Hergün Yazı Çok Olduğu İçin Bugün Konamadı nerin karısı Türk Gencine kaçtı (Baştarafı 1 inci sayfada) — Barth ile bundan beş sene evvel tanaştık. O siğinel bir vaile ile Alne - rika hükümeti namına Atinaya gelmiş- ti, diplomatik mul ile temasa geldi- ği esnada benim ile tanıştı. Birbirimiz- den hoşlandık, evlenme teklifinde bu- handu, kabul ettim ve derhal evlendik. Evlilik — hayatımızın ikinci senesinde bir de çocuğumuz dünyaya geldi. Amerikada Barth siyaseti terketti ve işi ticarete döktü. Çok kazanmağa baş- ladık, kısa bir zamanda milyonlar top- ladı. Şimdi mühim bir firmanın sahi - bidir. Ben sabırsızlıkla sordum: — Ziya ile nasıl tanıştınız? mbulu ve bilhassa Türkleri çok severim. İki sene evvel bu güzel memleketinizi ziyarete gelmiştim. Tokatlıyanda bir çay : Desi o sırada Ziyayı gösterdi: — Bunu nasıl mı tanıdığımı merak ediyorsunuz?.. Onu da anlatayım. Zi- ya ile Tokatlıyanda bir çayda tanıştık, kocam yanımda yoktu. Üzerimde çok y araktı. Gayri ihtiyari, kendi- sini sev ttim, ÖO da bana lâkayt kalmıyordu. Üç ay ka- dar beraber kaldık ben mümkün oldu- ğu kadar İstanbuldaki ikamet müdde - timi uzatıyordum. Nihayet bir gün ko- camdan bir telgraf aldım. Ve İstanbul - dan Kopenhag'a hareket etmeğe mec- bur oldum. Avrupada bir kovalamaca : İstanbulda bir müddet Desi'siz ka- lan Ziya, aşk hasretine dayanamıyor. Desi'nin yokluğu kalbini dağlıyor ve Mökzcbülnde vilbeine bide kabat' Ver: meğe lüzum görmeden Avrupaya gi- diyor. Kopenhag,da buluşuyorlar ve o Zaman birbirlerinden her ne bahasına olursa olsun ayrılamıyacaklarını an! yorlar. Desi dürüst bir kadındır. Vazi kocasına bildirmek lüzumunu his: diyor. Ziyaya İstanbulda randevu ver- dikten sonra, Kopenhag'" yelgdiyor! Zatay Köpenbaç'a kimiseye haber vermeden kaçan Ziya, oralarda parasız kalıyor. Vaziyeti ailesine bil- dirmeğe mecbur oluyor. Buradan ken- disine para yolluyorlar, o da ailesinin yardımile nihayet İstanbula geliyor. Ve bu suretle 9 ay birbirlerinden u- zak yaşıyorlar. Postadan muntazam fasılalarla gelen mektuplar teyid ediyor. Desi vaziyeti kocasına anlatıyor : Desi nihayet bu ayrılığa tahammül edemiyor, vaziyeti kocasına anlatıyor. Bir Türk gencini sevdiğini bu vaziyet lahilnde kocasını sidatarnyacağını ve kendisile beraber — yaşıyamıyacağını söyliyerek aile yuvasını ve çocuğunu da bırakarak İstanbula hareket ediyor. Ziya bundan bir hafta evvel bir gece yarısı sevgilisinden telgraf alıyor, ve üç gün evvel de birleşiyorlar. Şimdi milyoner Barth, karısı aley - hinde talâk davası açacak ve bu dava nihayete erince Desi Türk tabiiyetine geçerek Ziya ile evlenecekmiş. İkl ayının zekâsı — Londra Hayvanat Bahçesinde yaşlı ayı ölüme mahküm edilmiş, dürmek için önlerine iki zehirli h mur atılmış... Ayılar, başlarına gele - cek f ları ağızlarına almışlar, yer gibi yapıp iyi tes n Amerika- aşklarını da gardiyanları aldatınca, kaldırıp at - mışlar... Sonra da rak, yalağa sokmuşlar, zehirli kısım - ları tırnaklarile temizleyip