29 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

29 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“SON POSTA KAN KONUŞMAZ! Son Postanın Edebi Tefrikası: 53 Gözlüklü amca kahkahayla güldü: |neferle içlerinden biri ahbap çıkmış el , — Bak hele, dedi, hem heriflerin | altından boyuna limonata içip pasta köşküne bizi götürmeğe kalkıyor, hem | yiyorlardı. Nuri ustaya da ikram ettiler. de ev sahiplerini kapı dışarı edecek..| İstemedi. Yalnız bir aralık Ömere bir O gün izinli olan ve Nuri ustayı|pasta götürmeği kurdu, sonra vazgeç- görmeğe gelen Sait uzaktan söze ka - iti. Yıştı: — Ne şaştın? Delikanlının hakkı yar,. Hem Seyfi bey, hem teyzeler, bem Leylâ hanım, hem Ömer, hem #en, hem Lâz Salih köşke nasıl sığınır- $iniz. Hem onları hem sizi almaz ore- Festival, seyyah ve İstanbul şehri İstanbul duvarları renk, renk ilânlarla süslü. Bu ilânlar pek yakında İstanbul geh- rinde verilecek muhtelif eğlenceleri bildi- tiyör. Ve kulaklarımız da hep bu eğlence» lerin haberile dolu. Kermes, beynelmilel bebek sergisi, ve kirk gün, kırk gecelik bir masal ve efsane âlemi vaadeden İstanbul Festivali, Bütün bu ilânları gördüğümüz zaman bü- yük bir memnuniyet hissediyoruz. Geçen seneki tecrübelerimizden sonra pek iyi bir liyoruz ki bu eğlenceler hakikaten pek gü- zel olacaklardır. Yalnız şunu bilmeliyiz ki bir şehirde böyle eğlenceler tertip etmekteki asıl ga * ye - dünyanın her tarafında - o şehire mem- leketin başka taraflarından, fakat bilhas- sa memleket haricinden seyyah celbetmek, şehrin pazarlarına alış veriş faaliyeti, otel ve pansiyonlarına müşteri ve bu şekilde de şehirliye menfaat temin etmektir. Dünyanın en güzel bir noktasında »lan eski bir tarihe ve her biri ayrı bir ' izine olan yüzlerce tarihi âbideye tevar oOet - miş olan bugünün İstanbulu için esasen bü- tün dünya seyyahlarının nazarı dikkatini celbetmek müşkül bir şey değildir. Esasen memleketin başka şehirlerinden İstanbula yapılacak olan seyahatler mem - İeket namına bir kazanç temin de etmez. Tabii asıl matlöp olan şey İstanbula bu Festival münasebetile dışarıdan (seyyah celbetmek ve Festival müddetince onların İstanbulda ikametlerini temin etmektir. Acaba bu münasebetle İstanbula ecnebi seyyah gelecek midir? Ve memlekete hariçten para girecek mi- dir Ecnebi seyyah bir falcı ve bir münee- cim değildir. Kirk gün, kırk gece sürecek bir Boğaz bayramından haberi yoktur ki tâ... memleketinden kalkıp ta İstanbula ka- dar gelsin. Memlekete genebi celbetmek için an - Birbirine karışan müzika, saz, ka- dın kahkahaları, sarhoş erkek sesleri arasında gece oldu. Elektrikler yandı. Usta, artık gidebileceğini düşündü ve yalnız ay işiğile aydınlanan patikalar- dan birinde büyük kapıya doğru yü - rürken aşağıdan doğru gelen Gâvur Cemalle karşılaştı. Kenaxa çekildi. Ce- malle konuşmak istemiyor. Fakat hoca onu tanıdı: — Dur, diye haykırdı, kaçma.. Sallana sallana ustaya yaklaştı. Us- ta, Gâvur Cemalin sarhoş olduğunu anladı. — Kaçtığım filân yok, dedi. İşim