5 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

5 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa üEski Yunan atletleri mi, yoksa bugünküler mi daha üstün,daha kuvvetli? .. . ELLAED » u e Bir Alman gazetesinin yaptığı mukayeseler ve elde ç şey ettiği şayanı dikkat neticeler ? 5 Ağüstos -— M_eşhur “Belgrad Bülbülü,, n İstanbulda nasıl dinledim ? Bahriye Haçiç “Alaturka bayılırım, diyor; alaturka musikiye, alaturka yemeğe ve alaturka hamamal!,, Bence, cinsi ihtirasın olanca belâgati, o- lanca manâsı, olanca cazibesi, uykudan ye- Bi uyanmış bir kadının yarı kapalı gözlerin- de okunur. Bilmem, «Belgrad Bülbülür — Bahriye açiç'in gazetelerde çıkan resimlerine dik- t ettiniz mi? Bahriye Haçiç'in o resimlerindeki usta- ta bakışlarında da, uykudan yeni uyanmış bir kadının yarı kapalı gözlerindeki çap- kin mahmurluk var. Ve tesme bakınca sanırsınız ki, Bahri- Ye Haçiç'in en büyük marifeti, bu mah- Murluğun sun'iliğini tamamen — gizliyebil. Mesindedir. Fakat Bahriye Haçiç'le konuşunca, res- Tine bakarken düştüğünüz bu zannın bo- Ha çıktığını görüyorsunuz. Ve resminde bir kraliçe Elizabet kadar Muhteris görünen, hattâ sizi mahremiyetine tokulmaktan korkutan Bahriye — Haçiç'in, takır gözlerinde bir Hazreti Meryem safi- Yeti Zörüyorsunuz. Ve o zaman bir defa daha anlıyorsu- Huz ki, Habeş İmparatorunun kömür gözle- Ti bile, etrafı teşhis etmekte bir fotograf Sbjektifi kadar yanılamaz. Beni, Parkotelin Boğaza bakan geniş talonunda kabul eden Bahriye Haçiç'in Yanında, Yugoslav — konsolosluğunun — ak taçlı genç kâtibi Eşref Hallaçeviç var. '_;:i:eıı hiç pürüzsüz bir İstanbullu şi- Det Yarakanılan Eşref Hallaçeviç'in hüvi- Henabilm, k'" görmeden Türk olmadığına ek çok güç. — Zâten, diyor, ben, idadi tahailimi ta- Mamen Türkiyede — yaptım, «Vefas dan Mezunum. Milletinizle öyle kaynaşmışım- r ki, Türk olmadığımı unuttuğum — çok V&kidir! | Yugoslavların ekserisi de benim vazi- Yetimdedir. Meselâ buraya gelen Yugoslav azırı Şevki Behmen'e İstanbulu ben gez- -a s:;t_im. .Nun. hemen bütün gecelerini fiyeyi, ya Deniz Kızı Eftalyayı dinle- Mekle geçirdi. Bu, mmutikinizin bile Tuhu- Muza işlediğini göstermez mi? , Fırsatı yakalamışken, Bahriye Haçiç'i Bösterdim. 4 —_.Mlkmuel de alaturkayı — sever mi trsiniz) __h_înf Hallaçeviç, Türkçe sorduğum bu ea Bahriye Haçiç'e kendi dilleriyle ter- ii,.;»'"“ Bahriğe Haçiç gülerek bana Ü, ve cevabını Fransızca verdi: B Sever miyim de söz mü? Bir saat a» ka dinlemek için yirmi dört #saat aç a Yazıyım. 'h;v-' hayali bir konseri dinler gibi gözle» _.'-iu süze mirildandığı kısacık ara nağ- '© parmaklarile tempo tuttuktan sonra sesle okumağa başladı: *Kalbi mahzunum nasıl etmez figan, ;lNum didem, oldu didemden nihan!... " * bu iki mısras hiç faleozuz tamamla- Ttan sonra içini çekti: ” Bir okuyan olsaydı da dinleseydik! Ben güldüm: v__;_ş-:_ koıııeılcnınd ıhlııı'kı eolarak da Od güldü: ._; Alaturka elimden gelse, sabah akşam Ti kendime konser verirdim! Fakat ma- p her şarkının yabir, ya iki musraını orum. Onlar da yarım yamalak! h , * getirttiği kahveyi, bir tiryaki keyfi- î'"“nılıııııl ilâve etti: ğ L Ben sade alaturka musikiye — değil, "m:- yemeğe, alaturka hamama da ba. Tdma f'ı'md:nben' iki defa alaturka ha- tok — Sittim. Fakat yemekleriniz, - bana Yem aPalıya mal oluyor. Meselâ bir öğle 0—_ bana tam 900 kuruşa patladı. dar hnı-ışılı' san'atkârın obur denecek ka- Sike ..