Sayf TIBBİ BAHİSLER —— Ömrü tabiiyi uzatmak meselesi halledildi mi? Doktor Risler beygirlerin kanile buruşuk yüzlere, |şıladı: sarkık vücutlara taravet aşılıyor , ihtiyar kadınları genelestirivor , Ameliyattan evvel ve sonra Ülm ölüme galebö çalabilecek mi? Bü metchinoff, Brown Seguard, Metalnikolf gacseleye dair kat'i bir cevap vermeğe şim- | gibi adamlar gayet vazih olarak anlatmak- dilik imkân olmamakla beraber ömrü ta- | tadırlar, büyi yüz seneden fazlaya çıkarmak me -| — Bu tıp adamlarına nazaran vücudu şim- selesi hemen tamamen halledilmiş gibi *Jdilik baştan aşağıya kadar gençleştirmeğe dir. imkân yoktur. Fakat bir çok uzviyetleri, Son zamanlarda ilmi makalelerinden zi- | kan nakli, aşı, Toxinleri vücuttan çıkarmak iyade 24 yaşında genç bir kadına âşık ol - | gibi usullerile insanların gençleştirilmesi ka- masile şöhret kazanan Voronoff bu me -| bildir. sele ile çok yakından alâkadar olmakta-| Genç beygir kanından fışkıran gençlik dır. Veronolffun ifadesine nazaran Fran-| — Yüzdeki buruşuklukları bedi cerrahi ile #ada her sene 150 den fazla asırdide öl - | tamamile izale etmenin mümkün olduğunu moktedir. bu sütunlarda bir kaç kere yazdık, Fakat Gazetelerde İbrahim GCoyan isminde |Risler iaminde bir profesör, bu usulü de Mmüslüman bir Sırbın 108 yaşında ol »| değiştirmiş ve vücudu, deriyi enjeksiyon- duğu halde 30 yaşında bir kadınla evlen »Ülarla gençleştirmek usulünü bulmuştur. diğini hepimiz okuduk. Henry Johnton is -| — Usulün ne olduğunu anlatmadan evvel, minde bir İngiliz canbazının da 96 yaşına | annelerimizin tatbik ettikleri bir gençlik a- kadar mesleğinden aynlmadığı meşhur « | asından bahsedelim : dur. U Eskiden, yüzlerinin buruşmasını — iate - Gene Fransada Bouy isminde bir dok -| miyen ihtiyar kadınlar, geceleri yatarken tor 102 yaşına kadar kabinesini hastala -| yanaklarına kanlı et parçaları yapıştırır. - mna açık totmuştur. lardı. Papa ön üçüncü Leon'un 130 yaşına ka- | — İşte bu tecrübeden mülhem olan Risler, dar gençliğinden hiç bir şey kaybetmemiş |havuçla beslenen genç beygirlerin kanını olguğunu söyleyip dururlar. almış, mikropsuz bir muhitte kanı durdur« Uzun, fakat ölü bir halde inuş, serom, yani kanın suyu kırmızılığın- yaşamaktansa.. dan ayırınca © seromun üzerinde çalışmış Uzun ömürlüleri böyle saydıkça, bizim | ve elde ettiği maddeyi ampullere koymuş- de bazı şartları ikmal ettiğimiz — takdirde | tur. 100 yaşını geçmemekliğimiz için hiç bir| — Bu ampuller vücudun buruşuk yerlerine sebep yoktur. Meşhur — âlim Metchinkoff | zerkedildiği takdirde oralarını gençleştir - bunu tabil ve hattâ zaruri bulmaktadır. Fa: | mektedir. kat buna rağmen, ölmemek ve yaşamak Uzviyet ölmez istediğine tağmen vücudumuz bizden bı -| — Şimdi de,biraz Metalnikoff ile Carrelin kar ve bizi yüzüstü bırakır. Kimisinde da- | tecrübelerinden bahsedelim: marlar sertleşir, kimisinde kalb — işlemez, Bunların iddialarına nazaran uzviyet öl- bazan vücut baştan aşağı kadar mikrop -| mez, bu prensip ortaya atıldıktan — sonra harın zehirlerine bulanır. Yahut mevzil bir | gençleşmek meselesi basitleşmiştir. Ma - sakatlık ömre nihayet verdirir: Ulser ve |lümdür ki vücudumuz, bütün diğer uzvi - kanser gibi... yetler gibi hüceyrelerden mürekkeptir. Hü- Bazı kimseler demektedirler ki: ceyreler kendileri için yaşarlar ve müsta - «Peki uzun yaşıyalım. Fakat bütün vü- |kildirler. Kafası, bıçakla vurulmuş bir ada- cut, uzuvlar, teker teker, inhilâl edip ih -| min hüceyrelerinin ölümden sonra saatlerce Byarladıkça bu yaşamanın ne zevki kalır. | yaşadıkları görülmiükştür. Hüceyreler kan Kark yaşında saçlarımız döküldükten, 50 | deveranı durduğu ve beslenemediği için ö- sinde çarpıntılar ârız olduktan, 60 ında diş- |lürler. İşte bu hüceyrelere başka vasıtalar- lerimiz ağrımızda kalmadıktan sonra bu|la hayat temin edebilirsek mesele halledil- bayatı ne yapalım! miş olacaktır. Mevzit ve kismen ölmektense, birden- | — Welissmonn diyor ki: bire gidivermek elbette daha müreccah -| — Ölüm hayatın nihayeti demek de - tır.» &ildir. Ölüm beşeriyet için çok faydalıdır. İşte burada da bu mülühazalara karşı fen | İnsanlar ölmese tekâmül olmaz.. Ölümden beşeriyetin imdadına —koşmak — istidadını |korkmamak lâzımdır. Fakat uzun yaşa - gösteriyor. mak... Evet bu dünyanın basit zevkleri LaAboratuvarların tecrübeleri bize ümit |için bu iziyetlere katlanmağa değer mi? vermektedir. Sun'i kalb imal edilebilir mi? Artık ihtiyarlığın me olduğunu Carrel cok meshur bir adamdır. Son za- bize, SON POSTA Halkın fikri Dünya şampiyonu olan Türk güreşçisi Yaşarın kendi sikletinde dünya şampi- yonu olmasını halkımız bakım nasıl — kar- Romanya gaz şirketinde Enver Ersoy: Türkler Yaşarla - iftihar edebilir. O mün ismini her za- man haklı bir ifti ” harla içimizde taşı , Eğ yacağız. , bi Diğerleri için ». , teessirim. Ben hepk sinin — kazanmasını istiyordum. — Daha | doğrusu — bekliyor. Bununla beraber (50) küsur hbükümelin #porcuları içinde dördüncülüğü kazanma- « gene bir şeydir. ... Mobilyacı Mustafa Su Uçurum: Türkün kuvveti- ni ecnebi dünyası- na bir daha tanıttı. &ı için Türk milleti güphesiz ki — Yaşarı | €en derin sevinçlerle | tebcil ediyor. Ve bilyük bir bahtiyar- hık duyuyor. Biz zaferi öteki « p orcularımızdan bekliyorduk. Bu kadar büyük — bir son alınabileceğini de tahmin etmiyorduk. Gelen sevinç giden Ümitlerin üzüntsünü unutturdu, Nurosmaniyede Ahmet Güvenç: Yaşarın kazanma: sı bütün Türk genç- HEğinin — kazanması demektir. — Filvaki diğerleri de kazan- saydı daha iyi olur- du. Bunu istemekte haksız da - değiliz Mademki — Türkler güreşle etkidenbe ri meşguldürler, hiç olmazsa yanı yarıya kazanmalıy« dilar. ... Hukuk — Fakültesinde Kirelli: talebe Biz — güreşçileri- mizden daha iyi bir netice bekliyorduk. Fakat nisebeten kö- tü olan bu neticeyi acemiliklerine —at Fetmeği ve gelecek * olimpiyatlar — içi güreşçilerinin yüzü- nü güldürecek bir $ netice elde etmele- , rini candan dileriz. Yaşara gelince: Bu aslanın ulaştığı za- feri görmekle ne derece büyük bir sevinç duyduğumuzu bilmem söylemeğe — lüzüm var mı? Yaşarı bugün bütün kalbimizle tebrik ederken ötekilerinin de ondan örnek al- malarını dileriz, Nurosmaniyede Halk apartımanı Antranik Molger: Yaşara her şey g lâyıktır. Onun kiye — ğğ meti bugünkü — za- ferinden daha yük. sektir. İnanın, ga. Bp geldiği için söy. lemiyorum. — Vakti le bir klüpte bulun muştuk. Nasıl ça İştığını, ne derece de olduğunu bili Tim. — Arkadaşlarilç ğ olan bu ayrılığını ni daima, hattâ alelâde maçlarda bile göster- miştir. neticelenmiştir. manlarda yanına bir de kıymetli muavin alarak şöhretini bir kat daha etrafa du - yurmuştur. Bu kiymetli muavin tayyareci Seyahat notları: Türkün manevi hududu Peştenin ötesindedir! İngiliz muharriri yanıliğor, komşu milletin kalabalığı arasında erimeyen fert yalnız İngiliz değildir ! Bir İngiliz muharririnin kendi milleti le- hine gururla dolu bir müşahedesini hatır - hyorum. Bu müşahedeyi anlatan cümlesi aynen şudur: — İngilizler müstesna olmak üzere her hangi millete mensup olursa olsun bir sey. yah memleketinin hududundan bir metre ayrıldı mı benliğini derhal kaybeder. Kom: ga milletin kalabalığı arasında kaybolup gider. e * İngiliz muharririnin bu hükmü yanlış sa- yılmıyabilir, yalnız Türk hesabıma küçük bir kaydi ihtirazi koymak İâzımdır, sanı zım, Zira Türk Edirneyi aşar aşmaz biti- gik milletin kalabalığı arasında kaybolmaz, büsbütün yabancı bir muhitte garip kal - maz, Tâ Avrupanın ortasına varıncıya ka- dar hüviyetine tamamen sahiptir. Bu hypsusiyeti temin eden âmillerin ba- şgında dil meselesini görüyorum, Bir defa Bulgar komşumuzun Edirneye bitişik mın- takaları tamamen ırkdaşlarımızla meskün- dur, Fakat bu mıntakaları geçip te Sofyaya doğru ilerlediniz mi gene Türklere olmasa bile türkçe bilen Bulgarlara tesadüf eder- siniz. Sofya istasyonunda arabacı beni kendi dilimle çağırdı, lokantanın garsonu yemek Menüsünü türkçeye çevirerek söyledi. Hu« dut istasyonunun zabiti aynen: — Güle güle, dedi. Bu dil âşinalığını Romanyanın — bir bü- yük kısmı ile Yugoslavyanın da bir çok mıntakalarında buldum. Dil hududu orada bitiyor, fakat bittik- ten sonra da insan birdenbire yabancılaş - mıiyor, kendisini başka türlü, ve kim bilir belki biraz daha sıcak bir alâka ile çevreli hissediyor. Balkanlardan Avrupanın göbeğine ka- dar Türkün gördüğü muamele hep sayğı ile yapılan bir hüsnü kabuldür, fakat bu hüsnü kabulde rtenk ve gömlek farkı daima sezilir. Bir yerde çekinilen, kuvvetine haset e- dilen, yürürken düşmesi istenilen bir kom- ga, ötede dostluğuna güvenilir bir mütte- fik, daha uzakta vücudu geç keşfedilmiş bir kardeş gibi görülürsünüz. Ve ilâve e- deyim: Bütün bu memleketlerde de para- mızin kendininkilere nazaran kuvveti do- Tayısile biraz da zengin gibi telâkki edilir- dinız. İlk iki intba mektepten, an'aneden ve gazeteden kalble hisse intikal etmiştir. Za- manla, menfaatle değişebilir belki. Fakat üçüncüsü bana daha köklü gibi göründü. * Bir pazar günüydü. Akşama doğru Peştenin rıhtımında dolaşırken küçük — bir iskeleye — yanaşmış bir — vapur — gör- dük — ve — hükmettik —ki — Peştenin kenar mahallelerine kadar gidip gelecek- tir. Gidip dolaşmak istedik. Fakat son da- kikada içimizden biri şüphelendi: — Ya bu vapur Peştenin kenar mahal- lesine gidip gelecek yerde bizi Köstence- ye kadar götürürse? Gişedeki memurdan bilet alan halka kadar hiç kimse Fransızca, Almanca, veya İngilizce bilmiyordu, Anlaşmak kabil ol- madı. Gişe memuruna işaretle gidip gelme bilet istediğimizi anlattık ve bir avuç Ma- car parası uzattık. İçinden otuz kırk kuruş- luk bir şey aldı ve tahmin ettik ki bu ka- dar az para ile Köstenceye gidip geline- mez, gidip gelinebilse dahi bu veuzluk eş- yasız gidip gelmenin rahatsızlığını umuttu- rabilir. Tahminimiz doğru çıktı, Peştenin d gında bir köye gidip geldik, fakat benim asıl anlatmak istediğim nokta şu: Vapur bilhassa dönüşte hıncahınç dol. Ekrem Uşaklığil , Lindbergdir. Lindberg ile Carrel sun'i kalb imali için İ 1 çalışmaktadırlar. İşte, Carrel genç bir hayvanın vücudun- dan bazı parçalar alarak 38 derecel hara * tette muhafaza etmiş ve o parçaların mü - teaddit seneler yaşadığını görmüştür. Carrel yaptığı kültürler hakkında, şu sözleri sarfetmiştir: «Vesaitimizi biraz da- ha tekemmül ettirirsek bu et parçalarının ilânihaye ölmiyeceklerini tesbit edebiliriz. Ben üç sena evvel ölen bir civcivin kal- «|denbire etrafımızda bir halka teşekkül & Ağustos kendi toprağından çıkıncaâ muştu. Bir aralık yolcuların üç beşi arasılif dan pest sesle bir. şarkı yükseldi, def ken bütün halka sirayet etti. Bu şarkı o kif dar gaşyedici bir şeydi - ki adını — öğrenli mümkünse plâğımı almak hevesine düşl Açılıp kapanır bir sandalyede ve a) ta duran bir kafilenin arasında sakışmıştıli kalkarak yanımda duran ilk zate tap ettim. Maalesef bu da dil bilmiyordü Yanındakilere sordu. Onların arasında dil bilir yoktu. Bu arada Fransızca, İngi' lizce bilmediklerini sormuştuk. Bu münü' sebetle Türk olduğumuz anlaşıldı ve bil' miş oluverdi. Şarkının adını öğrenemedik — va ertili gün gramofoncuda hatırımızda kalan bif” teyi mırıldanarak bulmaya da muvaffak © Jamadık amına şunü gördük - ki, vapı etrafımızı alan balka bizi candan dost Bf liyordu: . — Türk, Macar, diyor ve iki parmağf u gökmüyordu. Tüdkçe- Mactrca bir # kelimelerin müşlerek olduğunu anlatmağ çalışıyordu. Ş x» Haber gazetesi sahibi -Rasim — Us'ul Peştede bir Macar dostu vardı ki arkadif gim Peşteye ayak basar basmaz bir yollamıştı, ertesi gün otelin salonunda bir Macar kızının ziyaretini haber — v. ler. Şayanı hayret olarak - iyice Tül biliyordu: — Ağabeğim Peşstede değil, fakat af nem sizi ve arkadaşlarınızı çay mat etrafında görmekle çok mes'ut olacak, & yordu, ısrar ediyordu. Akşam üzeri gittik. Beyaz saçlı, hürmüli telkin eden bir bayan ve üç kızı bizi kef'| şıladılar, Peşteye hâkim bir tepeciğin ü9t rinden bakan bu evde geçirdiğimiz iki ö ti unutmak kabil olmuyacak. Yağlı hanını: Macarcadan başka dil bi miyordu. Bir müddet memileketimizde kaf mış ve Türkçeyi pek iyi öğrenmiş olan &) u ise dilimizi kız kardeşlerinc epeyce ryetmişti. Pek iyi anlaşabiliyorduk, ketimizle candan — alâkadar — oluyorlardi Bakkında malümat istiyorlardı: — Atatürk sayesinde daha da iyi df cak, diyorlardı. Bir aralık bize gramofon çaldılar. Mi li Macar dansları oynadılar. Bu arada ihtiyar anne Türk danslatif Macar dansları arasında benzerlik olup Ö madığını anlamak için bizden milli Ti oyunları oynamaklığımızı rica etti, O dakikada derhal giderilmesi bir eksikliğimizi düşündük, ve ha ki bir aralık Muhiddin Üstündağ bir Mf #amere münasebetiyle bir kaç alle milli Türk dansları — öğrettirmişti ve Hi danalar biraz özetinde çalışıklığı takdid bütün gençliğe tamim edilmeğe değer W mette şeylerdi. * Yeni tanıştığım bir Macarla — konuff) yordum: — Söyüm his tanımaz; diyerdez M hükümeti Türk hükümetine dost olm K bilir, sizin de bizimkine Büsbütün nd siyaset istikametinde yürümekte ıılıu'J pek mümkündür, fakat şunu ııııııımıv" Macarı ferd ve t olarak — kendi dalma yakın ve daima kardeş — bulecali) naz. & K Kandan gelen bu kardeşlik hinsini miye etmeliyiz! * Türkün Edirneyi geçer geçmez lnj milletlerin kalabalığı arasında eriyip i söylemiştim. Bunda Türkün tık kendisini göstermeye ve: — Türküm, demekten gunur M"'J. başlamış olmasının da mühim bir âmil duğunu kaydetmeliyim. & 4 bini çıkarıp sakladım ve 20 sene yaşt' tım. » Bütün lâboratuvarlarda ölümün ö" geçmek, hiç değilse ömrü uzatmak içif yük mesai sarfedilmektedir. Fakat hayat şartları da diğer ıu'“'. insanı tahrip etmek için ne lâzımsa vi7 maktadır. Fakat bu mücadele, kime Ti yacaktır. Kadınlara.. Çünkü onlar, letafet rafetlerini idame ettirmek hrsat ve aını bulacaklardır. ! vi # ve L B aV ae Şuakımlal d ği dddn A v — - eeew > M — .r .. .rrr —. -—