çıkarmışlar gardiyanların hayretten açılan gözleri önünde yiyip karınlarını doyurmuş - tekrar, hamurları ala - eti anladıkları için, hamur -| [Rasimlı' Makale Evlenen her çift evlilikte bahtıyarlık ararlar ve bahtıyarlığı yaşayışlarında gerçekleştirmek isterler. Bu yolda olmanın bir çok şartları vardır. Bunların (söz Rir şehre Kolera Mikrobunu yayan Sarhoşun marifetleri n a < İskenderiye - de sarhoş bir İn- giliz bahriyelisi , 4 yolunu şaşırarak — Mi açık'kapil bir ye- Ğî’( İre girmiş, bura - | Ç sı mikrobiyoloji G mücssesesi imi gitmiş, kavanoz - ları kırmış, sişe - leri yerlere at - miş, meğerse bu & & Ş, n eli ra şişelerle kavanozların içinde kolera| i|mikropları varmış. Bunun üzerine a- damcağız derhal aşılanmış. sıhhi ted - birler alınmış.. fakat bu kâfi gelme - miş, şimdiye kadar 300 kişi aşılanmış- tır. Ve eğer bir vak'a zuhur edecek 0- lursa bütün İskenderiye şehri aşılana - cakmış. ... Akrep ticareti Geçenlerde bu sütunlarda Hindis - tandaki fare bolluğundan bahsetmiş ve Bombay belediyesinin. mücadele için mükelleflerden vergiye mahsuben, fare ölüsü kabul yazmıştık. Bu satırları okuyan Ankaralı bir oku ettiğini yucumuz bize şu mektubu gönderdi «Bu usule bir zamanlar, Arabistan- da da akrepler için müracaat ettiler. Bu zehirli hayvanlar pek fazlalaşmış ve tehlikeli olmağa başlamıştı. Bele |diye her akrebe 2 çil kuruş veriyor, du. Belediyeye her gün binlerce akrep getiriliyordu. Nihayet bu vaziyetten şüphelenen belediye yaptığı - tahkikat neticesinde halkın, akrep ticareti yap tığını ve bir çoklarının da evlerinde akrep yetiştirdiklerini öğrenmiştir.» İSTER tin müşterek saadet için bir takım fedakârlıklara — katlanması Küzumudur. Çünkü hiç bir erkek veya kadın bir idenl değildir. Her insanın kendine göre bir takım kusurları, bir takım nok- sanları, hattâ bir takım — huysuzlukları — ve itiyatları Müşterek saadet uğrunda iki tarafın da bu çeşit hallere ve ha- | |fakat akreplerin de arkası kesilmiyor- | İlk defa olarak Balkanlardan göçmen g: dik ve programlı bir halde yapıyoruz. Bir taraftan her yıl ge- lecek göçmen miktannı evvelden tayin ve Ona göre yerler hazırlıyoruz, nakil vasıtası temin ediyoruz, Böyle olduğu hâlde idare makinesinin bazı || ufak tefek aksaklıkların önünü almak mümkün olmuyor. Meselâ geçengün Romanyadanı yeni gelen bir muhacir, gazete | İSTER İNAN İSTER SÖON POSTA W Evlilikte Bahtıyarlık B muvaffak en birincisi evli çif- olabilir. | AR reketlere göz yummaları, yabut bunları kendi halleri ve hare- ketlerile uygunlaşlırmaları gerektir. Bahtıyarlık hayatta kazan:zn muvaffakiyetlerin en büyü- güdür. Bunun kendiliğinden hasıl olacağını, yahut — çalışma- dan, uğraşmadan, feragat göstermeden, fedakârlığa madan elde edileceğini zannetmek abestir. Bilâkis hayatın en büyük muvaffakiyetlerinden biri uğrunda en büyük fedakârlığı göze almak gerektir. ASINDA katlan. —— ——— HERGUN BİR FIKRA | Eski Bidayet mahkemesi reislerin- den, Mecelleci Haydar Efendi bir İbrahim Bey