Âi K Son Posta'nın tarihi tefrikası Sekine kapağı indirdi ve —mandalı takhı. ,, Münzer sandığın içinde iki büklüm- 'dü. Biraz kımıldadı. Fakat başına ha -| fif ve tatlı bir yorgunluk, bir uyku ih-; tiyacı doluyordu, vücudu gevşedi ve Olduğu yerde kıvrılıp kaldı. Bu sırada ayak sesleri çadırın kapı- #Sinda durmuştu. Sekine kapıya doğru yürüdü. Per - tdeyi açınca karşısında kapkara bir a - gördü: — Alerin Merzuk... İstediğimden iyi yaptın!... Her şey bazır mı? — Eva... — Şurada bekle biraz... Acele et - Miyelim... Belki ayılır... — Şimdiye kadar ayık kalacağını iç ummam. Bayılınca da yarın ak - #amddan önce uyanmaz. Hiç merak et - Meyin. — O halde açalım, değil mi? — Açalım. — Haydi... Merzuk sandığın mandalını kaldırdı N l'lli—iıııı açtı. nzer sahiden oracığa bükülüver- Miş, derin, çok derin bir uykuda imiş &ibi hiç kımıldanmadan duruyordu. Merzuk onu koltuklarından tuta - Tak kaldırdı. Sekine de ayaklarından tu- tüyor ve yardım ediyordu. uzun yere yatırdılar. Merzuk üzülüyordu. Yaşaran göz- ini elinin tersile silerken ayni za - Manda Münzeri soymağa başlamıştı. Don gömlekle kaldığı zaman kaldı- Mp tekrar sandığa yerleştirdiler. Ka - Pağını büsbütün kapamıyarak aralık buraktılar. Şimdi Merzuk dışarı çıkıyor ve genç z yalnız kalıyordu. Biri İçeriden hışırtılar, soyunup giyin « Makten çıkan hafif t duyuluyyor - daç ... —15 — GÖNÜLLÜ ESİR... Günün ağarmasına hiç olmazsa ya- #aat vardı. Gökte parıldayan sayı- BZ yıldızlar yavaş yavaş silinmeğe baş- "y"d“— Sabahın serin havası - içinde *rdugâhm kalabalığı derin bir uyku - İunuyordu. &.'M"’Mlnın çadırı önünde iri yarı ve '& bir adam durdu. Bu yerzukıu ğ he ĞKi — Ya seyyit, Münzer Türk esirini şekıi)'oı'. a Dedi. Mansur doğruldu: — Vakit çok erken sanıyordum: — Yolcu yolunda gerektir. Mansur dudak büktü ve kendi ken-| De töyle düşündü: : — Münzer işi arttırmış. Sarayın u- ri:l"lm da kullanabiliyor artık... Lâ- bu çok sürmiyecek... g.ç'bumk toparlandı ve dışarı forla - di *î::ünm gözüne girmiş olan, hattâ H olması beklenen bir adama kar- Ğy'mlâtıl en küçük kusur bile affe- L::m'îdi. Bunun için pek titiz ve ça- olmak Tâzımdı. Çadırın yirmi adım kadar ilerisinde __Hİ ve parlak harmaniyesine bürün- biğ, Olan bir süvari duruyordu. Bu kı- arak : ı_M'lhlfıxlınn ortasında uyuklamak- ..k?h'l delikanlının yanına yaklaşa - “ D. , İlyas... Kalk!... Yince hemen doğruldu. &n ©ki bir harp meydanında ve her 'İnAL" baskını, bir hücumu bekliyor - S B KDa Haydi gidiyorsunuz. © . | yekade Beiz Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera ORSANIN KI Yazan : Kadircan Kaflı Muhafızlar da kalkmışlar ve hemen atını getirmişlerdi. İlyas ata bindi ve yola çıktı. Münzerin yanında başka atlı yoktu. Mansur kendi kendine sordu: — Yalnız mı götürecek ? Buna sevindi. İlyasla yalnız olmaları her halde o- rada başka arap atlılarının bulunma - ndan daha hayırlıydı. Karakolların aralarından geçerek kır- lara açıldılar. Aradan yarım saat geçmişti ki Mün- zerin çadırı önünde iki atlı bekliyor - du. Bunlar İbnil Haras ile Abdurrahman ler. Sabırsızlanıyorlardı. İki dinç ve çevik at, ara sıra ön ayak- larile yeri eşeliyorlardı. Bu sırada