4 Ağuses SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve KORSANIN Yazan : Kedircan Kaflı Son Posla'nın tarihi tefrikast İspanyol kumandanı ile zabitler ve 8skerler kalenin mazgallarile kulelerin-! Garsiyaya tekrarladı. de hiç kimseyi ve hiç bir mızrak, yahut| © Garsiya dö Tinco atıhın karnına bü- kavuk görmeyişlerinin sebebini de şim-|tün kuvvetile mahmuzlarını di kavramış bulunuyorlardı. Don Alfonso kendisini güçlükle to- Diyego Vandreda bu emri kapiten Diye askerlerine haykırdı. Parlıyabilmiş, fakat buna rağmen ku- mandanm pek gerisinde kalmamıştı. Lâkin kumandan Diyego Vandreda, başkumandanı da çoktan geçmiş, en ileri atılmıştı. Vaktile sultanın haremi- ni Orandan getirirken Mansurla birlik- te giden kapiten Garsiya dö Tinco ise Diyego Vandredanın alayı arasından en ileride bulunandı. Orüç reis kendisinin kovalandığını ilk defa gördüğü zaman derin bir ne - fes aldı. Sanki ciğerlerine giren hava çıkarken bir alev haline gelmişti. Önüne gelen arap askerlerini de vu- rup geçiyordu. Fakat Oruç reisle karşılaştığı halde bir türlü sokulamıyordu. Oruç reisle le- ventleri, yürüyen bir kale gibi her yak- laşanı geri fırlatıyorlar, yahut yere se- riyorlardı. Garsiya iki tabancasını da boşaltmış, fakat hiç bir şey yapamamıştı. Şimdi elini atın terkisindeki köse - leden torbaya uzattı. Orada mızrâk şeklinde kısa ve uçları çok sivri ve kes- kin harbiler vardı. Birini aldı ve dos- KIZI Numara : 36 Baba Orucun üstüne bir sürü tana- yar gibi üşüştüler. Don Garsiya hemen atından inmiş, sapladı: | Oruç reisin üstüne saldırmıştı. Fakat askerlerinden birisi daha çevik dav « tanmış, can çekişen ve inliyen bu kah- raman Türkün başını bir kılıçla kese - rek Garsiyaya uzatmıştı. Garsiya bu sırada bir Türk leven - dinin hücumuna uğramış. fakat yalnız. baş parmağını kaybederek kendisini kurtarabilmişti. Bir avuç Türkle on bine yakın İs - panyol ve arap arasındaki bu nisbetsiz ve kanlı savaş daha bir saat kadar sür- müş, bütün Türk İeventleri şeref ve namuslarile, kahramanca ölmüşlerdi. Üç gün sonra Mansurla Abdullah — Daha çabuk... Daha çabuk...|doğru Oruç Beye fırlattı. Harbi Oruç Cezayire giderek bu acıklı haberi Hı- Haydi yoldaşlar, çabuk olalım. Diyordu. m bir kaçı homurdandı « reisin omuzuna saplanmış, bir an onu sendeletmişti. — Reis vuruldu... Bir levent böyle bağırmıştı. — Niçin kaçıyoruz. Dönelim ve Oruç reis omuzuna saplanan demiri Şunları palalarımızla karşılıyalım. çekti ve en yakın düşmamn göğsüne zır reise göz yaşları arasında bildirmiş- erdi. Hızır reis kendisini tutamamış, elile yüzünü kapıyarak sessizce ağlamış, sonra birdenbire doğrulmuş, yumruk- larını sıkmış, homurdanmıştı: ar çi Kokonun sahibesi siesi idi o Papuğun (Nercisse)i severdi Bouvrande'da Koko'yu tanımayan yok-İden geçen bir kadın birdenbire durdu vg tu ve herkes, sanki bu papağan şehre ayrıca | içeri baktı. Narcisse başın Koko'dan kak bir şeref veriyormuş gibi onunla ifühar e-|dırıp derdi. Gerçi görünüşte öyle bir fevkalâde- | — Kuşa mı baktınız? dedi; bügün keys liği” yoktu: Kısacık bir kuyruğu, yemyeşil | â pek yerinde... p bir renk, kanatların ucunda da birkaç sarı| (o Kadın ona, o da kadına baktı ve bu bas tüy; İşte o kadar... Ancak bu çalımsız|kışma Narcisse'te sanki bir elektrik cere* bâyvâncağızın büyük bir meziyeti vardı) yanı tesiri bitaktı, Önündeki kadın tani Konuşması emsaline faikti, bir söz söyle-İdığı simalardan değildi; hiç şüphesiz bi, meğe başladı mı, insan konuşmasından | yabancı, belki de bir Çingene karın. Kara farkedilmezdi. gözleri