bitti, gidiyorum. o Yarın sabah erken kalkmak lâzım, Gâvur Cemal, elini şöyle bir havada Bı.. Gözlüklü amca gözlüğünü tekrar burnunun üstüne oturttu ve söylendi: — Gene başladın değil mi Sait? Haydi Seyfi beyi çekiştir bakalım. Sait güldü, ağır ağır yaklaştı göz - lüklü amcaya, omzuna vurdu: — Benim kanım sizin ki gibi uyu - yuk değil. Gözlüklü amea tekrar gözlüğünü al- Münih üstüne koydu ve cevabını Saide eğil, Ömerin yüzüne bakarak, Ömere yerdi: N ğ dolaştırıp: — Bizim kanimiz uyusukmuş Ö -| — Adam sende, diye haykırdı yi - #her, hâl.. Kanımız uyuşukmuş . Ka “İne, yarın sabahı düşünme. sana izin hi uyuşuk olmıyanları da görürüz, Ö-lalırım.. gitmezsin.. haydi yürü, gel.. imer.. Hâ!.. Onu da görürüz elbet... Nuri ustanın koluna giren Cemal, o- Sait mırıldandı: nu yukarı doğru sürüklemek istiyordu, — Ne zannettin, görürsünüz... Fakat Cemalin kolunu, sanki kırılacak Ömer, gözlüklü amcayla Sait am -|ince camdan bir şeymiş gibi büyük bir in konuşmalarına dikkat ediyor -İitinayla kendi kolundan çıkaran us - Bir şey anlamıyordu ama ters t a #ylenmelerinden kavga edeceklerini Şahdı ve hemen gözlüklü amcanın ya- #inda yer aldı. Fakat amcalar kavga Btmediler.. Sait, bir asker sigarasi uzatti göz - — Ne yapıyorsunuz, dedi.. bir ne- ferle kolkola nasıl kendinizi teşhir &- dersiniz?, Gâvur Cemal, sallandı, geğirdi: — Kinayeli lâf etmekten hâlâ vaz- geçmemişsin be usta, dedi, Ama bana kinaye filân vizgelir, haydi yürü.. Usta, oluduğu yerde duruyor, tek gözünü yere dikmiş: — Kinayeli lâf filân ettiğim yok Gözlüklü amka sigarayi aldı. Kibriti Bat yaktı. Ve gözlüklü amcanın siga - Yasını tutuşturdu. Sonra amcayı şöyle yana iterek: Cemal bey, diyordu. Emin olun.. cak reklâm lâzımdır. Acaba Festival ko « © — Sen biraz dinlen, dedi. Ver şu &| o Cemal hızla ustanın kolunu çekti, |mitesi dünyanın dört bir tarafına bu eğ - Şeyi bana. Kendisi yere yıkılırken ustayı da top- lenceleri bildirmek ve onun reklâmını yap- mak için nasl bir faaliyet göstermiştir, Buna ben cevap vereyim: Hiç bir şey. Avrupadan yeni gelmiş muhtelif şehir- lerin seyahat acentalarından ve büyük, kü- çük, mühim, ehemmiyetsiz bir çok istas - yornlardan geçmiş olduğum için tereddüt etmeden bü cevabi veriyorum. Gözlüklü amca sigarasini içerken Sait tezgâhın başına geçti ve onun ya- fida bıraktığı işi tamamladı.. Ömer şaşa kalmıştı. Gözlüklü am- #5 çocuğun hayretini gördü, tezgâhta talışan Saidi gösterdi ona: — Ömer, oğlum, dedi, bak bunu u - Yutma,. İhtiyar gözlüklü amcaya Sait amcanın nasıl yardım ettiğini unut - ma... Sen de büyüyünce böyle yap.. Anladın mı? Ha!.. Sen de böyle yap... Ömer yemin eder gibi: — Peki, yaparım gözlüklü rağın üstüne çökertti: — Ustam, dedi, bana Cemal bey di- yorsun.. beni ağlatacaksın bel. Yapma bana bunu ustam.. fitil gibi sarhoşum.. acı bana.. mahvolmuş herifin biriyim ben.. — İşinizden mi çıkardılar?. Usta, bunu öyle bir soruş sormuştu ki; Cemal sarhoş olmasaydı, böğrün » den bıçaklanmış bir boğa gibi haykı - rırdı. Fakat şimdi sadece