S A eT e y S N NE MKY " n Hergün Yazı Çok Olduğu İçin Bugün Konamadı grereene aa Dinarlı İstanbulda (Baş tarafı 1 inci sayfada) ha göreşin bütün tafsilâtını kendi ağ - zından dinlemiştir. Muharririmizin Di- narlı ile yapdığı bu şayanı dikkat ko- nuşmayı aşağıya koyuyoruz: «Dinarlının, gelişini gazetecilerden gizlemesinden, mağlubiyetinden hayli utandığı anlaşılıyordu. Ona evvelâ: — Dinarlı, dedim, söylenildiğine göre, Cim Londosla, aranızdaki maç danışıklı döğüşmüş? Dinarlının gözleri hiddetle büyüdü. — Bu rivayet, dedi, bir İstanbul gaze- tesinin oradaki muhabiri tarafından çıkarılmıştır. Kendisine, neticeyi tele « fonla bildirmesi için gazetesinden tel- graf çekilmiş, beriki, maçtan evvel be- Di çağırıp: — Netice ne olacak? Bildir de pe - şinden gazeteme yazayım! Demez mi? Ben o hırs arasında: — Yahu, dedim, sinema programı değil, maç bu. Ne olacağını gelir ora- da görürsün. , Ve o, bu cevabımın verdiği hırsla mevzu bahis şayiayı çıkardı. Maça gelince, ben, Cim Londosa yenilmiş değilim. Fakat öyle bir hâke- me çatftım ki, Cim Londosu yere halı gibi serip, üstünde altı ay otursaydım gene beni galip çıkaracağı yoktu. Maç esnasında iki defa tuş yaptım saymadı. Kendisine yaparken göster - diğim üçüncü tuşu da göz yumunca, Mülâyim: — Dinarlı in ringten aşağı. Bu ring- de galip gelmek yok sana... diye bağır- di. Fakat ben buna rağmen inat ettim. Ve neticede inadımın cezasını çektim. Hâkem, bir omuzum üzerine düşüşü - mü fırsat saydı, beni tuşla mağlüp ilân etti: Ben tabii bunun acısını burada çı - karacağım. Orada, hâkem bitaraf - olsaydı bile, Cim Londosa galip gelmeme imkân yoktu. Çünkü halk, Cim Londosu deli- cesine seviyor, ve alkışlıyor, bir yerini tehlikeli bir şekilde kavradım mıydı, kıyamet kopuyor: — Bırak, yoksa geliyoruz! diye öyle bir bağırıp ayaklanıyor ki, bile - ğinizi gev, 4 bissilelade di lr. yorsunuz. Nitekim, karara itiraz edecek X_Resimli Makale T hisseder bir buhrana tutulursunuz. Açık havada giderken âni bir fırtmaya tutulan adam gibi, ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Dümeni burakıyorsunuz, O vakit talihiniz kaderin elinde kal- mış dernektir, Yankesicilik mektebi Tesis eden bir Mısırlı Mısırda ufak çocuklara yankesicilik ettirdiği için üç sene hapse mahküm olup, mahkümiyetini bitirdikten sonra çıkan İbrahim isimli biri, bir müddet açıklarda gezdikten sonra eski mesleği- ni unutamamış ve ümmilere okuma yazma öğreten bir gece mektebi tesis| ederek, gene istidatlı gördüğü kimse-| lere yankesicilik öğretmeğe başlamış - tır. Mektep iki kurdan ibaretmiş. Birin- ci kurda 8 - 12 yaş arasındaki çocuk- lar ders görüyorlarmış. Bu kurda mu- vaffak olanlar daha büyük işler gör - mek için ikinci kura terfi ettiriliyor - larmış. İkinci ktrdaki talebe staja da başlar, ve şehrin kalabalık yerlerinde, cüzdan, saat aşırıyorlar, ve gelip üstatları İbra- him Âşire vererek mukabilinde Âşir tarafından yapılan tahminin yüzde el- lisi kadar para alırlarmış. Bir gün a« çık göz talebelerden biri kıymetli bir bilezik çarpmış, bileziği de Âşire ge- tirmeden evvel götürüp tahmin ettir - miş. Âşir bileziği görünce doğru kendi kuyumcusuna gitmiş ve G0 Misır lira- sı kıymetinde olduğunu — öğrendikten sonra, talcbesine: — Bu ancak bir lira edermiş. Ben de yarım lira veririm, demiş. Talebe bu işe kızmış, gidip ustasını polise ihbar etmiş ve polisler İbrahim Âşirin evini bastıkları zaman kendisini bir kadın çantasının nasıl hissedilme -|kantalardan birinde Marlen Ditrih, ko- den ve nazarı dikkati celbetmeden bo-|cası ve Moris Şövalye ile yemek yiyor- SÖZ AR # çUU P SON PÖSTA — Kendine gelen hasta Balkan harbinde, arkadaşımız Ercü- mend Ekrem Talu, askeri hizmetini o vakit Darülâcezede tesis edilmiş olan hastanede ifa ediyordu. Bir gün, ağır yaralı bir nefer gelir. diler. Adamcağız günlerce ölüm ha - linde yattı.. Nihayet bir sabah, doktor, vizilaşını yaparken, Ercümendi — Doktor Bey! dedi, on bir numa- rada yatan adam ar'tık kendini bilimeğe — Nereden hükmediyorsun? Ercümend, yarı ciddi bir tavır ta - kınarak: — Kendisine yazmış olduğunuz ilâ. c bu sabah vermek istediğim zaman, kaşığı elile itti, almadı da, ondan hük- mediyorum.. cevabını yerdi. Marlen Ditrih ile Kocası Moris Şövalye Hayatla böyle bir çok âni felâketlerle karpılaşabiliriz. Ba felâketlere karşı evvelden tedbir almak ta güçtür. Çünkü siz- ce alınması lâzım gelen bütün terlibat alınmıştır.. Yalnız bu bâdiselerden alacağımız ders şudur: Ne olursa olum, ne kadar emniyetli olursa olsun, kendimize ne kadar güvenirsek güvenelim, her işde mutlaka bu tehlikeleri gözönü- ne alarak yanımızda bir yardımcı bulundurmalıyız. AD ASINDA KERGÜN BİR FIKRA | Dünyanın en eski Gazetesi kapatıldı. Pekin de intişar etmekte olan dün- yanın en eski gazetesi Peiping Bao, 1810 danberi gündelik olarak intişar ederken kapatılmıştır. Bu gazete Çini modernleştirmek is- teyen Saleut fırkasının mürevvici ef- kârdır, ve son zamanlarda muhalefete geçmiştir. Yeni hükümet hiç insaf et - meden dünyanın bu en eski gazetesini bir kararla kapatıvermiştir. Gazete 120 senedenberi bilâ fasıla intişar et - miştir. e Hıraız yakalıyan yazıhane Liverpolda bir yazıhaneyi soymak için gece vakti içeri giren Edwvard Rodney isminde bir delikanlı, içerde işini bitirip de çıkmak iatediği zaman, kapının kapanitlış olduğunu görür ve bütün uğraşmalarına rağmen kapıyı a- çamaz, bir müddet içerde bekler ve ni- hayet yazıhanenin sahibinin ismini bu- larak telefon eder, der ki: — Ben harsızlık etmek - için içeri girdim, Kapıyı şimdi açıp kaçamıyo - rum, Buraya gelip beni kurtardığınız takdirde çaldıklarımı hep geri bırakır ve bir daha da yazıhanenize uğramıya- cağıma dair yemin ederim. Mal sahibi ; |böyle tatlı tatlı konuşan hırsıza birden bire çıkışır: — Cezamı buldun. Şimdi karakola haber vereyim de seni süründüreyim | Pariste Beauvecau meydanındaki lo- Hırsız ricasına böyle aksi bir cevap şaltılabileceğini gösterirken bulmuş »|du. e Manşi geçen llk tayyareci du. Ve şu manzarayı gördü: Halk yıldızı görünce lokantaya dol- alınca telefonu hızla kapatır ve kara- kola telefon ederek: — Beni geliniz, tevkif ediniz, der, e Çok para eden bir meslek Sözün Kısaaı * Boğaziçinde Mehtap âlemi B Talu vvelisi gece, Şirketi Hayriye idar kendi ifadesine göret «Boğaziçi eski mehtap âlemlerini ihya» — mak: tertip eylediği deniz gezintisine bizleri &) gağırmak nezaketini gösterdi. Ben, Boğaziçinde doğup. büyü İstanbula, hakiki bir evlât aşkıyla — bu yım. Böyle bir fırsatı kaçırıp ta, gitmemei” lik edemezdim. Çocukluğumun “ ve İ gençliğimin, içinde geçtiği dekoru — sü yen Boğazın ilâhi mehtabını bir kere d ha, doya doya görecek, Kanlıca körfesli çötlatacadk ' Tüketi "nağeselerle müzi tahassiirünü tadil edecektim. Saat 'dokuzda köprüden kalktık. V purda fevkalâde bir büle vardı. Şirket & kânı davetlilerini, eski Türk kibarlığına kışır bir suretle ağırlıyorlar, onları — vah ettirmeğe, izaz ve ikram etmeğe elden g” diği kadar çalışıyorlardı. Fakat buna rağmen ne mehtabi. gö bildik, ne de isimlerini ilânlarda okuduğ muz musiki üstadlarının seslerini işittik. Vi eminim ki, bizleri sıkılıyor gördükçe, mı terem şirket erkânı da istirap içerisinde © diler. Bu mahrumiyot elvermiyormuş — gibi Boğazın bir ölü manzarası arzeden bill ea Anadolu kıyısı, bu (Şark — İncisi) nf rağ | men dirilmek istemeyen mehtap âlemler'ği ni benim gibi hatırlayanlara melâl veriyef $ mamuriyet devrini ve her hamleye du. Kuruçeşme kömür depolarının — önütl den geçerken, nefeimden utandım, Boğan bu noktada, vapurumuzun bordasıma pan nazlı suları hepimizi tel'in ediyor gi geldi. tap âlemlerini ihyaya kalkışmamızı bir ha bilmemezlik sayan tabiat bulutlu sem: azmağa müheyya denizile cür etimizi tak bih ediyor gibiydi. f Hem de neyi ihya ediyorduk? Handi üç çifte kayıkların içinde hangi sazendi ler, hanendeler vardı? Hangi yalıların b konundan hangi sesler yükseliyordu? Bir aralık, uzakta hayal meyal bir gördük. Orada Sesi bize kadar gelemeyen cılız bir refakatinde okuyanlar da varmış.. doksanımız, hiç birinin farkında olmad Ve nihayet, bu da gösterdi ki herki bir işde hüsnü niyet kâfi değildir. Burad bu mehtap gezintisinde azami hüsnü niyf göze çarpıyordu. Fakat maksad hasıl © madı. Ve bu gezinti, bir vapur halkına hissi verdi ki, mahut «kırk gün, kırk gı genlikerine ayak uydurmak — maksadınd&f| başka bir gaye ile tertip edilmiş değildir. Bütün bunlarla beraber, bunu teşvik dilmeğe değer bir ilk adım telâkki ediş? ruz. Tenkidimizin de, bilmukabele, sanf miyetimize bağışlanmasını isteriz. ” Gelecek defa, saldan vazgeçilir, her pura ayrı bir saz heyeti konur, halkın se nen ve bir tertip dahilinde eğlenmesi telfi edilirse, izdihama meydan verilmezse, * gönlümdek zeybekler oynuyormu$t| Marj itril len Ditrih önündeki yemekten fe alt kata konarak vapurun mü Tayyareciliğin ne sür'atle inkişaf et- | çatalla kocasının ağzına lokma lokma tiğini görüp de hayretten donup kal -| veriyor ve Moöris de bu mes'ut çifti mamağa imkân yoktur. Vak'a bunu da-|halka göstererek kaş, göz oynatıyor, ha iyi tebarüz ettirecektir. alay ediyor. Bleryo ilk defa Manş denizini tay-| -- yare ile geçerek büyük muvaffakıyet |berg bir milyon mektup ve telgraf al- kazanmıştı. Herkes o zaman tayyare -| madığına göre, o zaman Bleryonun nin mütihş bir silâh olduğuna hük «|yaptığı işin halk üzerinde ne büyük duma, etrafımızı çeviren jandarmalara rağmen, ringin içine doldular ve ring- te ne şilte bıraktılar, ne tahta, ne de ip. Dinarlı gülüyor, ve: —Bir şey değil, diyor, kafa tutsa- mız, Cim Londosun yapamadığı tuşu Amerika ile Avrupa arasında işle - yen büyük yolcu vapurlarında çalışan bir genç, bilhassa güzel aşk mektupları yazarmış, aldığı aylık kendisine yetiş- mediği için, bu san'atından da istifade etmeği düşünmüş, ve seyahatte birbiri- ne âşık olanların arasını, yazdığı gü - zel mektuplarla bulmağa çalışmış. onlar tamamlayacaklar. Hem de ebedi tuş yapacaklar. Bir daha gözümü aça- miyacğım, Zaten maçtan evvel, karakola çağı- rıp: — Maçta bir yerime bir şey olursa, kimse mes'ul değildir! diye imza da al- mışlardı. Selim TEVFİK Hollânda posta Kart postal Usulünü kaldırdı Holandada herkas bürbiriyle okve * riya kartla muhabere edermiş ve son zamanlarda iktısadi buhranın tesiriyle olacak, taksi ile gelen kartları alır kur ve postacıya iade edermiş. Bu usul o kadar taammüm etmiş ki, mihayet posta ve telgraf idaresi kart - idaresi ğ o- K postalları kaldırmağa mecbur olmuş - tur ! metmiş ve Bleryo Fransaya döndüğü |tesirler yaptığını anlamak kolaylaşır. Mektupları o kadar rağbet görmüş zaman tam bir milyon tebrik telgraf ve| — Fransız tayyareciliğine beynelmilel |ki bu suretle kazandığı para, aldığı ay« mektubu almıştı. ilk şöhreti kazandıran Blerya bir kaç|lıktan çok olmuş ve vazifesinden isti- Bugün Atlantik denizini geçen Lind-İgün evvel ölmüştür. fa etmiş. İSTER İNAN İSTER İNANMA! ettikçe, bir takım bastanların meşkük salarla sulanmaları sürüp gittikçe, bulâsa şehrin temizliği fenni bir emniyet altına ahın- mış olmadıkça tifonun bu beledi bastalık oluşu vaziyetinden kurtulamayız tabil. — Nasnıl kurtuluruz, biz size onu soruyoruz. . Yukarıda söylediğim fenalıkları ortadan kaldırmak su- retiyle, Epeyce masraflı bir iştir amına nibayet hakkından ge- Hinmiyecek bir şey değildir. Biz şurada burada açıkta akan pislik — mecralarının kapa- tılacağına, bir takım bostanların meşkük sularla — sulanmıya- caklarına, şehrin temizliği fenni bir emniyet altına alınarak ti. fonun önüne geçileceğine inanmıyoruz. Sen de artık * Bir arkadaşımız, bir doktor arkadaşile konuşurlarken — ba- his tifoya intikal ediyor, Doktor gece sabaha kadar uyuyama- dığından şikâyetçi.. gece yarısımdan sonra yatağından kaldı. rılmış ve lifolu bir bastanın muayene ve tedavisine gitmiş. Tifo üzerinde konuşma devam ederken arkadaşımız dok- tora soruyor: — Tifo İstanbulda hâlâ beledi bir bastalık mıdır? — ÜÖyledir, hâlâ vakit vakit ve yer yer bunun musablarına tesadüf olunuyor. Peki doktor, bu memlekette bu hastalıfın kökünü — kurut- mağa imkân yok mudur, olmıyacak mıdır? — İmkân bulunmaz olur mu biç?.. Ancak memleketin şu- rasında burasındaki pislik mecraları — açıkta akmakta devam İSTER İNAN İST_ER İNANMA! ÜLRÜRDAEEÜRÜ ei üeü ihlâl edilmezse ve güvertenin tentesi dırılarak mehtabin manzarasına sed mezse zannederim ki biç birimizin gi yüzümüz kalmaz. Amma, kömür yığınları gene rayı ihlâl edecekmiş. ne yapalım? Bur da günahını Şirketi Hayriyenin — boysuf yükletemeyiz. ... $ — Ankarada, Bay R. Sancak. hakkımdaki teveccühünüze — ve iltifatı! teşekkür ederim. En şikemperver Nazır Dünyadaki nazırların ekseriya mek yemeğe vakitleri -olmadığı işlerin çokluğundan da iştahaları $ maz. Fakat bütün dünyadaki rin içinde istisna teşkil eden bir vardır. O da Fransız - bariciye İvon Delbostur. Delbos iyi yemek mekle maruftur. Gittiği lokantal'| , garsonlar ne diyeceğini âdeta evv” , den bilirler. Delbos en karışık 2â7 larda dabi güzel bir yemek tarifi masına bayılır. n