ıı."hh 'ğ;r mideden gıdalanmadığı n a zarif, i "ıdıg,,, ğ :;dı.,::“ vücudunu —hayretle o, aç kişiydiniz. matmazeli İi Eştef Hallnçeviç'i gösterdiz Yalnız ikimizdik! N B Yazan: Naci Sadullah Bahriye Haçiç çok muvatfak Şeref Hallaçeviç gülerek izah etti: — Ben, mideme hayli düşkünümdür. Ve İstanbulun hangi lokantalarında, hangi yemeklerin ustaca - pişisildiğini bilirim. Bahriye Haçiç'i evvelâ Balıkpaza- rındaki Pandeliye götürdüm. Orada birer tabak kızarmış et yedik. Sonra Bahçeka- pıda Hüdadat lokantasına gi Ve orada birer porsiyon Acem pilâvı gövdeye indir- dikten sonra Beyoğluna çıkıp, mahallebi- lerimizi Yordanda yedik. Eğer bu seyahati tamamen otomobille lersem, yekönun dokuz yü- yaptığımızı ze nasıl çıklığını anlarsınız. Mütemadiyen Fransızca konuşan Bah- tiye Haçiç'e: — Türkçe bilmediğinize bakılırsa, de- dim, bizim sade dilimizi sevmiyorsunuz? Bahriye Haçiç'in yanaklarındaki gam- zeler tekrar çukurlaştı, ve: — Kim demiş! dedi... Sırpça konuşan bir insan Türkçe bilmiyor sayılabilir mi ki? Vâükiü ben Türkçe konuşamıyorum, fakat bülbül kesilmem için, Türklerle en, on beş gün düşüp kalkmam kâfidir. Çünkü İisa: nınızdaki bir çok kelimeler, bizim dilimiz- de de tamamen ayni manâya gelir, ve ayni şekilde telâffüz edilir. Meselâ tabağa, biz- de de tabak derler. Börek, yürek, çörek, böbrek, cıgara, kahve gibi, beş dakikada bin tanesini sayabileceğim bir çok kelime- ler, bizde de aynen kullanılır. Hem ben Türklere, sade lisan bakımından değil, din cihetinden de yakınım. Saçımın telinden, tırnağımın ucuna ka- dar müslümanım yani. Senede iki defa hatim indiririm. Hiç bir namazımı kaçırmam. «Yâsin» i, ve daha bir çok sureleri su gibi ezber bilirim. Çünkü babam çok tofu olduğu için, çocukluğumda, hediyelerle gö- zümüzü boyayarak sure ezberletirdi bize, Hele diğer iki hemşirem, benden de so- fudurlar. Birisi felsefe hocasıdır, öteki de hukuk doktoru. — İkisi de, dershaneye ve mahkemeye besmelesiz. adım — atınazlar. Mamafi ben de, şarkılarıma daima besme- leyle başlarım. Buraya gelirken beslediğim arzulardan birisi de Ayasofya camünde bir cuma namazı kılmaktı. Fakat işittiğime gö- ve müze olmuş orası. Hep beraber #Mevlut» okumamıza varmasından korktuğum bu adin» bahsini değiştirmek için, en kısa süküt fasılacığını ganimet bildim, ve: — Başka? dedim, nelere bağlısımız? O, biç düşünmeden: — Babama! dedi... Çok severim baba- fml. Ve diyebilirim ki o, bugün, dünyanın en bahtiyar insanlarından birisidir. Düşü- nün bir kere.., Bir işi oldu muydu, hukuk- çu kızına havale ediyor. Uykusu geldi müy- di, fekefeci kızını çağınyor. Ve uykusun- dan Belgrad bülbülünün şakimasile uyan- yor! GCüldüm: gayet iyi| meşhur gülüşü yeniden dirildi: olduğu rotlerinden birinde — Bir de «Bülbül» oluşunuzun hikâye- sini dinlesek? Zeki san'atkârın bülbüll. — Bunu sormaya ne hacet?.. Görmüyor musunuz? İki sual sordunuz, bülbül kesil- dim hemen! Ve ciddileşerek ilâve etti: — Ben lisedeyken, bir şan muallimimiz vardı. Benim sesimi dinleyince: — Sen, demişti, kafandan ziyade sesini işlet... Çünkü eşsiz bir sesin v İşte, bu iltifata çocukça — aldanışımdır ki, ömrümü sahnede geçirmeme sebep ol- du! Viyana müzik akademisinden diploma- h olan değerli ve mütevazi san'atkâr: — Beni burada en fazla üzen cihet de, koca İstanbulda bir opera bulunmayışıdır! diyor. Çünkü ben tek başıma konser ver- mekten hiç hoşlaninam! Mamafi, duydüğuma — göre, — gelecek Kermes'de, bu mahzur da ortadan — kalk- mış olacakmış. Onun bu safiyane ümidini kormağa gönlüm varmadı. Ve bu bahsi de değiştir- mek için: — Sizce, dedim, bir kadın için en baş- hca meziyet nedir? Bahriye Haçiç uzun uzun düşündükten sonra güklü: — Ben, bundan iki sene evvel, denize Birmiş | ve kuvvetimi — hiç hesaplamadan hayli açılmıştım: İşte çok güç atlattığım © kaza bana, hayatımın en büyük dersi oldu. Ve