* düölet bile zayıfın yanından kaçıyor! 2 ç Sayfa ; Yeni Türkiye ve rolü | Yazan: F.R. Atay — B ugün, dünden, daha emniyette- yiz : Bunun ilk manası daha kuvvetli olmaktır, Bizim hususi bir düşmanımız yok - tur: Müşterek, herkes için ve her yer- de olan düşman harb tehlikesi'dir. Ko lektif emniyet hakikat olmadıkça bu tehlike vardır: Bugün ona karşı ondan daha fazla hazırız. Bu hazırlık, barış halinin müdafaası için başlıca şartlar - dan biridir. Dostlarımızın dünden daha kuvvet- l dostuyuz. Bunun ehemmiyeti nasıl küçümsenebilir? “Tehlikede ve zayıf dost bir yük, emniyette ve kuvvetli dost bir dayançtır. Herkes, hak ve a- Karalarımız zaten emniyette idi. De- niz kapılarımızı da emniyet altına al- dık. En rahat uykumuzu, türk havala- nna müdafaa emniyeti veren kanadla- rırmzın gölgesinde uyuyacağız. İçerde medeniyetçi, dışarda insaniyetçi dava- Bı için uğraşan 17 milyona yakın tür - ke, sây huzuru arıyoruz. Atatürk, kur- muş olduğu devletin sarsılmaz devam şartlarını tesis edecektir, İnkılâbımızın samimiyet ve esaelılığı hakkında hiç kimsede şüphe ve tered- düd bırakmadık. 18 inci asırdanberi Osmanlı İmparatorluğu boğazları üs- tünde didişen iki devlet, Rusya ve İn- ğillere, ancak yeni Türkiye'nin bürri- yetine durluğuna ve barışçılığına inan- dıkları için, birkaç günde anlaşabildi - ler. Akdeniz ve Karadeniz üzerinde günlerce uzayan Anadolu sahillerinin, her iki denizde her türlü alâkası olan bütün devletler için emniyet hududları | olduğu anlaşılmasaydı, Montrö görüş- meleri bu kadar çabuk ve kati bitmez- di Sulhtan hoşnudlukla, Türkiye poli- tikasının tenkidi aynı mantığın içine sığıştırılamaz. Boğazlar meselesinin halledilmiş olmasının şüphesiz büyük | bir ehemmiyeti vardır. Türkiye hür kaldıkça, bu ehemmiyet, ancak müş -| terek emniyet ve cihan barışı lehine ©- | lacaktır. Elimizde bulunan birçok im- | kânlardan hiç birini, insanların rahatı | bozulmak için kullandırmamak azmin- deyiz. Bulunduğumuz coğrafya nokta- sının, her bakımdan kıymeti ne kadar büyük olduğunu bizim kadar herkes bi. liyor. Fakat bu toprakların tarih ve ız- tırabını biziinm kadar kimse bilmez. Bi- zim barışçılığımız bu bilgimiz derece- sinde samimi, müdafaa irademiz, tec- rübemiz derecesinde yüksektir. Bu topraklar üzerinde tarih beşeriyetlerin, biz nesillerin mahvolup gitt ör- dük. Bunun başlıca sebebi, Küçük As- ya'da sağlam bir kuvvet istikrarı tecs- süs etmemiş olmasındandı: Yeni Tür- kiye, bu istikrara vücud verecektir. Es- ki faciaların tekrarında zevk ve menfa- at bulmıyan herkes, şüphesiz, bu ese- rin yapılmasında Kemalist inkılâbçıla- rTa yardım edecektir. İngiltere kralının hemşiresi sigara tiryakisi Fransadaki İngiltere sefarethanesin- de kralın hemşiresi Altes Röyal Mari şerefine bir ziyafet veriliyormuş. Ye- mekten sonra, bir garson meycut ba- yanlara sigara dağıtırken, oradaki mi- safir kadınlardan biri, prenses'in si - gara içtiğini bilmediği için: — Aman, demiş, şu sigara da ka - dınlara hiç yakışmıyor? — İçenlerden nefret ediyorum. Züppelik ediyorlar. Orada mevcut diğer bir Framsız ba- yanı atılmış: — Ben bu fikirde değilim, sabahle- yin gözümü açar açmaz sigara içerim ve bunda ayıp bir şey göremiyorum. —| Prenses Mari derin bir nefes almış, | Fransız kadınına dönmüş: — Beni çok müşkül bir vaziyetten | kurtardınız demiş, az daha utancım - dan ağızlığımı çıkarıp sigara içemiye -ı sektim. * 'Resimli Makale |dumanıdır. Körler dumanı SÖN 'POSTA * İnsanların kuvvetlerini kemiren âfetlerin en müthişi: Vehimdir. Vehme kapılan insanlar, her şeyi karanlık görürler, her şeyden korkarlar, ve bu karanlık ile korku içinde bunalırlar. Fakat kendi eserleri olan bu ıstırap - bataklığından kurtulamazlar, bilâkis kendilerini her gün bu bataklığa biraz daha salıverirler ve günün birinde iradelerini çü- rüttüklerini, bütün hayati kuvvetlerini - kemirttiklerini, ve artık hayat ve mukadderatlarına sahip ve hâkim ola.» madıklarını, bir takım vahimlerin boyunduruğunda sü- Tüklenip gittiklerini görürler. Müsbet hakikat üzerinde yürüyen kapılmaktan uzak kalırlar. Çünkü müsbet hakikat, hayat yoluna canlı bir ışık serper ve bu ışığın aydınlığında adım atan insan, şaşır- madan, sapmadan, sürçmeden, düşmeden ilerler. Vehme galebe çalacak, en büyük kuvvet, müsbet ha- kikattır. Müsbet hakikat insana hem cesaret hem aydın- hk verir. insanlar, vehme ——— uxzxx — (SÖZ ARAS rını ileri sürdük - SEn P GN EEĞEEĞN SĞ N - leri halde, bunun böyler olmadiğıni gene kendileri iti« raf etmişlerdir. DD ( Körlerin ciga - rayı niçin sevme- dikleri meselesine gelince, bunu şu su« retle izah ediyorlarmış: İnsanı cigaraya — bağlayan, tüten göremez- ler. Onun için de cigarayı sevmezler. Halbuki son zamanlarda 2000 kör üzerinde yapılan bir tetkikte yüzde doksan beşinin cigara içtiği ve bunlar- dan da yüzde sekseninin Türk tütü- nünden hoşlandıkları sabit olmuştur. ... 1940 Olimpiyatları nerede olacak ? 1936 olimpiyatlarının arifesinde bu meselede halledilmek üzeredir. Olim- piyatlar için beş tane şehir, namzetli ğini ileri sürmekteydi. Bunlar, Roma, Londra, Tokyo, Helsingfors, ve Lozandır. Roma Tokyonun lehine hakkımdan ferağat etmiştir. Londra ise olimpiyat- ların kendi topraklarında yapılması için israr etmektedir. ... Fransada belediye relslerine İngillzçe öğretilecek Amerikalı bir talebe grupu Parise gelmiş, ve Paris belediyesi tarafından kabul edilmiş. Belediye reisi kendile - rine bir ziyafet vermiş, ve İngilizce bir nutuk irat etmiş. Fransız belediye reisinin, İngilizce nutuk irat etmesi Amerikalıların çok FAŞ hoşuna gitmiş. Bu yüzden memleket. mecburiyetinde kalırlar, lerine giderek kolaylık gördüklerini| Bu seyahati yapmağa karar veren söyleyeceklerini ifade etmeleri üzeri -|kolonel Herrero sureti bususiyede i- ne, seyyahları kabul edecek olan bele-|mal ettiği elbise ile üşümekten ve don- diy reislerinin ecnebi bir lisan, hiç de-|maktan kurtulacaktır. Resimde ku - üilse İngilizce öğrenmeleri lâzım gel-|mandan elbisesinin yanında gözük - diği tavsiye edilmiştir. mektedir. ÜÜ — —a $ İçmekten HERGÜN — BİR FIKRA | #Hoşlanmazlar mı? ——i Ametikalı vu: Sabıkalının cevabı hiyatçılar âmala - ( Geçen gün gene burada bahsi ge - v lassidani ç çen, Haydar Efendizade ceza roisi İb- hoşlanmadıkla - Çg rahim Bey merhum bir gün zolacılık - a Böylelerini muhakeme ede ede, leh- ge ve tavırlarını da iyiden iyiye öğ - renmiş olan İbrahim Bey: — Asıl meseleye gel., Oraları uhas. pi geç! Haspi geçmenin ne demek elduğunu bilirsin, değil mi? Deyince, herif sırıtarak : — Elbette biliriz, reiz bey! Biz de senin kadar külhanbeyiyiz!.. cevabını verdi. * Stratosfer İçin elbise Stratosfere çıkanlar sıfırın altında 70 derece soğuğa tahammül etmek * W Vehme kapılmak W INDA Dünyanın en çok Telefonu olan e Kİ memleket Eğer — nüfus kesafeti — nazarı dikkate — alınırsa dünyanın hiç bir yerindeki telefon miktarı Papanın 4 Vatican devletiy- (Z le ölçülemezmiş . ” Filhakika Vati - 700 kişi olduğu halde oradaki telefon miktarı G00 imiş. Şu hesaba nazaran 100 kişiye 85 te - Tefön isabet ediyormuş. Amerikada bu nisbet çok daha aşa- ğı olarak, yüzde 10,5 İngilterede ö,5, Fransada 3,3, İtalyada 2 imiş. ... Olimpiyada giden meşale Atinadan Berline götürülen olimpi- yat meş'alesi yolda az daha sönecek, ve Berlin olimpiyadı meş'um bir hâdi- se ile karşılaşacakmış. —Atina-Bulga - ristan hududu yolunda şiddetli bir yağ- mMüur yağmağa, meş'ale Bölleymn Meş'aleyi elinde söndürmek iste - miyen atlet kıyameti koparmış, bağır- mış, çağırmış, ve nihayet seyircilerden bir danesi şemsiyesini feda etmeğe ra- zi olmuş. Ve meş'ale yarı sönük bir halde mahali maksüduna varmış. Tayyare pilotları niçin genç olurlar? Cenubi Amerika ile Fransa arasın - daki tayyare seferlerini yapan pilotlar, henüz kırk yaşını doldurmamış genç a- damlardır. Bu mesafeyi 42 defa katteden Paul Camile Comer henüz 32 yaşındadır. Jacgues Nöre SI indedir. Henri Guillaumet 30 uncu seferini ikmal ettiği zaman 34 yaşına girmiştir, Bu mesafeyi en sür'atle katteden re - kordmen Fernand Rouchoz 29 yaşın- dadır. Yine bu seferi 12 kere yapan Thomasset 23 yaşındadır. Salâhiyet - dar kimselere bunun sebebi sorulduğu zaman uböyle seferlerde gençlerin cür'- eti lâzımdır» cevabı alınmaktadır. 'Tokat muhabirimiz yazıyor : Kibrit fabrikasında çalışan bir memur bir kibrit kutusunun içine şu cümleyi havi bir kâğıt koymuştur: «Büa koyduğum kâğıt hangi kızın eline geçerse onunla ev- leneceğim. Hemen fotografını ve adresini bildirsin. » Bu kâğıt Samsunun Çarşamba kazasında posta müvezü ve || mıştır. İSTER İNAN İSTER İNANMA! gazeteler bayli Hayreddinin 14 yaşındaki kımı Lemanın eline || geçmiş, Hayreddin de kızının fotograf ve adresini kibrit fab- || biraz sonra, rikasına göndermiştir. Fabrika idareti krra 100 lira bahşiş göndermiş, o memur da || bülunmuş, mes'ut bir yuva kurmak üzere kızla nişam — yapıl- İSTER İNAN İSTER İNANMA! cızırdamağa | * | I Gölgede otuz! Ee Talu ıcakla nasılsınız? ' s Ben kendi payıma, kışın zemherisinif yazın eyyamı bâhür'una tercih ederim. Dün kü gibi havalarda benden hayır yoktur. Di, mağım işlemez olur, gözlerim dumanlanırı kollarım gevşer, sinirlerim bozulur, neş eri kaçar. Çatacak adam ararım. Ve garibi”$i| ki öyle birisini bulup ta çatacak olsam, hakt kından gelmek için lâzım gelen mecâldeii mahrumumdur. Dün, gölgede otuza çıkan derecei ht rateti görünce, dayanamadım: Gazetedi| ki arkadaşlara: — Ben gidiyorum, siz hoşça kalın! Deyip, evi poyraza karşı ve nisbeteii verin olan eski bir dostu ziyarete ziuiın: Bu zat, genç denecek bir yaşta tekaüd olmuş, dünya dedikodusundan el etek çeki miştir. İşi, gücü kitap okumaktır. Yeni Çit kan eserleri muntazaman satın — alır, takifl der. Vakti bol olduğu için bunların en W fak noktalarını bile dikkat nazarından Kat çarmaz. Gene kendisini köşe minderinde, Bet ğaza nâzır pencerenin önünde buldum. — Kitap karıştırıyordum.. dedi. — Malüm! Senin eski iptilândır. Yeni neler var, bakayımı? ; — Boyuna çıkıyor. Fakat şa iki tanesij nin Üzerinde bilhassa durdum. — Çok mu değerli eserler? İ — Bilmiyorum. Henüz okumadım. Fet kat nazarı dikkatimi celbeden bir noktâ oldu. — Ne gibi? — Meselâ, gu: «Bağlar arasındanı a7 | dında bir âşikane macera — romanı. müel lifi kim, biliyor musun?, Maden mühendi «i Niyazi Durusoy! — Maden mühendisi mi? — Evet! Yerin içinde, toprağın altındi * cevber aramaktansa, edebiyat — sahasınd şöhret aramayı tercih etmiş, zühir. a — Öteki nedir? A — O da: «Üzüm nasıl yetiştirilir? » ndli bir zizaf eser. Onu da yazan bir generell) — General mı? Ne münasebet? 1 — Üzüm salkımlarile, —sahıharb nizâi mındaki bir müfreze arasında herhangi bİf benzerlik gürmüş olmalı.. lâkin, — biliyol musun? Ben bugünkü sıcağı bu iki kitafi #ayesinde pek de duymadım. Muhayyilef mi şu pencereden dışarıya, tâ Boğazın 4€ rin sularına kadar kaptım, — koyuverdiniş Neler tasavvur etmedim, neler! i dime ahalarla güldüm. Tanıdığı lardan her birine bir eser yakıştırdırıi m. Meselâ senin, bir «Vakti seferdi Hukuküf Mall nazariyelerin iflâsın, Ziya Şakirin vAyınff tayn ve felsefesin, Besim Atalayın, Araptf «Tuhfetülukalâ» gibi eserler yazdıklarınlf göz önüne getirdim.. — Peki, netice ne oldu? j — Ne olacak? Çorbal! Tevekkeli frenklef dememişler: #Herkes kendi işini görm ki, inekleri kurt kapmasın!» — Doğru söylüyorsun. Fakat böyle çet Tere kafa yormak da yazık değil mi? Dostum, başını salladı: | —'Ne yaparsın? dedi. Gölecde ot Bu #cak'a insan ciddi şeyler düşünemiy0f — »— dam) j Sokrata  Oxford üniversitesinde son imtihaff' lar- yapılmış, takbeler imtihanlariül vermişlerdir. Bu meyanda imtihan yet ren talebeler arasında seksen bir ihtiyar da varmış. Dersini iyi bile * memiş fakat hocalar, belki gelecek ne imtihanlara yetişemez diye acıyıf İhtiyar şu cevabı vermiş: — Sakrat ölmek için zehir içeiktei Tilmizi Phedon'a Phedef flüt çalmasını öğretsen © Phedon: a — Sokrat demiş, nerede ise ölece © | sin flüt çalıp da ne olacak, ne işin€ YEĞ n; k2. — Flit çalmış olacağıta, flüt çati olmasını öğreneceğim, fena mı? ğ demiş, bana