gururla ba - gırdı: — Kimin haddine? Beni kim işten çıkarabilir?. Topunun ipi elimde.. kr ıma dokunsunlar hele, hepsinin. ipli- — Hiç bir seyahat acentâsının duvarın- da ve hiç bir istasyonda ben Festival değil, İstanbula, hattâ alelümumTürkiyeya sey- yah celbetmek için asılmış bir duvar afişi görmedim ve hiç bir palasta, hiç bir otelde Festivalden değil, hattâ Türkiyeden bile bahseden bir broşür görmedim. Halbuki amca, La 7 buralarda Bulgaristanın Varnasını, kom » pazara çıkarırım.. gini B — ( Yi şusunun Dalmaçyasını bildiren ne güzel BİR MÜSAMERE reklömlar vardı. İsviçre gibi hetnen, hemen yalniz #ey - yah parasile yaşıyan bu memleketten gel - diğim için kendi kendime şu suali soruyo- rum. — İsviçre göllerinin kıyısı acaba Mar - mara kıyılarından daha mı güzeldir? Elbette hayır değil mi?, O halde şimdi size soruyorum: Hilâliahmer, Parkta büyük bir mü- Bamere tertip etmişti. Ali, Nari ve Sey- 'fi beyinkiler de heyeti tertibiyedendi - İler. İşte bü yüzden, Nuri ustaya parkın tenviratile meşgul olması emredilmiş- 2. Usta elektrikten anlamazdı. Fakat emir, emirdi. Bereket versin ayni emri alan ve işten anlıyan işciler de gelmiş- lerdi de Nuri ustaya etrafa bakmaktan "başka yapacak bir şey kalmamıştı. Bir tarafta ince saz, bir tarafta aske- ri bando ve yukarda muzikayi hüma - yün çalıyordu. Türk hanımları çarşaflıydılar. Ço- ğunun uzun tül peçeleri açıktı ve uç - ları kıvrılarak omuzlarıma düşüyordu. 'Alman ve Avusturyalı kadınlar, koca: larına «Bey» denilen büyük Rum aile- lerine mensup madamlar, fesli, şapka- İh erkekler ve zabitler. Nuri usta, bu kalabalığa dışardan bakıyordu. Sıkılıyordu. Yanından ge- çerlerken geri çekiliyor, onlara değerse üstü başı bulaşacak sanıyordu. , Bir aralık Ali beyle Gâvur Cemali görür gibi oldu. Bir şeyler konuşarak ağaçlıklı bir yokuşta kayboldular, Bir Doktorun Günlük Notlarından Orniker Kordeşen hastalığı Elleri ve yüzü, bacaklarında kabarcık- lar ve kaşıntıdan şikâyet eden, yüzü - nün ateş içinde yandığını anlatan has- tayı muayene ettim. Mayonezli bir balık yedikten üç saat sonra başlıyan bu kaşıntı zaman zaman gilek yediği günlerde arasira tekrarlar. Çarşamba — Neden İstanbula gelen seyyahlar bir iki saat kalıyorlar da, İsviçrede aylarca o- turuyorlar? Buna cevap isterim, Suk Dnş “Sıhhi e» Bahisler (Bas tarafı Tnci sayfamızda) de, bü solucanlar düşürülmezse çoğalır du- rurlar, her biri yarım metreye kadar ya- kın bü ler. Ben beş nüfuslu bir ailenin tam dört yüz tane küçük büyük solucan düşürdüğümü bilirim. Kendilerile beraber usanmadan saymıştım. Şeritler de solucan kadar ve belki daha mühimdir. Bunların boyları yedi sekiz metreyi bulur. Hastaları çok iz'aç eder. Teklikeli bir hal alır. Bir defa kör barsak miş. Barsaklarda fazla tortu ve midede ekşi- me İle beraber dahili bir tesemmüm ha- linde başlıyan kaşınmaları için ılık su banyoları tavsiye ettim. Bir müshil ver- dim. Solucan da düşürdü. Klorukala - yumlu posyonlar içti. Süt pehrizi yaptı. Beş gün zarfında ârza ortadan kalk - “. Şimdi gıdasında fazla biberli ve ekşili şeyler yemiyor ve aramra kanını kuv- vetlendirecek seromlar yapiliyor. | İki senedenberi hastalık nüksetmedi., (9) Bu notları kesip saklayınız, ya - Nuri ustadan başka herkes eğleni -|İ but bir albüme yapıştırıp. kolleksiyon yordu. Hattâ elektrikçiler bile, Büfe-|İ yapımız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar Herden birinde bulaşıkları yıkayan bir| bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. Temmuz 29 | Amerikada 4000 kişinin hayatına malolan sıcakla! Büyük şehirler halkı gecelerini ya damlarda, yahut de meydanlardaki havuzlarda geçirdiler Sıcak dalgasının hüküm sürdüğü günlerde Keryahiti bir gece... Damlsf ve balkonlar mayo giyerek uykuya dalanlarla dolu Vaşingtonda bir gece yarısı havuzlarda yıkananlar Amerikada sıcak ve kuraklık bir felâket mahiyetini aldı. Nevyork, bu şimdiye kadar eşi görülmemiş bir sıcak dalgasına uğramıştır. şark vilâyetlerinde de ayni hal görülmüş ve yalnız 14 günde sicakt9” lenlerin sayısı 4000i geçmiş, ve yalnız oşimali garbide mahsul (500) m yon dolarlık zarara uğramıştır. Amerikanın diğer vilâyetlerinde sıcaktan ölenlerin 2000 i geçtikleri leniyor. Bir aralık sıcak yüzünden hekes işini gücünü bırakmış, deni? narlarına akın ederek kendilerini sulara atmış, göklere ser çeken oturanlar ise gecelerini ya büyük meydanlardaki havuzlarda, yahut da larda ve balkonlarda geçirmişlerdir. içine başı girmiş ve tamamen apandisit â- râzı gösteren bir kadının tesadüfen ameli yatında bulunmuştum. Ameliyat olup kör barsak çıktıktan sonra içi açılmış ve apan- dis içinden oynıyarak başlı bir şerit çık - mıştı, * Sulardan geçen hastalıklar hakkında bu malümatı verdikten sonra yiyeceğimiz ye- mişlere, içeceğimiz sulara ne kadar dikkat ve ehemmiyet vermekliğimiz icap edece- ğini derhal anlarız. Bilhassa temizliğe son derece ehemmiyet vermek lâzımdır. Yiyecek, içecek satan esnaflarımızın kafasına asri temizlik mefhumunu Jâyıkile yerleştirmek lâzımdır. Sebze satan seyyar sırtlamak için yer- satıcılarımızın küfel, lere diz çöktüklerini, müşteri beklerken pi» yade kaldırımları üzerinde gelişi güzel © turduklarını ve sonra ayni pantalon veya polürlağının üzerinde elisaları stlaği dizlerine sürerek parlattıklarını görüyo - Amı ruz. Bunlar kat'iyyen doğru değildi” rada belediyemize düşen vazifeler Fakir halkı temizlemek ve çok “ kamak için çareler bulmak Tm tık Bizans devrinin yadigârı olan hamamlardan bu hususta büyük Pİ bekliyemeyiz. Zaten bu hamamlar ui naf ve halk için çok pahalıdır. Ve larda yıkanma tarzları da çok tanbulun fakir mahallelerinde A' olduğu gibi umumi sıcak duş yerle edilmeli ve halkı çok ucuz bir pars sik yıkanmağa teşvik etmelidir. K duşlarda temizlenirken elbise ve lan da ayni mahalde bulunan ürüd rilir, bu suretle hayatlarını ma uzun yıllar bekâr esnaf yurddaşla; telkin edildöilüy. Üorsiyalii ki bülün hastalıklardan korunmak birinci “çare mutjsk ve kat'i bir tir, Deokler İbrahir?

Bu sayıdan diğer sayfalar: