dedi. Memlekete giren gâvurlara | ” ben de senin kadar kızıyorum.. Hani e- limde olsa hemen şimdi topunu boğa- rım., Ama gâvurun da gâvuru olduğu gibi müslümanın da gâvuru olur, değil mi anacığım?. Ustanın anası Stoyanın «ne gâvur, ne müslümanım» demesinden bir şey anlamadı ama son sözlerine hak verdi. Daha bir hayli zaman şundan bun- dan konuşarak geç vakte kadar oturdu- lar. Misafirler gittikten sonra usta ana- sına sordu: — Nasıl ana? « Anası başını iki yana sallıyarak: — BSaid de, öteki de terbiyeli ço - cuklar, dedi. İherhangi bir murat diğerine tercih etmek |mümkün olamıyacak kadar güzeldir. Bakınız; size eSeddülbahir cephesin n- den bir kaç misra tekrar edeyim: Gün soldu; körtük gibi bir gece indi gökten, Düşmana siper oldu bu kanlı kara kefan... * Kdliyındıhuhılıüq.l Siperleri boğdu alev yığını. Bekleyen ölecek, çıkan ölecek... * Cenup Cephesinde: Bir satır boş kalmadı ölümün defterinde, Cesaret yine sağdır Vatanın siperinde... Anadoludan: Yollar nafile dalar bülyaya ber seherde, İziye gidecekler, oradan deniz tayyareleri Beyhude uyutmiyor bir sızı camlarını! Bu — koçlar doğdukları Gölgeleri doldurur boş kalan damlarını. Halük Nihadın Çanakkale destanı, her Türkün okuyup ezberliyeceği ve bilhassa evlât ve ahfadına ezberleteceği bir eserdir. Bir eser ki, on Üç yılllk Cumhuriyet edebiyat tarihimizde bu güne kadar eşi İkisine de kanı mısındı.. Ama ma - sörülücnlüle hallede bu yaptığımız iş duyulursa.. Ustayla yalnız kaldıkları vakit CGü- lizar ezilip büzülerek: — Nüri, dedi, sana bir şey soraca - — Sor bakalım.. — Ben anlamıyor değilim.. Siz bir şeyler yapıyorsunuz.. Bazı geceler o - dada konuşurken kapıdan dinliyorum sizi.. Bir şey anlamıyorum.. Ama bir şeyler yapmak istiyorsunuz gibi geliyor bana.. Usta Gülizarın gözleri içine baktı: — Evet, dedi.. — Ne yapıyorsunuz?. Gülizar bunu öyle belli bir korkuyla sormuştu ki usta: — Korkma Gülizar, dedi. kötü bir iş yapmıyoruz. Hırsız kumpanyası fi - Jân kurmadık. Bilâkis hırszılara karşı... — Polis mi yazıldınız? Usta kahkahalarla güldü, Gülizar gücendi: — Ne gülüyorsun? Usta gülmesini zor zaptetti: - (Arkası var) - E. Talu Yunanistanda işçiler meselesi General Metaksas işçiler içi: bir kanun lı.ızıı'lıyoâo:;l Metılı“::ı.' i;:ilg:ın mnıtmlo- rin vaziyetlerile yakından alâkadar olmaktadır. Metaksas işçilerin vaziyetlerini düzeltecek kararna- menin hafta içinde neşredilece- ğini söylemiştir. Yeni kararname ile i verilecek deliğin asgari miktarı tayin ktir. Başvekil işçilere karşı takip edeceği siyaseti anlatırken, şim- diye kadar iş görmesine komü- nistlerle ameleyi idare edenler tarafından yapılan — muhalefetin mani olduğunu söylemiş ve : “Şimdiye kadar ü randım. Fakat bunun bir dere- cesi vardır.,, Hükümet komünist tehlikesi etrafında — topladığı — malâmatı neş; İ vücuda geldiğini çok canlı bir tarzda, kuv- Sonra umumi harbin arifesindeki dün- köyde| — Diğer taraftan kralın kullandığı yattaki ölmeseler de, | radyo gece gündüz İngiltere istasyonları ile salonu Akdeniz seyahatine başlayan İngiltere Kralı sekizinci Edvard Yugoslavya toprak- Tarında, parlak bir surette — karşılandıktan sonra dün Dalmaçya sahillerinde Nahlin yatına binmiştir. Eskiden İngiltere krallarından — birinin memleketinden uzaklaşması, uzun mua - melelere tâbi bir işti. Tayyare ve radyo bu merasime sön vermiştir. Yoksa kralın mem- leketten gaybubeti müddetince vekiller ta- yin etmek ve devlet şefliği vazifelerini on- lara devretmek lâzım gelirdi. Feanin icat ettiği yeni vasıtalar sayesinde bu külfetlere yer kalmadı. İngilterede ağustos ayı tatil mevsimi ol- duğu için, parlâmentonun tasvip ettiği bü- tün kanunlar tatil başlamadan evvel, kral tarafından tasdik edilir. Diğer işlere gelin- ce sarayda kalan memurlar, bunların ri vasstalarla krala bildirilmesini temin derler. Bu işle meşgul olan memurlar, se « farethanelerin koryeleri gibidirler. Bu memurların en seri vasıtaları kulla « narak kralın bulunduğu yere varmaları tes min olunmuştur. İngiltere kralı tatilini Dalmaçya sahil- lerinde geçireceği için bu memurlar Lon- gradan Parise uçacaklar, oradan Brendi « #por seyahati yapmak için son derece sattı ve çok kullanışlıdır. j Kral husust döstlarından bir kaçını W seyahatte kendisine refakat için davet ©| miş bulunuyor. Evvelâ yat Adriyatiğe gidecek ve *t Triyeste, ve Hersek yölile seyahat ed yata Adriyatikte mülâki olacaktır. Kralın tenezzühü üç hafta devam Londra, Paris, Lozan, Milân, — Venedi cektir. RADYO A Bu Akşamki Prograf İSTANBUL 18: Hafif musiki (plâk), 19: Haberle 19,15: Muhtelif plâklar, 20: Keman stüdyo sanatkârları tarafından, — 20 Stüdyo orkestraları, 21,30: Son h Saat 22 den sonra Anadolu ajan gazetelere mahsus havadis servisi verilt cektir. “BUDAPEŞTE 20,10: İtalyanca konferans, 20,40: & rışık neşriyat. — (Gozon « Berki 21,30: Haberler, olimpiyat 21,55: Dans plâkları, 22,40: 23: Çigan musikisi, 23,40: Askerl bat do, VARŞOVA 18: Senfonik orkestra, 18,50: Kot malar, 20: «Yukarıki kattar adlı © piyesi, 21,30: Konuşmalar, 22: Oda sikisi, 23: Olimpiyat —neticeleri, 23 Dans musikisi, 24: Dans plâkları, PRAG 18,45: Muhtelif, 19,20: Öperet kisi, 19,45: Konuşmalar, 20,10: Ask? bando, 21: Konferans, 21,20: Halk kizi, 22,05: Beethovenin oda musikisi lerinden, 22.45: Olimpiyat neticeleri, * Dans musikisi, kralın bulunduğu yere varacaklardır. temasta bulunacak, kâtipler aldıkları şif- releri derhal hallederek krala bildirecek - ler. Kral sekizinci Edvard, mütenekkiren ve- yahat edeceği için seyahati devamınca Lankaster dükası adını taşıyacak ve bu su- retle uğradığı her limanda resmi selâm ile kat küzüm kalmıyacaktır. Seyahatin ilk safhası Dalmaçya sahille rinde geçecektir. Buram Avrupa sahilleri - nin en güzellerinden biridir. Dalmaçyadan maksat Adriyatiğin şark sahilidir. Ve bu sahil şimalde fiyumeden başlar ve cenupta Arnavutluk hududuna kadar imtidat eder. Sahilin en belli başlı limanı Rakofçadır. Fakat yüksek kayalarla çovrilmiş bir çok limancıklar daha vardır. Her taraf dağlık olduğu halde arada zümrüt gibi aşmalar, incirlikler ve zeytinlikler göze çarpar. Sahilden bir iki kilometre mesafede 1000 den fazla ada ve adacık vardır. Bir çok milletlerin muharebe ve akınla- rına sahne olan bu sahillerin en büyük kıs- mı bugün Yugoslavya devletine aittir. İngiltere kralının bir müddet buralarda gezdikten sonra şarkâ Akdenizin daha baş- ka kısımlarında da gezmesi muhtemeldir. Kralın bu gezintisi esnasında kullanacağı İSTANBUL K yatın adı Nahlindir ve Sir Daird Jule'in| — 18: Dans musikisi (plâk), 19: T zevcesi Lady Jule'ye aittir. Bu yatın krala (/bahçesinden nakil, 20: Sıhht konfef' nit yatlara tercih olunmasının sebebi, lrrıEı| 20,30: Stüdyo orkdstrmları, 21,30: nit Viktorya yatının 4000 tonluk olması ve haberler. ; bu yatın Dalmaçyadaki sığ sahillere görel —Sant 22 den sonra Anadolu ajatf' ; çok büyük görülmesidir. gazetelere mahsus havadis servisi veri” Nahlin yatı ise küçük olmakla beraber, , cektir. Yü BÜKREŞ 4 20,15: Çift piyano musikisi, 20,55: kılar, 21,15: Konferans, 21,30: Plâkiâ senfonik konser, 22,30: Haberler, 22t Senfonik konserin devamı, 23,20: G konseri, 23,45: Fransızca haberler. BELGRAD 20,50: Karışık havalar, 21,20: 22: Radyo piyesi, 22,30: Halk K ç 23: Berlin olimpiyadı neticeleri, — 23)” Haberler, 23,30: Konser nakli. MOSKOVA 18,30: Konser, 19,15: Plâk, 20: Fonik konser, 20,30: Opera solistleri fından şarkılar, 21: Çift piyano 22: Yabancı dillerle neşriyat. 13 Ağustos Çarşamba Ç