ateşler saçıyor. Kızarmış ekmek Gardelan'ların karı koca beraber işlettik- | renginde olan yüzü, ahenkli hatlar teşkil leri yarı aktar, yarı bakkal dükkânının ö-İediyor; ufacık, konca gibi bir ağız; beyaz- nünden bir çocuk geçse, kuş hemen avazı|lıkları göz kamaştıran dişler, mor pank çıktığı kadar: «Tut! Yakala! Hırsız varl» | tılar çıkaran kara saçlar... Edalı bir tavurla diye bağırmağa başlardı. gülümsedi ve birdenbire: O kadar ki komşular telâşla evlerinden) — Papağanı bana sat, Kaç para ister« uğrarlar ve biraz sonra: «Yine Koko'nun)İsin? dedi. Mutenün oMariala döigtalür. gidiyondi # , Oruç reis onları yatıştırıyordu : — Henüz zamanı değil.. Reis ne der- s€ o yapılır... Sesler kesildi ve adımlar sıklaştı. Fakat yaya gidenlerin ardından dinç|burgaları arasına iyice saplanmıştı. ve genç atlara binmiş olan askerler ko- Yalarlarsa aralarındaki mesafe ne za - mana kadar ayni uzunluğu muhafaza €der) Düşman gittikçe yaklaşıyordu. Oruç reis en geriye geçti. Onun yeri şimdi burasıydı. Arkalarından yetişen ilk atlıya bir pala salladı ve kanlar içinde yere ser- cisi, Üçüncüsü de onun gibi ol) Şimdi herkes onun etrafına toplan - fırlatarak cevap verdi: — Ahi.. Bütün frenk illerini kılıç- işi imişin diye başlarını sallıyarak içeriye ; — Benim papağanım satılık değil, Bin; — Reis vurulmadı... Reis yaşıyor... Fakat henüz sözünü bitirmişti ki ikinci bir barbi bu yiğit Türkün sol ka Oruç reis sağında, solunda ve geri- sinde vurulup düşen yoldaşlarına son defa baktı. Gözleri kapandı. Ağzının kenarlarından kanlar sızdı ve olduğu yere yıkıldı. Yeniden sesler duyuldu: — Reis vuruldu... — Reise koşun!... dular. Başlıca leventlerden bir kaçı da | mağa, ona yardım etmeğe çabalıyordu. onun Yanında bulunuyorlardı. Onlar) Ayni haber İspanyollarla araplar a» da birer ikişer düşmanı haklamışlardız)sasında da hemen yayılmıştı. Lâkin biri düşünce onun yerine ü-| Reisin vurulması demek, onlara gö- şü, dördü geliyordu. re Türklerin bütün tılsımlarını kaybet- Savaş gittikçe Kızışıyordu. meleriyı di. ii Ni Bütün leventler hep birden geri dö-| | — Hücum... İleri... Sağ komayın!, merek düşmanla dövüşmek ve orları Baba Oruç vuruldu... Püskürtmek istiyorlardı. Fakat şu beş Yüz kadar yiğitin beş on bin atlıya kar- ? ne yapabileceğini kestirmek pek ko- ydı, Orüç reis bunun için kimsenin geri dönmesine izin vermiyordu. Son defa üstüne saldıran bir İspan- Yol atlısına tabancasile ateş ederek öl- dürmüştü. Fakat ayni saniyede daha iri bir düşman onun yerini tutmuştu. O Zaman Oruç reis elinde kalan tabanca- Yı İspanyol askerinin suratına bütün küvvetile çarpınca düşman askeri sen- deliyerek yuvarlanmış, diğer askerler de bu güzel piştovu almak için onun! düştüğü yere üşüşmüşlerdi. Bu hal Oruç reisin hemen gözüne Şarptı, Şimdi Kem dövüşüyor, hem de yol daşlarının kaleden aldıkları küçük halı- ları, ipekli kuşakları, gömlek ve yelek- İeri, sapları işlemeli hançerleri düşman #skerlerinin arasına atıyor; onlar bun- ları yağma ederken yoldaşlarile birlik- te biraz daha yol alıyordu. Bir saat kadar ileride bir geçit vardı. Eğer oraya varabilirse daracık yolda bir kisim leventlerle düşmanı akşama ka- dar oyalamak, diğer leventleri gön » , karanlık basınca kendisi de onlara yetişmek istiyordu. İspanyol zabitleri bağırıyorlardı: — Şimdi yağma zamanı mı? Bıra- kın onları... Düşmana!... İleri!... Marki dö Gomar köpürüyordu. Fakat hele arap atlılarma söz dinlet- menin imkânı yoktu, İspanyol kumandanı homurdandı: — Allah belâlarını versin! Yağma- dan başka bir sey yaptıkları yok... Sonra Diyego Vandredaya haber Yolladı; — Çabuk olsun... Önüne gelen a - topları da öldürüp ileri geçsin. Oruç EN ölü veya diri her halde ele geçir- o ze larda bulunan keneleri, bitleri, HASAN markasına dikkat. tan geçirsem gene kardeşlerimle yol « daşlarımın öcünü almış olmam. * —.0 i İLYAS REİS... Aradan on bir yıl geçmişti. Ayşe, tifodan kalkalı ancak iki ay olmuştu. Bu hastalık onu hemen hemen bir deri bir kemik haline getirmiş, fakat sonra- dan ve büyük bir hızla daha çok gelişe- rek toplanmıştı, Yalnız son teline ka- dar dökülen saçları hiç uzamamıştı. Ölümden dönüş onu hayata ve kü- çüktenberi beslediği arzuya daha çok bağlamıştı. Vakit vakit eski günleri ha» tırliyordu: O yillarda Cezayirden hep yeni harp haberleri, kahramanlık, za- fer ve bazan da ölüm haberleri gelmiş- ti. Fakat her ölenin yerine bir kaç Ana- dolu delikanlısı gitmişti. (Arkası var) Mali d HASTALIKE Getiriyoruz. Tahtakurusu, sinek, sivrisinek, güve, arı, karınca, örümcek ve bütün haşeratı kökünden keser, yuvalarına ve eşyaların üzerine ve odaların havasına ve tahtaların, duvarların kenarla- rma, aralarına bolca FAYDA serpiniz ve tahtakurusu yuvalarını FAYDA LE TAHRIP EDİNİZ Bütün yaz bu muzır haşarattan kurtulacak ve rahat edeceksiniz. Bilhassa apartımanlarda, mutfaklarda yemekle- rinizi, erzaklarınızı telvis eden hamam böceklerini, aptesa" nelerde, hamamlarda bulunan küçük böcekleri, tırtılları, kümes hayvanatında, köpeklerde bulunan pireleri, hayvan- nebatat ve ağaçlar üzerindeki tırtılları behemehal FAYDA ile imha ediniz. Nümunelik 20, ufak 30, yarım kilo 60, bir kilo 80, beş kilo 350 kuruştur, FAZLA PARA VERMEYİNİZ. Tesiri daha az olduğu halde ecnebi malı diye fazla para koparmak isteyenlerden sakınmız. FAYDA imaline nazaran daha kuvvetli ve daha ucuzdur. Hasan deposu: ANKARA, İSTANBUL, BEYOĞLU girerlerdi. İrank verseniz yine ondan ayrılmam, Papağanlara öteden beri öğrelilmek &-| — Ya onu bana hediye et diye rica det olan cümleleri, şarkıları biltabi o da|edersem?... Ben de sana karşılık başka bilirdi; fakat bundan başka kedi gibi mi-|bir hediye veririm, Hele bir akşam gel beni yavlamak, ağzı ile irampete çalmak, Nar.|gör: kilisenin yanında son arabalı kulübe, Gsse Gardelan'ın kalın sesini, hanımının | Yanımda kimse bulunmaz... Senin adı da bozuk zurnayı andıran edalı konuşma- |8€? sını taklit etmek hususunda Allah için eşil — Narcisse. - emsali yoktu; karı kocanın arasında sıkİ — Benim adım da Josika; aslanla oys sık çıkan kavgalarda geçen küfürleri de hiç | arım. Hadi Allaha ısmarladık, gece gö“ sıkılmadan tekrar eder dururdu. Tüşürüz, | Narcisse'in ihtimamlı, dikkatli terbiyesi) O Narcisse kahveye arkadaşlarının yanıng sayesinde Koko istidadını ilerletmiş, | işi) gitmeden evvel meydanda bir dolaştı, ölü taklidi yapmağa, Marseillaise söyliye- | Jozika'ıdn söylediği arabayı buldu: Hoğ. rek askervari yürümeğe kadar götürmüş-| tarafı sallanan, tahtaları birbirinden ayrıla tü. Hanlı bu kuş gerçekten fevkalâ- de bir geydi; Bouv- rande'de ber çar- şamba pazar kuru- har, © günler civar dan gelen köylüler onu — seytetmeden gitmezlerdi. Sadece kapının önünde durup ayağından bağlı hay- vana bakmak olmaz yal İçlerinden çoğu dükkâna girip ahş veriş de ederlerdi. Fa- kat işin bu tarafı, Gardelan gibi bakkallık, aktarlık, edenlerin hiç hoşuna gitmiyordu. Hattâ bunlardan biri, içini kemiren kıskanç. liğin tesiri ile Koko'ya maydanoz ikramına bile kalkışmıştı ama çok şükür ki hayvan ondan daha kurnaz çıkıp yememişti. Za- ten herif de, o edepsizliği ederken itfaiye | kumandanının karısı madame Gardeau ta- rafından görüldüğü için bir daha teşebbü- se cesaret edemedi. O hüdiseden bir müddet sonra Madame Gardelan, bir.müddet Bouvrande'dan 4y- ulmağa mecbur oldu. Ailesinden bir kızın mürüvvetinde bulunmak için Bretagne ta- rafına davet olunmustu. Dükkân Narcis- se'e emanet ederken herili bit temiz üzar- lamağı ve bin bir türlü lüzumlu lüzumzuz tenbiblerde bulur#maği unutmamıştı, Ko- ko'ya da nezaket gösterip bir Allaha 1s marladık dedi ama papağan ona yine her zamanki gibi surat etti; efendisini pek sev mesine rağmen kadının burun delikleri daima kapkara eniye dolu olduğu için Yarınki nüshamızda Kasap Halil Yazan: Faik Bercmen . Mış, üzerine İğ büğrü bir soba bas rusu yükselen. küs Hstür bir | kullibe, Kazıklara - gerilmiş dört halatın arkaa sında bir OÇingend kansı, tüyleri kas barmış üç fino kös peği dişlerini gıcırdatıp maskaralıklar ede bir maymun ve kuyruğu üzerine dikilmiş eaj İsnıp duran bir yılanla uğraşıyor, Josika'd& bir düdük çalıyordu. Narcisse kahveye girdi, bardak barda üzerine şarap içti ve arkadaşları ile iskame Bil oynamağa başladı. Fakat © akşam, belde. lediği kadar eğlenemediğine hayret edi yordu. i Aklı fikri hep Josika'da idi; o kadağ ki kozları saymağı unutuyor, en oynanma yacak kâğıdı oynuyor ve bu yüzden arkas daşlarından pay işitiyordu, Kahve kapandir. İı zaman Narcisse tam yedi par& kaybete miş ve bir hayh öçmişti, b O saatte müşteri kalmadığından atlı kas rınca da durmuştu; çadırlarda ses sada yok. tw. Narcise ile arkadaşları el sıkıştılar vg herkes evinin yolunu tuttu. Ama Nahcissöğ evine gideceğine, kendini kimseye gösteğe meden gölgeliklere girdi ve nihayet Josikas ın arabası önüne vardı. İçeriden yabanc bir ses yavaşça seslendi; 4 — Sen misin? Geleceğini biliyordum, / | * ğ İki gün sonra Gardelan'ın odükkünme midir, nedir? Hanımından pek hoşlanmaz. | bir kilo şeker almağa gelen madame Cars du. Narcisse, madame Gardelan'ı 16 yı 48 geçe trenine bindirip uğurladıktan sonra dükküna döndüğü zaman O gözlerinin içi parlıyor, keyfinden geçilmiyordu. Akşam kepenkler kapatıp da hizmetçiye izin ver dikten sonra serbest kalacağını, o Avcılar kahvehanesi'ne kurulup gece geç vakte kadar Feuillâe, Richardeau ve Andre ile beraber #skambil (© oynıyabileceğini düşü- nüyordu. Onlar her akşam istedikleri gibi eğlenirlerdi, zavallı Narcisse ise karısın denu orada hizmetçi Therâs'den başka kimseyi bulamadı; kız kendisine uzatılağ on fsanklığı bozamadı ve: , — Alfedersiniz, dedi, Monsicur seyas hate gitti, bana da hiç para bırakmadı. — Yal Gardelan da acaba kansnıf yanına mı gitti, i — Herhalde oraya gitmedi; çünkü içde tiye, yemek odasına hanım için bir mektup, bıraktı... binde bir, o da güç belâ kandırıp gecelYor mw? kahveye giderdi. Ertesi gün bir yortu günü idi; şehtin büyük meydanında bir atlekarınca, bir seyyar tiyatro kurulmuştu; bundan başka bir kaç çadır daha kurulmuş ve bunlara, — Tuhaf şey! Koko nerede? Halâ uyus — Hayır, monsieur Gardelan onu da beraber götürdü... N x ğ Louviers yelu üzerinde ctliz bir at, ber tarafı sallanan, tahtaları birbirinden . deniz kızı, nişan talimi gibi halkı çeken eğ-|mış, bir tarafında yamrı yumru bir sob lenceler konmuştu. Narcisse, dükkânı ka-İborusu yükselen bir arabayı çekiyordu. patmak saatine intizaren Koko ile eğleni-)çeride Josika, yılanı koynuna almış yordu; doğrusu papağan o akşam her xa-İyordu. Elinde dizginler, yola dösünceli mankinden daha neşeli idi. Kapının önün- (Lütfen sayfayı çeviriniz)