5 Ağıslas SON POSTA . Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera KORSANIN KIZI Yazanı Faik Bercmen Çarşıda büyük b ikkânı vardı. İşş| —Bu müddet içinde dükkân şunun bunut leri iyi gidiyor ve iyi kazanıyordu. Evi. elinde sallandı durdu. Ve tabintile eski Ka: Yazan : Kadircan Kaflı ne boş geldiğini mahallede, şimdiye kadak | Hat kaybeni. Son Posta'nın tarihi tefrikası Şöakakği Hapisten çıktığı vakit sanki on beş yıl Numara : 37 Hızıx reis şimdi Cezayir esiri olmuş- tu ve yerli halk arasında (Emir Hay - teddin) adile anılıyordu. On bir yal Telemaan ve Tunus sul - tanlarının, şeyhlerin dalavereleri ol - Muş, lâkin hepsi de yenilmişti. İspan - Yolların koca ordular ve donanmalar- Cezayir üzerine yaptıkları seferler hep Türklerin zaferlerile nihayet bul- Bütün bu parlak zafer haberleri A- Hadolu kıyılarına, Ege adalarına gel - dikçe orada bir bayram havası dal - galanıyordu. Salih, Şaban, Aydın ve Muhiddin reis ibi tanınmış deniz kahramanları hep Hayreddin Beyin etrafında toplanmış- lar, Akdenizin batı taraflarını bütün Avrupaya haram etmişlerdi. Ara sıra İlyasın adı da anılıyor, - Dun da bir gemiye reis olduğu söyleni- Yordu. Küçük Ayşe büyümüştü. Bu haberleri herkesten daha büyük bir merakla bekliyor, herkesten daha hü!ü bir heyecan ve sevinçle karşılı- Yordu. Cezayirde düşmanların bozguna uğ- Tadıklarını duydukça babasının ha - Yali sanki onun karşısında gülümsü - Yordu. Fakat kendisinin de o memlekette Ulunması arzusunu hiç bir zaman ye- Remiyordu. Hattâ bu o kadar büyük Ve derin bir humma idi ki bütün var - lğına hükmediyordu. Bu yüzden an - hesinin evlenme tekliflerini savuştur - Muş, ön dokuz yaşına geldiği Yapayalnız ve evde kalmıştı. O zama- mesi üvey in çok zor- şlardı. Fakat son zamanlarda üvey babasının kimsesiz kalan bir kar- d'fç çocuğu Ece Ovadan Midilliye gel- Miş, amcasının yanına sığınmıştı. Bu Yirmi iki, yirmi üç yaşlarında saf ba - kışlı, biraz aptalca, fakat dinç ve uslu b_i! delikanlıydı. Üvey babası onun gel- diğinin haftası olmadan: — Artık Ayşeyi evlendirebilirim. mişti. Çünkü bu evlenme ile evden bir çift Salışan kol eksilmiş olmıyacaktı. Ayşe Rtne nasırlı elleri, güneşten yanmış, L kavrulmuş bir yüzle tarlada ça - ı'lsu.k, evde her işi görecekti. Böyle - ikle Smrünün sonuna kadar üvey ba - üle —annesinin yanında ka - ı.,“k- üvey — babasının — kardeşi - Sin oğlunu da temelli olarak oraya Genç kız bu sefer de: lllcmem... Mmişti, Fakat babası çıkışmıştı: — Ne demek, istemem? Şimdiye ka- at biraktık ta kabahat ettik. Öneeğeri ;"' İstiyenler olmuştu amma, iki yıl - * kapımızı şöyle adam denecek birisi Soklamaz oldu. İki kişi istedi, onların k._bi-'ıh'ı.; topal bir herif, diğeri de bunak tiyar... çhneıî de üvey babesının tarafın - çıkınca zavallı Ayşe artık sığına - bir yer kalmadığını görmüştü. — Bu iş sen istesen de olacak, iste- &n de... Asıl sana sormakla biz ka- t ediyoruz. Bu, babasının son sözleri olmuştu. Ve hazırlık başlamıştı. © Ayşe her fırsatta limana uğruyor, d:')'îr kadirgalarının ve Cezayire gi- k ek bir geminin gelmesini dört göz- kliyordu: ';ı. Ah onlardan biıîn: girebil - t H""-'“U bunu nasıl yapabilirdi? Bir l,ı:'î kızı bir sürü kürek mahkümunun, “!k'.?k iğitlerin bulundukları o tek - in içine sokarlar mıydı? Perşembe akşamı zifaf olacaktı. —h.ç Bün kalmıştı. Güzel bir bahar Niyi, 1” Cezayirden bir kadırga gelmiş!.. Ye bir haber dolaştı. Başka birisi bu haberi düzeltti: — Acaba bu İlyas Reis vaktile Pa- — Cezayirden gelmemiş. Hızır Re-|labıyık Ömerin yanında bulunan genç Her akşam elinde mutlaka bir kaç pe-|ibtiyarlamıştı. Gözlerine bir fersizlik, vü » ket ve bu paketlerin birinde mutlaka bak-|cuduna bir uyuşukluk, bir kanburluk çök- halde | isten İstanbula mektup götürmüş de dönerken buraya uğramış!... Her zaman olduğu gibi erkek ve ka- din, genç ve ihtiyar bir çok kimseler Cezayir kadırgasını görmek, leventler- le konuşmak, oralardan haber almak için mana gitmeğe başlamışlardı. — Nerede? Nerede? Diye soranlara: — Cenup İimanında... Cevabı veriliyordu. Midilli kalesi bir yarım ada biçimin- de denize doğru uzanan yassı bir tepe üzerindedir. Bunun şimalindeki liman, ağzı pek açık bir koydan ibarettir. Şi- mal tüzgârları burayı kolaylıkla ya - lar ve gemilerin rüzgârlı ve hele fırtı- nalı zamanlarda barınmalarına elve - rişli değildir. Halbuki cenup limanı ka lenin cenubuna doğru bir kepçe gibi karaya girmiş olan bir deniz parçası - dir. Bünün ağzında veiki tarafta mahsus yapılmış gibi uzayan karşılık- h ve tabit iki dalgakıran vardır. Ge - miler daracık boğazdan geçerek içeri girince en yaman fırtınalarda bile hiç bir zarar görmezler ve fazla olarak li- manın büyük bir kısmını kuşatan kale duvarlarile kuleler de onları her çeşit düşman hücumundan, düşmanın top ateşinden korur. Bahar mevsiminde sert şimal rüz - gârları henüz tamamile geçmiş olmadı- ğı için Cezayir kadırgası da cenup 1i- manına girmiş ve oraya demirlemiş - ti. Limana gidip te gördüklerini anlat- mak için geri dönen bir kaç çocuk ka- şa koşa şehrin dar sokaklarından gidi- yorlardı. — Kimin kadırgası imiş? — İlyas Rocisin... Ayşe bunu duyduğu zaman birden- bire kalbı belki yüz defa daha hızla vurmağa başlamıştı; levent miydi? Hemen örtüsünü başına aldı ve o da liman yolunu tuttu. Limana vardığı zaman kadırgayı gördü. Kürekçilerin bir kısmı oturduk- ları yerden etrafı seyrederken bir kıs » mi da başlarını küreklerin saplarına dayıyarak uyuyorlar, yahut uyur gö - iünüyodlerdi. Leventlerin bir kısmı kıç kasaranın ve geminin prevasının kenarlarına da- yanarak kıyıda toplanan halka bakı - yorlardı. Bir kısmı ise kıyıya çıkmışlar, etraflarına toplanan öbek öbek erkek kadm ve çocuğa Cezayir haberleri ve- riyorlardı. Bu haberler hemen ağızdan ağıza geçiyor, biraz sonra şehrin en kenar yerlerinde oturan kötürümlerin bile kulaklarına varıyordu. Ayşe yüzünü burnunun üstüne ka- dar örterek bu kalabalığın birinden di- ğerine gidiyor, hepsini dinliyordu. Fa. kat bu dinleyiş ancak bir kaç dakika sürüyordu. Çünkü o İlyası anyordu. İlyas a zamana kadar Midilliye hiç gelmemişti. Acaba Ayşeyi arıyacak mıydı? Acaba unuttu mu? Büsbütün unutmasına imkân yok. tu. Genç kız bunu bir türlü aklına sığ- dıramıyordu. Bunun için, aramasa bile, gördüğü zaman her halde tanıyacaktı. Tanırsa elbet ona: — Nasılsın? Ne yapıyorsun? İyi mi- sin? Diye soracaktı. Ayşe boynunu bükerek: — İyiyim... Seni gördüm daha iyi oldum. Cevabını verecekti, fakat ayni za « manda boynunu da bükecekti. İlyas elbet onun sözlerinin gönlün- den geçenlere uymadığını hemen anlı- yacak: (Arkası var) — RamaAR - Betonarme Köprü İnşaatı Eksiltme İlanı. “ Nafıa Vekâleti Şose ve Köprüler Reisliğinden : Bahkesir Vilâyetinde Ayvalık -İzmir yolu üzerinde “ 25,500,, lira keşif bedelli Altmova Betonarme köprüsü inşaatının kapalı zarf usulile eksiltmesi 17/8/936 Pazartesi günü saat 16 da Nafıa Vekâleti Şose ve Köprüler Reisliği Eksiltme Komisyonu odasında yapılacaktır. Eksiltme şartnamesi ve buna muteferri evrak “127,5,, kuruş mukabilinde Şose ve Köprüler Reisliğinden alnabileceği gibi isteyenler bu şartnameleri Balıkesir Nafıa Müdürlüğüne müracaat ederek görebilirler. Muvakkat teminat “1912,, lira “SO,, kuruştur. Eksiltmeye girmek isteyenlerin resmi gazetenin 3297 sayılı nüshasında çıkan talimatnameye tevfikan müteahbitlik ehliyet vesikasını haiz olmaları. Müteahhit bizzat mühendis olmadığı veya bir mühendisle beraber bu işe girmediği takdirde asgari 10 metre açıklığında Betonarme bir köprü yapmış olduğuna dair vesika ibraz etmesi lâzımdır. Teklif mektuplarının 17/8/936 Pazartesi günü saat 15 şe kadar Ankarada Şose ve Köprüler Reisliğine verilmesi lâzımdır. — “Ti,, vi ilettabül *Felefon . w .. Direktörlüğünden: Hususi telefonunu para mukabili halkın konuşmasına açık bu- lundurmak suretile telefonu bir kâr vasıtası olarak kullanan dükkân, yazıhane, otel ev ne olursa olsun bu kabil yerlerden yaptırılacak beher konuşma umumi merkezlerde olduğu gibi 7.5 kuruştur. Hilâfında hareket ederek halktan fazla para aldığı sabit olan bu telefon sahipleri umumi merkezler hakkında tatbik olunan takibata maruz kalacaklardır. “4358,, ÜLEFEİN V DAR ĞA AA İN KA LK C. H. P. Genel Sekreterliğinden 10 Ağustos tarihinde münakasası ilân edilen Sinema makineleri vesair malzemenin münakasa günü bazı firmalar tarafından bu müd- det zarfında teklif yapılamıyacağı anlaşıldığından ve şartnamede bazı tadilât yapıldığından dolayı 15/9/1936 tarihine kadar temdit edilmiştir. Yeni şartnameler 5/8/1938 tarihinden itibaren Ankarada C.H.P. Genel Sekreterliği ve İstanbulda C.H.P. İlyönkurul Başkanlığı tara- fından parasız olarak verilecektir. — (111) lava vaya kadayıf bulunurdu. Cömerttti.. Mahalledeki fakirlere ondan memnundurlar, ve bayır dualarını eksik etmezler.. İriyarı, uzun bıyıklı, kumral ve yirmi beş yaşlarındaydı. Karıtı, het yıl bir ço « cuk doğuruyordu.. Her yeni doğanın tız- kı da onunla beraber geliyordu. Zaten vakitler de müsait.. Herkes bol bol et yiyor; aşağı yukatı günde, dükkündan pörmi kayuan satılıyordu. * Mahalledekiler kasap Halile gıpta € - derler ve çok defa hakkında da dedikodu yaparlardı. Meselâ belediye — çavuşunki, imamın karısile karşılaşınca hemen ilk işi kasaptan bahsetmek olurdu: — A kardeş, derdi, bLaksana mümey- yiz bile bu kadar okumuşluğuna rağmen kasap Hakil gibi kazanamıyormuş. İmamın kansı da: — Öyle ayol diye cevap verirdi.. Kola- ğasının aldığı maaş kasabın bir haftalık kazancından da azmış.. Gördün mü gu ortalığı ven.. Çok sürmedi.. Kasabın.üç mumaralı ço- cuğu hastalandı. Kimi doktor kuşpalazı, dedi, kimi an - fin, kimi de bağmaca.. Netice itibarile ka- sabın epey parası gitti. Nihayet çocuk anasının yaptığı bir ev ilâcile iyi oldu dediler? I. Bir akşamüstü tam dükkânı kapıyacak- ları vakit içeriye bir müşteri girdi.. İki ok- ka et istedi. Kestiler eti; tarttılar, verdiler.. Müşteri paketi açtı, eti evirdi, çevirdi ve geri iterek: — Beğenmedim.. dedi. Halil: — Pekâlâ efen » dim diye cevap ver. di.. Zaten akşam ol, du,. Size et sata « cak vaktimiz yok.. sÖz üzerine Müşteri hiddetlen * di ve açtı ağzımı: 2 P — Vay ne demek.. Bu söz hakareti mu- tazammındır. Siz esnafsınız ve müşterilerin hizmetkânsınız.. Onların keyfine göre ha- reket eylemek mecburiyetindesiniz.. İmdi talebime muvafık bir şekilde bana et ver- mezseniz müdüriyete... Kasap kızmamağa çalışt. Adamın ar- kasını sıvazlıyarak: — Hadi efendi işine dedi. Beğendiğin İyerden git aL Benim seninle uğraşacak za- manım yok şimdi.. Sonra çırağına seslen- di: — Osman oğlum, şa kepenkleri başla indirmeğe.. Müşteri kazıklanmış gibi durduğu yer den kımıldamadı. Kasabın bu haline büs - bütün içerlemiş olacak, ki bu sefer hançe- resini daha ziyade yükvelterek bağırmağa başladı: — Behey utanmaz! Karşındaki kim - dir biliyor musun pis herif.. Böyle bineza- ket ve biedep hareket elmenin — cezasını ben sana veririm, sersem.. Kasap Halil dişini sıkarak: — Efendi, dedi, çok oluyorsun gayri.. Akçam akşam Başımızı derde sokma.. — Bak bele.. Bir de tehdit savuruyor. Derde girip ne Balt eyliyeceksin görelim!. Cümlesini bitirince elindeki bastanu kal- dinp kasabin. kafasına indirmek - istedi. Bu vaziyet, şimdiye kadar soğukkanlı - hlığını bozmıyan kasap Halili çileden çıkar« | mağa fazla bile geldi. Bastenu adamın elinden kaplı; ve son- Te tezgâhtan tastgale bir bıçak alıp müş terinin omuzuna dokunduruverdi. - Fakat biraz kuvvetlice dokundurmuş ol. malı, ki adam birden yere düşüp bayıldı. Adamın yarası iki aylık bir tedavi neti- cesinde iyileşti. Lâkin Halil kendini kurta- zamadı; ve iki sene ağır hapse mahküm ol- du. soTsanız herwı l E” Allabi verdikçe “veriyordu. döğrükü |lamadı. Yarınki nüshamızda Aşk mektupları Çeviren : Nurullah Ataç Ülarının noksanlaştığını müştü âdetn.. Dükkânının perişan halini görünce büs- bütün tubaflaştı. Bununla beraber tezgâhları yeniledi; do. ettindi; ve dükkânın içini mavi renkle badanaladı. Fakat ne yaptıysa fayda vermedi.. Biz irlü eski işini, ceki alış verişi yeniden bu. kapları ta Gitgide azalacak yerde kesatlık çoğal « dı. Yirmi koyun on beşe, on ikiye, ona, ve sekize düştü. Halbuki kasap Halilin çocukları şimdi sekiz taneydi.. Artık eskisi gibi elinde paketlerle eve gelmiyordu. Baklava yerini tahan helvasıs na, tahan helvası da mevküni hiçe terket- &. Dükkân masrafını korumuyordu.. Sa « tlan koyun adedi üç.. Üç koyun satmakla koca dükkün dönmezdi elbet. Kasap Halil düşündü, taşındı ve dük - kânı kapamaktan başka — çare göremedi. Ve gördüğü bu çareyi tatbik etmekte ge- cikmedi. Tezgâhları, dolapları sattı. Yal « maz beş, altı biçakla satırları eve götürdü. | Artık evinden çıkmıyor, kahveye bile gitmiyordu. Dünyaya küsmüştü sanki. Lüâ- kin çalışmağa alışkın olan insanlar için boş . oturmanın acılığı onu da yavaş yavaş kö- mirmeğe başladı. Sattığı beş on parça eşyanın parası da bitmeğe yüz tutunca kasap — Halilin canı büsbütün sıkıldı. Onu ziyaret eden bir kaç eeki arkadaşit — Yahu böyle boş boş oturacağına ma« hallede küçük bir dükkân aç, dediler; Hakl sakin bir sesle cevap verdi: — Bir deniyelim!.. Üç — koyundan başladı işe.. Nere » de.. Mahallede öy . le her gün et yiyen kabadayılar kalma- miş.. Koyun — sayısını #kiye düşürdü.. O da olmadı. Bu hal gittikçe kasabın âsabını bozu « yordu. Bir koyunun ya yanısını veya dörtiüğ üçünü satabiliyordu. Yarfım koyunun bırakacağı parayı ne yapsın. Başında sekiz çocuk, kendisi, ka « msı, bir de dükkân vardı. Herkesle selâmı kesti; küçük bir hâdi- se onu sinirlendiriyordu. O eski ve müşfik baba en ufak bir bahaneyle çocuklarımı dö- vüyor, karısını kırpalıyordu. Hülâsa kasap Hakil tamamile başka bir insan olmuştu. Şimdi küçük dükkânın içinde, demir bir kafese konmuş bir aslan hürriyetsizliğini duyuyor, çırpınıyordu. Doktorun hizmetçisi her defasında kımı- ta kırıta dükkâna girerek: — Beyin selâmı var, iyi yerinden... De- dikçe. di başlatacaksın.. Sana da, dok diye bağıracağı geliyordu. olağasının emirberine müthiş içer liyor; ve, mümeyyizin ahretliğine de söy lemediğini bırakmıyordu.. Mahallede adını küfürbaz çıkardılar, Şimdi, dükkânım önünden geçen bir kâ- peğe, sebzecinin eşeğine, komşuların ke « disine, Teblebiciye, bülâsa, herkese küfür savuruyor., Rüzgür esse, yağmur yağsa, sıcaklar, so- iguklar bassa gene sövüyordu; müşteri gele se, Mmüşteri gelmese gene kalayı basıyor. du. Bazıları, kasap Halile cinler çarpmış, merak getirmiş dediler, Bazıları da tahta - ettiler.. Kimlel de firengiye tutulduğunu ve bu halin or » dan geldiğini söyledi.. Hakikatte asıl sebep hiç birinin tahmin ettiği gibi değildi. Ve — bütün mahalleli bir araya geldikleri halde kasap Halilin bu vaziyete gelmesindeki hakiki sebebini bir türlü bulamıyorlardı. e— - Darphane ve Damga Matbaası Mü- dürlüğünden: Üç boyda cem'an 20 bin adet dikişsiz. torba 25/8/936 tarihine müsadif Salı günü saat 14 de pazarlık suretiyle satım alınacaktır. İsteklilerin şeraitini anlamak üzere Muhasebemize müracaatl:rı. “s>lğ