Merzuk sanki restgele o- ralardan geçiyordu. İki atlıyı görünce: — Kimi bekliyorsunuz? Diye sordu. — Seyyid Münzer'le beraber gide - ceğiz. Merzuk sevindi. İçin için şöyle söy- lendi: — Bekleye durun... Beklediğiniz a- akşama bulursunuz!... Bti Biraz zaman daha geçti. Abdurrahman sabırsızlık ediyordu. Çadırın kapısında bekleyen askere sor- u: — BSeyyid Münzer uyuyup kalmış olmasın!... — Uyandırmalı geç kalacağız. Asker sert bir sesle cevap verdi: — Bana böyle bir emir vermedi, ra- hatsız edemem. Tam bu sırada Mansurun çadırı ta- ow at z | Numara : 26 rafından gelen bir asker onlara: — Ne bekliyorsunuz? Seyyid Mün- zer çoktan gitti. Dedi. — Nereye? — Türk esirile beraber ordugâhtan çıktı. Abdurrahman nöbetçiye baktı: — İşitiyor musun? Telâşlı görünüyordu. İşin doğrusu- nu bir an önce öğrenmek istiyordu. Nöbetçi hemen cevap verdi. B WW n — Çadırdan çıkmadığına yemin e - derim. Bu herif rüya görmüş olacak| — Ben rüya görmedim, sen burada uyumuşsun, avanak... Gir içeri de bak... Bulabilir misin? İki taraf ta hem sinirlenmişler, hem de birbirlerile eğleniyorlardı. Nöbetçinin gücüne gitti. Öteki çıkıştı: — Baksana... Ne duruyorsun? Abdurrahman çıkıştı: — Haydi, bak... Vakit kaybetmi - yelim. Nöbetçi içeri girdi ve baktı. Bir da- kika olmadan, gözleri fal taşı gibi bü- yüyerek dışarı fırlamıştı: — Sahiden yok ...Lâkin nasıl olur bu?... Çadırın seksen tane kapısı yok. Su gibi bezlerin arasından — sızmadı | yağ... Abdurrahmanla — arkadaşı Mansurun bulunduğu tarafa sürdüler: — Münzer gitti mi? atlarını — Evet... — Türk esirini götürdü mü? — Götürdü. — Ne kadar oldu? — Yarım saatten fazla... (Arkası var) —- —- — Yeni PASLANMAZ HASAN TIRAŞ BIÇAĞI Bütün dünyada emsaline hiçbir zaman tesadiif edilemi- CI çI müsirren Hasan tıra meğe ve kurulam: akları yeni ve kat'iyyen paslanmaz nev' isteyiniz. ş bıçakları tiraş olduktan sonra kat'iyyen sik mğa hacet yoklur. Ve bu tıraş biçağı hiç ek derecede büyük muvaffakiyet kazanan Hasan Tıraş 'ini piyasadan Yoni Hasan tıraş makinelerile birlikte bozulmamak şartile gayet kolaylıkla ve buzuru neşe için- de yüz defa tıraş eder. Dünyanın hiçbir tıraş bıçağında bu meziyet yoktur. ır. Markasına ve ismine dikkat. 1 adedi 6, k - olmuşt! Ve buna ancak Hasan tıraş bıçağı mü- 10 adedi 50 kuruştur. Hasan tıraş sabunu - Hasan tıraş kromi - Hasan tıraş pudrası - Hasan tıraş kolonyası da çok zevk ve neşe veren yardımcı ve mükemmel vasıtâ- lardır. Hasan deposu: İstanbul, Beyoğlu, Ankara Açık Ekelitme ile Alınacak motorin: İstanbul Sıtma Mücadele Riyaseti Arttırma Eksiltme Komisyonundan: Satın Alınacak Madde : 60 Ton Müotorin 1 — 22 Temmuz 10.36 suhur 193; ihalenin 3 ağustos p.,.::nln numarada misyon huzurunda 2 — Tahmin edilen kuruştur. A n görülebilir. (4219)” tarihinde yapılan eksiltmede şartnameye uygun eksiltmenin (10)gün müddetle — temdidine ve|di. Ben bundan böyle sizin kulunuz, köle- pazartesi günü saat (15) de Kadıköy, Moda Rıza| nizim. İstanbul Sıtma Mücadele Reisliği binasında ve ko- yapılmasına karar verilmiştir. fiyat (4500) Tira ve muvakkat teminat (337) lira 50 (me bedelsiz olarak İstanbul Sıtma Mücadele Reisliği . kale - Savana'da bir tesadüf | Yazan: J. H. ROSNY AİNE Reginald — Silver » lake valizini kapatıp atının eğerini vurduk- tan sonra, şöyle alelâ- de rahat bir han bile olmadığı halde Em - periyal Palas gibi şa- talatlı bir ad takınmış öotelin garmonu: — Size haber ve « reyim, sir, dedi, geç- mek istediğiniz mem- leketin yolları bir haf tadanberi hiç de em- yerler — de ğildir.. Yine siz bilirsiniz ya! ben « den bir kere mek... Reginald hiç soğukkanlılığını bozma - dan: — All Righil! dedi. Yarzın, öbüt gün iş- ler düzelecek değil ki... Hem benim acele niyetli söyle - işim var, my boy... Ama yine de teşekkür | ederim. Hayvanını hazırladı, valizin kayışlarını bağladı ve bahta bağlanıp yola düzüldü. | Kanı kaynıyan, küvvetli, uzun boylu bi delikanlı idi; güzel yüzünde, — maceraları sevdiğini gösteren bir hal vardı. Bahtına pek güvenitdi ama yine de ya- ninda, en aşağıdan yirmi kurşunlu bir oto- matik tabanca, en iyi cinsinden bir kara- bina ve maharetle kullanmasını bildiği bir bıçak bulundürmağı unutmazdı Pervasız ye kendine mağrar olmakla beraber ihti- İyatı da elden birakmazdı. * Günün üçte ikisi hâdisesiz geçti. CGüne- gin bir ç atte Silve di de biraz karnını doyurmak için durdu. Rahat bir yere gelmişti; altı kadar Fren- gistan çınarı etrafa gölge seriyor, çayın ber- rak suyu da piril pinl parlıyordu. Sudan d Tengi almağa başladığı sa- ake, atını dinlendirmek ve ken- JŞönce at i Reginald, handan aldığı steak-pudding'i, masır çöreğini ve koklu portakalı yedi. Yorgundu; kar - . t : Yarınki nını doyurmuş rabat bir yer bul - muş olmak uyku - sunu getirdi. Ötla- n üzerine uzanıp daldı... Ormanlar - Uykusuz bir gece gibil... Yazan: Suad Derviş Çeviren: NURULLAH ATAÇ On dakika sonra Silverlake, kadını atın terkesine bindirmiş, Çayır yoluna — doğra gidiyordu. Sordu: — O adama kininiz nereden geliyor? — Beni zorla ekle ettil Kadın başka bir şey söylemedi, Regi« () Savana (savane) Cenubi Amerika- nm geniş yaylâ ve mer'aları, FPnnki da ısrar etmedi: o, herkesin sırlarını öğrenmeğe çalışan anlardan değildi. At, oldukça kuvvetli hayvandı ama hi hayet yavaşladı, birkaç dakika durap onu dinlendirmek lâzım geldi. | — Ortalık kararmağa başladığı santte on- lar daha çölden öte geçememişlerdi. Deli- kanlı ırmak kenarında, bir kayamın dibin- de barındırılacak bir yer buldu: — Geceyi buraya geçirmeğe mecburuz; dedi. Sonra ateş yakmak için çalı çırpı top - ladı. O taraflarda geceyi ateşsiz geçirmek pek tehlikelidir, etrafta kaplanlar, jaguars lar dolaşır. Kadın da çevik, elinden iş gelir bir ka« dındı, delikanlıya yardım etti. Gece hazırlıklarını bitirdikleri — zaman ortalık daha tamamile kararmamıştı. Yane yana oturduları Reginald kadına masıt çö- reği, kavurma ve portakal ikram etti. Ka- dın da ona koyu ateş gözleri ile bakıyor « sayımızda Ra du. Bu issız, yerde daha dilber« Teşmişti; beşeriye « tin bütün elsane « « kadim orman « İar aşkı ve yeni ine sanların icad ettiği Ha L ÜN n AA da, savanalarda (1) dolaşmağa alışkın bir(masal dolu aşk onun etrafını - çevirmişti. adam olduğundan bir tehlike geldiğini his- setti. Hemen yerinden — fırladı; — karşısına bir kadınla bir erkek çıktı. Erkek: — Eller yukanl diye bağırdı. Elinde bir tabanca vardı. - Reginald'ın öyle çabuk çabuk itaat etmediğini gö - Tünce, bir kaç adım ilerledi, silâhımı deli» kanlıya doğru tutup tekrur etti: — Eller yukan.,. Yoksa ateş ediyo » rum! Öldürmeği iyice aklına koymuştu; Re- ginald'ı bir anda yere aserebilirdi. Fakat talihi yardım etmedi. O tetiğe basarken şiddetle inen bir yumruk hem kurşuna i-- tikametini değiştirdi, hem de herifi boy- lu boyunca yere devirdi. Revolver şimdi Reginald'ın eline geçmişti, öbür elinde de otomatik tabancası vardı. Bir müddet öyle durdular. Haydut, ye- diği yumrukla sersemlemiş, yerde yatıyor- du. Hiç kunuldamamış — olan kadın, — iri vahşi gözlerini Reginald'a dikmiş, bakı - yordu. Teni kehrüba, dudakları gelincik renginde bu Amerikah İspanyol kadınının yüzünde insanı çeken, üdeta büyüliyen bir hal vardı. Reginald —ona çekine çekine bakıyor- du; kadın bir müddet sustu, sonra: — Öldürüverin! dedi. Belikanlı hayretle sordu: — Öldüreyim mi dediniz? — Pia hayvanın biridir... Lâyığı geber- tilmek Reginald omüuzlarını silkti. Haydut &1 - riyor, gözleri bir bi yana, bir bi yana dö- nüyordu. Delikanlı: — Ben ne hükimim, ne de cellâd, dedi. Haydat, yalvarır gibi ellerini kavuştu - yarak: — Allah sizden boşnud olsun, sir, de- Kadım sapsarı kesilmişti: — Siz beni ahıp götürmezseniz © beni öldürür. — Benimle gelirsiniz. Sonra hayduda dönüp: — Siz de, dedi, hığşınızın çaresine ba - kın. Allaha ismarladık. Reginald sordu: — Şimdi siz ne olacaksınız? ? Kadın gamlı bir gülüşle güldü ve: — Yarın ne olacağını kim bilir ki? dedi. Bugün bahtiyarım! — Bahtiyar mısınız? — Elbette: kurtulduğum için. Ben © herifin cariyesi idim. Kaçmağa cesaret e- demiyordum... Sonra beni öldürüverirdi. Bana siz hayatı yeniden bağışladınız, ars tık her şeye hazırım. Sustu; ortalık gayet ağır bir surette ka- tanyordu; Çayır'ın dibinden geniş, kıpkır- mızı bir ay doğdu. Gece bastıkça ayın par- laklığı da artıyor ve kadına daha güzel, da- ha şirin bir hal veriyordu. Reginald'ın için de gençliği kabardı. Bu ücra yerde onlar sanki ilk erkekle ilk kadın gibi idiler. Kas din: — Beni nankör sanmayın, de nize yararsa hayatım, canım sizindir... Reginald kendi kendine düşündü: — Mademki o hoyrat herif onu elde &t miş, benim de bir gececik sevmemden ne kötülük çıkar... Elini kadına uzattı. Bir müddet böyle durup bir rüya ışığına bürünen Çayır'ı seye rettiler, Biraz sonra kadın daha yaklaştı. Gür saçları dağılmış, ilık ihk delikanlınre boy- nuna sürünüyordu. Dudakları birivirini çekti... Bu, Reginald için sanki yeni ber bil. gi. kadın için sanki günahlarından bir te « mizlenine oldu. * Bir zaman beraber kaldılar; gâh çöl » de dolaşıyor, gâh bir kasabaya gidiyorlar« dı. Fakat bir gün Reginald, ha n baş- ka yerlerde geçmesi Jâzım geldiğini hatır- layıp kadını bıraktı. Kadın bir şey demedi &ma ona öyle kederli, elemli gözlerle baktı ki Reginald'ın yüreği burkuldu. Ama yine de bıraktı. Fakat kadının e - lemli gözleri sanki bep peşinden geliyordu. Buna mukavemet etmemesi lâzım geldiğini anlayıp Sandburg'a döndü; kadını orada burakmıştı. (Lütfen sayfayı çeviriniz ) SÜ EELEMÜÜ eti Siz ae