vardı. Fevkalâde tuhaflardandı ve muha- keme esnasında bile hicve kaçan sözler sarfederdi. zade Bir gün, bir dava görüyordu. Şahit sıfatiyle gelen geçkin bir kadını alelü- sul tahlif ettikten sonra, kendisine sor- du: — Kaç yaşındasın? Kadın kırıtarak: — Yirmi sekiz! cevabını İbrahim Bey kaşlarını çatarak: — Haniya, dedi, doğruyu söyleye- ceğine yemin ettiydin? ! » Yankesicilerle arkadaş Olmanın faydaları Zengin bir İngiliz, otomobille Bris- İtola giderken yolda fakir bir adam (karşısına çıkmış. Şehre acele gitmek mecburiyetinde olduğundan otomobi- le alınmasını rica etmiş. Zengin adam bu ricayı yerine ge - tirmiş, yolda hızla giderlerken bir ara- hık bir belediye memuru, otomobili durdutmak - istemiş, Zengin İngiliz bunun farkına varmamış, derken ar- İkadan tabanca atmışlar ve böylece o- |tomobili durdutmuşlar, polis zengin |İngilizin vesikalarını istemiş. Aksi gi- bi onun da yanında cüzdanı yokmuş. Bunun üzerine hem nizamata ademi riayet göstermekten ve hem de dur emrine itaat etmediğinden cezaya çar- İpılmış. Bristola geldikleri işten el İçekmiş eski bir yankesici olan arkadaşı İngilize | — Muhterem Mösyö, demiş, yol - daki zararlarınıza ben de iştirak etmek |isterdim, fakir ve parasız olduğ Fiçin yapamıyacağım, yalnız şu iy verince, 6 zaman Almanyada gazete Fotografçıları da 'niforma giyecekler Almanların ü - niformaya düş - kün olduklarını ve Fransız hudu « dundaki — nehir - lerde — balıkcıla - rın resmi ünifor- ma giyerek ka - mışla balık tüt » tuklarını yazmış- tık. kararla, gazete fotoğ- rafcıları da ünifarma giyeceklerdir. Bunun böyle olmasını bilhassa, pro - paganda nazırı Göbels arzu etmiştir. Bu suretle fotoğrafcıları disipline sokmak arzusu görüldüğü anlaşılmış - tır. D Esperantocuların kongresi Bir kaç hafta sonra Viyana şehri mühim bir kongreye sahne olacaktır. Bu kongre Esperantocuların kongresi- dir. Şimdiye kadar bir çok yerlerden ve bilhassa Sudan ve Japonyadan mu- rahhaslar gelmişlerdir. Yeni Zelânda, | mış. Hindistan, ve Kanada murahhasları da yoldadırlar. Bütün murahhaslar hazır bulununca şereflerine Esperanto lisa - nınca yazılmış olan (Beyaz At) ope- reti oynanacaktır. Esperanto lisanı ü- zerine yazılmış 18 bin cilt kitap, ki - laphafıF!CYĞC Ecşhiı edilmektedir. mi kabul ediniz. Cebinden, belediye memurunun tuttuğu zabıt varakası ile ceza ilmü - haberini çıkarmış ve zengin vermiş. Bunu gören otomobilli seyyah: — Bunları nasıl ele geçirdiniz? di- ye sormuş ve şu cevabı almış: — Size hizmet etmek için mesleği- mi ilk defa olarak namuslu bir yolda İngilize kullandım! rme işini mela- tesbit — ediyoruz. sindedir, diyor. kısımlarında Eğer bu ihbar ve iddia doğru ise, ikinci, üçüncü de memurların hükümetin bu husustaki karar ve siyasetini anla- mış olduklarına, artık İNANMA! NANMA! idarchanelerinden birine uğrayarak dert yanıyor: — Binlerce liralık hayvamım gümrükte yirmi gündür bek- letiliyor, bu yüzden bunlar hastalanmıştır, mahvolmak tehlike- ecede | | Temmuz 27 eit — Sözün Kısası Rahmet Bumu? .e Tau <- Ev.ı.. ikide çıktığım halde, aya ancak beş sularında — varal dim. Beni yolumdan alıkoyan, ne bir ! vimli sima, ne samimi bir âşina, ne de! nelerdenberi hergün ayni güzergâhı müf yen saatlerde takip etmek yılgınlığının d gurduğu âvarelik hevesi idi. matl Yağmur.. haniya saf yürekli insanlali arabhinet» adını verdikleri mübarek — Yü mur. Başladığı zaman, şöyle bir gökyüzül baktım: — Ehi Yaz yağmurudur.. geçer; © dim. Bir sigara yakıp, geçtim, oturdum. Bekle bre, pencerenin — önl kle! Bütl mevsim nazariyelerini, asırların mahsulü lan tecrübeleri, müneccim h tüst eden bir şekilde, âsumar tavakları varsa hep birden açılmış, müdafaasız insanların, tabiatin üzerine * nilâtolarla su boşaltıyor. Şemsiye taşımasını sevmem.. Kamitl giyince bunalırım.. lâstik ayakları: sık$! Her zamanki normal kıya! Ba çıktım. Yağmurun, gök gürlemele: hcı şimşeklerin ardı, arası kesilmi şunun mutfağından et çalmış ar kediler gibi duvar diplerinden yürümeğe başladım. Başka herhangi bir medeni sa idim yalnız tabanlarımın al: kalırdım. Fakat malüm a, burası İ dur.. caddeler coşkun birer nehir kesilmi süzülel çöp arabalarından artakalan — muzahrel sürüyerek akmakta idiler. Çukur yerler rer göl olmuş, suları etraftaki evlerin bü rumlarına dökülüyordu. Nisbeten tümsek yerlerdeki parke ©8f lanı, aralarındaki kumu seller ahp ta rünce, kaldırım mütecahhidine izafeten V lediye ile alay eden sırıtkan bir tek dişlerini andırıyordu. Ve bir da, muttasıl bildiğini okuyan akçıl gökyil ygünden yeryüzüne #rahmet> yağmaktal Yirmi, otuz adımda bir hızlanan naktan korunmak için sığındığım kapı İ lerinde nazarlarımı semaya kaldırıp, ibi le bakıyordum. Birisinde, cski bir dostumla tun: — Bu ne hal? dedi; ben böyl. muru ömrümde ikinci defadır görü Cevap verdim: — Sen benden çok yaşlısın da, ondi karşıl yöl Ben tufanı hâtırlamıyorum! Başka bir kapı içinde, sağnak uzun #i düğünden, fazla bekledim. O esnada # hıma Derviş Mehmedin şu fıktası Gene böyle günlerdenberi devam edfi bir yağmur esnasında, Derviş Mehmet bf şını kaldırıp gökyüzüne bakmış, bakmı$ içini çekip: — Yağ, ya mübarek! diye bir nöra #j Öteki beriki: — Yahul Senin dileğine hacet yok. ten bir haftadır yağıyor.. Deyince, Derviş Mehmet: — Zararı yok, demiş, yiğitlik bizde sın! Bu sefer yiğitlik kimde kaldı, bilmef” Fakat benim ne üstüm kaldı, ne de baft Hele akşam eve gidip de, düşen yıldıf dan hâlâ dehşet içerisinde bulunan çef gçocuğu görünce böyle bir âfete rahmet yenlere ben de (rahmet) okudum! #î <. labı Fransız bisiklet turunda ıl"' bir adet isild sek” Fransa turuna iştirak eden bi çiler, yolda tebevvül ihtiyacırı hitf tikleri zaman durmazlar ve bu ihtiy# halkın gözü önünde defederle! Bu teamül hâaline gir: Bir İserpintisine maruz kalmış, canı sıkılmış. Bir gazeteye yor. Ve diyor ki: anun böyle, bir balkı Fransız — karii bu |karıştıranları en şiddetli şekilde © ettiği halde, ben bu akıbete lmca, halk katıla katıla gül İmudur?»