anladım ki en tehlikeli şey saçılmakı- tır, Ve bu, denize gok benzeyen ahayate da da böyledir. Bu itibdrladır ki, boğulmamak _ı-teyuı kadınlar için en hayırlı meziyet da- ima kıyı kıyı gitmek, ve hiç açılmamaktır! Aynlırken, babayâni bir eda ile sırtımı ::ızlıdı güldü, çetrefil, tatlı bir Türkçe —Allaha emanet olun... dedi. Ve ben, Allaha tevdi olunmuş canlı bir #«emanet) gürürile uzaklaştım. Naci Sadullah İnhisar idaresi afyon alıyor Afyon yetiştiricilerin menfaatlerini göz önünde bulunduran Afyon İnhisar İdaresi bu seneki afyon mahsulünü Türkiye Ziraat Bankası vasıtasiyle doğrudan doğruya müstahsilden ala- caktır . Bu alım muamelesi için bazı şehir ve kasabalar alım merkezi ittihaz edil « miştir.( Afyon yetiştiricilerin kendi - lerine en yakın olan bu şehir ve kasa- balardaki Ziraat Bankası şubesine mü- racaat ederek icap eden tafsilâtı alma- On birinci Olimpiyadların başladığı| Eski boks ile yeni boks arasındaki bu sıralarda Alman gazeteleri mühim | fark da cüz'idir. bir mescleyi öne sürdüler. Asıl meseleye gelince bunu Kolnis« Acaba eski Yunan 'Hf.lfn bugün che İllustrierte Zeitung uzun uzadıya hayatta olsalardı ve bu günün atletle- mevzuu bahsetmiş bulunuyor. Bu ge- riyle karşılaşsalardı ne netice alınırdı? Endi Tei Yo dKi Wıl.te B(:n- 20(%"" :(’snanldıl:nn Ollu_npığ::.nvıı;ıdı beye göre bugünkü atletler eski Yu « yarda uzunluğundaki saha-| ll elerinden üstündür. Yunanlı « larda koşular yapar, bundan başka ağır |.. katünlüğü bir noktadadır." O da ::Il: İıurt;:i):n edi?“::l:: ':::;:d. Y9 “İbütün vücudun en ahenktar — surette ları yaparlardı. Yunanlılarımn bu oyun- :,eı'bıye e.ı'iıilîneıinğıe o :ued.terbiyenin larile bu günkü oyunlar arasındaki fark uEı:ı;nıyı e ;]e::meıınd Si isei i Yunanı arasında atlet ol « k ehemmiyetsizdir. K SAR A Y mak, dansetmek, musiki öğrenmek Yunanlılar, pehlivanlarının ayakları- 4 < nı, üzerine kum serpilen yağlarla yağ- kadar umum? mnhıyelleydivv Bunlari herkes öğrenir ve bunun için herkes larlardı. Yunanlıların en çok rağbet çalışırdı. gösterdikleri oyunlar, atlamak, koş - mak, cirid atmak, disk atmak ve gü -| Bugün ise beden terbiyesi ayni e« reşmek idi, bir atletin hiç olmazsa üç|hemmiyeti kazanamamış ve ayni dere« çeşid oyunda muvaffak olması lâ -İcede umumileşmemiş bulunuyor. Fa« kat bugün tutulan yol! da bu yoldur. Üniversite rasathanesi niversite — rasathanesinin bütün eksikleri tamamlanmak — üzeredir. İngiltereden büyük ve ağır bir dürbün getirtilmiştir. Bu dürbün ile yıldızlar ancak nisfünnihar dairesinden geçer « ken tetkik edilebilmektedir, Bu seneden itibaren heyet talebele- ri bu rasathanede çalışacaktır. Kanlı bıçaklı çocuk kavgası Fatihte Aile sokağında oturan 15 yaşında Hüseyin ile ayni yerde oturan 14 yaşlarında Selâhaddin birbirlerile Alhım merkezleri: Amasya, Akşe - kavga etmişlerdir. Bu kavga netice « hir, İlgin, Afyon Karahisar, Aydın, |sinde Selâhaddin bıçakla Hüseyini teh- Balikesir, Çorum, Eskişehir, Bilecik, İlikeli surette yaralamıştır. Hüseyinin Gümüş Hacıköy, Konya, Kütahya, |yarası bel kemiğine yakın bir yerde - lsparta, Burdur, Malatya, Tokat, Zije|dir. Hüseyin tedavi altına alınmış, Se şehir ve kasabalarıdır . , |lâhaddin yakalanmıştır zımdı. E;Iîı;panı hanı tahripedilmeyecek Müzeler idaresi bazı tarihi binaların müstecirler tarafından harap edilmek- te olduğunu görerek İstanbul beledi - yesinden bu gibi yerleri tahrip edenle- vin cezalandırılmasını istemiştir. Bu meyadnda da Tahtakaledeki Bal- kapanı hanı adındaki ve Bizansa ait olan tarihi eserin muhafazası için ça- hşılmasını belediyeden istemiştir. ları lâzımdır .

Bu sayıdan diğer sayfalar: